tag:blogger.com,1999:blog-50679954463737265562024-03-13T13:06:21.995+03:00aksam sefasiGözümün gördügünü, kulagimin duydugunu, damak tadlarimi, beynimden ve yüregimden gecenleri paylasmak.....Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.comBlogger351125tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-118997841344265302023-10-31T15:40:00.002+03:002023-10-31T15:49:49.060+03:00Hayat...<p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Orient Express Film Festivali etkinlikleri başladı. Bu festival Bern, Zürich, Basel ve St. Gallen şehirlerinde olacak. İlk Bern'den başlamışlar. O nedenle son bir haftadır şehri sinema rüzgarı sarmış durumda. Festival programını incelediğimde, kısa metrajlılardan uzun metrajlılara, belgesellerden dramalara kadar birçok film olduğunu gördüm. Özellikle Türk, İran ve Suriye yapımı eserler vardı. Hepsine gitmeme ne zamanım vardı ne bütçem. Toplam, 6 film, 7 belgesel, 5 kısa film olmak üzere, 18 yapıt vardı. Bu zengin seçkiden iki Türk filmi izlemeye karar verdim: "Kar ve Ayı" ve Zeki Demirkubuz'un son filmi "Hayat".</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">"Kar ve Ayı" Merve Dizdar'ın başrolünü oynadığı bir film. Film Artvin'de çekildiği için görselleri kadar Merve Dizdar'ın oyunculuğu da şüphesiz mükemmel.</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">"Hayat" filmi, Türkiye'de 1 Aralık 2023'te vizyona girecekmiş. İlk gösterim Bern'deki bu festivalde olacağı için, herkesten önce izleyenler arasında yer almak beni de heyecanlandırdı. Ha noluyor herkesten önce izleyince, başın göğe mi eriyor derseniz, yo başım göğe ermiyor da, kimsenin yorumunu okumadan, etkilenmeden bir filme girmek heyecanlı oluyor bence. Hele hele filmin yönetmeniyle aynı sinemadaysan. İşte bu bir ayrıcalık. Zeki Demirkubuz'un filmlerine olan hayranlığımı saklayamam. Onun filmlerinde aksiyon, kovalamaca, kulağı tırmalayan yüksek sesler yoktur. Gözü ve kulağı yormaz. Bunun yerine, derin sosyolojik ve psikolojik analizlerle bezeli, yalın, buhranlı ve etkileyici insan ilişkileri vardır. Filmlerinde usul usul insana dokunan yaraları işler ve genellikle sonunu izleyicinin hayal gücüne bırakarak sizi kabız eder. Bu, adeta bir Zeki Demirkubuz imzasıdır sanki. Belki de tam bu yüzden çekici bulurum onun filmlerini.</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Film tam 3 saat 12 dakika sürdü. Buradaki sinemalarda ara verilmiyor, bu da beni biraz endişelendirdi. Ancak yağmurlu bir havada, 3 saati aşan sürede kıpırdamadan Zeki Demirkubuz'un bu filmi su gibi aktı. Üstelik bu sefer film, alışılagelmişin aksine daha net bir sonla bitti sanki? "Sanki" diyorum, çünkü yine yapmış yapacağını.</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Film sonrası yönetmenle yapılan söyleşi, soru-cevap şeklindeydi. İzleyicilerin bazıları sahnelerin anlamlarını sordu, sunu mu demek istediniz, yoksa bunu mu demek istediniz, gibi. Ancak Demirkubuz, "Özel bir şey demek istemedim, hayatta olan şeyleri filmlerime yansıtıyorum," dedi. Belki de biz, izleyiciler olarak, her şeye bir anlam yüklemeye çalışıyoruz. Oysa bazı şeyler sadece oldukları gibidir, ne eksik ne fazla.</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Gecenin sonunda, tesadüfen yönetmenle yan yana sinemadan çıkarken kısa bir sohbet etme şansı buldum. Ona, "ilk kez bir filminizde sonunu açık bırakmadınız, bizi şaşkına çevirmediniz, ama yine de bizi bir tünele soktunuz, çık çıkabilirsen" dedim! Bu esprili yorumuma çok güldük. Bu anı, bir arkadaşımın hızla çektiği fotoğrafa böyle yansımış. Sanarsın kırk yıllık cocukluk arkadasıyız yönetmen Zeki Demirkubuz ile :) Gecenin yıldızları kesinlikle Zeki Demirkubuz ve benim fıstık yeşili şalımdı.</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Sonuç olarak bu harika geceyi asla unutmayacağım. Zeki Demirkubuz'u tanımak da ayrı bir mutluluktu.</span></p><p><span style="font-family: georgia;"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: Times;">Link: </span><a href="https://oeff.org/wp-content/uploads/2023/10/BROSCHUR-FINAL-1.pdf" style="font-family: Times;"><span style="color: #2b00fe;">Orient Express Film Programi </span></a></span><br style="font-family: Times; font-size: medium;" /></span></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvqL1ypAnSGH2lYrzmD619a3rifH4xV3_nLCqa_YJY9pnqsqi9SaDQRlsXqKET9k-9AN_r1ceBuHWFw1eMYcWdifk7iKzvg7TUueICd0araX99uQw4nMTO4H_05e_9jOobt-d-isRolhKDxmQxm6zrZIuCx8d6Q3qquZDGrnmnBnuNPFhdVOhM32GEyZP1/s665/01f4b585-f724-42b6-a879-e50d5bf81e3e.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="665" data-original-width="499" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvqL1ypAnSGH2lYrzmD619a3rifH4xV3_nLCqa_YJY9pnqsqi9SaDQRlsXqKET9k-9AN_r1ceBuHWFw1eMYcWdifk7iKzvg7TUueICd0araX99uQw4nMTO4H_05e_9jOobt-d-isRolhKDxmQxm6zrZIuCx8d6Q3qquZDGrnmnBnuNPFhdVOhM32GEyZP1/w300-h400/01f4b585-f724-42b6-a879-e50d5bf81e3e.jpg" width="300" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhv6j6KPPZgn8j-0cDvgtMnNbqztMbLNA3jarzBZsqGzSvKJ5ORCT-_iBew2QBoRnMbdVhfoz9R0aSaHELtMohwIbKfSrR0tyod4xnhGcZKA51d9lNNJpyicapWdLhMWA-Rc-BxU0KpVB0HDFuVRUUPKjXGKb9yHJmokc9Jud88p99lvOe-lxLEVh85svgA/s665/8e1e0078-ac52-413f-9183-eb9f54f119c8.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="665" data-original-width="499" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhv6j6KPPZgn8j-0cDvgtMnNbqztMbLNA3jarzBZsqGzSvKJ5ORCT-_iBew2QBoRnMbdVhfoz9R0aSaHELtMohwIbKfSrR0tyod4xnhGcZKA51d9lNNJpyicapWdLhMWA-Rc-BxU0KpVB0HDFuVRUUPKjXGKb9yHJmokc9Jud88p99lvOe-lxLEVh85svgA/w300-h400/8e1e0078-ac52-413f-9183-eb9f54f119c8.jpg" width="300" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEgOTHkm4iUZnzcHp6lsYCj2vieEtdF42Ai3e00cIw7YvQjFkgdpdkt4U7S4byr_ZOX3SlaUsEjwKgGuSgSu4QNF2eUCvHXIK9ot3tyusR0fJln26E27niaMLwG-v-CP0nhTSDlWbDQ3b4vgXNCkYfz9zrgK5BqdcJqca9Fm0T5dibjlbmcShjfrQSYxm4/s665/7446f7d1-b36c-4148-a8d8-e1e9e24f3cbe.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="665" data-original-width="499" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEgOTHkm4iUZnzcHp6lsYCj2vieEtdF42Ai3e00cIw7YvQjFkgdpdkt4U7S4byr_ZOX3SlaUsEjwKgGuSgSu4QNF2eUCvHXIK9ot3tyusR0fJln26E27niaMLwG-v-CP0nhTSDlWbDQ3b4vgXNCkYfz9zrgK5BqdcJqca9Fm0T5dibjlbmcShjfrQSYxm4/w300-h400/7446f7d1-b36c-4148-a8d8-e1e9e24f3cbe.jpg" width="300" /></a></div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span><p></p>Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-10855004697325349582023-10-12T21:46:00.005+03:002023-10-13T10:41:48.135+03:00Fötr Şapkalarının Altındaki Sırlar<p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWcLN_v6qQpgT3zmJRkuZ7xWA9S_Zouocri3tmi7-IAKlXGKp-YnR40XvdvcLuM5UX5gb7M_Ye7y-8XE_4p-3VHbTuI1kS_Bhl2nZDRf_g0TEgqERemSwiHy8pghczwh4obUY3jyx55tFb-8I4eLuf0iUV7QHbFr0S-IPSsOD1bUN3LlS51Laih2f0Rjqk/s801/c00686ea-e7e3-4b9c-88b5-2d984149f9b3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="549" data-original-width="801" height="439" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWcLN_v6qQpgT3zmJRkuZ7xWA9S_Zouocri3tmi7-IAKlXGKp-YnR40XvdvcLuM5UX5gb7M_Ye7y-8XE_4p-3VHbTuI1kS_Bhl2nZDRf_g0TEgqERemSwiHy8pghczwh4obUY3jyx55tFb-8I4eLuf0iUV7QHbFr0S-IPSsOD1bUN3LlS51Laih2f0Rjqk/w640-h439/c00686ea-e7e3-4b9c-88b5-2d984149f9b3.jpg" width="640" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Soldan sağa fotoğrafdakiler ön sıra:<br />Therese, Mürebbiye Helga, Viktoria,Helena, Vali Friedrich<br />Ikinci sıra: <br />Karolin, Pierre, Rahip Peder Josef, Ingiliz askeri Henry, Seyis Dimitri, Avukat Hermann<br />üçüncü sira:<br />Belediye Baskani Ludwig, Valinin oglu Willhelm, Banker Henrik<br />En arkdada duran M. K Atatürk</td></tr></tbody></table><br /><span style="font-family: georgia; font-size: large;">1930’lu yılların Münih’i, karla kaplıydı ve hafif bir beyaz örtü, tüm kentin üzerine romantik bir hava katıyordu. Beyazlar içindeki Münih'e aristokrat aileler, varlıklı tüccarlar ve siyasetçiler şehrin geleneksel kış eğlencelerine davet edilirdi. O günde öyle olmuştu. Bu sefer Vali Friedrich'in davetlileri arasında kimi Münih'in en seçkin ailelerinden, kimi de sıradışı yabancılardan oluşuyordu. Kar altındaki konağın içerisi, sırlar ve gizli ilişkilerle doluydu. Fotoğraf çekimi sırasında, tüm bu ihtiraslar, kıskançlıklar ve rekabetlerin etkisiyle, her bir bireyin yüzündeki ifade, fotoğrafın arkasında yatan derin hikayeleri anlatıyordu. Her biri, Anna Karenina'nın sayfalarından fırlamışçasına tutkulu ve karmaşık bir hayat yaşıyordu. Ancak hepsi de bu anın tarihe tanıklık edeceğini biliyordu.</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Ludwig ve Theresa da, Münih’in tanınmış ailelerinden biriydi. Ludwig, kentin belediye başkanıydı ve saygın bir konuma sahipti. Karısı Theresa, bir gün kocasının Vali Friedrich'in karısı Wiktoria'ya olan özel ilgisini öğrenmişti. İşte bu yüzden elegant fötr şapka ve kürkle ava çıktıkları sırada aralarında büyük bir kavga yaşanmıştı. Deyim yerindeyse elindeki tüfeğin saçmalarıyla Ludwig’i delik deşik etme isteği ile yanıp tutuşuyordu. Ludwig sürekli olarak inkar ediyordu bu iddiayı, ancak Theresa'nın gözlerindeki kıskançlık ve öfke, Ludwig'in tüm inkârlarını boşa çıkartıyordu. Fotoğrafta da zaten yan yana durmamışlardı. Theresa elindeki tüfeği ile içindeki kini bastırmaya çalışır gibi görüntü vererek en önde solda duruyordu.</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Ön sırada ve en sağda oturan ise Vali Friedrich’ti. Friedrich, iki eliyle sevimli bir oyuncak ayı tutarken çekilmişti. Fotoğrafın karesine gülümseyerek girmiş, oyuncağını kucaklamış, sanki bu oyuncakla geçmişte yaşadığı masum günlerini hatırlamış gibi bir ifade takınmıştı. Ancak fotoğrafta tam ortada, dik duruşuyla oturan Valinin karısı Viktoria, kocasının köyün rahibi Peder Josef'e olan özel ilgisini öğrenmişti ve kocasına söyleyecek bir şeyi olmadığını, sadece bakışlarıyla ve gözlerindeki bu derin ifade ile Vali'nin yıllardır sakladığı bir sırrın farkında olduğunu belirtiyordu. Bu sessizlik ortamdaki gerilimi daha da artırıyordu. Belki de bu oyuncak ayı, Rahip Peder ve Vali Friedrich'in aralarındaki sırrın bir sembolüydü. Aralarındaki bu gizli ilişkinin başlangıcı mıydı yoksa sonu mu, zaman gösterecekti.</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Vali ve karısı Viktoria'nın ortalarında oturan güzeller güzeli kızları Helena'ydı. Helena'nın elinde tuttuğu çiçek buketi ile gülümsemesi, her ne kadar içten gibi görünse de, aslında içinde kopan fırtınaları gizlemeye yetmiyordu. Fotoğrafta hemen arkasında duran seyis Dimitri'ye duyduğu aşk, Avukat Hermann'dan hamile olduğu gerçeğini örtbas edemiyordu. Kaderin cilvesine bakın ki, avukat Hermann, seyis Dimitri'nin hemen yanında, beyaz kazağıyla soğuk bir ifadeyle yer alıyordu. Bir de Helena’nin elinde tuttuğu bu kurumuş çiçek buketinin hikayesi ise bir bilinmezdi…</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Karolin, Belediye başkanı Ludwig ve Therese'nin kızları her kış, Fransa'nın romantik sokaklarından, Almanya'nın karla kaplı tepeciklerine doğru yola çıkar, trenle Münih'e gelirdi. Ancak bu yıl farklıydı; yanında, genç ve karizmatik Pierre vardı. Karolin, onu ailesiyle tanıştırmak için Münih'e getirmişti. Fakat, Münih'teki bu resmi davette, Valinin oğlu Wilhelm'in çekiciliğine kapılan Karolin, Pierre'ye olan ilgisini kaybetti. Wilhelm, Karolin'in dikkatini çekmek için elinden gelen her şeyi yapmaya başladı. Ancak bu durum, Pierre'nin işine gelmişti. Çünkü Pierre, aslında Münih'e gelme sebebini Karolin'den gizliyordu. Münih'teki asıl amacı, Valinin bankacısı Henrik ile gizli görüşmekti. İkisi arasında, yalnızca işle ilgili olmayan derin bağlantılar vardı.Bir gece Karolin, Wilhelm ile birlikte Münih'in ışıl ışıl caddelerinde dolaşırken, bir restoranın köşesinde Pierre'yi ve Henrik'i el ele gördü. Gözlerine inanamadı. Bu onun için büyük bir şoktu. Ancak bu durum, onun Wilhelm'e olan ilgisini daha da pekiştirdi. Karolin ve Wilhelm, birbirlerine daha da yakınlaştılar. Pierre ve Henrik ise, Münih'in karlı gecelerinde birbirlerini keşfettiler. Herkes kendi seçimini yapmıştı ve Münih, bu dört gencin sırlarla dolu hikayesine tanıklık etti.</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">En önde, soldan ikinci sırada oturan Mürebbiye Helga'nın sırları da yenilir yutulur gibi değildi. Fotoğraftaki konumu, Belediye Başkanı'nın zarif eşi Therese ve Vali'nin stil sahibi eşi Viktorian'ın arasındaydı. Ancak, ikisini de günahı kadar sevmezdi. Helga'nın kol kürkünün içerisine daldırılmış elleri ve hüzünlü gözleri, Vali Friedrich'e duyduğu gizli aşkı ifade ediyordu. Malikânede sert ve disiplinli bir kadın olarak tanınan Helga, aslında içinde kırık bir kalp taşıyordu. Vali'nin, köyün hüzünlü rahibi Peder Josef'e olan ilgisini kısa süre önce öğrenmişti. Peder Josef ise trajik bir biçimde, Helga'nın içten içe verdiği sinyallere kayıtsız kalamayarak ona aşık olmuştu. Hatta fotoğrafta bile Helga'nın hemen arkasında yer almıştı. Bu iç içe geçmiş aşk üçgeni, malikânede hüzün ve kırık dökük kalplerin efsanesi olarak anılacaktı.</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Bütün bu sırların ve ilişkilerin ortasında durup dururken İngiliz askeri Henry'nin gelişiyle birlikte ailede gergin bir hava esmeye başladı. Herkes onun ajan olduğundan şüpheleniyordu, ama kimse bir şey söylemeye cesaret edemiyordu. Henry de bu fotoğrafa dahil olmuştu, hatta fotoğrafta en ortada elinde bir av tüfeği ile konumlanmıştı. Aslında sadece Mürebbiye Helga, Henry'nin kayıp oğlu olduğunu biliyordu. Bu sır, Helga'nın odasında bulunan bir mektupla ortaya çıkacaktı.</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Enteresan bir şekilde Atatürk, vali Friedrich'in özel davetlisi olarak bu trajik olaylardan habersiz fotoğrafta en arka sırada yer alsa da, sonrasında bu acı gerçekleri öğrenince derin bir üzüntü ve pişmanlık hissetti. O dönem Türkiye'de devletin ve milletin kalkınması için birçok kritik görevle meşgul olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu yaşananlar sonrasında bir daha Almanya'ya adım atmama kararı aldı.</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Bir gün, Mürebbiye Helga'nın odasında, sırlarla dolu bir mektup bulundu. Mektupta, herkesin en derin sırları gün yüzüne çıkınca tüm ailenin dengesi bozuldu ve kısa bir süre sonra trajik olaylar başladı. Ludwig ve Theresa, bir kaza sonucu hayatlarını kaybettiler. Karoline ve Wilhelm Fransa'ya dönerken bir tren kazasında öldüler. Pierre o günlerde Münih'te tanıştığı banker Henrik ile sırra kadem bastılar. Helena'nin doğum sırasında hayatını kaybettiğini öğrenen seyis Dimitri, atlarıyla birlikte bir uçurumdan atladi. Avukat Hermann, bir bar kavgasında öldürüldü. Vali Friedrich ve Rahip Peder Josef, bir seyahatte uçağın düşmesi sonucu yanarak can verdiler. Valinin eşi Viktoria üzüntüden intihar etti. Mürebbiye Helga ve oğlu Henry'nin akibeti hala bilinmemektedir. Aslında herkes Mürebbiye Helga'nın bu blogun yazarı olduğundan şüphelense de henüz kanıtlanabilmiş değil.</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Bugün bu fotoğraf, "Fötr Şapkalarının Altındaki Sırlar" olarak Münih'teki tarih müzesinde sergilenmektedir. <img alt="" class="smiley" src="https://cdn.gmxpro.net/cdn/mail/client/wicket/resource/static-res/---/mc/img/smileys/default/s_04.gif" style="margin: 4px 2px 0; vertical-align: bottom;" /><br /></span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Not: </span><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Oktoberfest'te geçirdiğimiz o neşeli anları yansıtan bu fotoğrafa, tatlı bir hikaye eklemek istedim. Gülümsemenin kıymetini daha iyi anladığımız şu günlerde, hikayeyi tebessümle karşılamanız dileğimle. </span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></p><p><br /></p>Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com13tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-49225968933336132842023-10-06T17:31:00.000+03:002023-10-06T17:31:29.924+03:00Oktoberfest Gezisi<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyXhab8xMr3Ros70JrI-Jce30o6k4XiJa2vzHNscXEIdUm6xDHnlGCkZ5AfsaTWlA3iAVQ20YtVUOKwnVnVNvnUSDrb1diMcAbgfWG9r02RVRyCBuaQ8-qDgjToYlrJ_MdFXTHhCWyalgrFW-mkNB0GX5QdbfmlMd_aljOhACrbFC32DyYTjPdED8OaXEf/s608/a22d6663-741f-4aea-a1fa-4009ca473c93.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="608" data-original-width="342" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyXhab8xMr3Ros70JrI-Jce30o6k4XiJa2vzHNscXEIdUm6xDHnlGCkZ5AfsaTWlA3iAVQ20YtVUOKwnVnVNvnUSDrb1diMcAbgfWG9r02RVRyCBuaQ8-qDgjToYlrJ_MdFXTHhCWyalgrFW-mkNB0GX5QdbfmlMd_aljOhACrbFC32DyYTjPdED8OaXEf/w113-h200/a22d6663-741f-4aea-a1fa-4009ca473c93.jpg" width="113" /></a></div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Uzun zamandır beklediğimiz, hatta tam bir yıl boyunca planladığımız efsane Oktoberfest gezimizi buraya not düşmek istedim.</span><p></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Üç günlük gezimizin her anı o kadar güzeldi ki, bu kadar eğlenceli olacağını inanın tahmin etmiyordum. Belki de kalabalık ve uyumlu bir grupla gitmekti bu kadar eğlenceli kılan.