Sayfalar

19 Mayıs 2018 Cumartesi

Güle Güle Glu Glu Amcam..

Bu gece. Saat 00.10. Ömer aradı messengerden. Ömer amcamın torunu. Yani amcamın oğlunun oğlu. Akrabalık ilişkilerimiz görüştüğümüzde mükemmeldir. Görüşmediğimizde donar. Yani ne sosyal medyadan ne telefonla birbirimizi pek aramayız. Ama görüştüğümüzde kaldığımız yerden devam ederiz sanki her gün görüşürcesine.. İşte gecenin bu saatinde arayınca Ömer pek hayra yormasamda iyi şeyler düşünmeye devam ettim. Çünkü geçenlerde bir kızının doğduğunu ve adının çok sevdiğim ninemin (babannemin) adı olan “Zehra” ismini verdiklerini annesinden duymuştum. Belki bu yüzden arıyordur diye umdum. Fakat ne hikmetse sesi bana gelmiyordu. Aslında bi ses vardı ama anlaşılmıyordu. “Ömer sesin bi garip geliyor ve ne söylediğin anlaşılmıyor, lütfen yazar mısın” dedim. Yazmış.

“Amcanı kaybettik” 

Bakakaldım ekrana.. Önce kavrayamadım. Yada anlamak istemedim. Ne yapacağımı bilemedim. Sonra ninemin sözü geldi aklima, Ne zaman biri dogsa biri giderdi aileden. Bu bizde hep öyle oldu. Belki herkeste öyledir. Belki tesadüftür bilemem. Doğum ne kadar güzelse, ölüm o kadar soğuk. Birde uzakta olmak böyle durumlarda öyle zor ki? Kör tavuk gibi dönersin ortalıkta bi şey yapmamanın acısıyla. İstesemde yetişemem ki, amcamı son yolculuğuna uğurlarken vedalaşmaya.  

O Benim amcamdı. O benim glu glu amcamdı. Öyle severdi beni. “Amcanın glu glusu derdi” bana sarılırken. Babamdan bile daha çok severdi. Onun bu sevgisi benim içinde babamdan önce gelirdi. Hani amca baba yarısı denir ya, bizde tam tersi oldu. Amcam, babam gibiydi.  Babamda baba yarısı. Yok yok çeyreği. O çeyrekte bizim dünyaya gelme sebebine sayıyorum. Neyse geçelim babayı. 

Konu Amcam. Uzaktan bu acımı nasıl yaşarım bilemiyorum?  Elbette ölüm hepimiz için. Elbette Amcam iyi ve sağlıklı yaşadı. Ama sevdiğin insan 80 li yaşlardada olsa her ölüm erken oluyor işte. Ve çok üzgünüm. 

Avrupalılar ölümün ardından nasıl davranıyorsa öyle yapacağım. Yani onu anarak. Evet ilk duyduğumda burnum çok acıdı, gözlerim doldu. Hatta hüngür hüngür ağladım. Ama Amcamla anılarıma sığınacağım. En son geçen sene köyde görüşmüştük. Orada söylemişti zaten, bi daha görüşemeyiz belki, şu kardeşinin emaneti bunu ona ver, demişti bana. (Emanet, ninemin son torunu kardeşim için yaptığı altınlar) Tamam amca söz demiştim. O emaneti verdim kardeşime. Rahat ol. 

Ne zaman amcamla görüşsek benim bir bayramda Adapazarinda Bir kaybolus hikaye mi anlatırdı gözleri yaşararak. Bende her seferinde gözlerinin içine bakarak dinlemeyi çok severdim. Şimdi o hikayeyi canlı canlı kim anlatacak amca?
Güzel insandın amcam. Hakkaniyetliydin. Dürüsttün. Maneviyatın güçlüydü. Doğrudan yanaydın hep. Senin bu yönünü çok sevdim ben.

Hani tv lerde gerçek bir ünlü öldüğünde bi çınar daha gitti diyorlar ya, işte sende bizim ailenin çınarıydın amcam. 

Çocukluğumun geçtiği o köydeki ev, ki benim için bir köşk; senin yazları gidip bakıp onardığın o ahşap ev bile seninle göç eder artık. Sendin ayakta tutan o evi.. Her yaz o evin ocağı tüterdi, odaların ışığı yanardı. Sen gidince o ışık’ta sönecek artık Amcam. Ben artık nereye geleceğim, çocukluğumu nerede bulacağım? 

Amcam.. yarın sabah yani bugün aslında 19 Mayıs 2018 son kez köye gidiyormuşsun. Orada olmayı ve seninle vedalaşmayı çok isterdim. İnanki yürekten orada olacağım. Uzaktan yapabildiğim bu. Dualarım ve yazılarım. 

