Sayfalar

18 Ocak 2015 Pazar

O gün Kaleiçinde bir çığlık kopmuştu..


Bu yıl ateşli olacak demiştik, yılbaşı gecesi birbirimizle kucaklaşıp mutlu yıllar dilerken. Ama bu kadar çabuk beklemiyorduk. Hatta bu kadar güzel tesadüflerin bir arada olabileceğini rüyamızda görsek inanmazdık. 

Almanya'dan döneli bir kaç gün olmuştu. Bir akşam durup dururken eşim bana, annem çok hastaymış, bir kaç günlüğüne gidip moral verir misin? dedi. Oluuur, dedim. Hemen biletlere baktım, İzmir ve Antalya'ya. En uygun bilet Antalya idi. Hemen aldım. Bu arada hani bazen planlar yaparsınız ama bir türlü denk gelmez. Ama bazende hayat senin için yapar o planları ve tıkır tıkır işler.. İşte bu tıkır tıkır işleyeni benim yanımdaydı yine:) 

Şöyle ki; İstanbulda yaşayan çok samimi iki arkadaşım, Ayça ve Cansu 6 ay öncesinden bir Haftasonu tatili ayarlamışlar, oda bu hafta yani benimde Antalya'ya uçacağim zamana rastlaması güzel bir tesadüfen başka ne olabilir ki? İçimde bir heyecan, kafamda bin türlü neyi nasıl yapsam soruları? Acaba onlara haber versem mi, yoksa çat kapı yapıp otellerinin kapısına mı dikilsem? Ya benim gittiğim saatte otellerinde olmazlarsa, ya şöyle olursa, ya böyle olursa, ya sürprizim geri teperse? 

Bu düşüncelerlerdeyim hala Zürih havaalanında beklerken. Erkende gelmişim. Whatsapptan, bi yazayım hele şunlara, neredeler ne yapıyorlar, dedim. 

Ben: Antalya güzel mi? 

Ayça: Çok güzel, çok beğendim, gelmeden konuşmamak lazımmış. 

Ben:Şu anda nerdesiniz?

Ayça: Kaleiçinde, Ayyaş meyhanesindeyiz, rakı içiyoruz Cansu ile. 

( düşünüyorum, ben daha Zürichteyim, ben gidene kadar orada kalacaklar mı bakalım?)

Ben: bakele ne diycem? Siz yarın kaçta ayrılıyorsunuz Antalya'dan? 

Ayça: yarın 17.45 te. 

(Ben yine düşünüyorum, o zaman yarın sadece bir kaç saat kahvaltıda buluşabiliriz, çok az, yetmez bize..) 

Ben: bu gece Antlayada olcam ben:) 

Ayça: ciddi misin sen? 

Ben: evet.

Ayça: nerdesin sen? 

Ben: Havaalanı'da. 

Ayça: şaka yapma, yüreğime inecek bak! 

Ben: şaka yapmıyorum, yarın sabah kahvaltıyı nerde yapalım, sen onu söyle. 

Ayça: şaka yapma!! Heyecandan ölebilirim şu an. Tamam sen gelene kadar burada bekleyeceğim, yeri söyledim sana. 

Ben: şaka yapmıyorum, ciddiyim, birazdan uçağa bineceğim. Telefonumu kapatacağım, bekleyin beni.. 

Ayça inanmakta zorluk çekiyor tabi, telefon açıyor. Konuşuyoruz, bak diyorum havaalnındayım, anonsları duyuyorsun, değil mi? Hayır ben bir şey duymuyorum, duymuyorum, diyor. Inanamıyor. Ya inanırda ben gelmezsem, hayal kırıklığının daha büyük olacağından adeta inanmamaya programlamış kendini.  Telefonu kapatıyorum. Sonra tekrar yazıyor. 

Ayça: bana uçuş numaranı göndersene, biletin resmini göndersene, bagaj kuponunu göndersene.. (hatta beni pilotla konuştura kadar varıyor bu yazışmalar. 

Ben: öf Ayça, bir kezde İnan bana:)) 

Bu arada Cansu yazmaya başladı. 

Cansu: Valla bu şakaya ciddi hazırlanmışsın, Bizi epey heyecanlandırdın, ya gelmezsen, bunca rakıdan sonra Ayça yı nasıl teselli edicem onu düşünüyorum. 

Ayça: bak gelmezsen yarın şu falezlerden atarım kendimi. 

Ben: uçağım kalkmak üzere, adım anons ediliyor. Telefonumu kapatıyorum. 