</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Geçen hafta Cumartesi sabahının alacakaranlığında biz 10 kişi İsviçre'den bir minibüsle, 3 arkadaşımız da İstanbul'dan uçakla olmak üzere döküldük yollara. Öğlen 12 gibi, güneş tepemizde, hepimiz Münih'teydik. Bu geziyi mükemmel kılan biraz da bir arkadaşımızın güzel organizasyonuydu. Her yere yürüme mesafesinde olan şehrin kalbindeki bir oteli bir yıl önceden ayırtmıştı. Bekleme süresi iki yılı bulan o tarihi Hofbräuhaus'ta 15 kişilik yeri de ayırtmıştı. Akşam saat tam 18'de orada buluşmak için sözleştik. Kadınlar geleneksel kostümleri "Dirndl" dedikleri giysileri, erkekler ise askılı, kısa deri pantolonlarını giyip, tam sözleştiğimiz saatte, sözleştiğimiz yerdeydik. "Mass Bier" dedikleri 1 litrelik biralarımızı o kocaman cam kupalarla tokuşturarak, başladı akşamımız. Hele o üstü tuzlu Bretzeller yok mu, efsaneydi. O özel Oktoberfest için üretilen biralarla ne güzel gidiyor meret. Canlı orkestra ile Oktoberfest ruhunu yansıtan Alman müzikleri, dans eden, eğlenen insanlarla dolup taşan bir Hofbräuhaus sonrası, yemek yemek için "Ratskeller" dedikleri başka tarihi bir mekâna geçtik. Orada da yedik, içtik, eğlendik.</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Pazar günü Oktoberfest alanına giriş yaparken, çantalara bakılıyor, büyük çantaları ve sırt çantalarını almıyorlar. Bunu bilmiyordum. Oradaki görevliye, "Aaa bunu bilmiyodum, ne yapıcaaam şimdi ben?" deyince, bana acıdı galiba, "Çabuk gir, hadi ben bir şey görmedim" dedi, ve girdik içeri. Fakat ikinci gün bu kadar şanslı değildim, zira çantamı bu sefer almadılar içeriye, girişteki teslim depolarına belli bir ücret karşılığında bırakabiliyorsun, ben de öyle yaptım bu sefer. Theresienplatz denilen bu alan öyle büyük ki, daha göremediğimiz yerler var. Bütün dünyadan insanlar akın akın gelmişler. 3.5-4 Mio insandan bahsediliyor. Oluk oluk biralar, yiyecekler, lunapark eğlenceleri, canlı müzikler, milyonlarca gülen, eğlenen, mutlu insanlar. Ve onca kalabalıkta işler tıkır tıkır işliyor. Kavga yok, taşkınlık yapan yok. En azından ben görmedim.</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Pazartesi günü Münih'in sokaklarında, yerel yazar Martin Arz'ın rehberliğinde şehri keşfe çıktık. Alışılagelmiş tur rehberinden ziyade klasik bilgiler dışında şehrin saklı hikayelerini, bilinmeyenlerini öğrendik. Örneğin, Dr. Oetker'in oğlunun kaçırılış hikayesini direkt olayın yaşandığı yerde dinlemek gibi. Böylece kültürel bilgilerimizi de aldıktan sonra, çok susadığımızı fark ettik. O kocaman 1 litrelik biraları çoktan hak etmiştik. Güneşli masmavi gökyüzünün altında ne iyi geldi. Akşama yine hep birlikte alandaki binlerce insanın olduğu bir çadırda buluşup, müzik, dans, ve tabii biralarla geceyi sonlandırdık. Ertesi gün sesim kısılmıştı, birkaç gündür o sesli ortamlarda birbirimizi duymak için bağırarak konuşmaktan. Daha doğrusu ses kısılmışı değilde, böyle çatallı gibiydi. Yani hoş bir ses.</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Ertesi gün dönüş yolundaydık. Gidişte ne kadar enerjik ve neşeliysek, dönüşte bi o kadar sesimiz kısılmış, sus pus olmuştuk. 4.5 saatlik yolculuktan sonra sessizce evlerimize dağılırken hepimizin ağzından aynı cümle dökülüdü; "İyi ki gitmişiz."</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Fakat en unutulmazı ve en komik olanı, tarihi bir film setinden fırlamış gibi dönemsel kıyafetlerle toplu fotoğraf çektirdiğimiz andı kuşkusuz. Alandaki bir çadır stüdyosunda tarihi kostümleri üzerimizde görüyor, ve birbirimize baktıkça gülme krizlerine giriyorduk. Şimdi o fotoğrafa bakıp bakıp gülümsüyorum. Çok güzel bir fotoğraf oldu. Eğer vakit bulabilirsem ve başarabilirsem bir sonraki yazımı "Sene 1930'lar, Münih'in romantik sokaklarında beyazın hakim olduğu bir kış günü..." diye başlayıp, fotoğrafıda ekleyip bir <strike>hikaye uyudurmak</strike> hikayeye dönüştürmek istiyorum. Içinde entrikaların, aldatmaların, kıskançlıkların olduğu bir hikaye.Bakalım.😊</span></p><p></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Münih çok güzel bir şehir. Beğendim. Güzel hatırlayacağım bir Münih gezisi oldu.</span></p><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYTqgilkE0Fld7nOm1ym2ef1eCsfgfUtd0aUMuASiZZXu_x0-5hIknxlwW6wE-AH5DKNyt6FbO4auHFiG-euE-9eMMMiZgqoULmPN42yciQscPU5nmsfH9Gi3827V4M7dSbyvgQ8BjhQICvFnzJoVAvsi25Qxzt0jogQTDQUaEEbV2dJ2mo9vBVaytbF2C/s1081/a4139d34-0b4f-4e60-a6db-708ae98ef99f.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="608" data-original-width="1081" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYTqgilkE0Fld7nOm1ym2ef1eCsfgfUtd0aUMuASiZZXu_x0-5hIknxlwW6wE-AH5DKNyt6FbO4auHFiG-euE-9eMMMiZgqoULmPN42yciQscPU5nmsfH9Gi3827V4M7dSbyvgQ8BjhQICvFnzJoVAvsi25Qxzt0jogQTDQUaEEbV2dJ2mo9vBVaytbF2C/s320/a4139d34-0b4f-4e60-a6db-708ae98ef99f.jpg" width="320" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFNXp1UMFadBuxoW-MeWkzIbKw-vIfe-84b5WVZ_7ny5deh21Z-Z7PnZ_c7TSo3PpH1-A-yiJL-A8Tt8qLepL-kasmygZzYxVF2DJXyD4CuKzKZBqgIR27ofAlTNO6P8GOyEr6INAcc5_gGg3TV-YWbomWLiFkKqZIRL2ItLm_m_eoDvhG2Kb56mZqWkDK/s887/02af102f-8a52-42cc-ac45-99855431d21f.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="665" data-original-width="887" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFNXp1UMFadBuxoW-MeWkzIbKw-vIfe-84b5WVZ_7ny5deh21Z-Z7PnZ_c7TSo3PpH1-A-yiJL-A8Tt8qLepL-kasmygZzYxVF2DJXyD4CuKzKZBqgIR27ofAlTNO6P8GOyEr6INAcc5_gGg3TV-YWbomWLiFkKqZIRL2ItLm_m_eoDvhG2Kb56mZqWkDK/s320/02af102f-8a52-42cc-ac45-99855431d21f.jpg" width="320" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div></div><p></p>Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-91378757166385577232023-05-22T15:28:00.001+03:002023-05-22T15:29:37.868+03:00Ilk Oyum<span style="font-family: georgia; font-size: large;">Blog yazmayı unutmuşum... Sanki birine mail yazar "Merhaba" ile başladim. Sonra sildim. </span><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Konuya gireyim pat diye gireyim ben en iyisi.</span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Konu seçimler. Bir hayal kirikliği ile uyanadım 15 Mayıs sabahına. Bu sefer kesin gelecekti o bahar, buna o kadar inanmıştım ki... Olmadı... Ikinci tura artık kimse gitmez dedim. Umutlarım tükenmişti. Ama gün geçtikçe umutlarım yeniden filizendi. Eğer sandığa küsüp gitmemezlik yapılırsa iste o zaman zaten kazanılmaz, inatla tekrar gidilmeli diye çevremi, oy kullanabilen arkadaşlarımı zorladım. Beni arayan, bana yazan yakınlarımın "merhaba nasılsın" sorusuna, iyiyim, "oyunu kullandın mı" diye cevap veriyordum. </span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Dün bir arkadaşımla buluşup Züriche tiyatroya gidecektik, olmadı gidemedik. Sonra madem hazırlandık hava da güzel, o zaman Rosengartene gidelim dedik. Arabaya bindi, oyunu kullandın mi dedim:) hayir yarin gidicem dedi. Gel dedim o zaman önce konsolosluğa gidelim, oyunu kullan. Emin olmak istiyordum. Gittik. Sokağa taşan kuyruklar vardi. Beklemeyelim deyip döndük. Nasıl olsa yakında bir yerde, aksama tekrar gideriz dedim, zira gece 22.00 ye açıklar. Uzak şehirlerden gelenlere öncelik tanıdık. </span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Ben hayatımda hic oy kullanmadım. Arkadaslarım bana, niye sen anarşist misin. diyorlardı. Hayır anarşist oldugumdan değil, vatandaşlık hakkım olmadığı icindi bu. Türkiyeden 13 yaşımda ayrılmıştım. Çocuktum kullanamıyordum. Almanyada reşit oldum ama eskiden yurt dışındakiler Türkiye icin oy kullanamıyorlardı. Derken Alman vatandaşlığına geçtim, bu sefer de Isviçreye göç ettim. Almanya seçimleri için Almanyada ikamet ediyor veya orada ikinci bir adres göstermem gerekiyordu. Yani ne Almanya için, ne Türkiye için, ne de Isviçre icin oy verme hakkım olmadı. Yok hükmündeydim:) </span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Bu son oylamalar icin can atıyordum oy kullanabilmek için, elimde sadece kimlik numaram vardi. O da bi ise yaramıyordu. Arkadaşım oyunu kullandı, ben de iş olsun diye sandık görevlilerine dedim ki; Benim kimliğim yok ama TC kimlik numaram var, oy kullanabilir miyim? Konsolosluk açık, girin bi sorun dediler. Girdim. Meramımı anlattım. Bu alman kimliğim, bu Isviçre oturum kimliğim, TC kimliğim yok, ama numaram var oy kullanabilir miyim? Numaramı bilgisayara verdiler, incelediler, fotoğrafınız var mı dediler. Hayır dedim, su otomatta vesikalık fotoğrafinızı çektirin, getirin, size gecici kimlik çıkartalım, oyunuzu kullanın dediler. Ne gözlerime ne kulaklarıma inanamadım. Sağolsunlar acayip yardımcı oldular. Başka zaman bi islem icin haftalar öncesi randevu alman gerekirken, bi sürü evrak isterlerken, gecenin bir saatinde islerim hemen halloluverdi. Hemen tekrar oy sandığının başina gittim, kapanışa iki dakika vardi. Elimdeki geçici kimliği gösterdim, elime bir zarf, bir oy pusulası, birde mühür tutuşturdular, telefonunuzu, çantanızı buraya birakin, şu kabinde oyunuzu kullanın dediler. Hayatımda ilk kez yaşıyordum bu anı, aman bir salaklık yapmayım diye aldı mi beni bir telaş. Mühürü önce elime bastım. "Tercih" yazısı çıktı. Sonra pusulanın sağındaki resmin altına bastım tercihimi. Mühür kurusun diye üfledim. Sonara ikiye katladım, aman yok katlamayım şimdi karşi tarafa da geçer mühür izi diye korktum. Pusulayı katlamadan koydum zarfın içine, ağzım kulaklarımda, daha bir dik yürüyerek, kasıla kasıla çıktım geldim sandığa, bu benim ilk oyum biliyor musunuz dedim cocuklar gibi. O zaman bir fotograf çektirin dediler. Ay evet, hep özenirdim, öyle fotoğrafım olsun istemiştim, dedim. Aşırı güzeldi her şey. Işlerim tıkır tıkır oluverdi. Deli gibi yağmur yağıyordu dışarda. Yağmurun altında çocuklar gibi tepindim sevinçten. </span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Işte eğer bu sefer gerçekten bir değişim olursa, bilin ki o benim 1 oyumdur :))</span></div><div><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0FRJG6eK1flqQNj0vC_JIGhFgy86DZ18tBZb9BTHIo7HeCAz-hiQfPAlzRn2T_hiqR1c8AzKRwZX6QWjcTXgPB6mda9GmB8I9XAh4ISCThfH63O1z-8QXe12WMzIqv5DwlsQTqwB_lql_y2Y2WgOnIVAGHjgSeAlL-ncF3noEXtrV08qmH-GQBC8lFw/s600/1ace6dad-0f29-4dc1-a1f5-ec523b8d1647.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="450" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0FRJG6eK1flqQNj0vC_JIGhFgy86DZ18tBZb9BTHIo7HeCAz-hiQfPAlzRn2T_hiqR1c8AzKRwZX6QWjcTXgPB6mda9GmB8I9XAh4ISCThfH63O1z-8QXe12WMzIqv5DwlsQTqwB_lql_y2Y2WgOnIVAGHjgSeAlL-ncF3noEXtrV08qmH-GQBC8lFw/w300-h400/1ace6dad-0f29-4dc1-a1f5-ec523b8d1647.jpg" width="300" /></a></div><br /><div><br /></div>Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-3430817190086894462022-06-13T13:44:00.000+03:002022-06-13T13:44:13.406+03:00Kapadokya<p><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAk59f-Ib1w_Yx_pDJZcFMivDLTIWqZJgvnstkpD6wXrqnA98ebhzGXuugpPnUBM5RU0n_nelIMhx7JrP8GWNjKhiX4G8QYWOW30qhmr0Acrzs6LYuj18sYOXRly1yWk03Ff67Na152NfvCzUd4zTzkT5lmYAqwmeeUu4QTDrKD3UHU8BrQa66iOhxKw/s4032/IMG_7398.heic" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="2268" data-original-width="4032" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAk59f-Ib1w_Yx_pDJZcFMivDLTIWqZJgvnstkpD6wXrqnA98ebhzGXuugpPnUBM5RU0n_nelIMhx7JrP8GWNjKhiX4G8QYWOW30qhmr0Acrzs6LYuj18sYOXRly1yWk03Ff67Na152NfvCzUd4zTzkT5lmYAqwmeeUu4QTDrKD3UHU8BrQa66iOhxKw/w640-h360/IMG_7398.heic" width="640" /></a></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Eveeet, iki günlük Urfa gezimizi de arkamızda bırakarak on saatlik otobüs yolculuğuyla gece saat 10 gibi Nevşehire geliyoruz. Göremeye çok yakin olduğu icin taksi tutuyoruz. Otelimiz Zara Cave Hotel. Yine tarihi ve otantik peri bacalarına entegre olmuş kocaman terasları olan güzel hotel. Sabah balonları izlemek icin de ideal bir yer. Otelimize yerleşir yerleşmez atıyoruz kendimizi dışarıya. Bir kaç gündür hava durumu nedeniyle uçamayan balonlar yarin uçacak haberini alıyoruz ve bir balon turu organize etmek istiyoruz. Ben aslında korkarım böyle şeylerden ama grupla hareket ettiğimiz için galiba o "sürü psikolojisi" denilen şeye kapılıyorum. Hemen o akşam bir balon turu organize ediyoruz. Bir gün önceden kimlik bilgilerimiz alınıyor, kaydoluyoruz ve ödemeyi yapıyoruz. Prosedür böyle. Büyük sepetli balonlar 30 kişilik, biz küçük sepetli balon seçiyoruz. Fiyatlar 160 ila 210 Euro aralığında. Bana pahalı geliyor ama yanımdakiler uygun hatta ucuz bile buluyorlar. Neyse, bi dahamı gelcez dünyaya diyerek atlıyorum ben de bu maceraya. </span></p><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Sabah 4.25 de otelimizden alınıyoruz. Bizimle birlikte uçuş yapacak olan Ispanyol bir aile daha var. Onlara bakıyorum sanki Sibiryadayız. Kalın kalın giyinmişler, atkılar, bereler, eldivenler. Bizde sıkı giyindik ama onların yanında yazlıkçılar gibi kalıyoruz. Servis şoförü hepimizin eline bir küçük bir çanta sıkıştırıyor. Içinde kahvaltılıklar var. Işte bir kruvasan, bir elma, bir vişne suyu. Böylece balonların uçuş alanına gidiyoruz. Balonlar yerde kimi şişiriliyor, kimi daha yeni seriliyor, tüpler değişiyor, böyle hummalı bir çalışma var. Onları izliyoruz. Bizim balon da sonunda şişiyor ve sepetin içine giriyoruz. Sepetin içinde sağlı sollu ikişer bölme var. her bölüme 4 kisi biniyor, taplam 16 kisiyiz. Ortada ise kaptan bulunuyor. Onun alanı görece büyük ama o kadar araç gereç, alet edevatı var ki, ve işine öyle hakim ki, en ufak endişe duymuyorum. Sadece şaşkınlığımı gizleyemiyorum. </span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Sonunda balonumuz havalanıyor. Yerden yavaş yavaş uzaklaşıyoruz. Bazen peri bacalarına dokuncak kadar yakın, bazen bulutların üzerinden uçuyoruz. 7 bin fite kadar çıkıyoruz, iste o zaman çok soğuk oluyor. Ve aşağıya bakarken biraz tedirgin oluyorum. Günesin doğuşunu göklerde izleyemiyoruz çünkü kapalı bir hava var. Ispanyol ailenin en büyük bireyi, muhtemelen büyük annenin doğum günü ve ailesi tarafından kutlanıyor. Göklerde onun icin iyiki doğdun şarkısını söylüyoruz hep birlikte. Deneyimli pilotumuz Sezer Akasoy balon ateşi ile şovlar yapıyor. Böylece bir buçuk saat göklerde uçuyoruz. Bazen balonlar birbirine değiyor, buna balon öpüşmesi diyorlar. </span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Balonlar basladığı noktaya inmiyor, daha dogrusu nereye ineceklerini onlarda bilemiyor. Rüzgar ne derse o. Bizi getiren servis arabası aşağıdan balonu takip ediyor, nereye inersek oraya geliyor. Inişe geçtiğimizde pilotumuz bize almamız gereken pozisyonu söylüyor, ve herkes olduğu yere çöküyor, böylece yumuşak bir iniş gerçekleşiyor. Hemen oraya bir masa kuruluyor, pilotumuz bir şampanya patlatıyor. Masanın üzerinde dizilmiş bardaklarla bizlere ikram ediliyor. Sabah 07.00 gibi bitiyor bu aksiyon. Servisle tekrar otellerimize bırakılıyoruz. Muhteşem bir deneyim, iyiki yaptım, diyorum.</span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Toplam üç gün kalıyoruz Kapadokyada. Göreme, Ürgüp, Üçhisar, Avanosta görülecek yerleri almanca konuşan bir rehber ile geziyoruz. Rehberimizin harika almancası ve bilgisi ile bizden tam not alıyor. Güvercinlik vadisi, Soğanlı vadisi, Paşabağ rahipler vadisi tam bir görsel şölen sunuyor. Ihlara vadisine zamanımız kalmıyor, daha önce gittiğim icin çok üzülmüyorum. </span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Yemeye içmeye gelirsek, oralara özgü testi kebabını nedense pek sevemedim. Fakat çok güzel şarapları var. Özellike Kocabag Leo's şaraplarının sadece benim degil, Isviçreli arkadaşlarımında tadı damaklarında kalıyor. <br /></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Kapadokya dünyada tek olması nedeniyle çok özel ve çok güzel bir yer. Bu güzel yeri de ardımızda bırakarak yolculuğumuzun bi sonraki noktası olan Pamukkaleye doğru yol alıyoruz. <br /></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdEd_ZMkDtLdWPfOxkj7Vj0_M0VkadslcbHtW88t_qa-JB_YyiXBUN1JQpA9NloYPuVmI-wuu4VQLeH2flGnGjo1XvHFvBRIasre6v6oga5m_7ERzNhjXmcCB5UcrHX5BiQ5oZEkmT6j0qz1lbF9ehgs7OebNN2hte69h-zuPxIvW_l6otIPVjnlEI4w/s4032/IMG_7386.heic" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="2268" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdEd_ZMkDtLdWPfOxkj7Vj0_M0VkadslcbHtW88t_qa-JB_YyiXBUN1JQpA9NloYPuVmI-wuu4VQLeH2flGnGjo1XvHFvBRIasre6v6oga5m_7ERzNhjXmcCB5UcrHX5BiQ5oZEkmT6j0qz1lbF9ehgs7OebNN2hte69h-zuPxIvW_l6otIPVjnlEI4w/w360-h640/IMG_7386.heic" width="360" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Balonumuz şişiriliyor</td></tr></tbody></table><br /><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhr7vez2l8jjqWijB6ccsbpgssraxMx-2871xtPrwMPkfqsxyh-X2jbo0lZAoJ6ZFJEgmp8xECD5i5gyi2D5hvuokYxFCQOcH2fNW_nRkbt7Yhi6ijjzinKWohEwCYiTdZaXVwAkBFJWc5lnTXS2W2DROe9b_WOGvNfbAt4GWWlqL2nMMZqM28IcKU-Zw/s4032/IMG_7434.heic" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="2268" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhr7vez2l8jjqWijB6ccsbpgssraxMx-2871xtPrwMPkfqsxyh-X2jbo0lZAoJ6ZFJEgmp8xECD5i5gyi2D5hvuokYxFCQOcH2fNW_nRkbt7Yhi6ijjzinKWohEwCYiTdZaXVwAkBFJWc5lnTXS2W2DROe9b_WOGvNfbAt4GWWlqL2nMMZqM28IcKU-Zw/w360-h640/IMG_7434.heic" width="360" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Ve göklere yükseliyoruz...