Amcam. Nurlar içinde yat. Sen çok güzel bi insandın. Keşke sen babam olsaydın. Seni çok seviyorum.. 

Not: bu yazıyı birileri babama ulaştırabilirse sevinirim.. 

Bu ev sensiz noolur'
Son görüsmemizden..

9 Mayıs 2018 Çarşamba

E #T A M A M O Zaman..


Her seçim öncesi bi heyecan. Bunu Erdoğan’a borçluyuz. Bu kesin. Her seferinde bu köprüden önce son çıkış diyoruz. Sanki 4-5 yıldır her yıl bi seçim oluyor. Hatta bazen iki. Referandumda bi seçim sonuçta. En son referandumda bu kadar heyecanlanmıştım. Hayır oyu çıkacağından o kadar emindim ki.. Olmadı. Oldurmadılar. Sonra umudumu yitirdim. Bunlarla girilen seçimden zaferle çıkılamayacağını kanıksadım. Bi dahaki seçimlere artık inanmıyorum ve heyecanlanmıyorum dedim. Nooldu? Yine heyecanlıyım! 

Neden? 
Çünkü; Bu seçimde psikolojik savaş veren muhalefetin başrol oyuncularını daha başaralı buluyorum. Malzeme vermiyor, malzemeyi alıyorlar. 

Bi panik var. Bi endişe var, iktidarda. Vaadedecekleri bir şey kalmamış artık. 16 yıldır yaptıkları kendi yanlış politikalarının aksini kullanarak yapıyorlar şimdi seçim propagandalarını. OHAL i kaldıracakmış! Ben mi koydum? Vergi sistemi daha adil bi hale gelecekmiş! Ben mi çıkardım? 
Her seçim öncesi bombalar patlardı, insanlar ölürdü. Oyunuzu bize verin, terörü bitirelim denirdi. Kendi terörlerini kendileri bitirdi. Artık terördende beslenemiyorlar. 
Herkes daha özgür olacakmış! Yav he he. En çok gazetecinin, akademisyenin, siyasetçisinin içerde olduğu bi dönemi ben yönetmiyordum. Yani aslında benim dönemimde kimse özgür değildi diyor. Hülya Koçyiğit vb. hariç. 

Ee, ekonomi zaten çığrından çıkmış. Enflasyon, Dolar, Euro almış başını tatile çıkmış.. 

Yorgunlar. Onların değimi ile Metal yorgunluğu var. 

Ne dedi bugün muhalefete; “beni çıldırtmıyorlar, şaşırtıyorlar” dedi. 

Başka ne dedi? “Halkımız #tamam derse  çekiliriz” dedi.  

Doğrusu hiç bu kadar mutevazı görmemiştim sizi. 
O zaman “yeter artık, TAMAM diyoruz.. 
Hem bak 2 milyona yakın insan #tamam diyerek Trend-topik olmuş Twitter’da.

Yarın bürgün, “sloganınızı bile ben buldum, hiç üretici değilsiniz” diye propaganda yapar mı? Hiç belli olmaz!! 

Herşeye rağmen yeniden ve yineden bu şaibeli seçimlere rağmen, herkes, ama herkes kendi vereceği bir oy ile geleceğini belirleyecek. Sanki bu sefer çalıp çırpmaya rağmen ikinci tura kalacakları kesin gibi. 

O zaman #T A M A M diyorum.. Ya sen? 

5 Mayıs 2018 Cumartesi

Blog garip kalmasın diye yazasım geldi..

Bloglarda bir durgunluk olduğunu söyleyenler var. Katılıyorum. İnsanın rutini değişince oluyor böyle şeyler. Bazen insanın ne yazası geliyor, ne okuyası. Kopuyorsun herşeyden. Kişisel bir blog olduğu için istediğim zaman yazma özgürlüğüm beni rahatlatsada uzun zaman yazmayıncada hafif bir eziklik hissediyorum.  Neyse ki; bloğun öyle bir beklentisi yok. Yani hatırı var, satırı yok, bekliyor öyle. 

Bu akşam yazasım var. Bi konuda yok aslında. Öylesine daldan doruktan yazasım var. 