Uçağa en son binen ben oluyorum. Ve telefonum kapalı artık. Bu arada hala inanmakta zorluk çeken kızlar, beni arıyorlar, ulaşamıyorlar, şimdi bilinçli olarak kapattı telefonunu, ammada kastı kendini, bu şakayı bu kadar uzatmaya hiç üşenmiyor mu gibi düşüncelerle boğuşurken, kardeşime yazıyorlar. Bilse bilse o bilir diye. Onlarda bilgi vermiyor:) ben uçakta, tatlı bir heyecan. O 3 saat geçmek bilmiyor. Eminim onlar içinde öyle olmuştur. Onlar için daha zor olmuştur. Çünkü inanmakta zorluk çektikleri bir olay, ya gelirsem?? 

Gece 23 te indi uçağım. Bagajımı aldım, taksiye bindim, Kaleiçine gidiyorum. Bu arada beni aramışlar tabi kaç kez. Açınca gördüm. Artık yurt dışında olduğum için internetimde yok. Yazmışlarsa bile artık bana ulaşmıyor. Takside gideken yine bir telefon. Taksideyim, 10 dakika sonra ordayım, dedlm. Bana hala inanmıyor, "bana taksiciyi versene" dedi. Pilotla görüştürmemin ihtimali yoktu, amaz taksiciyi verebilirdim, evet. Uzattım telefonu taksiciye, lütfen şu arkadaşıma takside olduğumu söyler misiniz? Dedim. Neyse konuştular bunlar, güya çarpraz sorular soruyor Ayça. Nerdesiniz şu anda, diye sormuş olmalı ki, Taksicinin, Aspendos bulvarındayız dediğini duyuyorum. Buna bile inanmak istemeyen Ayça, etrafındaki insanlara soruyormuş, burada Aspendos bulvarı var mı? diye. Onlar hala benim evde olduğumu, telefonu evdekilerden birine verdiğimi düşünmüşler:) neyse kapattık teli. Kaleiçine girdik. Labirent gibi dar ve sevimli sokaklarda Ayyaş meyhaneyi arıyoruz. Tam önünde iniyorum taksiden. Heyecan bende dorukta. Çok şirin bir yer. Dışarda oturanlar var, varilde ateşler yaniyor. Ama bizim kızları göremiyorum. Sigara kullanmadıkları için kesin içerdeler diyerek, küçük bavulumu sürüyerek kapyı açıyorum. Içerde canlı müzik var. Ilk Cansuyu görüyorum. Ayça karşısında oturuyor, arkası kapıya dönük şekilde. Cansu beni görüyor, Ayçanın koluna dürtüyor, sonra beni işaret ediyor. Ayça arkasına döndüğünde beni görüyor, işte tam o anda hepimiz bir rüya gördüğümüze inanıyoruz. Ayça yerinden fırlıyor, kollarını açıp, çığlık atarken, eminim bütün Antalya ayağa kalkmıştır.. Gerçi uyuyanlarda olmuş ya.;) sonra bir kucaklaştık ki, ayrılmamız baya uzun sürdü. Gözleri yaşardı. Sonra Cansu ile kucaklaştık.. Hepimizde olağan üstü bir heyecan, bir mutluluk. Bütün akşam yazışmalarımızı birde orada anlatarak geçti.  Bir şarkı çıktı sonra, "yeterki gel bana senede bir gün" nakaratına yüksek sesle eşlik ettik Ayça ile.. Meyhaneden en son çıkan biz olduk. Dişarda hala ateş yanıyordu varilde. Bu seferde varil başında kaldık bir saat kadar. Ardından onların kaldığı o güzel butik otele yürüdük. Üç yataklıymış:) sonra odada oturduk, konuştuk, çilekler yedik. O mevsimde o çileklerin tadı neydi öyle? Onlar gündüz, Aspendos ve Perge'yi gezmişler, oralardan almışlar çilekleri. 
Gece miydi, sabaha karşı mıydı bilmiyorum, uyuduk. Uyandığımızda perdeleri çekince güneşli bir Antalya, Beydağlarının kucakladığı deniz gözümüzün hemen ucundaydı. Otelin teras katında keyifli bir kahvaltı yaptık, mutluluktan mıdır nedir, yorgun bile hissetmiyorduk kendimizi. Otelden ayrılıp, tekrar yürüyerek Kaleiçinden, Yatlimanın, oradanda asansörle yukarıya çıktık. Saatkulesi, Yivli minareyide gördükten sonra, yatlimanına karşı nar suyumuzu içtik. Ayrılık vakti sinsice sokuldu, sonra birden yanıbaşımızda beliriverdi. Dolu dolu geçen 12 saat. Rüya gibiydi.  

Ayyas kafe, Kaleici, Antalya

O sabah böyle görünüyordu pencereden Antalya..

4 Ocak 2015 Pazar

Ateşliydi yılbaşı...