</td></tr></tbody></table><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxqGcP-QJ2jClMaWoZeMCm24iCbiPm5TuFRaTyExGlz1pTdl5uPvLPu4ZooT1NSfbYJMHNF2LTIG7ROFBrmn8xkcY6JLC2EqFOFr9_ATA1125Gk3UXoS2jVgiOC5PQTqcptapqyDBN_zQbxx4F6WxPsdP27_m8J7zG7KeI5J6MM80XOEfyBijYeuIWjg/s4032/IMG_7507.heic" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="2268" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxqGcP-QJ2jClMaWoZeMCm24iCbiPm5TuFRaTyExGlz1pTdl5uPvLPu4ZooT1NSfbYJMHNF2LTIG7ROFBrmn8xkcY6JLC2EqFOFr9_ATA1125Gk3UXoS2jVgiOC5PQTqcptapqyDBN_zQbxx4F6WxPsdP27_m8J7zG7KeI5J6MM80XOEfyBijYeuIWjg/w360-h640/IMG_7507.heic" width="360" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Güvercinlik Vadisi</td></tr></tbody></table><br /><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiA5PRbvGRdD9yNp5Ono2g4bj_BcFN02sr2PGCo7uAzwc09ycow2h_XT6Yw5wZB-nuaH85rboV2ejyqTilgesnFUL3DJqJMHekP3TNMV3ymR7S5FehvojBNH-VLl5THPj0ncRe57nX7YbuWljYSVaBks2L9od9_XaeTdIEl1QWKL7eQI-oqowhJfV95ZQ/s4032/IMG_7513.heic" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="2268" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiA5PRbvGRdD9yNp5Ono2g4bj_BcFN02sr2PGCo7uAzwc09ycow2h_XT6Yw5wZB-nuaH85rboV2ejyqTilgesnFUL3DJqJMHekP3TNMV3ymR7S5FehvojBNH-VLl5THPj0ncRe57nX7YbuWljYSVaBks2L9od9_XaeTdIEl1QWKL7eQI-oqowhJfV95ZQ/w360-h640/IMG_7513.heic" width="360" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Üç güzeller</td></tr></tbody></table><br /><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTSg-8Z8TNejcUvhbakmtVt1DO8JYzihyEhEyAVQ7IQGM7EHi3aq5jnWV31l5QWeFFJK39pW8zAGPiPABMd-4VODbkTMeMIANbj8Xh1hm7gC2UcHcS7zWtcFKpxTbk4RJpv3BmqoPeSf2U5IgxsjA03V7UU5ObzRWCB8Y1F0Gv9mBA5Eiv-1pS2pVYZw/s4032/IMG_7541.heic" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="2268" data-original-width="4032" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTSg-8Z8TNejcUvhbakmtVt1DO8JYzihyEhEyAVQ7IQGM7EHi3aq5jnWV31l5QWeFFJK39pW8zAGPiPABMd-4VODbkTMeMIANbj8Xh1hm7gC2UcHcS7zWtcFKpxTbk4RJpv3BmqoPeSf2U5IgxsjA03V7UU5ObzRWCB8Y1F0Gv9mBA5Eiv-1pS2pVYZw/w640-h360/IMG_7541.heic" width="640" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Paşabağ peri bacaları</td></tr></tbody></table><br /><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjkp1DcTaw0JHnBJakx9Em7nRcweAJtqgPeAgYu_Xf46AGELooKN6N_diyEixbHddrOgKhr14YVq5RComFtqQVnSdGWnaF2g-nnc9EwJAViBwdoKUgqRkxnrwX5n5cGuE5bnl9gexPssqf8e7vMPP38KODaeJ0myKjM8g7TyJQjArduLE5AGvDzeMSO0Q/s4032/IMG_7616.heic" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="2268" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjkp1DcTaw0JHnBJakx9Em7nRcweAJtqgPeAgYu_Xf46AGELooKN6N_diyEixbHddrOgKhr14YVq5RComFtqQVnSdGWnaF2g-nnc9EwJAViBwdoKUgqRkxnrwX5n5cGuE5bnl9gexPssqf8e7vMPP38KODaeJ0myKjM8g7TyJQjArduLE5AGvDzeMSO0Q/w360-h640/IMG_7616.heic" width="360" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Soğanlı Vadisi</td></tr></tbody></table><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNA6yqqXr4u53c3xRVazWIfbPC9Nr9dm64n0rxbUjkYhwrAcngxVNvYSAxMsFI8SZAwaNiY2aTNO_L50ALkPRxPr2yS9kjYyYh3Ew_ThwUXLpdZiEXnszUEi42Ap0mkWzcIiTCsD8lIWW2DtxQB0vGMI6ZKWQDtgAPETvD9laMWWCkXsFCsyQJlFK7ew/s4032/IMG_7527.heic" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="2268" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNA6yqqXr4u53c3xRVazWIfbPC9Nr9dm64n0rxbUjkYhwrAcngxVNvYSAxMsFI8SZAwaNiY2aTNO_L50ALkPRxPr2yS9kjYyYh3Ew_ThwUXLpdZiEXnszUEi42Ap0mkWzcIiTCsD8lIWW2DtxQB0vGMI6ZKWQDtgAPETvD9laMWWCkXsFCsyQJlFK7ew/w360-h640/IMG_7527.heic" width="360" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bunu pek peri bacasına benzetemedim:)</td></tr></tbody></table></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-13226182832892613662022-05-27T21:14:00.004+03:002022-05-27T21:16:10.654+03:00Urfalıyam Ezelden...<div class="separator"><br /></div><div class="separator"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_z-h0a8pvbpw28IlbXTvdlHD6E8KN-wJSRG_mSEZzvc0zEqfmoT-K1n1OoDadyuhOG_ceJ_YTbQWZc5TMdBzNKLOfFeUni2iRFzMoSK0U3XoPcEyKCqpxNy5BvdaF6GL5y9JfCGJcdoYd2Q0G3WCbHAcYmF5sWLtgipKtFiam8_KpXvy4U6hf6DKQNA/s4032/IMG_7202.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="2268" height="415" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_z-h0a8pvbpw28IlbXTvdlHD6E8KN-wJSRG_mSEZzvc0zEqfmoT-K1n1OoDadyuhOG_ceJ_YTbQWZc5TMdBzNKLOfFeUni2iRFzMoSK0U3XoPcEyKCqpxNy5BvdaF6GL5y9JfCGJcdoYd2Q0G3WCbHAcYmF5sWLtgipKtFiam8_KpXvy4U6hf6DKQNA/w265-h415/IMG_7202.jpg" width="265" /></a></div><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Gezimizin ikinci durağı olan Urfa’ya doğru yol alıyoruz bu sefer. Mardin’de bizi arabası ile ordan oraya taşıyan Ali kardeş bu sefer Urfa’ya götürüyor bizi. Makul bir fiyata anlaşıyoruz. Hem daha rahat yolculuk yapıyoruz, hem daha hızlı gidebiliyoruz, hem istediğimiz yerde durup fotoğraf çekebiliyoruz. Bi ara yolda giderken şoförümüze “Harran yolumuzun üzerinde mi? Oraya da gitmek istiyoruz” diyorum. “Sorun yok hocam yolumuzun üstü değil ama gideriz” diyor. Çok seviniyoruz. Urfa’ya varmadan Harran istikametine çeviriyor direksiyonu. Sanki başka bir kıtada hatta başka bir gezegende yol alıyormuşuz gibi hisse kapılıyorum. Çok farklı bir coğrafyası var oraların. Bazen tek bir ağacın bile olmadığı uçsuz bucaksız taş toprak bir ovadan, bazen kanyonların arasından geçiyoruz. Radyoda “bir yer bulalım dünyadan uzak” şarkısı çalsa cuk oturacak. Ara ara davar sürüsüne denk geliyoruz, çoban köpekleri koruyor davarı, davarı güdenler genelde çocuklar. Çocukluğum geliyor aklıma, bizde inek güderdik elimizde radyolarla. Bu çocukların ellerinde akıllı telefonlar var.</span></p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Önce dünyanın en eski üniversitesinden , hatta ilk olduğu söylenen harabelere gidiyoruz. 12. Yüzyıllara kadar buraların ilim irfan yuvası olduğu söyleniyor. Virane şekilde taşları izledikten sonra Harran evlerini görmeye gidiyoruz. Toprak renginde olan yerleşim alanı, kadınların yöresel giysileri ile rengarenk oluyor. Kapı önlerinde duran bu kadınlar yabancı görünce hemen içeri girip kapıyı kapatıyorlar. Keşke onlarla sohbet etme fırsatım olsaydı diyorum içimden, ama bir çoğunun Türkçe bilmediğini öğreniyorum. Fakat ben bu gümbet evlerin içinide görmek istiyordum, nasıl olacak bu derken, yakın bi tarihe kadar kendisininde oturduğu bu evleri turistlere açmış küçük bir işletmecinin avlusuna geliyoruz. Bir müze gibi yani. Belli bir fiyatı yok, o yapıların tarihini anlatıyor, içini gezdiriyor, fotoğraf çekebiliyorsun, çıkarken gönlünden ne koparsa, diyor. Adam öyle emek veriyor ki, gönlünden baya bi şeyler kopuyor. Bizde giriyoruz içeriye, avlusu epey süslü. Toprak rengi gümbet evlerin kapıları, eşikleri veya bazı avluda duran nesnelerin neden mavi renge boyandığını anlatıyor bize. Akrepler mavi rengi kırmızı görür ve tehlike zannedip kaçarlarmış. Yani akreplerden korunmak adına onların girebileceği kapıları, eşikleri maviye boyarlarmış. Bu evler dünyada sadece üç yerde varmış, Suriye, İtalya ve Harran’da diyor. Harran’ın bir ülke olduğunu bilmiyordum diyorum içimden:)<br />Sonra dayalı döşeli o evlerin içine giriyoruz, nispeten dışardan daha serin. Özelliklerinden biri de buymuş zaten. Yazın serin, kışın sıcak olması.<br />Diğer özelliklerini şöyle sıralıyor; dışı balçık, içi ise saman, toprak, yumurta akı ve gül yağı ile sıvanıyormuş. Her kubbe bir oda. Ne kadar çok kubbe o kadar varlıklı, zengin aile veya aşiret anlamına geliyormuş. Her kubbe içerden birbirine bağlı, birinden diğerine geçilebiliyor. İlk girişte haremlik selamlık denen oda var, yani gelen misafirler (erkek) oraya alınırmış. Sonra kadınların kaldığı bir oda, gelin odası, mutfak, erzak odası, hayvanların kaldığı yer gibi odalar var.<br />Bu kubbeli evler 4 taş üzerine inşa edilirmiş, öyle ki domino taşı gibi, birini çekerseniz kubbe yerle bir olurmuş. Rivayete göre eskiden vergisini ödemeyenin evine gelip bu taşlardan birini çekerlermiş. “Evini başına yıkarım” deyiminin buradan geldiği söyleniyormuş.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5OtD8bSwuMuNZZ7w-z4b1bNRD3WyU_bVmip69rLG9KE-AOmrrVxpscYrIkO_CjpdFCVZaZEpM5hywmWSsiNdYR0HFOpVfCiUxUI7HgFaEF8vpcWGT877vk-CIRKMokNA9Di5EAObi5z94abe8B7sG_EqpGrdVMV5uWorgPZi6VdPf046zrOgNzsiTmg/s4032/IMG_7187%20(1).jpg" imageanchor="1" style="font-family: Times; font-size: medium; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="2268" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5OtD8bSwuMuNZZ7w-z4b1bNRD3WyU_bVmip69rLG9KE-AOmrrVxpscYrIkO_CjpdFCVZaZEpM5hywmWSsiNdYR0HFOpVfCiUxUI7HgFaEF8vpcWGT877vk-CIRKMokNA9Di5EAObi5z94abe8B7sG_EqpGrdVMV5uWorgPZi6VdPf046zrOgNzsiTmg/w290-h400/IMG_7187%20(1).jpg" width="290" /></a> </span><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZvGNNP1TiVahF1De_D_e6bDFrpU4ScWUUUfGYqNzWnzYrwePAX02JzcfF4lc192r2V1izTXeUDJ-5b4_5VIulR3dhQXjlle6h_oYEatK9R5QOaTOrhaegZVTbcNfRT3vQKJszvTumesRkr-eE8prt2tKygLaTdEpWBS-uNSTJGVlRT54d6OCm9kHdVQ/s4032/IMG_7188.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="2268" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZvGNNP1TiVahF1De_D_e6bDFrpU4ScWUUUfGYqNzWnzYrwePAX02JzcfF4lc192r2V1izTXeUDJ-5b4_5VIulR3dhQXjlle6h_oYEatK9R5QOaTOrhaegZVTbcNfRT3vQKJszvTumesRkr-eE8prt2tKygLaTdEpWBS-uNSTJGVlRT54d6OCm9kHdVQ/w295-h400/IMG_7188.jpg" width="295" /></a><div><br /><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhug4y5lxpHEkrjxdkZtTmqfLaGXtCjOijXafdV5RoT0D739s3MY5zlupKL3gnTI6ORGFJLZ8-46Jl5rZh2_L7g4fRGHcZ7Y_wX8QGassEMk1GMHzML_8rjuCps-IfwDS7AihfkxT3A3E991kRrx3DPrl7RFzr8lLBr__4jncKsvCI_L8ZUHm90WLpLVQ/s4032/IMG_7178.jpg" imageanchor="1" style="font-family: Times; font-size: medium; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="2268" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhug4y5lxpHEkrjxdkZtTmqfLaGXtCjOijXafdV5RoT0D739s3MY5zlupKL3gnTI6ORGFJLZ8-46Jl5rZh2_L7g4fRGHcZ7Y_wX8QGassEMk1GMHzML_8rjuCps-IfwDS7AihfkxT3A3E991kRrx3DPrl7RFzr8lLBr__4jncKsvCI_L8ZUHm90WLpLVQ/w289-h400/IMG_7178.jpg" width="289" /></a> </span><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqf-EI2z8hW5UwJHNMpnGj3djeVBPHKkdfBqeuOGMa01cysVMkufF9pqPpQkAoKtt22LNUM1JP-RBR40SQ9qV3LWCRFtO9gojHh3srqQOgzTlQFI63O1aFEwZ41HtDBD3KmLzOSjfuiCopYI7n9b3igdo9CIglRx9IeJtblG3JKY3xa-CU3VAOXcGBRQ/s4032/IMG_7180.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="3024" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqf-EI2z8hW5UwJHNMpnGj3djeVBPHKkdfBqeuOGMa01cysVMkufF9pqPpQkAoKtt22LNUM1JP-RBR40SQ9qV3LWCRFtO9gojHh3srqQOgzTlQFI63O1aFEwZ41HtDBD3KmLzOSjfuiCopYI7n9b3igdo9CIglRx9IeJtblG3JKY3xa-CU3VAOXcGBRQ/w300-h400/IMG_7180.jpg" width="300" /></a><div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Bu bilgilerle mutlu bir şekilde ayrılıyoruz bu evlerden. Çevrede bulunan çay bahçesi gibi bir kafeye oturuyoruz. Buralara geldim madem, tam yerinde bir “Mırra” içelim, diyorum. Garson anlamıyor beni. Şoförümüz Arapça da bildiğinden Arapça veriyor siparişleri. Espresso gibi bir iki yudumluk kulpsuz, fincanda geliyor mırralarımız. Elimize veriyor garson. Masaya koymamızla birlikte Arapça bi şeyler de söylüyor. Şoförümüz Ali kardeş bize tercüme ediyor, “masaya konulmaz” diyor. Bende bizimkilere tercüme ediyorum. Yanlış bir şey yapmış gibi hep birlikte ani bir hareketle fincanları tekrar elimize alıyoruz. Meğer, mırra içmenin de bir kültürü, bir adabı usulü varmış. Garson masaya değil, elinize verirmiş mırrayı, o anda garsonun yüzüne bakılmalıymış, şarap gibi hafif çalkalayıp tek yudumda içilmeli ve yine masaya bırakmadan garsona verilmeliymiş. Tabi biz bunları bilmeden dangıl dungul içtik mırralarımızı. Bu garsona, veya işte o mırrayı sunana küfür etmek gibi bir şeymiş. Sonrada özür diliyoruz bunları bilmediğimiz için, ve affediliyoruz:)<br /><br />Harran gezimizi burada noktalayıp direksiyonu Urfa’ya çeviriyor şoförümüz. Yaklaşık 40 dakika sonra varıyoruz Peygamberler şehri Urfa’ya. Otelimiz La Riva konakları. Balıklı göle iki dakika. Yani tam merkezde. Odalarımıza yerleşip çıkıyoruz şehri turlamaya. Ama hem acıkmışız, hem susamışız. Karşımıza peş peşe dizilmiş ciğer kebabı yapan dükkanlar çıkıyor. Oturuyoruz birine, lavaş ekmeği üzerine konmuş ciğer kebapları ellerimizle yiyoruz, usül böyle. Yanına soğan, kızarmış domates ve yeşil biber. Ama nasıl acı? Ayran içiyoruz yanına.<br /><br /></span><div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><span><br />Şehrin sembolü haline gelmiş Balıklı gölü geziyoruz sonra. Yeşillikler içinde İbrahim peygamberin hikayesi ile bütünleşmiş güzel bir yer. Daha çok dini inancı yüksek insanların uğrak yeri gibi geliyor bana.<br /><br />Sonra oradan ayrılıyoruz. Mardin’den gelip, Harran’ı dolaşmış ve Urfa’ya ulaşmışız. Akşam olmak üzere. Biz oraları Mardin gibi, veya ülkenin batısındaki herhangi bir şehir gibi zannediyoruz bi yere oturup bira içmek istiyoruz. Fakat yok öyle bir şey. Ne bir tekel bayii var alkol alabileceğin, nede bi kafe var oturup alkollü bir şeyler var oturup içebileceğin. Turistiz ya biz, yada en azından yanımdakiler yabancı olduğu için yolda birine soruyorum. Sorarken çekiniyorum ama. Bu sefer şöyle bir yol izliyorum. Diyorum ki; bu arkadaşlarım yurt dışından geliyorlar, onların rehberliğini yapıyorum, bi yerde bira içmek istiyorlarmış, onları nereye götürebilirim? Yani onlar içmek istiyor, ben değil gibisinden :) kime sorsam burda yok, buralarda bulamazsınız, şu yolu dümdüz takip edin, sağa dönün, sonra sola dönün orada bir daha sorun gibi cevaplar alıyoruz. Yani şehir merkezine uzak yerlerde. Sonra bir taksiye biniyoruz, taksiciye anlatıyorum meramımızı. Bizi içkili bir butik otele götürüyor. Elçin butik otel. Eğer Urfa’da böyle bir yer arıyorsanız aklınızda bulunsun. Gayet şık, avlusunda restoranı bulunan otantik bir otel. Bizim kaldığımız otel de güzel, ama restoranı yok. Ayrıca bizim kaldığımız otele 10 dakika uzaklıkta olduğunu oraya vardığımızda anlıyoruz. Önce bira, sonra rakı içiyoruz. Arka fonda Türk sanat müziği çalıyor. Gecenin ilerleyen saatlerine doğru otelimize doğru yürüyoruz. Çünkü otelimizin bizim için ayarladığı güneşin doğuşunu izlemek üzere Nemrut’a gideceğiz. Belkide hiç uyumadan gideriz diye düşünüyorum.<br />Otele giderken nedendir bilinmez ayağım mı dolanıyor, taşa mı takılıyorum? Kıçımın üstüne düşüyorum:) hep birlikte buna gülüp geçiyoruz. Çok geçmiyor diğer arkadaşlardan biri yere kapaklanıyor. Diğer bir arkadaşımız, “bu kutsal toprakları birer birer öpüyorsunuz” deyince kayışlar kopuyor bizde. Gülme krizinden çıkıp yola devam edemiyoruz. Neden sonra otelimize ulaşıyoruz. Nemrut olayını konuşuyoruz. Hava durumuna bakılıyor, kapalı ve yağmurlu gösteriyor. Vazgeçiyoruz Nemrut’a gitmekten. O zaman gün batımı olur belki diyerek odalarımıza çekiliyoruz.<br /><br />Sabah güneşli bir güne uyanıyoruz. Belki akşama Nemrut’a </span>gideriz diye fazla uzaklaşmıyoruz şehir merkezinden. Mozaik müzesine ve arkeoloji müzesine bilet alıyoruz. Mozaik müzesini geziyoruz önce. Sonra tekrar şehir merkezine, geliyoruz. Balıklı göle ve Urfa kalesine doğru bir menengiç kahvesi içiyoruz. Üstü Antep fıstıklı. Hepimizin çok hoşuna gidiyor bu tad. Sonra Urfa seyir tepesine çıkıyoruz. Urfa’yı izliyoruz tepeden, gözlerimiz açık:) güzel görünüyor uzaktan. Arka tarafta bir mezarlığa giriyoruz. Mezar taşları dikkatimizi çekiyor. Mezar başındaki ve sonundaki taşlar çok yüksek. Neredeyse iki metre.</span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Arkadaşlarımızdan biri tüm gittiği ülkelerden çiçek alıp bahçesine dikiyor. Bahçesinde 300 ü aşkın bitki çeşidi var. O mezarlıktan da bir çiçek filizi koparıyor ve ona gözü gibi bakıyor.<br /><br />Az ilerde iki genci bi ağacın üstünde görüyoruz. Ağacı tanıyorum, köyümüzdeki evin bahçesinden, bu bir dut ağacı. Arkadaşlarıma söylüyorum. Onlar bilmiyor bu ağacı ve dutu. Daha doğrusu ismini biliyorlar ama cismini hiç görmemişler. Daha çok kurusunu biliyorlar. Yaklaştık o gençlere, siz ne yapıyorsunuz? diyorum, turistmişim gibi. Dut yiyoruz, diyorlar. Nasıl bi şey ki o? Diyorum. Verelim deneyin diyorlar. Bize bir avuç beyaz dut veriyorlar. Ve arkadaşlarım ilk kez Urfa’da dut yiyorlar, seviyorlarda. Ben çocukluğumdan beri dutu sever miyim, sevmez miyim bilmiyorum? Çok özlediğim bir tad değil. Ama bana çocukluğumu anımsatan bir şey. O yüzden seviyorum.<br /><br />Sonra yavaş yavaş Urfa’ya iniyoruz, inerken bazı restoranlara uğrayıp Urfa’ya özel tatları tattırmak istiyorum arkadaşlarıma. İçli köfte, çiğ köfte, vs gibi. Tadıyoruz. Beğeniyoruz ikinci porsiyonu sipariş ediyoruz. Yanında ayran içiyoruz. <br /><br />Akşama yine hava bozacağı için Nemrut’a gidemiyoruz. Bütün günümüz nerdeyse boşa geçiyor. Ne arkeoloji müzesine, ne Göbeklitepeye ne de Nemrut’a gidemiyoruz. Zaten son günümüz. İyiki Urfa’ya gelirken Harran’a gitmişiz, yoksa oraya da gidemeyecekmişiz, diyorum.<br /><br />Tarihi çarşısını geziyoruz tekrar. Urfanın güvercinleri meşhur olmalı diye düşünüyorum. O tarihi çarşının içinde sıra sıra Güvercin satan dükkanları görüyorum. Bir güvercin ölüsü var yerde. Çocuklar oyun oynuyorlar bununla. Bu güvercini ellemeyin, hastalık kapabilirsiniz, diyorum. çocuk bana gülerek söyle cevap veriyor; "ha ha ha, biz hep bunlarla oynuyoz, alışığız, bize bir şey olmaz". Peki, diyorum. </span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Akşama yine Elçin butik otele gidiyoruz, artık belledik ya orayı. Madem Nemrut’a, Göbeklitepe’ye gidemedik, o zamam bir Göbek rakısı içelim, diyoruz. Sen misin onu diyen, 70 lik rakıyı 950 TL ye dayıyorlar bize. Alman usulü yapınca koymuyor bize de. Hayatımın en pahalı rakısını Urfa’da içiyorum:)<br /><br />Böylece Urfa gezimizin sonuna geliyoruz. Burada yapamadıklarımız ise şunlar; Halfeti, Göbeklitepe, Nemrut, Sıra gecelerine katılmak ve Şıllık Tatlısı. Bunları görmek için tekrar Urfa’ya gider miyim? Bilmiyorum?<br /><br />Yarın rotamız, güzel atlar diyarı Kapadokya.<br /><br />Kapadokya’da buluşmak üzere hoşçakalın…</span></div><div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtQkgG22Ii8dWRryCJURubARRrCogUIKjuH5gVvOaRrWp5Xl-06FE8Q7unQs295Gul9jsbAxHLNVfINQATaE73Yb2JYQAJxJHPIFJLmBi76Fb1QZWTUVlAKFYdIbdm1c6E5hNU94MscXG8dkp8JrYQnhUayGad9Yp_Ogsq4Ny3dZTFst45YrHLjxwDAQ/s4032/IMG_7252.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="3024" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtQkgG22Ii8dWRryCJURubARRrCogUIKjuH5gVvOaRrWp5Xl-06FE8Q7unQs295Gul9jsbAxHLNVfINQATaE73Yb2JYQAJxJHPIFJLmBi76Fb1QZWTUVlAKFYdIbdm1c6E5hNU94MscXG8dkp8JrYQnhUayGad9Yp_Ogsq4Ny3dZTFst45YrHLjxwDAQ/w300-h400/IMG_7252.jpg" width="300" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Menegic Kahvesi</td></tr></tbody></table></div><br /><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg48AcPQ1waPMReRKpMaH3YQGlQshlaDpf0nhn1byCifygRcttPpHTXWxbatoH9SXhz8xkl7tMm6p6_LZyIz_C3sq7GVRuOeSUuUiVFzE_egmVLIGaVszqTxRcwzJcUL0tAYsX3EJJnaOofyr1HiXBJto4D4HFSVFYQkB5STL9oRMYQLxu8vYnH8UYCWA/s800/64e2a6f2-e8ea-496e-b2d6-3a414e9d8183.