Miri, kapilarda, catilarda, balkonarda..
Miri adında bi kedim var iki aydır. Miri beni sevdi, bende onu. Alıştık birbirimize. Benimle yatıp benimle kalkıyor. İşten geldiğimde anahtar şıkırtısını duyar duyar duymaz miyavlayarak karşılıyor beni. Bacaklarıma sürtünüyor. Kafasını hafifçe vuruyor kafama. Karnımı hamur gibi yoğuruyor. Asla ısırmıyor, tırmalamıyor. Bi uyuyanın yanına çöreklenmeyi çok seviyor. Hep böyle sevgi arsızı bi kedim olsun istedim. Oldu. 
Fakaaaat! Miri 1 yaşında ve önceki sahibi tarafından ne aşısı yaptırılmış, nede kısırlaştırılmış. Eee, mart ayı dert ayı. Başladı mı bu bi iki hafta sonra mıranglamaya? Miyavlamaya demiyorum. Mıranglıyor. Yani bir bebek gibi bağırıyor. Kuyruk yukarda, poposu yerlerde. Gece gündüz bağırıyor. Oğlanların odasında onların eşyalarının üzerine kızdırır gibi çiş yapıp kaçıyor falan. Noluyor yaa? Ben böyle bi kedi istememiştim diyorum içten içe. Sonra internetten araştırdım ki, meğer bu Miri doğal olarak kızgınlık dönemi yaşıyormuş. Ve bu kızgınlık dönemi sadece mart ayında değilmiş. Mart’ta başlayıp sonbahara kadar her 5-6 haftada bir yaşanıyormuş. Ve bu mıranglaması 1 hafta sürüyor. Şimdiye kadar herhangi bir şikayet gelmedi komşulardan. Ama gece balkonda nasıl bağırıyor, çekilir dert değil. Bu böyle olmaz deyip, geçen hafta veterinerden randevu aldım. Gittik Miri ile. Genel bakımı ve aşılanını oldu. Aynı gün hem aşı hem kısırlaştırma olmuyormuş. İki hafta sonraya verdi randevuyu. Haftaya cuma kısırlaştırılacak. Oda kurtulacak, bizde, komşularda:) 
Şunu düşünüyorum! Biz insanlar karar veriyoruz onların yaşamına. Yani doğasında var olan bir şeyi yaşayamadan, git veterinere, şu duygularını yok et, de! Doğru bi yöntem mi, bilemedim? Ama sistem öyle burada. Yok ki sokakta kedi. Hepsi sahipli ve kısırlaştırılmış. Sadece cins kediler para karşılığı çiftleşiyor. Hayvanları bile biz insanlar ırkçılaştırmışız! Miri cins bir kedi değil. Normal tekir, çiftlik kedisi. Yaşam koşulları gereği çiftleşemez:(  Türkiye’deki o sokak kedileri mi daha şanslı, yoksa buradaki gibi sahipli kediler mi daha şanslı bilemedim? 

Haftalik yürüyüs grafigim..
Hangimiz aferim delisi degiliz?
Yürümeyi alışkanlık haline getirebildim nihayet. Sonbahardan beri yapıyorum bunu. Ama o zamanlar ve kış aylarında haftanın 3 bilemedin 4 günü yürüyordum. En az 10 bin adım. Yürüyüş rotamı çok seviyorum çünkü. Nisandan beri perşembe hariç her gün yürüyorum. Perşembe neden yürümüyorum? Çünkü perşembe kadınları rutini. Olmazsa olmaz. Gerçi bu ara herbirimizin derdi öbüründen daha klas. Olsun.. iyi günde, kötü günde dedik bu dostluğa başlarken. 20 seneyi geride bıraktık. Az mı? Bu günlerde aşacağız. 

Mila'nin Isvicre ve Teyze sentezi.
"Teyzersberg"
Bu hafta beni beni sevindiren başka bi şey daha oldu. Paskalya tatilinde kız kardeşim, eşi ve çocukları gelmişti bizi ziyarete. Bi gelen olduğunda seviyorum bulunduğum ülkenin, dağlarını, göllerini gezdirmeyi. Havaların müsade ettiği kadarı ile gezmiştik. Bu bile ne kadar yer etmişse 4 yaşındaki Mila’ya, dün kızkardeşim şu fotoyu gönderdi. 
Kreşte yapmış bunu. Adınada “teyzesberg” (teyze dağları) koymuş. Teyze türkçe, dağ almanca. Çocukların fantezileri çok doğal ve çok güzel. 
İsviçre’de teyzem var, teyzemin dağları var, gibi fikri olmuş. Ben buna çok mutlu oldum. Serpil bu yazıyı okuyorsan, o gönderdiğin Mila’nın bu muhteşem eserini sakla, veya bana ver. Yada çerçeveletip bana hediye et. Acayip  mutlu olurum. Çünkü çok sevdim ben bunu. Ne kadar güzel yapmış. İsviçrenin simge dağı olan Matterhorn’a çok benziyor. 