Herkesin basina ördügüm sapka ve berelerle
"elim üzerinizde" diyorum.
Yeni yıla her zamanki gibi Almanya'da kardeşlerle geçirmek üzere yılbaşı arefesi yola çıktık. Hava karlı ve çetin, yollar uzun ve kaygandı. Yalan yok hafif bi tırstım tabi.. Oğlanlarda ehliyet aldı ya, onlardan bana düşmedi tabi araç kullanmak. Tecrübesiz olduklarını falan düşündüm, uyuyamadım bile, sanki bir fren pedalıda benim ayağımın altında vardı.. Neyseki bu uzun yolculukta kanıtladılar kendilerini. Vardık sağ salim. Aileye giren en küçük bireyimiz, minikimiz Mila'yı kokladım. Sonra hep birlikte Abimlere gittik. Eskiden çocuklarımız küçüktü, ama şimdi koca koca insanlar oldu.. Sığışmak artık biraz zor oluyor, ama sığışıyoruz işte.. Çünkü yürekler büyük. Yılbaşı ne yesek diye baya kafa patlattık.. Hindiden vazgeçtik. Hem çok uğraşmak istemiyoruz, hem güzel olsun istiyoruz. Ben buradan çeşitli peynirler götürdüm, peynir tabağı yapcaz güya. Çeşit o kadar çoktu ki, yüzüne bakan olmadı. Dahada peynir götürmem:) götürdüklerimide geri getirdim zaten:) neyse yedik içtik. Hediyelerimizi alıştık veriştik.. Tombala klasiği. 1 kez ben kazandım:) Tabu oynamaya vakit bulamadık. Herkes kendi yöresinin oyununu oynayacağını zaten önceden şart koşmuştum. Yarım yamalak hazırlanmış millet.. Ege'den girdik, Karadeniz'den taaa Artvin'e çıktık. Aslında güzel güzel giderken çok üzücü bir şey yaşadık. Saat 23.30 gibi havai fişekler tek tük atılmaya başlandı dışarda. Hiç sevmem. İşte biz içerde böyle güle oynaya vakit geçirirken, Murat, Mila'yı kucağında uyutmaya çalışırken pencereden dişarı baktığında karşı binanın balkonuna bir ateş sıçradığını görmüş. Bir süre itfaiyede staj yapan yeğenim hemen itfaiyeyi aradı.. Dişarda "feuer" diye bağıranlar vardı, alarm sirenleri çalıyordu. Biz hepimiz balkonlarda, pencerelerde.. O yangın o kış günü 10 dakikada nasıl büyüdü hayret ettim.. En üzücü olanıda, içerde kalanlar sağır ve dilsiz Türkiyeli bir aileymiş. Elbette üzücü olan kısmı sağır ve dilsiz olmaları, milliyeti değil.. Onların evi karanlıktı, uyumuşlar mıydı yoksa evde yoklar mıydı bilmiyoruz. Bi ara yatak odalarının penceresinden ışık görmştüm. Yani o bağrışları ve sirenleri asla duyamazlardı. Onlarca itfaiye, ambulans, polis geldi.. Saat tam 24'e geliyor. Havai fişekler dahada çoğaldı. Savaş alanı gibi ortalık. Balkon penceresi patladı, yangın içeriye girdi.. Neredeyse 2 saatimiz böyle geçti.. Itfaiye içerden söndürdü yangini.. Ölen ve yaralanan yoktu. Insanlar güvenli bir yere yerleştirildiğini öğrendik o bölgenin Facebook sayfasından. Böyle ateşli başladı bizim yılbaşı. Ertesi gün kapkara bir daire karşımızda duruyordu. 

1 Ocak zaten boş bir gün gibi gelir bana.. Koltuklarda mayışarak geçti. Yürümek isteten yürüyüşe gitti, mayışmak isteyen mayıştı.  Ikinci gün Wuppertal'e gittik, çok eski bir dostumuzu 20 yıl sonra görmek ilginçti. Insan olarak aynı kalmak ne güzel bir şey, dedirtti bana.

Başkada bir şey yapmadık. Bulaşık makinası sürekli çalışıyordu.. Yemeye içmeye sadece uyurken ara veriyorduk, demiş Murat.. Hakkaten öyle, habire bi tıkınma hali. Kur sofrayı, kaldır sofrayı şeklinde. Herkes kilo almış.. Biz kadınlar çıkmıyoruz bile tartıya, cıkmıycazda dedik. 

Tatiller bitti, herkes evine döndü. Eve geldiğimde postada Kokobella'dan bir kart, balkonda Boncuk beni bekliyordu. Benim gönderdiğim kartlarda umarım adreslerine ulaşmıştır. 

Yarın iş, okul ve gerçek yaşamla mücadele kaldığı yerden devam edecek. Güzel bir yıl dilesem, evren kıçıyla güler mi acaba? Ben yinede isteyim, dileyim.. 


gece 12 ye dogru
Ertesi gün, kara bir balkon.

Ege'den Harmandali oynarken..

Türküler susmaz, Halaylar sürer derken biz.. Yalniz Deniz baya bi ucmus..

Simsir kasik olmazsa demir kasiklaada oynariz icabinda..