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="800" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg48AcPQ1waPMReRKpMaH3YQGlQshlaDpf0nhn1byCifygRcttPpHTXWxbatoH9SXhz8xkl7tMm6p6_LZyIz_C3sq7GVRuOeSUuUiVFzE_egmVLIGaVszqTxRcwzJcUL0tAYsX3EJJnaOofyr1HiXBJto4D4HFSVFYQkB5STL9oRMYQLxu8vYnH8UYCWA/s320/64e2a6f2-e8ea-496e-b2d6-3a414e9d8183.jpg" width="320" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div></div></div></div></div></div></div>Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-15792542822843607262022-05-24T15:11:00.000+03:002022-05-24T15:11:30.695+03:00Yola Çıktım Mardin’e<p><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjN3CCaLn60DCyWdQLtPPv22RQHTUuf-kNNHgQAWndGoXjDC3_nizf65fa2b3eDNwqM5c9MnVBmLm7ex0JtngS8quK69uYL1bTEtjhcfLD1ibTP4Shl7BSCtrAIDeBh3OraEUaHuqoQeGNK2zsUoEL4jlGPAyuDasS-DPJhPzIFeBnT58vhFRzodHm7CQ/s750/mardin-kalesi-3032-5b.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; font-family: georgia; font-size: x-large; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="500" data-original-width="750" height="321" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjN3CCaLn60DCyWdQLtPPv22RQHTUuf-kNNHgQAWndGoXjDC3_nizf65fa2b3eDNwqM5c9MnVBmLm7ex0JtngS8quK69uYL1bTEtjhcfLD1ibTP4Shl7BSCtrAIDeBh3OraEUaHuqoQeGNK2zsUoEL4jlGPAyuDasS-DPJhPzIFeBnT58vhFRzodHm7CQ/w413-h321/mardin-kalesi-3032-5b.jpg" width="413" /></a></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Üç aydır planladığımız çılgın Türkiye turu geldi çattı. Zürihten uçağa atladığımız gibi Mardin’de alıyoruz soluğu. İstanbul aktarmalı uçuşumuz toplam altı buçuk saat sürsede neredeyse 12 saattir yollardayız. Eski Mardin’de tarihi bir konakta ayırtmıştık otelimizi. Konak sahibinin görevlendirdiği bir araç sahibi bizi havaalanından aldığı gibi koyuluyoruz yola. Akşam güneşi vuruyor Mardin kalesine ve eski Mardin’in üzerine. Kartpostallarda gördüğüm görüntüye doğru ilerliyoruz. Araç sahibine buralara “gündüz seyranlık, gece gerdanlık” deniyormuş hakkaten ne doğru bi ifade diyorum. Araç sahibi Ali kardeş, “hayır hocam, onun aslı şöyledir gündüz mezarlık, gece gerdanlık” diyor biraz arapçaya biraz kürtçeye benzeyen şivesi ile. Gerçi üç dile de hakim.</span></p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Havaalanına 17 km olan Mardin’e 20 dakikada geliyoruz. Yollar gayet güzel. Eski Mardin bir yamaçta olduğu için ve daracık sokaklarında araba kullanmak oldukça heyecanlı olmalı. Şoförumuz, “şimdi yollar biraz dik ve dar, hızlı çıkmam gerekiyor, durursam kalkamam, o nedenle tedirgin olmasın arkadaşlarınız hocam” diyor. Arkadaşlarım İsviçreli olduğu için Ali kardeşin söylediklerini tercüme ediyorum.<br />Hakikaten söylediği gibi sarp ve daracık yollarda jet hızıyla çıkıyor. Tam konağımıza 50 metre kala o da ne? Karşıdan bir araba geliyor. İki araba yan yana asla geçemiyor. Bazı noktalarda belli bi boşluk var oraya yanaşarak diğer araba geçebiliyor ancak. Bizim araç duruyor, geri geri gidip, diğer araca yol veriyor. Ali kardeşin dediği gibi araç yokuşa bi daha çıkamıyor, Biz iniyoruz araçtan yayan çıkıyoruz son 50 metreyi. Araç ise sadece bizim bavulları götürebiliyor.<br />Ve nihayet ulaşıyoruz konağımıza. Kartpostallarda görünen Ulu camiinin minaresinin dibindeyiz.<br />Konağımız iki katlı iki teraslı, 7 kişilik otantik bir taş konak. Biz 4 kişiyiz. Bizden başka kimse yok. Koca Konak bize ait. Konak sahibi bize kale kapısı anahtarı gibi kocaman bir anahtar verip gidiyor.<br />Bizde her birimiz bir odaya yerleşip, çıkıyoruz Mardin sokaklarına. Leylan diye bir kafe çekiyor dikkatimizi. Terasından müzik sesleri geliyor. Güler yüzle karşılanıyoruz. Bizi en güzel yere oturtuyorlar. Saatlerdir yollardayız. O ilk bira var ya ilaç gibi geliyor bize. Gece gerdanlık gibi görünen Mardin’in tam içinde olduğumuzu düşünüyorum, ve mutlu oluyorum. Keşke bu görüntüyü uzaktan görebilsem diyorum. Ama ne o akşam ne de başka zaman göremiyorum.<br />Hava serin üşür gibi olunca içeri alıyorlar bizi. Canlı müzik var. Kürtçe, Türkçe, Arapça şarkılar söyleniyor, halaylar çekiliyor. Bazı şarkılara eşlik ediyorum, bazen halaya katılıyorum. Arkadaşlarım beni izliyor. Şarkı sözlerini anlamasalarda hoşlarına gidiyor. Gece yarısı müzik kesilmesi olayı da yok oralarda. Sigara yasağınıda görmedim. Boşuna “hoşgörü” ve “medeniyetler” şehri denmiyor buralara diyorum😀<br />İlk gecemizi geç saatlere kadar eğlenerek geçiriyoruz. Ve konağımıza geliyoruz. Çalar saatimi kurmak için telefonumu arıyorum çantamda. Dakika bir gol bir, telefonum yok. Bi şeyimi kaybetmesem o tatil, tatil olur mu hiç?<br />Arkadaşımın telefonundan kendimi arıyorum, telefon çalıyor, ve biri açıyor telefonumu. Derdimi anlatıyorum, “evet hocam, nerede kalıyorsunuz getirelim diyor” karşıdaki ses. Konak adını veriyorum ama çıkaramıyorlar. “Biz daha açığız, gelip alabilirsiniz” diyor. Hemen çıkıyorum, sarı sıcak sokak lambaları ve tarihi duvarlı daracık sokaklardan, merdivenlerden yürüyerek gidiyorum Leylan kafeye doğru. Köpeklerden başka kimse yok sokaklarda. Ama köpekler çok dostça sanki sana eşlik ediyor gibi. Varıyorum kafeye, telefonumu veriyorlar, gençlerden biri bana eşlik ediyor yalnız gitmeyim diye. Zahmet etmeyin giderim ben diyorum, hayır hocam olur mu? diyorlar. Ve konağa kadar getiriyorlar beni. Sonra mis gibi uykuya dalıyorum.<br /><br /><div class="separator"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicsiMvn4ibxA3JaW993Zc8jKcNHj9wRhitl6Wl0hyTK7AdDQjvj94ruLm9BZX6-rijxb_VRBvj7K3w82e7doRX7zNOJ-OwCI_or0fVpbEV5061UWpRrwueLcxUNDCoNynDvfZO9aeZIKUVxbIdffcqI-CgZvajrungg4chjGjrHPgKKOF9n5s1Yq8JpQ/s1600/78efbe68mardinulucamicamiikebir2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; font-family: georgia; font-size: x-large; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="1063" data-original-width="1600" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicsiMvn4ibxA3JaW993Zc8jKcNHj9wRhitl6Wl0hyTK7AdDQjvj94ruLm9BZX6-rijxb_VRBvj7K3w82e7doRX7zNOJ-OwCI_or0fVpbEV5061UWpRrwueLcxUNDCoNynDvfZO9aeZIKUVxbIdffcqI-CgZvajrungg4chjGjrHPgKKOF9n5s1Yq8JpQ/w400-h266/78efbe68mardinulucamicamiikebir2.jpg" width="400" /></a></div></span><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Sabah güneşli bir güne uyanıyoruz. Kahvaltı yapmak için bir teraslı bir mekan seçiyoruz. Serpme kahvaltı siparişi veriyoruz. Masa donatılıyor, masada boş yer kalmıyor. Arkadaşlarım şaşkın şaşkın bakıyorlar. Yöresel tatları, baharatları ile benim içinde bir ilk oluyor. Mezopotamya ovasına doğru kahvaltımızı yapıyoruz. Uçsuz bucaksız bir ova. Mardinliler burası bizim denizimiz diyorlar. Kahvaltı sonrası dünden ayarladığımız şoförümüz Ali kardeş ile Dara antik kentine gidiyoruz. Çok büyük antik kent. Sarnıç, zindan gibi yerleri geziyoruz. Buralar ücretsiz. Keşke ücretli olsa da etrafta çöpler olmasa diyoruz.<br /><br />Sonra Mardin’e geri gönüyoruz, Zinciriye medresesi, Deyrüzzeferan manastırı, Kasımiye medresesi, Ulu camiiyi geziyoruz. Buraların tarihi bilgilerini yazmayacağım. İsteyen araştırır bulur en doğru kaynaklardan öğrenebilir. Ama Kasımiye Medresesindeki çeşmenin akış betimlemesini yada felsefesini yazmalıyım. İnsan yaşamını simgeliyormuş. Şöyle ki; çeşme ana rahmini simgeliyor, oradan akan su ise bebekliği. Küçük bir olukta biriken su çocukluğu simgeliyor. Hızlı dolduğu için çabuk geçen çocukluk yani. Ardından geniş ve uzun bir oluğa akıyor su. Bu da gençliği simgeliyor. Yani, durgun ama bi o kadarda farketmeden geçen yılları. Sonra dar bir oluktan akan su hızlı bir şekilde son oluğa ulaşıyor. Yani orta yaşların çok çabuk yaşlılığa ulaştığı gibi. Son oluk ölümü simgeliyor. Buradan akan su Mezopotamya ovasına akıp toprağa kavuşuyorsun. Topraktan gelip toprağa gitme gibi. Bu felsefeyi çok seviyorum ve arkadaşlarıma da anlatıyorum. Onlarda çok anlamlı buluyorlar.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div></span><div><div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheq37_XZmi4BpkhkMs5hkEB78Fy5PHTT1VjMc53vYTdAfQr1i1aWPTb97ZLvBhyohwl6j3iS9Bn1NbRePT0nTkYauU3E3UWiS0HQ7t04YsZFby43aHibvTX_Qvk6AMHEHMybs17TeXUoTMV6NM6HCtdGJKm-b9qxtoTh6lQC3Cz1T02EC2lctW7yzx0w/s1200/1200x675_cmsv2_d17c79ab-1077-5831-a7c4-7102f31efa9c-6239832.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="675" data-original-width="1200" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheq37_XZmi4BpkhkMs5hkEB78Fy5PHTT1VjMc53vYTdAfQr1i1aWPTb97ZLvBhyohwl6j3iS9Bn1NbRePT0nTkYauU3E3UWiS0HQ7t04YsZFby43aHibvTX_Qvk6AMHEHMybs17TeXUoTMV6NM6HCtdGJKm-b9qxtoTh6lQC3Cz1T02EC2lctW7yzx0w/w400-h225/1200x675_cmsv2_d17c79ab-1077-5831-a7c4-7102f31efa9c-6239832.jpg" width="400" /></a></div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Sonra ara sokaklara dalıp, Mardin çarşısını geziyoruz. Çeşit çeşit sabunlar, baharatlar, rengarenk Mardin’e özgü yöresel başörtüleri, masmavi çift gözlü Süryani nazarlıkları, sıcacık çıtır çıtır, içi hurmalı Süryani çörekler, telkari takılar, mavi bademler, vs. bana Mardin’de olduğumu hatırlatan diğer olgular. Ha birde ara sokaklarda belediyede çalışan kadrolu eşekler. Şaka değil, gerçekten öyle. Çünkü bir tepede oluşan bu eski Mardin’in ara sokakları merdivenlerden oluşuyor. Araç giremediği için, çöpler ancak böyle yöntemle toplanabiliyor.<br /><br /></span><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Biz Mardin’i çoook sevdik. Tarihi ile, mistik havası adeta açık hava müzesi gibi. İki gece bir gündüz konaklayınca zamansızlıktan Midyat, Mor Gabriel manastırı ve Hasankeyf’e gidemiyoruz. Artık bi dahaki sefere inşallah diyerek Urfa’ya doğru yol alıyoruz..<br /><br />Urfa’da görüşmek üzere hoşçakalın…</span><br style="font-family: Verdana; font-size: 12px;" /></div></div></div><div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6t6Bm897Aoq5qR3gqEAOuArsUrxHe1fR3byytyytTgjTr6svShe-8Qgxrh7MSZVr4Lcrwc4AAQjc86qb-U8Gf1vfqQvNHXRCvr9xmgJDk_dp88K3dcN6fRQuH7Bpe-2xWKxfDZqEhcsZZ25Iq1U_9_Y6sDooYRvIsi7M0v5oaiEJFW01BSDhxwVjO7g/s600/IMG_7071.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="338" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6t6Bm897Aoq5qR3gqEAOuArsUrxHe1fR3byytyytTgjTr6svShe-8Qgxrh7MSZVr4Lcrwc4AAQjc86qb-U8Gf1vfqQvNHXRCvr9xmgJDk_dp88K3dcN6fRQuH7Bpe-2xWKxfDZqEhcsZZ25Iq1U_9_Y6sDooYRvIsi7M0v5oaiEJFW01BSDhxwVjO7g/w225-h400/IMG_7071.jpg" width="225" /></a></div><br /><span style="font-family: georgia;">Not: Yukardaki üc fotografi internetten aldim. Emek hirsizligi olmasin, cekenin ellerine saglik. Bizde aynina benzeyenleri cektik ama henüz fotograf makinasinda ve kullanima hazir degil. </span></div>Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com15tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-75821461828078388542022-04-10T02:27:00.001+03:002022-04-10T02:27:23.079+03:00Selamünaleyküüüüm:))<p><span style="font-family: georgia; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="text-align: left;"><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Bloğum bana bir Bolu türküsüyle seslendi adeta, “haydi yavrum dön dolaş yine bana geeel” dedi.</span></span></div><p></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Geldim…</span></p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">İki yıllık covid döneminde önümüzü görmeden yaşamak, gezememek, görememek her günün tekrarını yaşamak mı uzaklaştırdı beni buradan, yoksa resime ve tiyatroya yöneldiğim için mi uzaklaştım, ya da yazmaya yazmaya köreldim mi bilemem. Ama tam kopmadım. Bir kaç ayda bir yazıyorum. Okumayı daha sık yapıyorum. Yani blogdaşlarımı okuyorum.<br /><br />Covid bitti mi bitmedi mi bilmiyorum, artık gündemimizde yok. Covid önlemlerini kaldıran ilk ülkelerden biri İsviçreydi . Aşılılar, aşısızlar hepimiz aynı durumdayız. Üç aşı olduğumla kaldım, demiyorum. Ben bilime inandım ve yaptırdım. Aşı olmak istemeyenlerde öyle tercih etmişler. Bu arada ailecek Covirginiz hala. Yada geçirdik farketmedik, bilemiyorum.<br /><br />Mart kazma kürek yaktırmadı, aksine takvimlerden önce gerdirdi baharı. Ağaçlar çiçeğe durdu, manolyalar açtı. Bunun yalancı bahar olduğunu hepimiz biliyorduk bilmesine de, bu kadarını beklemiyorduk. Kışın bile o kadar çok yağmayan kar, 1 Nisanla birlikte şakanın alasını yaşattı. Bugün bile yağdı, ama sanırım bu sondu. Yarından itibaren güneşli günler görünüyor meteorolojide.<br />Neyse ki, Mart ayında gelmişlerdi İstanbul’dan arkadaşlarım. Güneşli günlerde gezdirmeyi çok seviyorum arkadaşlarımı. Yine her zamanki gibi çok güzeldi de, farklı olarak bir dağ gezimizde tesadüfen helikopter turuna denk geldik. Beyaz, tek motorlu küçücük bir helikopter. Beyaz bir güvercin gibi havalanıyor, karlı Alpler’in üzerinde tur atıp tekrar süzülerek iniyor. Çok pahalı olacağını düşündük. Yürüyüş rotamızda olan standına gelince bi soralım dedik. O güne dair bi kampanya varmış, kişi başı 62 Frank. Bizim ağzımız kulaklarımızda. Hiç planda olmayan helikopter turu bizim o gün gündemimiz 1 numarasına oturdu. Çok farklı bi deneyimdi. Elbette uçaktan da görüyoruz o dağları ama bu çok farklı. Dağlara dokunuverecek gibi yakın uçmak ve hemen pilotun yanında oturmak sanki ben kullanıyormuşum gibi heyecanlandırdı beni. </span><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEji_oW2dCdwMXQOCz5z6TrcAgpDfF3vgyT4VJMW4BmZc-v2sFsEis7JIrr4z9On_nP4lTpPYLAL9S2VzxtbSv9y6fPJTxWSc7GAg2g-52JPFFwvthNy7tAxDCEYiwAabeV3iB6dOY6T6NnOLGxsl2rPc0dasqUFke2h2leLwVwxc-4HqBf1aFcdp2_5QA/s1792/C998F90B-049F-43CE-99E1-CB632ECC1775.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="1792" data-original-width="828" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEji_oW2dCdwMXQOCz5z6TrcAgpDfF3vgyT4VJMW4BmZc-v2sFsEis7JIrr4z9On_nP4lTpPYLAL9S2VzxtbSv9y6fPJTxWSc7GAg2g-52JPFFwvthNy7tAxDCEYiwAabeV3iB6dOY6T6NnOLGxsl2rPc0dasqUFke2h2leLwVwxc-4HqBf1aFcdp2_5QA/w185-h400/C998F90B-049F-43CE-99E1-CB632ECC1775.png" width="185" /></a><br /><br />Mart ayında beni heyecanlandıran diğer konu ise üçüncü resim sergimizi yapmış olmamızdı.<br />“Kadın” konulu konseptimiz bir hafta sürdü. Bir Amerikalı, bir İsviçreli ve bir Türkiyeli kadın olarak resimlerimizi sergiledik. Vernisaj, yani açılışımız kalabalıktı ve çok güzeldi. O gün de hep ağzım kulaklarımda dolaşmışım. İnsanların senin yaptığın bir resmimi incelemesi, yorum yapması çok güzel bi duygu. Ve alıcı bulması çok farklı duygular yaşatıyor. Çünkü resimler tektir. Fotoğraf gibi çoğaltılamaz. Ha benzerini yapabilirsin ama aynını bi daha asla yapamazsın. O nedenle özel oluyor zaten. O yaptığın resmi biri beğenerek alıyor, evinin bi duvarına asıyor, ve sen o resmi bi daha hiç görmüyorsun. Tuhaf bi duygu. Sevdiğim iki tablom vardı onların fiyatlarını yüksek tuttum kimse almasın diye:) biri nerdeyse gidiyordu son anda kurtuldu:) sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim:) nasip kısmet be.. Bir tane küçük bir tablom alıcı buldu. Diğer arkadaşlarımında bazı resimleri satıldı</span><span style="font-family: georgia; font-size: x-large;">.</span><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcyp2GdTr97KfG2umaiTwj2e_8C_rd6gSH5nfJxAc050JuPA8S1Pfv2_AFP83uH5vannfj2Zo2Zy1l2Vk7fY2_WIi-H6VTD9F-cVCG0sjaOT9NBOs3vjWeo5T0tnc7zLYVlNJBKwUSiqWcNYbnEuzp5Yr_f9fOrXPCK5_KTa4q1HIGHtKiAUhzCw75ow/s4032/5ED04722-B0AB-48EE-9B40-C2B4617A9040.jpeg" style="font-family: georgia; font-size: x-large; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="2268" data-original-width="4032" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcyp2GdTr97KfG2umaiTwj2e_8C_rd6gSH5nfJxAc050JuPA8S1Pfv2_AFP83uH5vannfj2Zo2Zy1l2Vk7fY2_WIi-H6VTD9F-cVCG0sjaOT9NBOs3vjWeo5T0tnc7zLYVlNJBKwUSiqWcNYbnEuzp5Yr_f9fOrXPCK5_KTa4q1HIGHtKiAUhzCw75ow/s320/5ED04722-B0AB-48EE-9B40-C2B4617A9040.jpeg" width="320" /></a><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><span>Bayan Susi’yi merak edenler varsa, iyi sayılır. Her perşembe, perşembe kadınları buluşmasından önce </span>ona gidiyoruz. Evini silip süpürüyoruz. Sonrasında yuvarlak masasında bizi şarapla bekliyor oluyor. Her hafta bizi dört gözle bekliyor. Bi saat sohbet ediyoruz, bu onun çok hoşuna gidiyor, bizim de. Sonra bizim perşembemiz başlıyor.</span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjRNf8qupn-WnBHqIrtaCHdFfFW-HieSmx9806ymUCYSzm4j-J0AHQiAQga_9hVR7ZXsFvs_OEL-lMK0Xr6tOjyeXcza8nkGQ4oDGojL_fmsI097bO_03-mpJK1rO65SJ_lHgoTfwIpExK35UNRa8tB7QrnacVM_P6Yhp199CPpwa4IkKaW5DheDIpPA/s4032/0CD4B65B-20A1-41C6-A89E-DDB283289CFB.jpeg" style="font-family: georgia; font-size: x-large; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="2268" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjRNf8qupn-WnBHqIrtaCHdFfFW-HieSmx9806ymUCYSzm4j-J0AHQiAQga_9hVR7ZXsFvs_OEL-lMK0Xr6tOjyeXcza8nkGQ4oDGojL_fmsI097bO_03-mpJK1rO65SJ_lHgoTfwIpExK35UNRa8tB7QrnacVM_P6Yhp199CPpwa4IkKaW5DheDIpPA/s320/0CD4B65B-20A1-41C6-A89E-DDB283289CFB.jpeg" width="180" /></a></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br />Perşembe kadınları hala buluşuyor evet, ve tatil kasalarına her hafta 20 şer frank biriktirmeye devam ediyorlar. Venedik, Fas, İstanbul, Marmaris-Selimiye tatillerimizden sonra covid döneminden sonra para epey birikti:) O nedenle çok çılgın bir rota oluşturduk, rezervasyonlarımızı yaptık. Bizi heyecanlandıran Mayıs ayının başlarında yapacağımız o çok çılgın rota şöyle; Zürih-Mardin-Urfa-Adıyaman, Nemrut- Kapadokya-Denizli,Pamukkale- İzmir, Efes, Bergama-İstanbul-Zürih. Bu geziyi bağımsız, yani bir tur şirketiyle değil de kendi başımıza yapacağız. Umarım bi aksilik çıkmaz ve İsviçreli arkadaşlarımla gider ülkemizi bi güzel gezeriz.<br /><br />Şimdilik kalın sağlıcakla.