Başka ne anlatayım? Yeniden sürpriz bi şekilde seçim dönemine girdik. En son referandumdan sonra, seçim heyecanımı tamamen yitirmiştim ben. Bu uzunla girilen bütün seçimler kaybedilir fikrindeyim. Allem ederler gullem ederler yine kazanırlar diye bakıyorum. Ammaa, bazende diyorum ki, madem her şey iyiydi, neden erken seçim? Ve neden alel acele? Bi panik var. Bu erken seçimi maşasına söyletti, o da hemen kabul etti? Bu kesinlikle danışıklı döğüş. Buna inanıyorum. 15 yıldır her seçim öncesi o çılgın proje ile çıktılar meydanlara. Bunu yine kullanacaklar! Ya aklı başında olan bir insan,nooldu o çılgın proje diye sormaz mı? Temcit pilavı gibi her seçimde önümüze sürülüyor diye? 
Sonra rüşvet verir gibi emeklilere bayramlarda verilecek olan 1000 tl. Vergi affı, Zart affı, zurt affı! Sebep? Madem böyle bi şey mümkündü neden daha önceleri yapmadınız? Vergilerle acı acı çıkartacağınızı biliyor o milletin çoğu. Ama kendi seçmeninizi bilemem. Beyinleri uyuşuk olduğu için kavrayamıyor olabilirler. 
Aslında dediğim gibi, referandumdan sonra umudumu yitirmiştim. Hani diyorduk ya, otobandan önce son çıkış gibi diye. Nedense bu seçimlerde heyecanlandırıyor beni. Sadece düşüncem şu. Madem Cumhur ittifakına karşı milli ittifak, HDP de olaydı içinde. Ama nasıl olacak değil mi? MHP den ayrılan ama MHP kökenli bir İyi parti, Saadet partisinin kökeni keza aynı. Her ne kadar şu anda akp ye karşı sözünü esirgemeyen ve doğru kelimeleri kullansada Karamollaoğlu, Sivas katliamını unutmuyoruz. Tarih o kadar kirli ki; şu anda çıkar için birlikte olan yarın birbirinin ağzına sıçar. Şu anda sadece gümümüz yönetiminden kurtulmak amaç. Ya sonrası.. Bu yönetimden sonra başka biri gelirse işi hiçte kolay olmayacak. Biz ise sadece yönetilen olacağız yine. Bugün ve önceki gün Mine Söğüt’ün yazılarını okudum. 
İnternetten bütününe ulaşabilirsiniz. 
Ama şu kısmını kopyaladım, benimsediğim için. 

“Her türlü önyargıyı ve ideolojik tabuyu bir kenara bırakıp bir araya gelmiş Türk, Kürt, sosyalist, kapitalist, sağcı, solcu, milliyetçi, ulusalcı tüm politik partiler ortak bir aday konusunda tartışmasız uzlaşmalıydı.
Üstelik istesek bunu bugün gerçekleştirebilirdik. 
Ama yapamadık. 
Neticede... 
Ölümle korkutulduk; sıtmaya razı ediliyoruz. 
Korkularımız var. Kaybetmek istemediğimiz şeyler ve kazanmak konusunda ısrar ettiğimiz şeyler elimizi kolumuzu bağlıyor. 
Seçmen olarak da hem kifayetsiz hem de muhterisiz. 
Sahip olduklarımızdan vazgeçemediğimiz için elde etmek istediklerimize hiç ulaşamayacağımızdan habersiziz. 
Sıradan siyasi liderler de halklara benzerler. 
Kalabalıkların korkularından şekillenirler. 
Kitlelerin yılgınlıklarından biçimlenirler. 
İsteksizlikten müteşekkildirler. 
Ve şuursuzca muhteristirler. 
O yüzden birbirimize benziyoruz. 
Bu işi hep birlikte beceremiyoruz.


Sadece devrimciler... 
Ne diğer siyasilere ne de kalabalıklara benzerler. 
Sistemin beklentilerine yüz vermeyenler...
Kendi bildiği yoldan ilerleyenler... 
Onlar, siyaseti de halkı da nihayetinde kendilerine benzetirler. 
Bu ülkede bir şeylerin değişmesini, ama gerçekten değişmesini istiyorsanız, şu bahar günlerinde gelmiş geçmiş devrimlere ve devrimcilere dair romanlar okuyun, filmler seyredin ve hayaller kurun. 
Bu ülke başına gelen şahane bir devrimi nasıl hiç etti ve hangi akılla yeni aydınlık devrimlere sırtını döndü, bu soruya cevap arayın. 
Bu ülkenin kurtuluşu... Eğer işler yolunda gider de iktidar değişirse; Başa geçecek olandan sadece parlamenter döneme dönülmesini isteyerek gerçekleşmez. Ondan, yetkiler elindeyken acilen eğitim sistemini de 1920’lere döndürmeyi vaat etmesini beklemek gerekir. 
Yoksa bu ülke şu kısa sürede hızla kaybettiği şeyleri kolay kolay geri kazanamaz. 
Bu sistemde yetişen bir nesille, kaçırdığı uygarlığı kuyruğundan bile yakalayamaz” 
Böyle işte. Kediden girdim, siyasetten çıktım. Kedi gerçek, siyaset yalan.