</span></div></div></div></div>Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com11tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-14941582121718386262021-12-19T22:02:00.006+03:002021-12-20T12:05:06.171+03:00Son 7 Ayın Özeti<span style="font-family: georgia; font-size: large;"><span>7 Ay aradan sonra bloğumun tozunu almaya geldim anam bi de ne göreyim? Her yerini örümcek ağı kaplamış. Hiç mi kayda değer bir şey yaşamadın da buraları ihmal ettin diye sormazlar mı insana? He sorarlar, milletin hiç başka derdi yok çünkü:)</span><br /><span></span><br /><span>Neyse dertleri, sıkıntıları bi kenara bırakayım bu sene bitmeden son 7 aydır neler oldu kısaca yazıp bu yılı kapatayım. En son Mayıs'ta yazdığıma göre Haziran'dan başlıyorum.</span></span><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /><span><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhPVr7CuI8vd6O1wEqQlyV44Rrn5LbQcv3_L45Vt9tf7RbksxXu5wz-mwkpOMmphxmfP0U5djablmM08gAzZub7cObRDr7awW5RS8vdMSpcKKrmVVtWg0YtXsjY83I-qVwavDbk31QFaWSGM7XzCAXroajd-AXNqaiYYj8KpQZwgpTP1nbpu_v6wlertA=s1800" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="1800" data-original-width="1440" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhPVr7CuI8vd6O1wEqQlyV44Rrn5LbQcv3_L45Vt9tf7RbksxXu5wz-mwkpOMmphxmfP0U5djablmM08gAzZub7cObRDr7awW5RS8vdMSpcKKrmVVtWg0YtXsjY83I-qVwavDbk31QFaWSGM7XzCAXroajd-AXNqaiYYj8KpQZwgpTP1nbpu_v6wlertA=w320-h400" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Dağcı grubu 2021, Doubs</td></tr></tbody></table></span></span><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><span>Haziran’da geleneksel dağcı grubumuzla hafta sonu kampı için her zamankinin aksine <a href="https://www.google.com/search?q=berner+oberland&sxsrf=AOaemvLlTWhPaX1Bfyh3ZLsVZJwyX638GA:1639933971768&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=2ahUKEwi0-d2OrvD0AhX157sIHZHCDWEQ_AUoAnoECAIQBA&biw=1310&bih=670&dpr=1" target="_blank">Berner Oberland</a> değilde Jura kantonuna gittik. Çünkü her zaman gittiğimiz, artık akraba gibi olduğumuz otel sahipleri pandemiden dolayı iflas ettiklerini söyleyince bu etkinlikleri organize eden arkadaşımız farklı bir yer olarak Les Brenets ye, <a href="https://www.google.com/search?q=doubs&sxsrf=AOaemvJxwQI0HmOAVBOFC2SqpxmqNldMlQ:1639934062753&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=2ahUKEwi5no-6rvD0AhWMhP0HHTtSB_gQ_AUoAnoECAIQBA&biw=1310&bih=670&dpr=1" target="_blank">Doubs</a> nehrinin hemen kıyısında bir hotel organize etti. Fransa’ya sınır Fransızca konuşulan bir kanton. Nedense ben İsviçre’ye yerleştiğimden beri Fransız kantonlarını sevemedim. Hep soğuk geldi bana bu bölgeler. Neyse grubumuz eğlenceliydi en azından. İki gün kaldık. Evet güzeldi, ama grupça bi daha oralara gitmemeye karar verdik. Bakalım 2022 haziranında nereye gideceğiz?</span></span><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /><span></span><br /><span>Temmuz’da Almanya’dan kardeşlerim geldi cümbür cemaat. Bir tek en küçük kardeşim Serdar yoktu. Hep birlikte bir arkadaşımın Tessin kantonundaki yazlığına gittik. Dört günlüğüne gidip bir hafta kaldık. <a href="https://www.google.com/search?q=lugano&sxsrf=AOaemvKD8A7uSnCQaM78d-LGhqNEqr0SrA:1639933468569&source=lnms&tbm=isch&sa=" target="_blank">Lugano</a>, <a href="https://www.google.com/search?q=morcote&sxsrf=AOaemvLMAJQyEZ8DiCuwjr65kq9qSh92-A:1639931122124&source=lnms&tbm=isch&sa=" target="_blank">Morcote</a>, </span></span><a href="https://www.google.com/search?q=ponte+dei+salti&sxsrf=AOaemvIzYiRmfLbiO26Qp2HTDqR9ZSwR2g:1639955829375&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=2ahUKEwioiaDF__D0AhV8hP0HHSW2BvQQ_AUoAnoECAIQBA&biw=1310&bih=727&dpr=1" style="font-family: georgia;" target="_blank"><span style="font-size: large;">Ponte dei</span></a><a href="https://www.google.com/search?q=ponte+dei+salti&sxsrf=AOaemvIzYiRmfLbiO26Qp2HTDqR9ZSwR2g:1639955829375&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=2ahUKEwioiaDF__D0AhV8hP0HHSW2BvQQ_AUoAnoECAIQBA&biw=1310&bih=727&dpr=1" style="font-family: georgia; font-size: x-large;" target="_blank"> </a><span style="font-size: large;"><a href="https://www.google.com/search?q=ponte+dei+salti&sxsrf=AOaemvIzYiRmfLbiO26Qp2HTDqR9ZSwR2g:1639955829375&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=2ahUKEwioiaDF__D0AhV8hP0HHSW2BvQQ_AUoAnoECAIQBA&biw=1310&bih=727&dpr=1" style="font-family: georgia;" target="_blank">Salti</a><span style="font-family: georgia;"></span><span style="font-family: georgia;">, </span><a href="https://www.google.com/search?q=ponte+tibetano&sxsrf=AOaemvI5dPS540KdApS_mxqDNKV8JXy0_A:1639933637347&source=lnms&tbm=i" style="font-family: georgia;" target="_blank">Ponte Tibetano</a><span style="font-family: georgia;">, </span><a href="https://www.google.com/search?q=ascona&sxsrf=AOaemvIsWRaouJacU-lFltcH9DuuTEFHUA:1639933742688&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=2ahUKEwix7b-hrfD0AhXoQkEAHQiMDKcQ_AUoAnoECAIQBA&biw=1310&bih=670&dpr=1" style="font-family: georgia;" target="_blank">Ascona</a><span style="font-family: georgia;">, ve </span><a href="https://www.google.com/search?q=locarno&sxsrf=AOaemvLkTLpg9JMp76hYyKeNuVrGH6ZONw:1639933815470&source=lnms&tbm=isch&sa=X&sqi=2&ved=2ahUKEwj-pprErfD0AhUQa94KHU03C8oQ_AUoAnoECAIQBA&biw=1310&bih=670&dpr=1" style="font-family: georgia;" target="_blank">Locarnoyu</a></span><span style="font-family: georgia; font-size: x-large;"> </span><span style="font-family: georgia; font-size: large;">gezdik. Çok sevdik oraları. O yüzden de uzattıkça uzattık günleri. Arkadaşıma telefon edip bi gün daha kalabilir miyiz diye soruyordum hep. Tabi diyordu. Son aramam şöyle oldu; bir cuma günüydü. Sabah kahvaltıyı yaptık, evi sildik süpürdük, nevresimleri falan değiştik kapıyı kilitleyip çıkacağız. Abimler Almanya’ya bizde Serpillerle Bern’e yola çıkacağız. Abimlerin yolu uzun olduğu için, siz çıkın isterseniz, bizde bir kahve içer son yapılması gerekenleri yapar çıkarız dedik. Onlar çıktı yola. Bizde birer kahve içtik. Hava da ne kadar güzel. Yolumuz kısa nasıl olsa diyerek, çocuklarda yüzmek isteyince hemen yakınındaki dereye gittik. Bi iki saat geçirince bi şarap içsek mi olduk. Eve gidip şarap alıp geldim. Sohbet muhabbet derken, ikinciyi açsak mı dedik? Hem niye gidiyoruz ki, zaten yarın hafta sonu pazara kadar kalsak ya dedik. Dedik ama arkadaşıma tekrar aramaya yüzüm yok. Aman nolcak ki, en fazla hayır der, isteyenin bi yüzü vermeyeninin iki yüzü deyip yüzsüzlüğe vurup aldım telefonu elime, başladım aramaya. Yok arayamadım, yazdım. Dedim böyle böyle. Biz pazara kadar kalabilir miyiz? 🙈 “ ne kadar kalıyorsanız kalın, sadece çıkarken şofbeni kapatmayı unutmayın“ dedi. Ne bok yiyorsanız yiyin der gibi:)) evet işin bokunu çıkarmıştık. Sonra ikinci şişe şarabı getirdik ve cıbıldak cıbıldak suya girdik. Bizden başka kimse yoktu. Akşam eve geldiğimizde evet tekrar nevresim değişti falan ama değdi. Harika bir hafta geçirdik Tessin’de. </span></div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgQ_YM6i2Hssc-rGn4cqzjivDJXqcehAruXzoEMB_l-r8T_O5iPVJmRbmXd4DGS-syb5yPosFGUzU91kVsGgfEln8rr0NcgOW5fYf4d-pwb6m1tRnEnUbSoz0HrRDlsusrM-tsG0RXhnd53Pq8g3EvJv6vTyiDgLH3rHIx3q7HUolo-z8ckBnb5RizJMQ=s1824" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="1824" data-original-width="1368" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgQ_YM6i2Hssc-rGn4cqzjivDJXqcehAruXzoEMB_l-r8T_O5iPVJmRbmXd4DGS-syb5yPosFGUzU91kVsGgfEln8rr0NcgOW5fYf4d-pwb6m1tRnEnUbSoz0HrRDlsusrM-tsG0RXhnd53Pq8g3EvJv6vTyiDgLH3rHIx3q7HUolo-z8ckBnb5RizJMQ=w300-h400" width="300" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Tessin'de </td></tr></tbody></table><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhgUALF3q5eayf0oLMg5xbW3iuHB9JHjj177zOvABf4QPHxmXr3P0Kj1TrprFw4bH1eo8YEV6tvkTsY1yoyRYBXWvUqj2-Z3xd_iIL4Yt5pPFl41iKYQsUvOpHTdYdAdaUgNxpQmyzJiHKTRCZR_bFOI4NviMA5H-TwBle6fqAGfCsQc76YcV3JuEhFeg=s1800" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="1800" data-original-width="1440" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhgUALF3q5eayf0oLMg5xbW3iuHB9JHjj177zOvABf4QPHxmXr3P0Kj1TrprFw4bH1eo8YEV6tvkTsY1yoyRYBXWvUqj2-Z3xd_iIL4Yt5pPFl41iKYQsUvOpHTdYdAdaUgNxpQmyzJiHKTRCZR_bFOI4NviMA5H-TwBle6fqAGfCsQc76YcV3JuEhFeg=s320" width="256" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Ates böcegini hem gördüm hem tuttum.</td></tr></tbody></table><div> </div><div><span style="font-family: georgia;"><span style="font-size: large;">Ağustos’ta ikinci resim sergimizi açtık. Yine açık havada, yine aynı yerde. İki günlük bir sergiydi. Onur konuğum elbette Bayan Suziydi. Bir taksi girmişti sergi alanına. O ince yüzündeki maskesi kaymış, taksi şoförü bastonunu eline tutuştururken gördüm onu. Hemen koştum yanına. Koluna girip sergiyi gezdirdim. Yoruluyordu gezerken. Sık dinlenerek gezdik. Sonra oturup birer kadeh proseco tokuşturduk. Çok sevindim, çok değerliydi bu benim için. </span><br /><span style="font-size: large;"></span><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjceIZL6YTD8vW_3-o9QHYKXuo3Yhd0-2FOxE-ybEF8RxYlZEznpRYIK7fMP6P5U4RjgULn_IjsKnAlpWPyMDYd-37iJqTMvLTWc1YHprrSBABEYEof6T365HM5BXNywfMx7Gx2YAjPbO00cr7pvAF_QVbVjfj3ZNbJpfEnP_WZdxQ0YGdVhWhOErl51Q=s1834" style="font-family: Times; font-size: medium; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="1834" data-original-width="1834" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjceIZL6YTD8vW_3-o9QHYKXuo3Yhd0-2FOxE-ybEF8RxYlZEznpRYIK7fMP6P5U4RjgULn_IjsKnAlpWPyMDYd-37iJqTMvLTWc1YHprrSBABEYEof6T365HM5BXNywfMx7Gx2YAjPbO00cr7pvAF_QVbVjfj3ZNbJpfEnP_WZdxQ0YGdVhWhOErl51Q=w320-h320" width="320" /></a><span style="font-size: large;"> </span><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiGVLQD1kNsSFVBI-HeDNXok8CqA4cdsioDBi-AavRvgQPhjXM5haXHUUIUrDOMEPDFiiDs6331Y4DMZp_kRlwQovHYDfSzy2ntxDG2Znwa_7MHj2id0VespXveOZ8HoMXPJ7rpzfOIjgxqUoLSiI08FJSTFvcKiwYrwa3qcHkQHdeT1gn-Gg_K-BByxw=s4032" style="font-family: Times; font-size: medium; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="2268" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiGVLQD1kNsSFVBI-HeDNXok8CqA4cdsioDBi-AavRvgQPhjXM5haXHUUIUrDOMEPDFiiDs6331Y4DMZp_kRlwQovHYDfSzy2ntxDG2Znwa_7MHj2id0VespXveOZ8HoMXPJ7rpzfOIjgxqUoLSiI08FJSTFvcKiwYrwa3qcHkQHdeT1gn-Gg_K-BByxw=s320" width="180" /></a><br /><div style="text-align: center;">Su iki resim alici buldu:)</div></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Yine Ağustos ayı içinde bizim gençler mezun oldu. Diploma töreninde duygusal anlar yaşadım. Şimdi yüksek lisans için okumaya devam ediyorlar. </span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><span></span><br /><span>Eylül’de neredeyse iki yıldır İsviçre sınırları dışına çıkmadığımdan artık bir memleket havası almanın zamanı gelmişti. İstanbul’da en yakın arkadaşımızın düğünü olacaktı. Marmaris-Selimiye’yi çok özlemiştik. E ben diğer yakınlarımı da özlemiştim. Evet, biz her perşembe hala buluşuyoruz ve hala tatil kasamıza her hafta 20şer Frank yatırıyoruz. Nasılsa tatil paramız birikmişti. </span><br /><span>Bir plan yaptık, önce bir haftalık deniz tatili yapacak, ardından İstanbul’da ki düğüne katılıp, arkadaşım geri dönecekti ve ben bir hafta daha kalıp yakınlarımı ziyaret edecektim. Evet, öyle de oldu. Selimiye her zamanki gibi mükemmeldi. Deniz ve güneşe doyum olmuyordu. Son gün cüzdanımı kaybedip çok üzüldüm. Sonra bulunca keyfim yeniden yerine geldi. Ardından Dalaman havaalanına giderken telefonumu takside unutmam yeniden moralimi bozdu. Dalaman havaalanın dışında bir kafede otururken taksici telefonumu bana getirirken taksiciyi kucaklayasım geldi. Her tatilde mutlaka bi şeyleri kaybetme ve bulma hikayelerim artık olmazsa olmazım. Benimle tatil hep çok heyecanlı oluyor, öyle diyorlar:)</span></span></div></div><div style="text-align: left;"><table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhOsOZAk2F3bf9LUQT5DalpbK5dnm5sg5MSmsT6G5TERXvfbm94weMrvT3g86xN10jWCcTnsZxNqbujG2j0PEdFwZSCC9wRlEgNKaDk9j6T-NL_bbm1k1OKCH5vQGz8sfOqmTWe-2EQ556n3R9b_HPj-aHkDchXdFaRxYWJ_R-IeQwnM5s4MEa2UDYQow=s4032" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="2268" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhOsOZAk2F3bf9LUQT5DalpbK5dnm5sg5MSmsT6G5TERXvfbm94weMrvT3g86xN10jWCcTnsZxNqbujG2j0PEdFwZSCC9wRlEgNKaDk9j6T-NL_bbm1k1OKCH5vQGz8sfOqmTWe-2EQ556n3R9b_HPj-aHkDchXdFaRxYWJ_R-IeQwnM5s4MEa2UDYQow=w225-h400" width="225" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhl4ta1htLxOBIECKxb0mH_BSMS5O10pULe5-sLgAkDtpHkEmbyu6dM4f3_Kp1qQkQxhpsXKnlUTH3YVbdsjH_yVoYN8eR8YkL8WnbIOmwqFixp6PBmkDiUGAXooA4uVcatTszFHjZMW-8Vzl43ydEO5tSqpiHe1Ijsl7tCPtNw-bpDljsw98NTfvfO5Q=s4032" style="font-family: georgia; font-size: x-large; margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="2268" height="396" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhl4ta1htLxOBIECKxb0mH_BSMS5O10pULe5-sLgAkDtpHkEmbyu6dM4f3_Kp1qQkQxhpsXKnlUTH3YVbdsjH_yVoYN8eR8YkL8WnbIOmwqFixp6PBmkDiUGAXooA4uVcatTszFHjZMW-8Vzl43ydEO5tSqpiHe1Ijsl7tCPtNw-bpDljsw98NTfvfO5Q=w236-h396" width="236" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">14 saat sonra otele varisimiz ve denizin icinde o ilk biranin tadi hala damagimda</td></tr></tbody></table></div><div><div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><span>İstanbul’da arkadaşımız Ayça evlendi. İlk kez nikah şahidi oldum. Almanya’dan abim ve kız kardeşimde gelmişti. Düğünde tesadüfen karşılaştık desem yeridir. Harika bir düğün oldu. Kadıköy’de Dalyan diye bir tesiste açık havada mükemmeldi. Hakkaten çok eğlendik. Gelin ve damat, Boney .M in Rasputin şarkısıyla konukları selamlayarak ve bu hareketli şarkıya raks ederek merdivenlerden inerken bizim masa iki gözü iki çeşme sanki ağıt yakıyorduk:) Ayça beyaz gelinlik içinde kuğu gibiydi. Onu öyle görmek bizi çok duygulandırdı. Sonra noluyor bize be deyip silkelendik, yedik, içtik ha babam göbek attık. </span></span><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEii_D2HneR2RhnZ1o4MPyg4GDbnNGUnWL17aGRtCk5XDWoGb3dR_yhamW_C97coEGk846w0ZLowJDcuCWBgHVdlSmtnT1T3Wbyd_Hn92xiEePG6nYjqHuikqmP9Bqg2uHoSLPC5YS1bxJX7lYi6BJtScQx4PTGqt7DTuAAmePMwIjDGxfHbqG22jkMqmg=s1792" style="font-family: Times; font-size: medium; margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="1792" data-original-width="828" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEii_D2HneR2RhnZ1o4MPyg4GDbnNGUnWL17aGRtCk5XDWoGb3dR_yhamW_C97coEGk846w0ZLowJDcuCWBgHVdlSmtnT1T3Wbyd_Hn92xiEePG6nYjqHuikqmP9Bqg2uHoSLPC5YS1bxJX7lYi6BJtScQx4PTGqt7DTuAAmePMwIjDGxfHbqG22jkMqmg=w185-h400" width="185" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">"bi dakka ben bi evlenip geleyim:)"</td></tr></tbody></table><br /><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><span>Düğünden sonra Abimle birlikte köye gittik. Çocukluğumdan beri hiç değişmeyen perdeleri, minderleri, örtüleri, kilimleri, yatakları, yorganları, evin kokusunu, ninemin dikiş kutusunu, bağı bahçeyi, konuyu komşuyu her şeyi çok ama çok özlemiştim. </span></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /><span></span><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiyWdW6A0nDJ1b46iwZEyjaPXjUBNRfbc-9TiRwZgbjWhStXqrZ6jYXE5ccBQqze0j4AALzvB8ZQp60iLmp_YqUSpmKtGs-toqmB81_1m3tjOJM_zTQ0MdAHyQQAh5Svi198eBKTlxfo3KD2tMbPCEM5nUcl1v2aW6-RNzQ0M8XLgqpr4JQi7OAiMZwXQ=s2048" style="font-family: Times; font-size: medium; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiyWdW6A0nDJ1b46iwZEyjaPXjUBNRfbc-9TiRwZgbjWhStXqrZ6jYXE5ccBQqze0j4AALzvB8ZQp60iLmp_YqUSpmKtGs-toqmB81_1m3tjOJM_zTQ0MdAHyQQAh5Svi198eBKTlxfo3KD2tMbPCEM5nUcl1v2aW6-RNzQ0M8XLgqpr4JQi7OAiMZwXQ=w150-h200" width="150" /></a> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEg8K4zeAZtoj6tEtb8ugx4zbU1_OUkquhaqeybjlMjY0-hc9-fxFKDo9UHsyL9b9HZegKs6wkVgYzTzLHvSS7SkdqTIV6XGTtJmUij6TY4Jitz841b1Qy529PeNXs3778l3IZIhu66AIYq5kZ9aPJvnswP5EEyE2zJyOKf5tU_UyeZCuryARUC7pYcoBA=s4032" style="font-family: Times; font-size: medium; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="2268" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEg8K4zeAZtoj6tEtb8ugx4zbU1_OUkquhaqeybjlMjY0-hc9-fxFKDo9UHsyL9b9HZegKs6wkVgYzTzLHvSS7SkdqTIV6XGTtJmUij6TY4Jitz841b1Qy529PeNXs3778l3IZIhu66AIYq5kZ9aPJvnswP5EEyE2zJyOKf5tU_UyeZCuryARUC7pYcoBA=w113-h200" width="113" /></a> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiY-pFTkVNQ9VRl7YSRpvZRFbixy9O8t8TdWq6jm50o3q7l5LpXQnIqz4tasxALoukhqmm-BvP1gpRWpS1MgHlWsb6I9vsVT95S1QxJfJwf1D5RYpfbXFlNSQsISElUcxWXOijFmAb7QdsUts-zaJFALvYSVcUpWAdaxhoiND9z6YjbDbPaliEsf-FZEQ=s4032" style="font-family: Times; font-size: medium; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="2268" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEiY-pFTkVNQ9VRl7YSRpvZRFbixy9O8t8TdWq6jm50o3q7l5LpXQnIqz4tasxALoukhqmm-BvP1gpRWpS1MgHlWsb6I9vsVT95S1QxJfJwf1D5RYpfbXFlNSQsISElUcxWXOijFmAb7QdsUts-zaJFALvYSVcUpWAdaxhoiND9z6YjbDbPaliEsf-FZEQ=w113-h200" width="113" /></a> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi6IxIU3jhIyck6egFHq8gnOLbEpbgo7mQdJ5On9EOAuquckZYdCM7wi_BEiEdAIJznIwZHpoA5QE_-EL7cXOobvJs0EN3a89JaDVLBAttycSOE0GegF-DcasDYtrRLQItQIOheSLhikX6KOfuheLjNYZ3HV1GoIBXTg8BkrL1OzXJrM4ORmlv5MPYeEg=s4032" style="font-family: Times; font-size: medium; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="2268" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEi6IxIU3jhIyck6egFHq8gnOLbEpbgo7mQdJ5On9EOAuquckZYdCM7wi_BEiEdAIJznIwZHpoA5QE_-EL7cXOobvJs0EN3a89JaDVLBAttycSOE0GegF-DcasDYtrRLQItQIOheSLhikX6KOfuheLjNYZ3HV1GoIBXTg8BkrL1OzXJrM4ORmlv5MPYeEg=w113-h200" width="113" /></a><br /></span></div></div></div><blockquote style="border: none; margin: 0px 0px 0px 40px; padding: 0px;"><blockquote style="border: none; margin: 0px 0px 0px 40px; padding: 0px;"><blockquote style="border: none; margin: 0px 0px 0px 40px; padding: 0px;"><blockquote style="border: none; margin: 0px 0px 0px 40px; padding: 0px;"><blockquote style="border: none; margin: 0px 0px 0px 40px; padding: 0px;"><div><div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: georgia; text-align: center;"><span style="font-size: medium;">Köyden resimler</span></span></div></div></div></blockquote></blockquote></blockquote></blockquote></blockquote><div><div style="text-align: center;"><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><span><br /></span></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><span>Ekim’de babam öldü. Ölmüş yani, biz sonradan öğrendik. 23 yıldır görüşmüyorduk zaten. O çok uzaklara gitmiş istediği hayatı yaşıyordu. Hakettiği gibi yaşadı ve öldü. Bu konuda daha fazla bişey yazmak istemiyorum. Allah rahmet eylesin, deyip konuyu kapatıyorum. </span><br /><span></span><br /><span>Kasım, bir yıl önce online olarak başladığımız tiyatro eğitimine artık fiziksel olarak başladık. Ayda iki pazar Zürich’te çalışmalar yapıyoruz, şimdilik çok eğlenceli geçiyor. Sahnelemek için bir oyun bile yazdık. Hocamız bizden çok umutlu da, nedense ben bi türlü inanamıyorum o oyunu bi gün sahnede oynayacağımıza... hayırlısı bakalım. </span></span></div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjl7dMwqIJAR_74h4W0Fh2rs8t3E1CGxOe1NQcmwYUS5Z1PyBo8OZJvvQZHKxVDxoTz4PwWCIajHdDnj0V0Yl3eQRx5T6uLmrycCWtcLj2aRFtIOEA8he3Sja3zYBFSpelG8QXoEnSy6ES9kKaHPt-lfkLxfJYr0SwoGKJQLaC4qehP2bi-x0tIcztduw=s2048" style="font-family: Times; font-size: medium; margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjl7dMwqIJAR_74h4W0Fh2rs8t3E1CGxOe1NQcmwYUS5Z1PyBo8OZJvvQZHKxVDxoTz4PwWCIajHdDnj0V0Yl3eQRx5T6uLmrycCWtcLj2aRFtIOEA8he3Sja3zYBFSpelG8QXoEnSy6ES9kKaHPt-lfkLxfJYr0SwoGKJQLaC4qehP2bi-x0tIcztduw=s320" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Maya Tiyatro grubumuz</td></tr></tbody></table><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><span>Aralık… az bir zaman kaldı bitmesine. Çok soğuk buralar. Karlı, sisli, gri. Yinede günlük 10bin adımı yürümeye çalışıyorum. Yürürken Storytel den kitap dinlemeye başlamıştım Mart ayından itibaren. Dinlemeyi pek tercih etmiyordum başta, ama sonra alıştım. Hele bazı seslendirme sanatçılarından dinlemek çok güzel. Storytel senelik istatistik yapmış benim için. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhS6TlqBN3XzqnszKbIbw2RE1zvOxNlQJpNXEvsX59R0d08eKnuKfHDifhnOGiGWyzrvHYf-srfCQMzy-0Gqx8jr5dwnxSjfMG-uuAqZJQbbENnFTGDBViLGbQQJFlFx-XCxnHDANX_h_MKAEW0t4SuCD4_f1jMvTF9TTeUsv505tyvmBrNe5Tid7Ir_Q=s1792" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1792" data-original-width="828" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhS6TlqBN3XzqnszKbIbw2RE1zvOxNlQJpNXEvsX59R0d08eKnuKfHDifhnOGiGWyzrvHYf-srfCQMzy-0Gqx8jr5dwnxSjfMG-uuAqZJQbbENnFTGDBViLGbQQJFlFx-XCxnHDANX_h_MKAEW0t4SuCD4_f1jMvTF9TTeUsv505tyvmBrNe5Tid7Ir_Q=s320" width="148" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh_n0uWmCwENEirbcHnNg0UEp4CdEzN0ATix6U9gVlP6a9n6kUnKJ6xBbieqzW3KR3G83WBoX4J8PvfFSFkhce4v6k2I19sPEZwU8BgBBV2UXJ03T9DApZguI1_F-UvDRLXpGdu4Io8YLloW_spdexXNN8I1YGw8RJegA__dLhzQjNYpuVIg5jCCO5McA=s1792" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1792" data-original-width="828" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh_n0uWmCwENEirbcHnNg0UEp4CdEzN0ATix6U9gVlP6a9n6kUnKJ6xBbieqzW3KR3G83WBoX4J8PvfFSFkhce4v6k2I19sPEZwU8BgBBV2UXJ03T9DApZguI1_F-UvDRLXpGdu4Io8YLloW_spdexXNN8I1YGw8RJegA__dLhzQjNYpuVIg5jCCO5McA=s320" width="148" /></a></div></div></span><br /><span>48 kitap bitirmişim. En çok , Ayşe Kulin, Nermin Yıldırım ve Zülfü Livaneli kitaplarını dinlemişim.</span><br /><span>Kitap dinlemek ile kitap okumak arasında fark var mıdır sizce?</span><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="text-align: left;">İşte böyle… bu satırları okuyan herkese, nasıl olacak bilmiyorum ama, hevesli, umutlu, sağlıklı güzel bir yıl diliyorum. </span></div></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><span></span><br /><span>Yeni yılda tekrar görüşmek üzere 👋 </span></span></div></div>Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-16228767853505584092021-05-10T02:30:00.000+03:002021-05-10T02:30:13.492+03:00Bugün...<p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Bugün içden gelen, dışarı taşan bi mutluluğum var. Özel bi nedeni yok. Öylesine. Masmavi gökyüzü, sıcak bir güneş, yemyeşil ormanda yürüyüş, yürürken storytelden kitap dinleme. Bu kitap dinlemeye acayip sardım. Bir Alman arkadaşım çok söz ederdi, ama benim bi kulağımdan girer öbüründen çıkardı. Kitap okumakla, dinlemek aynı şey mi derdim içimden, ja, ja der geçerdim. Ama öyle değilmiş gerçekten. Çünkü bi oturuşta iki saat kitap okuyabilen biri değilim. Ağır ilerlerim okuyarak. Ama dinlerken öyle olmuyor, hele seslendiren güzelse. Üstüne kitap da güzelse yolu nasıl uzatabilirim diye düşünüyorsun. İki ayda 18 kitap bitirdim. Şimdi burada şu şu kitapları bitirdim diyerek gerçek kitap okurlarına ayıp etmek istemem. Ama bu gidişe ilk kez yıl sonuna matematiksel olarak 108 kitap bitirmiş olacağım. Hepsini not alıyorum, Aralık ayında belki muhasebesini yaparım.</span></p><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br />Gelelim bugüne, Mayısın ikinci pazarı. Bunu ilkokuldan bilirim, her Mayıs ayının ikinci pazarı anneler günü olduğunu. Ne ilkokula giderken annem yanımdaydı, ne de şimdi. Buna çok alışığım. ‘69’lu yıllarda Almanya’ya misafir işçi olarak gittiklerinde biz anane ve babanede kalan çocuklardandık. Baktılar artık misafir işçi değil, göçmen aile oldular bizi de yanlarına aldılar ‘79 u ‘80 e bağlayan yıllarda. 1980 i 1981 i bağlayan gecede anneyi kaybedince bir geceden öbürüne geçerken bizde çocukluktan yetişkinliğe geçmiştik. Ergenlik kayboldu arada. Ergenliği yaşamadan yetişkinliğe geçiş nasıl bir psikoloji yarattı bizde bilmiyorum. Hepimizde başka etkiler bırakmıştır kesin, belkide bunun farkına yıllar sonra varabileceğim.<br />Ama ben yapı olarak hayat karşıma ne çıkardıysa eyvallah deyip yürüdüm. Takılı kalmadım hiç bir şeye. Elbette duygusuz değilim, ama acıma takılı kalmadım, acımı yaşayıp, acaba başka hangi acılar var diye yola devam ettim. Kırılan kol veya bacak yada hangi kemikse artık, aynı yerden kırılmaz, derler. Ama ruhen sürekli aynı yerden kırıldım ben. Bu da çok kötü bi şey değil aslında, kırıldıkça kavileşiyorsun. O değilde, ben nerden geldim şimdi buraya? Oysa ne güzel başlamıştım.<br /><br />Sabah kalktım, kahvaltımızı yaptık, herkes bi yere dağıldı. Bende yürüyüşe. Giydim spor giysilerimi, ve spor ayakkabılarımı, taktım kulaklıklarımı Ayşe Kulin’ nin “Kanadı Kırık Kuşlar”ı dinledim. Sona yaklaştım. İlk kez Ayşe Kulin ile tanıştım bu kitapla. Beğendim kitabi. 1933 Alman nazi döneminde kaçan profesörlerin Türkiye’ye yerleşmesi ile 4 kuşağı anlatan bir kitap.<br /><br />Eve döndüğümde henüz erkendi, akşam yemeğini hazırladım. Hazır olan hamurdan bir tepsi pizza yapıp pişirmek üzere Bayan Susi’ye gittim. Çantama bir şişede soğuk pembe şarap attım. Zile bastım, kapı her zamanki gibi açıktı. Kuaföre gitmiş, saçlarını kestirmiş her zamanki gibi bakımlı bayan Suzi karşıladı beni. Pizzayı fırına attım, şarabı masaya koydum. O bardakları getirmeye gitti. Mutfağındaki küçük yuvarlak masasında başladık konuşmaya. Bugün anneler günü biliyor musun? Dedim. Öyle mi, bilmiyordum dedi. Benim çocuğum yok ki, diye ekledi. Benim de annem yok, dedim. O zaman birbirimizi tamamlıyoruz, dedi. Kesinlikle öyle, dedim.<br /><br />Yaşadığı evi anlattı. 80 yıldır aynı evde yaşadığını. Oturduğu evi babası ve ikinci dünya savaşından kaçan bir Alman mimar ile yapıldığını anlattı. Bu şu anda okuduğum kitapla uyuştuğu için merakla dinledim. Sonra sordum, o mimar neden Almanya’dan kaçtı, yahudi miydi? Dedim. Hayır, Hitler rejimine karşı biriydi, dedi. O zamanlar bu çok yaygın dı, hiç tanımadığın insanları, yani Almanya nazi döneminden ve savaştan kaçan mültecileri ev arkadaşı olarak evlerimize alırdık, dedi. Bir çok biliminsanı İsviçre’ye geldi, buradan başka ülkelere gittiler dedi. Çok doğru, Ayşe Kulin’in kitabında da tıpkı buna benzer hikayeler yazıyordu.<br /><br />Sonra düşündüm. 1940’larda savaştan kaçan biliminsanları o dönem Türkiye’nin gelişimi için Atatürk tarafından Türkiye’ye kabul ediliyorlar, ve orada hayatlarına devam ediyorlar, 1960 larda Almanya’yanın iş güçüne ihtiyacı oluyor ve Türkiye’den misafir işçiler alıyor. Bunlaradan biri babam oluyor. Sonra annem. Sonrada aile birleşiminden dolayı biz çocukları. Sonra buralarda doğan bizim çocuklarımız. Ve bir çoğununun çocuklarının çocukları. Nerdeyse dört kuşak. Hem çok yakın bir tarih gibi, hem çok uzak. Çok garip.<br /><br />Günümüze gelecek olursak İsviçre hep “aynı” Almanya nerden nereye gelmiş, Türkiye nerden nereye dönmüş? Dedim kendi kendime.<br /><br />Nasıl başladım, nasıl bitiriyorum yazıyı. E hani içimden taşan bi mutluluk vardı?<br /><br />Evet mutluluk var hala, çünkü bayan Suzi’yi ziyaret etmek beni mutlu ediyor, eve geldiğimde iki buket çiçek masada duruyordu, sevdiğim insanlarla görüştüm, konuştum, yazıştım. Hele birde sağlıklıysak daha ne olsun dediğimiz günlerdeyiz.<br />Hepsi bu, mutlu olmak için.</span><br style="font-family: Verdana; font-size: 12px;" /><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div><div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7HXsg8P7e82oB2ezvo7TjEm-JNDlvNLF_8yacC_fO30zm7ghPZ2AK1XueuhGQ2wTMqyabV6bUfenkiqlxjpr9g-n7NU6rKATff3bDFc3x0ZUNEYAND89khZIdJnlZG-h4YZC3LeQcbWBz/s116/IMG_2686.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="116" data-original-width="66" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7HXsg8P7e82oB2ezvo7TjEm-JNDlvNLF_8yacC_fO30zm7ghPZ2AK1XueuhGQ2wTMqyabV6bUfenkiqlxjpr9g-n7NU6rKATff3bDFc3x0ZUNEYAND89khZIdJnlZG-h4YZC3LeQcbWBz/s0/IMG_2686.jpg" /></a></div><br /><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div>Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-55237455603178768422021-03-15T01:55:00.000+03:002021-03-15T01:55:25.050+03:00Kapuska...<p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Farklı bi şey yaptığım yok. Bloğumun başlığında , “gözümün gördüğü, kulağımın duyduğu ve yüreğimden geçenler” yazısı var. Gezdiğim yer yok. Epeydir yok. Bir buçuk seneyi aştı ülke sınırlarına çıkmayışım, dolayısı ile gördüğüm değişik bir şey de yok. Kulağımın duyduğu veya hissettiğim şeyler çok aslında ama hisler dile getirilemiyor, getirilsede yazılamıyor, daha doğrusu yazılmak istenmiyor.</span></p><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br />Bugün pazar. Sabah sekiz buçukta uyandım. Eski ben yok çoktandır. Eskiden böyle miydim? Gece olsa yatmasam, sabah olsa kalkmasam gillerdendim. O zamanlar savunurdum gece geç yatmanın güzelliklerini. Şimdi tam tersini savunur oldum. Erken yatıp, erken kalkmanın yararlarını gördüm, yaşadım ve hissettim. Şimdi bunları sigara içen birinin sigarayı bıraktıktan sonraki yararlarını sayar gibi saymayacağım. O zamanlar öyle iyi hissediyordum kendimi, şimdi böyle.<br /><br />Uyandığımda hava durumuna baktım, öğleye kadar güneşli ama soğuk, öğleden sonra karlı ve fırtınalı. O zaman önce yürüyüş, sonra yemek ve ütü. İki saat yürüdüm ormanda. Artık yeni bir alışkanlığım var yürürken, storytel de sesli kitap dinlemek. Eskiden radyo dinlerdim. Hele kitap güzelse sürekli yolumu uzatıyorum. Eskiden 10 bin adımdı yürüyüşlerim artık 15 bin üzeri. Nermin Yıldırım kitaplarına dadandım bu ara. Peş peşe birini bitirip ötekine başlıyorum. Yazar da öyle akıllıca davranmış ki, bi kitapta olan bazı karakterler diğer kitapta karşına çıkıyor. O nedenle peş peşe aynı yazarın daha doğrusu N. Y. nin kitaplarını okumak gayet mantıklı geldi. Yoksa insan unutur o yan karakterleri. Yazarın 5. Kitabi Dokunmadan’ı yarıladım bugün.<br /><br />Unutmak deyince aklıma hep şu gelir. Bir gün İsviçreli bir arkadaşımla kitaplar üzerine konuşuyoruz, işte bazen ortak okuduğumuz kitaplar çıkıyor, sonra kitaptan bi şey hatırlamaya çalışıyoruz, hatırlamakta zorluk çekiyoruz, veya hatırlamıyoruz. Sonra ben şöyle bi şey demiştim. Madem unutuyoruz, niye okuyoruz ki?<br />Öyle güzel bir cevap vermişti ki; o gün bu gündür kulağımda küpe gibi taşırım.<br />Demişti ki; sen bir hafta önce bugün ne yediğini hatırlıyor musun? Ne bir haftası daha dün ne yediğimi hatırlamıyorum, diye cevap vermiştim. İşte, dedi, gördün mü? Kitap okumakta aynen böyle, biri karnını doyurmak için beslenme, diğeri beyni doyurmak için. Unutabilirsin ama beslendiğini unutma. Ne güzel cevaptı.<br /><br />Neyse, eve geldim yürüyüş sonrası, doyurucu bir kahvaltı yaptık saat 11 e doğru. Kahvaltı sonrası herkes dağıldı bir yerlere. Kitaptaki olayları merak ediyordum. Taktım kulaklığı, açtım kitabı. Bir taraftan yulaflı kek yaptım, sonra karnı yarık ve pilav. Ütü bile bitti. Baktım saat daha çok erken. Bir sürü iş bitirmişim. Bayan Susi’ye her pazar gelirim diye söz vermiştim. Bazen yapamayacağım şeylerin sözünü vermesem çok iyi olacak. Geçen hafta gidememiştim. Bugün vaktim bol olunca, biraz kek, bir porsiyon karnıyarık ve pilav koydum sepetime, gittim Bayan Susi’ye. Öncesinde telefon açtım, ve her zamanki gibi kapısı açık beni bekliyordu. Bugün şampanyam yok, dedi girer girmez. Sipariş verdim ama cuma gelecek, dedi. Bu kırmızı şaraplar var, içer misin? Dedi. İçerim, dedim. Bak, ben de sana bunları getirdim, diyerek tabakların üzerini açtım. Beni şımartıyorsun her pazar, dedi. Olur mu? Asıl sen beni şımartıyorsun şampanyalarınla, peynirlerinle, misafirperverliğinle diyerek birbirimize iltifat ettik. Geçen hafta gelemedim kusura bakma demeye kalmadan, her pazar gelmek zorunda değilsin, senin bir ailen var ve sorumlulukların olduğunu biliyorum, dedi. Konuşmadan anlaşıyoruz bayan Susi ile, bu hoşuma gidiyor. Gözleri çok iyi seçemediği için, ve hayatında hiç karnıyarık görmediğinden, yüzünü iyce yaklaştırdığı tabağa elinin ucuyla dokunarak ne bu, balık mı? Dedi. Gülümsedim, hayır, balık değil, bu patlıcan, ortası yarık, kıymalı iç doldurdum, umarım damak tadına uyar dedim. Enteresan, şimdi seninle şarap içeceğim, akşam yemeğimde o patlıcanı yiyeceğim dedi. İki saat sohbet ettik yine.<br /><br />“Laf lafı açtı, laf götü açtı” derdi ninem, bizde de öyle oldu.<br />Dedim ki; neden çocuğum veya çocuklarım yok diye hiç pişmanlık duydun mu? Yada neden hiç evlenmedim diye? Cevabı çok keskin ve kararlı çıktı ağzından. Hayır, dedi kafasını sağa sola sallayarak. Çocukları olan arkadaşlarım var, yönetim çocuklarında, artık onlar için çocukları karar veriyor, ben buna hep karşıydım, hiç kimsenin beni yönetmesine izin veremem, dedi. Bu herkeste böyle olacağı anlamına gelmese de, yaşamadığı bi şey için kimse ahkam kesemez tabi, kendisi de aslında. Ama verdiği kararda pişmanlık duymaması güzel. Ne istediğini bilmek güzel şey. Magazinsel sorularıma devam ettim. Peki dedim, Bay Anliker hayatındaki tek kişi miydi? Hayır, dedi. Onunla arkadaşlığımız 60 yıldan uzun. Ben onu tanıdıktan sonra 25 yaşımda, sene 1956, gemiye atladım 5 gün süren yolculukla Amerika’ya gittim. Muhteşem bir yolculuktu. 3 yıl kaldım orada. Orada arkadaşlarım oldu. Sonra döndüm. Döndüğümde evlenmişti. Biz görüşmeye devam ettik. Sonra İngiltere’ye gittim. 5 yıl orada kaldım. Tekrar döndüm. Biz mesafe olarak ayrıldık, benim farkı sevgililerim oldu, ama bay Anlikerle hiç kopmadık, dedi. O muhteşem bir insandı, şimdi hayatta değil, ama artık bayan Anlikerle görüşüyoruz, her hafta gelir, gelmediği her günün akşamında beni telefonla arar, dedi.<br />Peki, nerede ve nasıl tanıştınız bay Anliker ile diye meraklı bi şekilde sordum. Tebessüm etti, uzaklara bakarak, bir “Kursaal’de dedi. Yani bir gazinoda. Hala var o Kursaal Bern’de ve lüks bir yer. Siyah bir bisikletle gelmişti, birlikte dans etmiştik, dedi. O gün başladı arkadaşlığımız deyip şarabından bir yudum aldı.<br /><br />Çok enterasan bir hayat hikayesi var bayan Susinin. Hani dizisi veya filmi çekilse reytingleri baya yüksek olur. Neredeyse bir asırlık yaşamı var. İkinci dünya savaşını ülke olarak yaşamasalarda o dönemi yaşamış bir kadın, ucundan köşesinden bi şekilde anlatımlarında savaş dönemine giriyor. İyi dönemleri olmuş, çok kötü dönemleri olmuş. Ama genel olarak hayatını istediği gibi yaşamış. Çok iyi bir eğitim almış, Almancanın yanı sıra çok iyi İngilizce, Fransızca ve İspanyolca biliyormuş. Genel kültürünü ve terimleri seçişini ve telafuzunu zaten konuşurken anlıyorsun. Bazen onun yanında kendimi salak gibi hissediyorum.<br /><br />Kadın 1950 lerde neler neler yaşamış, yıl olmuş 2021 ben hala kapuskaya talim aq:)</span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-U6RG21Vu6ACVzRfMwutIOyodikDiDauznmCQIO5qy4ITqNVsuTxy5RS-WNQQtWEBzhyphenhyphen4qjGCsR9cJWHOlGwQKsPJAB36-yLvGTVd3ffL5FQZSQt7MO2CT2_NQGpPaK6NyduAMI259AW9/s600/IMG_1997.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="450" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-U6RG21Vu6ACVzRfMwutIOyodikDiDauznmCQIO5qy4ITqNVsuTxy5RS-WNQQtWEBzhyphenhyphen4qjGCsR9cJWHOlGwQKsPJAB36-yLvGTVd3ffL5FQZSQt7MO2CT2_NQGpPaK6NyduAMI259AW9/w300-h400/IMG_1997.jpg" width="300" /></span></a></div><br /><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Neydi bi şarkısı vardı Sezen’in,<br /><i><br />Bu kızı yeniden büyütmeliyim<br />Kor ateşlerde yürütmeliyim<br />Değirmenlerde öğütmeliyim<br />Farkındayım<br />Farkındayım...</i></span><br style="font-family: Verdana; font-size: 12px;" /></div>Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-49784303945810809972021-02-01T02:24:00.001+03:002021-02-01T18:40:53.694+03:00Bayan Susi 90 Yasinda<p><span style="font-family: georgia; font-size: large;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrojy-h37akITBW8AaHLgQBqQVlxe_6giiOTw2rs4MhojbAC658cJRILNINbGs_My0Qb6hzDDSlN6YW3lI4MKlpB1AYdOjBWInxxIxKKPoUyXlu1HBCD5_Qou1LB1UAoGlFXiQzVtVNvmI/s2048/8DE9FC29-2349-46B1-8ADA-45DCC0753BC1.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1152" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrojy-h37akITBW8AaHLgQBqQVlxe_6giiOTw2rs4MhojbAC658cJRILNINbGs_My0Qb6hzDDSlN6YW3lI4MKlpB1AYdOjBWInxxIxKKPoUyXlu1HBCD5_Qou1LB1UAoGlFXiQzVtVNvmI/w225-h400/8DE9FC29-2349-46B1-8ADA-45DCC0753BC1.jpeg" width="225" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bayan Susi ve ben 31.01.2021</td></tr></tbody></table><br />Cuma öğleden sonra telefonum çaldı. Ekranda Bayan Susi yazıyordu. Şaşırdım, birazda korktum. Son zamanlarda artık o gözleri çok iyi göremediği için arayamıyor, genelde ben arıyordum. Telefonda sesi çok mutlu geliyordu ve dedi ki; evet iştesin seni çok meşgul etmeyeceğim, ama senin için bi şey aldım, onu gelip alabilir misin? Bugün gelemem, belki yarın ama en geç pazar gelirim, dedim. Fazla da bekleme çünkü çok beklemeyecek bir şey, dedi.</span><p></p><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br />Cumartesi bütün gün yağmur yağdı. Öğleden sonra bayan Susi’ye gitmeye karar verdim. Bi şey götürmek istiyordum ama ne? Aynı gün alişveriş yaptığım Türk bakkalında simit gördüm. Taze ve sıcaktı henüz. Eminim daha önce hiç yemediğine.<br />(Ninem aklıma geldi simidi alırken. En son ninemi ziyaret ettiğimde, ben hiç külahta dondurma yemedim demişti. Kuzuluk termal tesiste hamamda bi güzel yıkamıştım, saçlarını taramıştım ve dışarda restorana oturmuştuk. Sonra külahta dondurma söylemiştik nineme. Bi eliyle külahı tutarken, diğer eliyle dondurmanın önüne elini siper etmişti utancından.)<br />Birde aynı gün instagram yemek.com sitesinden görüp ıslak brovni yapmıştım. Tatlı sevdiğini biliyorum. Birde onu koydum sepete, giyindim kuşandım büyükannesini ziyarete giden kırmızı başlıklı kız gibi, Bayan Susi’ye gittim. Kapı her zamanki gibi açıktı. Ben yinede zile basarak girdim içeriye. Bu sefer zili duydu, beni karşıladı. Girer girmez konuşmaya başlar. Her zaman anlatacağı bi şeyleri vardır. 1 dakika bike sessiz kaldığımızı hiç görmedim. Bu sefer ilk girişimde, senin paketini getireyim, balkona koydum soğuk olduğu için deyip balkona yöneldi. Elinde kağıt poşette çok güzel bir hediye paketi verdi. Alla alla dedim, düğün değil bayram değil, bayan Susi beni niye öptü:) ben ona götürmüşüm bir simit, o bana vermiş daha paketinden belli çok daha güzel Bi şey?<br />Meğer daha önceki ziyaretlerimden konuştuklarımızla aklında kalan bi şey olmuş. O da şu; demiştim ki; bizim yaz aylarında bir resim sergimiz olmuştu, orada aperitif yiyecek ve içecekler vardı, bunlardan biri de İsviçre’nin meşhur “hobelkäse“ rende peyniri vardı. Ama hiç birimizde o rende yoktu, demiştim. Bende var, ne zaman ihtiyacın olursa alabilirsin, demişti. Bende teşekkür etmiştim. Ama ondaki rende çok hoşuma gitmişti. Günümüzde artık o klasik ahşap rende hiç bir yerde yoktu. İçten içe o rendeye taliptim. İçimi okumuş olmalı bu bayan Susi. Nasıl mutlu oldum anlatamam, bunu hissetmek lazım. Nasıl aklında kalmış böyle bi şey, en çok buna şaşırdım. Ve nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim. Kucaklayamadım, öpemedim pandemiden dolayı. Avuçlarımı sıktım, gözlerimi kapattım, çok çok çok mutlu olduğumu, nasıl teşekkür edeceğimi bilemediğimi, söyledim.<br />O benden mutlu, ben ondan mutlu ışıl Işıl gözlerimizle bakıştık sadece kucaklaşamadan.<br /><br />Aç şu şarabı içelim, dedi. Tirbuşonu verdi elime. Mantar tıpalı açmak öyle kolay değil 89 yaşındaki bi kadın için. Dedim ki; sen bu şarapları açabiliyor musun? Evet, henüz açabiliyorum ve açabildiğim için demekki bu şarabı içebiliyorum, eğer bir gün açamazsam o zaman şaraba veda etmeliyim:) dedi:) gülümsedim.<br /><br />Şaraplarımızı tokuşturduk. Birden bire aklıma onun doğum günü geldi. Bunca zamandır tanışıyoruz, doğum gününü bilmiyorum. Madem o bana durup dururken bi hediye yaptı, bende en azından onun doğum gününde bi şeyler yaparım niyetiyle dedim ki; Susi senin doğum günün ne zaman? Garip bi gülümseme kapladı yüzünü. Bunu söylememem lazım, dedi! Yoksa bugün mü diye aklımda şimşekler çaktı. Nasıl ya? Onun doğum günü, hediyeyi alan ben mi? Diye bi sürü düşünceler geçti aklımdan. Sonra, madem sordun o zaman söyliyeyim, yarın dedi. 31 Ocak. Öyle mi?? Diyebildim sadece..<br /><br />Bugün pazar. 31 Ocak. Bugün telefon açmadan sürpriz yapmak istiyorum Bayan Susi’ye. Ama dün öğrenmişim doğum günü olduğunu. Bugün pazar. Bi şeyler yapmalıyım. Bizim oğlanlara soruyorum açık bi yer var mı diye. Evet, diyorlar, gar açık ve gardaki tüm dükkanlar. Yani çiçekçiler, pastacılar, ve diğerleri.. Öğleden sonra yürüyüş sonrası atlayıp doğru gara gidiyorum. Önce çiçekçiye, diyorum ki, 90 yaşına giren bi kadına çiçek almak istiyorum. Satıcı bana seçenekleri gösteriyor. Kare bir cam içinde canlı ve renkli güller var. 90 yaşında ise kırmızı olmasa daha iyi olur, ama beyaz da olmasın çünkü beyaz gül ölümle anılır, diyor. O öyle deyince aman diyorum beyaz olmasın o zaman, kırmızıda... oysa en canlı onlar görünüyor gözüme. Uçuk pembe olanı alıyorum bu sefer. Sonra Sprügli çikolatacısına gidiyorum. Minik “Luxemburgerli”ler alıyorum. Orada taze yapılıyor ve 3 gün içinde tüketilmesi gerekiyor. Türkçesi “makaron” diye geçiyor. Oranın makaronları efsane.. Tatlıyı sevdiğini biliyorum çünkü.<br /><br />Saat 16 gibi vardım kapısına. Bu sefer telefon etmedim, güya sürpriz yapacağım. Kapı zilini duymazsa telefon edeceğim. Zile bastım. Hiç ses seda yok. Sonra kapı kolunu aşağı indirip açmayı denedim. Evet, kapı açıldı. Girdim içeri. Mutfak kapısı kapalı. Doğruca salona gittim. Derin uykuda. Kedileri kaçıştı beni görünce. Eğildim, siyah maskemi indirdim, kolunu sıvazlayarak sessizce Susi, Susi diye fısıldadım. Uyanırsa ne ala, uyanmazsa paketimi bırakıp gidecektim. Ama hemen uyandı gülümseyerek. Doğum gününde seninle kadeh tokuşturmaya geldim, dedim. Dün öğrendin dimi, ama bunu unutabilirdin, dedi. Ama unutmadım, unutamadım dedim. Kalktı, yine mutfaktaki minik yuvarlak masaya konuşlandık. Bi saatliğine gidiyorum, bi bakmışım 3 saat geçmiş aradan. Bu hep böyle oluyor.<br /><br />Nasıl entellektüel bir kadın, konuşurken alıp seni götürüyor yaşadığı yıllara. 20 li yaşlarında yani 1950 li yıllarda sırt çantasıyla deniz yoluyla Amerika’ya gitmiş. Zaten o yıllarda ana dili dışında İngilizce ve Fransızca yı da lisede öğrenmiş. Benim okulum yabancı dile çok önem veriyordu, diyor. Çok mutluyum o lisede okuduğum için, dedi. Hangi lise, okul nerdeydi dedim? Weisenhausplatz, kız lisesi dedi. Şimdi karışık lise oldu dedi. Gülümsedim, biliyor musun bizim çocuklar da o liseden mezun oldu dedim. Çok mutlu oldu.<br /><br />Düşünüyorum da, ben daha doğmamışım, bayan Susi genç bir kız, üç dil biliyor ve dünyayı gezmiş, eminim elinde dondurması yalaya yalaya, ninem ölümüne yakın hala utanarak ve ilk kez dondurma yemiş 2005 yılında. Yıl olmuş 2021 ben hala ikibuçuk dil. Ve bazı Avrupa ülkeleri ve Türkiye’den dışarı çıkmamışım? İki yıl önce kuzey Afrika Fas gezisini saymazsak!<br />Eee doğduğun ev kaderindir diye boşuna dememişler, ben doğmuşum Mudurnuda, o doğmuş Bern’de. Ama bi şekilde hayat ağlarını örmüş yıllar sonra yaş farkına rağmen tanış olmuşuz, arkadaş, dost olmuşuz. Bu çok güzel. Ben ona çocukluğumu anlatıyorum, o bana gençliğini. Çok enteresan geliyor birbirimize hayatımız.<br /><br />Din konusuna giriyoruz. Dine inaniyor musun? diyorum. Hayır, diyor. Dünyada iyilik ve kötülük var. İyi insan olmam için dine ihtiyacım yok, ben sadece iyi bir insan olmaya çalıştım, diyor.<br />Bu konuda aynı düşündüğüm için kendimi ona daha yakın hissediyorum.<br /><br />Seviyorum Bayan Susi’yi. Onunla geçirdiğim zamanı, dünya görüşü, tecrübeleri, bilgisi, resim sanatına ilgisi. Çok şey öğreniyorum ondan.<br /><br />Bugün 90 yaşına girdi. Umarımla daha sağlıklı uzun yıllar yaşar.</span><br style="font-family: Verdana; font-size: 12px;" /><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtLwlnVl_hO38yrhAWj2LQAErBrxRkWsEm6Hul4X2AgeMxodPmbUkQdfHRC3LvWRRZpyZZaSkDEj1WS5hHTxPZgo4N0OvT_zmd9MNmDhcDq9xPMoS5hAMkYGZqpihjfJydK5nxpP8JymGy/s2048/3222738A-4248-4736-A7D4-2C60C13F8271.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtLwlnVl_hO38yrhAWj2LQAErBrxRkWsEm6Hul4X2AgeMxodPmbUkQdfHRC3LvWRRZpyZZaSkDEj1WS5hHTxPZgo4N0OvT_zmd9MNmDhcDq9xPMoS5hAMkYGZqpihjfJydK5nxpP8JymGy/s320/3222738A-4248-4736-A7D4-2C60C13F8271.jpeg" /></a></div></div><div><br /></div><div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;"><br /></div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizAE9IZSycCeiW_ZsgJm-oI1EEnTDUL_JwTXDwIplV15A4eKALDsuvVuX1k4RZygVj-5YwtGzJksyHJOwna_ihYvM9qAmSMsCG5_syi0vN7KjFh4lCZNIwKxw8Kn3zSBUGWvINGdn5z1BJ/s2048/8B6FC944-E15E-47FC-B4D8-0B90844F1BF5.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizAE9IZSycCeiW_ZsgJm-oI1EEnTDUL_JwTXDwIplV15A4eKALDsuvVuX1k4RZygVj-5YwtGzJksyHJOwna_ihYvM9qAmSMsCG5_syi0vN7KjFh4lCZNIwKxw8Kn3zSBUGWvINGdn5z1BJ/s320/8B6FC944-E15E-47FC-B4D8-0B90844F1BF5.jpeg" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"></td></tr></tbody></table><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: georgia; font-size: large;"></span></div></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br style="font-family: Verdana; font-size: 12px;" /></span></div>Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-51564049986608596212021-01-17T00:57:00.000+03:002021-01-17T00:57:41.697+03:00Isimsiz Ünlü Tablom <p><span style="font-family: georgia; font-size: large;"></span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEid55Uf0Qs-FEX2wgvqDEaZWmXrXIOe-rhnciGJgxA5zF4LBxgFHFmm0mGrkeUuRHwH6s0Rsk-tecB6rLRV22nNp3v_HQ3Q-ycQoxkIx36HvPm-6nFq8XnvdDzEwd4LZ1AwcYqSFdd_mHYv/s1620/5EA18B92-7791-4481-8820-9D9688D09DF7.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1620" data-original-width="1440" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEid55Uf0Qs-FEX2wgvqDEaZWmXrXIOe-rhnciGJgxA5zF4LBxgFHFmm0mGrkeUuRHwH6s0Rsk-tecB6rLRV22nNp3v_HQ3Q-ycQoxkIx36HvPm-6nFq8XnvdDzEwd4LZ1AwcYqSFdd_mHYv/w355-h400/5EA18B92-7791-4481-8820-9D9688D09DF7.jpeg" width="355" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Isimsiz ünlü Tablom / 50 X 80 cm /15.01.2021</td></tr></tbody></table><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: georgia; font-size: large;"></span></div><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br />Her yer çok soğuk ve karlı. Masalsı bi kış var dışarıda. Ağaçların dalları bembeyaz pamuk gibi. Tüm çatılar ve pencere önleri karla kaplı.</span><p></p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Yine böyle karlı bi kış gecesiydi bizim oğlanların dünyaya apar topar gelişleri. Dün doğum günleri vardı. Her yıl onlarla fotoğrafımız olurdu. Bu sene farklı bi şey yapmak istedim. Onların doğum günü için kendime resim yapmak istedim. Evet, kendime:) onlarada aynen böyle söyledim. Haklısın anne, sen bize hayat verdin, asıl sana hediye alınmalı dediler😀, gülüştük. Çeyrek asırlık bir ömürleri var artık. İşte bi 25 yıl sonra neredeyse benim yaşımda olacaksınız dedim. Evet, hayat ne kadar kısa dediler, yaşlı insanlar gibi. İşte ona göre yaşayın, bu hayat sizin, her an’ınızın değerini bilin, farkına varın gibi sıkıcı ve klişe nasihatlarımdan sonra resime baktılar uzun uzun. Gayet başarılı olmuş dediler. Ben ölünce bu resim için kavga etmeyin, yazı tura atarsınız, dedim😊 Deniz, bence sen vasiyetnamene şimdiden yaz, dedi. Yok şöyle yapayım ben en iyisi, bana en çok kim değer verirse ona vericem, dedim🙈 yine gülüştük. Köylü kurnazlığı yaptım güya.<br /><br />Farkındayım, bi Van Gogh, C. Monet, P. Picasso, F. Kahlo değilim, ama bu da benim eserim ve manevi değeri büyük, valla ben olsam cıngar çıkarırdım😀<br /><br />Kısa süre önce gördüğüm bir resim çok hoşuma gitmişti. O resimden esinlenerek yaptım. Orada çocukların yaş farkı vardı. Ben o farkı kapatıp ikiz gibi görünsünler istedim. Valla ben beğendim yaptığım işi. Ve bu günün anısına kişisel bloğumda kişisel tarihime ışık tutsun istedim. Bu arada henüz bir ismi yok eserimin. Bir el atın da bi isim koyalım birlikte. <br /><br />Öyle işte..</span>Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-25944729774864096962020-12-31T02:47:00.001+03:002020-12-31T02:47:47.802+03:00Bayan Susi'yi Ziyaret Ettim<p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Uzun zamandır düşünüyordum Bayan Susi’yi ziyaret etmeyi. Covid nedeniyle gidemiyordum. Üç ay önce evde düşmüş ve acil hastaneye kaldırılmıştı. Orada da ziyaret edememiştim. Noelde ev telefonundan aradım. Ya telefona çıkmazsa diye ürkerek ararım hep. Zor duyduğu için adımı bir kaç kez söyledikten sonra tanır beni. Sonra da sevinç nidaları atar. Geliyor musun diye sormuştu o gün, ben virüsten falan korkmuyorum, gelebilirsin diye de eklemişti. Bugün gelemem ama bi kaç gün sonra gelirim demiştim. Şampanyayı buzdolabında bekleticem sen gelene kadar demişti telefonu kapatırken.</span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiv8NcMm79_gOisfwPUvLb_Hp7Z0XYNYF0kjQ2jySotP8E2tVnv04GQ1uX6DllzMzi9JYHKYPFUZTBLKCysM_Crdq0f1A9CMhchvtj_o__DxC4ZrhxLZftCKDnlFywdn9AKWZkljhJfvyCS/s2048/8C8142E1-B521-4F1D-B60B-D578D67474D6.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiv8NcMm79_gOisfwPUvLb_Hp7Z0XYNYF0kjQ2jySotP8E2tVnv04GQ1uX6DllzMzi9JYHKYPFUZTBLKCysM_Crdq0f1A9CMhchvtj_o__DxC4ZrhxLZftCKDnlFywdn9AKWZkljhJfvyCS/w300-h400/8C8142E1-B521-4F1D-B60B-D578D67474D6.jpeg" width="300" /></a></span></div><p></p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Bugün oraya gitmeden önce tekrar telefon açtım,<br />bir kaç kez adımı söyledikten sonra, bugün geliyorsun ama dimi, dedi hemen. Evet, dedim geliyorum. Kapıyı açık bırakırım, zili duymayabilirim, zile basmadan girersin içeri, dedi.<br />Gittiğimde her zamanki gibi kapıyı aralık bırakmıştı. Ben yinede zile basarak girdim içeriye. Bayan Susi diye ünledim. Ses gelmedi. İlk girişte sağ tarafta yuvarlak masanın üzerinde kırmızı laleler çok güzel görünüyordu. Bi süre onlara baktım, hatta fotoğrafını çektim. Sonra mutfağa yöneldim. Genelde orada otururuz hep. Orada da yoktu. Oturma odasına yöneldim bu sefer. Yatağında upuzun yatıyordu, üstünde örtü yoktu, gözleri açık tavana doğru boş bakışı vardı. Hemen yanında kedisi, koltukta da diğer kedisi uyuyordu. Beni karaltımdan fark eder diye düşündüm ama hiç kımıldamadı bile. Bayan Susi, dedim, duymadı. Ürkütmek de istemiyordum. Koltuğa oturup bekleyim o zaman dedim. Gözleri açık ama hiç kırpmıyordu. Karnına baktığımda nefes alıp verdiğini gördüm. Ben oturunca kedi birden kalktı, sonra da yanında yatan kedisi. Ardından bayan Susi zıplayarak kalktı. Geldin mi, duymadım kusura bakma dedi. Çok erken kalkıyorum, öğleden sonra yarım saat uzanıyorum böyle dedi. Sonra birlikte mutfağa geçtik. Her zamanki minik yuvarlak masaya oturduk. Bardakları hazır etmişti. Buzdolabından şampanyayı aldı, açmam için bana verdi. Çerez ve Noelde yaptığı kurabiyelerden koydu masaya.<br />Bende ince uzun kadehlere döke saça şampanyayı doldurdum, o görmeden silmeye çalıştım, olsun dedi şampanya bardaktan taşmalı:) göreceğini de görüyor dedim içimden:)<br />Yeni güzel bir yıla, dedi ve tokuşturduk kadehleri başladık sohbete. O anlattı ben dinledim, o anlattı ben dinledim. Hep o anlattı ben dinledim. Ben zaten bir şey sorduğumda o bambaşka bi şey söylüyor:) bağırarak konuşmam gerekiyor beni duyması için. O nedenle bende dinlemeyi yeğliyorum. Zaten onun konuşmaya ihtiyacı var, dinlemeye değil. Seviyorum onu dinlemeyi, bazen aynı konuyu bi kaç kez anlatsada, seviyorum.<br /><br />Dizinden ameliyat olmuş. 6 hafta hastanede kalmış. Yemekleri yağlıydı, ama şarapları güzeldi dedi. Nasıl yani, hastanede şarap mı? Dedim. Evet, özel hastalara var dedi. “first class” sadece uçaklarda ve trenlerde yokmuş meğer.<br />Ameliyatı gayet başarılı geçmiş. Evde kendi başına yürüyebiliyor, merdiven inip çıkabiliyor. Bana merdiven çıkma dediler ama ben çıkıyorum diyor. Üç katlı evde kedileri ile birlikte yaşıyor. Her gün sağlık sigortasının onayladığı bir bakıcı geliyor, alışverişini ve yemeğini yapıp gidiyormuş. Ama temizlik yapmıyor, zaten öyle bir görevi yok diyor. Bir insan hem onu hem onu yapamaz diyor. Temizlik için başka biri geliyor, diyor. Seviyorum bu düşünceyi. Hemen aklıma “göçmen kadınlar” grubunda buna benzer tartışmalar geliyor. Örneğin biri çocuklarına bakıcı arıyor, veya yaşlı annesine yada babasına. Çocuklara derslerde yardım edecek, yemeklerini yapacak, bebekse eğleyecek, uyuduğunda temizlik, ütü yapacak vs.<br />Birileri karşı çıkar hep, bunlar hepsi ayrı ayrı işler, siz kendinize hizmetçi arıyorsunuz galiba, der biri. Biri çıkar ne var yani çocuklar uyuduğunda boş duracağına yapıversin eline mi yapışır, der. Bu konuda çok tartışmalar olmuştur. Hakkaten biz Türkiyeliler bu konularda sapla samanı karıştırıyoruz. “Eline mi yapışır yapıversin” ne demek?<br />İşte Bayan Susi bunu çok iyi biliyor. Her işi için başka biri var. Alışveriş ve yemeğini başka biri, temizliğini başka biri, bahçesi için başka biri var.<br />Ama herkes işini iyi yapmalı diyor.. Haklı...<br /><br />Bay Anliker’i konuşuyoruz bazen, bazen eşi Lori’yi. Lori her akşam beni telefonla arar, yaşayıp yaşamadığımı kontrol eder, diyor. Müthiş bir dostlukları olduğu kadar enteresan da bi taraftan.<br /><br />Böylece akşamı ederken bir şişe şampanyayı bitirivermişiz. Masada duran ve hiç yemediğimiz kurabiyeleri eve götürmem için bana veriyor. Kapıya kadar uğurluyor beni. Ne iyi ettin de geldin, yine gel, diyor.<br /><br />Eve geldiğimde kurabiyelerden yedik. Aman tanrım, o ne güzel bi şeydi. Böyle acı bademli, tarif edemediğim bir tad vardı. Tarifini almalıyım, ve adına “Bayan Suzi kurabiyesi” demeliyim.<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXNbR4pbCgmn4D7GWAzuWWcscDSVWyJX28MPnpba6puPh3JutjdRSfEdwG8-7nXPH27qiHWXoCG4ASg9LOQdnIVgbcaI5L-EOIqrY59Dlj3myODrGmnVBrU-DIe0gzO-ZDcflu1lu0WLEh/s2048/984731DC-F201-44AD-BEF2-4E36A06E3B28.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXNbR4pbCgmn4D7GWAzuWWcscDSVWyJX28MPnpba6puPh3JutjdRSfEdwG8-7nXPH27qiHWXoCG4ASg9LOQdnIVgbcaI5L-EOIqrY59Dlj3myODrGmnVBrU-DIe0gzO-ZDcflu1lu0WLEh/w300-h400/984731DC-F201-44AD-BEF2-4E36A06E3B28.jpeg" width="300" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Güzel bir yila...</td></tr></tbody></table></span><div><br /><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdKeyGkjZyW5OecBzgUd6N_KHhYn57ml14n8K243M15-cWwWuhGtpYJlAXrCzB86-FlOVUU2mqxBq5MEApBkqDTs8MB-g4xzcNlWokNEH4caLSKx5FSE7uJJp738m1DUNMjwyNVI76BtwT/s2048/A9DE950C-E655-49A0-B76B-F233E1249B10.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdKeyGkjZyW5OecBzgUd6N_KHhYn57ml14n8K243M15-cWwWuhGtpYJlAXrCzB86-FlOVUU2mqxBq5MEApBkqDTs8MB-g4xzcNlWokNEH4caLSKx5FSE7uJJp738m1DUNMjwyNVI76BtwT/w300-h400/A9DE950C-E655-49A0-B76B-F233E1249B10.jpeg" width="300" /></a></div><br /><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLhMIgZLnl8-kx6WNfZAMKGU756NNB5Xf8gN7FvIP9oVB7KcoD7nk1cEBKo2OgNP_7rWaQCXhTz3G-gJA4WzCwosg7JBKqPK2fxDMWmC2gM3Y34Smw3OMAil3JZvJVGUPPOqwFcTTedmLJ/s2048/DE1B0394-86B5-4924-8FEB-1E20AA502448.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLhMIgZLnl8-kx6WNfZAMKGU756NNB5Xf8gN7FvIP9oVB7KcoD7nk1cEBKo2OgNP_7rWaQCXhTz3G-gJA4WzCwosg7JBKqPK2fxDMWmC2gM3Y34Smw3OMAil3JZvJVGUPPOqwFcTTedmLJ/w150-h200/DE1B0394-86B5-4924-8FEB-1E20AA502448.jpeg" width="150" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"></td></tr></tbody></table><br /><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></div>Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-40987473522389198312020-12-20T21:19:00.004+03:002020-12-21T12:19:30.277+03:00 2020 Yılı Biterken...<p></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: large;">Geçen yıl bu zamanlar ortaya çıkan Covid19 virüsünü o zamanlar pek ciddiye almadım. Yine önceki kuş gribi gibi, domuz gribi gibi bi şeydir dedim. Fakat öyle olmadı. Üç ay içinde tüm dünyayı sardı. Ülkeler sınırlarını kapattı, uçaklar durdu, bazı önemli hizmet sektörü dışında hayat durdu. Bu önlemler sonrası yaz aylarında vaka sayıları gerileyince, sınırlar yine açıldı, uçaklar yine uçtu, hayat normale döndü sanıldı. Ama öyle olmadı işte. Bu işin şakası yoktu. Şu an çok daha berbat durumdayız. Artık çok yakınımızdan birilerinin hasta olduğunu, ve hatta ölüm haberlerini alıyoruz. Yoğun bakım servislerinde yer yok. Bir kaç ilaç sektörü aşıyı bulduklarını söylüyorlar. Güvenilir olduğuna dair yaşadığımız ülkelerin sağlık örgütleri onay verirse aşıyı yaptırmayı düşünüyorum. En iyimser halimle bu pandemi 2021 yılının ortalarına doğru azalır, hayat gerçektende biraz olsun normale döner diye tahmin ediyorum. O zamana kadar biraz daha dişimizi sıkıp bu kısıtlamalara tahammül edebiliriz.</span></p><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br />Normalde güzel şeyler kısa, kötü şeyler çok uzun gelir insana. Fakat bu 2020 yılı garip bir şekilde çok çabuk geçmedi mi? Bunu şuna bağlıyorum. Bu sene hayatımız hep beklemekle geçti çünkü. İki hafta bekleyelim.. olmadı.. bi üç hafta daha bekleyelim.. bu bayram evimizde kalırsak iki ay sonraki bayramı sevdiklerinizle geçiririz diye bekleyelim.. olmadı... belki Eylül’e kadar biter diye beklemek.. tekrar kısıtlamalara gitmek, hadi bi üç hafta daha, aşı çıktıydı, çıkacaktı, diye diye hep bir umutla beklerken koca bir yılı devirmek üzereyiz. Ve hala bekliyoruz. Bu gidişle 2021 de çok çabuk geçecek. Çok daha zor şartlarda olanları bildiğim için bunada şükür diyorum. Çünkü yok başka çarem.<br /><br />Tatil yapmadan, İsviçre sınırları dışına çıkmadan sürekli bekledim. Beklerken bari bir şeyler yapayım dedim. Resim yapmanın ve günlük 10 bin adım yürümenin dışında bu sene nerede online eğitim var ben ordaydım. Dans kursu, tiyatro kursu, İngilizce kursu derken en son diksiyon eğitimi almaya başladım. Bir iki seans meditasyon programına da katıldım ama ihtiyacım olmadığını düşündüm. Ben öyle evhamlı, sabırsız, panik biri değilim. Ve zaten küçükken ninemin öğrettiği şeyler bugün “ritüel, spiritüel, ohmm” gibi süslenmiş kelimelerle karşıma çıkınca beni bi gülme tutuyo:) Yada ben pek içselleştiremedim.<br />Geçenlerde yine böyle bir konu üzerine konuşurken, bir yakınım, “seni ninenin öğretileri sağlam yapmış” dedi. En kötü olay karşısında bile, “eee, noolmuş ööne ooduysa, olusa oosun” hıştınmeyve sende” derdi. “Deli gız gibi ne hopcukluyon, sen gıçınıda yırtsan olanınan, ölene çare yok, su akaa yolunu bulur” derdi sakin sakin. İşte ben böyle öğretilerle yetiştiğimden mi, yoksa zaten yapımda mı var, bilemem. Ama meditasyonun benim için olmadığını anladım<br /><br />Bunların içinde en çok dans, tiyatro ve diksiyon kurslarını sevdim. Meğer, güzel sanatlara karşı içimde ağır ağır tüten, patlamaya hazır bir volkan varmış da haberim yokmuş:) Du bakalım nerede ve nasıl patlayacağım:)<br />Aslında hepsi birbirini doğurdu. Dans kursu veren hoca aynı zamanda bir tiyatro grubundaydı. Onun sayesinde tiyatro grubuna dahil oldum. Tiyatro Hocamız bana dudak ve dil tembelliğimin olduğunu söyleyince araştırmalara girdim. YouTube de çok diksiyon videoları var ama, oralardan öğrenilecek gibi değil. Yani en azından benim için. İnteraktif eğitim istiyordum. Arayan buluyormuş hakkaten. İnternette Başkent iletişim bilimleri akademisine rastladım. Eğitimcilerin hemen hemen hepsi tanıdık ünlü isimler. Tiyatro sanatçıları, TRT kökenli haber spikerleri, seslendirme sanatçıları. Baya profesyonel geldi. Fiyatı da gayet normal. Email ile müracat ettim. Hemen geri döndüler. 30 saatlik bir kurs bu. Her Cumartesi-pazar 3 er saatlik online eğitim. Dersler eğlenceli geçiyor. 15 kişilik grupta yurtdışından katılan tek öğrenciyim. 18 saatini geride bıraktık bile. Bakalım bittiğinde konuşmamda bir değişiklik olacak mı? Bence hemen olmayacak, ama öğrendiklerimi sürekli uygularsam olur gibime geliyor. Her şeyde olduğu gibi bunda da süreklilik önemli. Peki şimdiye kadar neler öğrendim?<br />Türkçenin yazıldığı gibi okunmayan bir dil olduğunu öğrendim. Yumuşak g lerin sadece yazarken var olduğunu, okurken yok olduğunu öğrendim. Diyaframdan nefes almayı, nefesin konuşmak için çok önemli olduğunu, kafa sesi, göğüs sesi, asalak sesler, vurgu, tonlama, ulama ve daha bir sürü şey. Keşke daha uzun süren bir program olsaydı, bitecek diye üzülüyorum.<br />Tüm bunların yanı sıra çok daha önemli olan bir şey var, o da kelime dağarcığının geniş olması. İşte o bende biraz dar:)<br /><br />Bugün 4. mumlar yandı. Yani 24 Aralık Noel den önceki son Pazar bugün. Her şey de olduğu gibi Noelde sönük geçiyor. Noel pazarları kuruldu kurulmasına, fakat yiyecek ve içecek yasaktı. Noel pazarı dediğin, sadece süs eşyalarının satıldığı yer değil, şöyle baharatlı sıcak şarapların, kestane ve zencefilli Noel çöreklerinin kokuları buram buram tütmeli. Sıcak şarapsız Noel pazarı mı olur allasen? Gitmedim bile.<br /><br />Bu mumlar bittiğinde sene de bitmiş olacak. Tarih kitaplarında yer alacak bir yılın içinden geçiyoruz. Ölmez de sağ kalırsak her birimizin farklı hikayeleri olacak ilerde torunlarımıza anlatacağımız.<br /><br />Bu yazım büyük olasılık 2020 nin son yazısı olacak. Bu nedenle buradan beni okuyan herkese yeni yılda SAĞLIK, SAĞLIK ve SAĞLIK diliyorum. Sağlıklı olursak gerisi bizim elimizde zaten.<br /><br />Hoşça kal 2020. Biliyorum bu olanların sorumlusu sen değilsin, ama günah keçisi olarak biz seni seçtik.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguyCU7_LA3YFEcBEbSYmi-xUXcVfWpQ6qZLliQkGawdRjyH31FrWYJ98RqPeVvrBsvUtcJqNdmrEKwiGyREpHV7VgMrA8LGR_55iIc9Xg3gpDbQnYl6IHeGSg6EQ8QxVgbVglYlJjqxH6B/s2048/C12FD756-CFFD-426C-9DA0-E4C87DA00299.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguyCU7_LA3YFEcBEbSYmi-xUXcVfWpQ6qZLliQkGawdRjyH31FrWYJ98RqPeVvrBsvUtcJqNdmrEKwiGyREpHV7VgMrA8LGR_55iIc9Xg3gpDbQnYl6IHeGSg6EQ8QxVgbVglYlJjqxH6B/w300-h400/C12FD756-CFFD-426C-9DA0-E4C87DA00299.jpeg" width="300" /></a></div></span><br style="font-family: Verdana; font-size: 12px;" />Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-82213415355332315412020-09-05T23:25:00.009+03:002020-09-06T01:14:05.594+03:00Resim Sergimiz <div class="separator"><span style="clear: left; float: left; font-family: georgia; font-size: large; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;">Resim sergimi de yazmayacaksam eğer bu blog hala niye var dimi? Son zamanlarda resime ağırlık verince blogdan uzak kaldım. Fazla uzaklaşmış sayılmam, resim de yazmanın kuzeni sayılır:) </span><span style="clear: left; float: left; font-family: georgia; font-size: large; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;">Her şey iki yıl önce başladı. Perşembe kadınlarından resim yapan arkadaşım “sende resim yapsana” dedi bi gün. Önce güldüm, ben kim, resim yapmak kim? Ben Cin Ali bile çizemem, dedim. Çizmeyeceksin, resim yapacaksın, dedi. Sen güzel fotoğraflar çekiyorsun, eminim güzel resimler yaparsın, bi dene, dedi. Ee bi deneyeyim o zaman dedim. Kısa dönem onun da gittiği kursa gittim. İlgin doğrultusunda bilgilerde karşına çıkıyor. Belki her zaman çıkıyor da ilgin olmadığı için farketmiyorsun. O dönem hep resim yapan insanlar ile ilgili yazılar, belgeseller, filmler çıktı karşıma. (“Maudi” filmi çok güzeldir bu arada) Sanki bi güç beni sürekli hadi resim yapsana diye itekliyordu:) <br /><br />Bazı ressamların hayatlarını araştırdım, nasıl başlamışlar neler yapmışlar. Mektepli olanları da var, benim gibi hobi olarak başlayanlarıda. İşte ben de aldım fırçayı elime başladım bi şeyler yapmaya. Yanlış bişey yapacağım diye çok korkuyordum. Korktukça yapamıyordum. Korkumu atmayı öğrendim önce. Fırçalarla arkadaş oldum, boyaları tanıdım, denemeler yaptım, olmadı bi daha, olmadı bi daha derken bi şeyler oluşmaya başladı. Ortaya bi şeyler çıkınca hevesim arttı, ruhuma da iyi geldiğini hissettim. Sürekli boya al, tuval al, resim yap... İyi de, yaptığım resimler evde birikmeye başladı. Böyle kendin çal kendin oyna gibi. Yine bir Perşembe buluşmalarından birinde sergi açmaya karar verdik. Gününü, yerini belirledik. Meğer biz bu planları yaparken, Vuhan’dan covid-19 kıçıyla kikir kikir gülüyormuş bize. Corona gündemimizi değiştirdi. Ertelemek zorunda kaldık. İkinci defa 15-16 Ağustos tarihine yeniden karar aldık. Hep acaba yine ertelenir mi diye kuşkularımız vardı ama bu sefer ertelenmedi, artık gülme sırası bizdeydi:) Galeride değil de bahçede yapmaya karar verdik. Koronastayl:)) </span></div><div><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><br /></span></span></div><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"></span><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="800" height="192" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkVqm2kdrt9ZNAtA1BvcHLN9EdGx51_mwS_iFB6aeF8V12ZNkncjCHIQyM_uHKHgO-TLUuJ4KekOr6RVEywZJPweONhJWqHLHbmlsT71Gr7YiPs0gzIKWcFpsJHPVBzJwiWRcH1uIu41wX/w256-h192/IMG_9796.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;" width="256" /></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Selva / Ursina / Antonella / Tatjana</td></tr></tbody></table><div><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><span style="font-family: georgia; font-size: large;"></span></span></div><div><span style="font-size: large;"><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><span style="font-family: georgia;">Dört kadın böyle bi işe giriştik işte, davetiyelerimizi hazırladık, kartvizitlerimizi bastırdık, resimlerimizin kenarına bilgilendirici detayları astık, aparatifler, alkollü alkolsüz içeceklerimizi ayarladık. Ve o gün geldi çattı. Sabahtan gidip bahçeye resimlerimizi konuşlandırdık. Öyle pat pat dizmedik resimlerimiz</span></span><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><span style="font-family: georgia;">i, önce koyduk, sonra karşısına geçip baktık, yok bu buraya olmadı, şunu koyalım, bu da</span></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: georgia;"> olmadı ötekini derken epey zamanımızı aldı. Kimi şövale üzerinde, kimi ahşap sandalyeler üzerinde, kimi çimlerin üzerinde irili ufaklı toplam 45 resim vardı. Hava da çok güzeldi. Saat tam 15.00 te tekrar orada açılışı yapmak için evlerimize dağıldık. Almanya’dan kardeşim gelmişti. Giyindik kuşandık, tekrar sergi alanına gittik. Bende hafif bi heyecan vardı. Bu benim için sınav gibi bi şeydi. Yorumlara göre ya resim yapmaya devam edecektim ya da bırakacaktım. </span></span></div><div><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><span style="font-family: georgia; font-size: large;"><span><br />Davetliler birer birer gelmeye başladı. Bizde onlara eşlik ettik bazen, bazen sadece onları izledik. Artık biz değil resimlerimiz konuşacaktı. Sadece bir sezon gittiğim resim kursu hocamızda gelmişti. Uzun uzun resimlerimizi inceledi, birer birer yanımıza gelip tebrik etti. Lütfen devam et, dedi. Bu benim için çok önemliydi. Teşekkür ettim. <br /><br />Göçmen kadınlar İsviçre grubumuzdan da gelenler oldu. Çok mutlu oldum onların ziyaretine. Hatta Nilüfer fotoğraf makinası ile gelmişti. Kendisi de resim sanatı ile ilgili, çok özel ve profesyonel sergileri olmuş ama fotoğraf çeken olmamış, halinden çok iyi anlarım diyerek fotoğraflarımızı çekti. Fotoğraflarla birlikte çok güzel bir not paylaşmış:<br />“ Bazen sanatçı da bir sanat eseri olur ya, öyle bir gün yaşadık sevgili Server arkadaşımızın resim sergisinde. Gelemeyenler için güzellikleri paylaşalım dedik. Her bir eserdeayrı bir anlam ve öykü gizli, başlıklar konu hakkında yeterince bilgi veriyor. Tam bir duygu cümbüşü yaşadık. Böylesine güzel bir ortamda bizleri ağırladığı için ayrıca Server'e teşekkür eder başarılarının devamını dileriz.” <br /><br />İki günlük sergimiz böylece sona erdi. Pazar akşam 18.00 de biten sergimize biz bize kalınca , artan içeceklerle kutlama yaptık. Çok güzel geçti, içimize sindi ve seneye yine yapamaya karar verdik. <br /><br />Toplam 15 resim satıldı. Bunlardan üçü benim. Resimlerimi alan bile oldu 🙈<br /><br />Şimdi de bu blogda okurlar için sanal sergimi sunuyorum. Var mı en beğendiğiniz veya bu hiç olmamış dediğiniz bir resim? Fiyatta anlaşırız:) Yorumlarınız yolumu aydınlatır. </span><br /><br /></span><br /></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmdHjLdwVq6dhhgZMV_GB2ItgdtqhNDjKtuKlN6x-aO0P4xVIOx6eh8nBGnoIB5Au75PuFbaVjsMc8fmM3c1psU5qFkyLODxoHbMoNhm-m6yepbjsuP5qNvQuZ93JyZmVAau8kfBdlgZ7h/s600/IMG_7060.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="Uzanis" border="0" data-original-height="600" data-original-width="450" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmdHjLdwVq6dhhgZMV_GB2ItgdtqhNDjKtuKlN6x-aO0P4xVIOx6eh8nBGnoIB5Au75PuFbaVjsMc8fmM3c1psU5qFkyLODxoHbMoNhm-m6yepbjsuP5qNvQuZ93JyZmVAau8kfBdlgZ7h/w300-h400/IMG_7060.jpg" title="Uyanış" width="300" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Uyanış / avakening</td></tr></tbody></table> <br /><br /><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYPFoKB-6Lt35T4m7USMgUPE1ZWTS6BX8mimoSlfDwBE5JduFMCbERYGnfhMtJpu6n4TPkA91IHUW4HYFM6QNxYnbZ6YOmMP4OKYCVi_f9plFsrHS1YpFtjvc7-p0mR5BFGD1awJNblyn-/s659/IMG_0146.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="659" height="364" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYPFoKB-6Lt35T4m7USMgUPE1ZWTS6BX8mimoSlfDwBE5JduFMCbERYGnfhMtJpu6n4TPkA91IHUW4HYFM6QNxYnbZ6YOmMP4OKYCVi_f9plFsrHS1YpFtjvc7-p0mR5BFGD1awJNblyn-/w400-h364/IMG_0146.jpg" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">ZentangleArt (satıdılar)<br /></td></tr></tbody></table><span> </span><div><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><br /></div><div><span> </span></div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWJSY-TC7sL2mNK0a4bUNuCQz9LXKCqjwz0_2XbY9j4rOIrhYs0OZGoEqHwu_2IcHJ7F7cvF-FfL4VD4vk9EIPLGzAq7gyvbI-0Hhc_Zsqh4KVBWkgJQIYFg2sz_6isyl3DEX8ZPemchUN/s602/D7D84FF0-F694-4886-8DDE-5107E10FE3D5.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="602" height="399" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWJSY-TC7sL2mNK0a4bUNuCQz9LXKCqjwz0_2XbY9j4rOIrhYs0OZGoEqHwu_2IcHJ7F7cvF-FfL4VD4vk9EIPLGzAq7gyvbI-0Hhc_Zsqh4KVBWkgJQIYFg2sz_6isyl3DEX8ZPemchUN/w400-h399/D7D84FF0-F694-4886-8DDE-5107E10FE3D5.jpg" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">"Istanbul by night"</td></tr></tbody></table><div> </div><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> <span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span></div><div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZNuprC7l5N4XtvUfFp3XUseWydusg9ezG5ffQLjFcnRYIxLgVa0mz3HfksKZZbhoc0szKCfTzcJXyR5XCqO1926fa-QzQWcRv5-eYNHgyjqhsXvKn9QfGb-NvXk11GQsdrhDbyJ5B8KOW/s800/f2733036-97a4-4083-aa17-95833e4b3ed3.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="533" data-original-width="800" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZNuprC7l5N4XtvUfFp3XUseWydusg9ezG5ffQLjFcnRYIxLgVa0mz3HfksKZZbhoc0szKCfTzcJXyR5XCqO1926fa-QzQWcRv5-eYNHgyjqhsXvKn9QfGb-NvXk11GQsdrhDbyJ5B8KOW/w400-h266/f2733036-97a4-4083-aa17-95833e4b3ed3.jpg" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Karmaşık / complex</td></tr></tbody></table><div> </div><br /><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhySwX8TRlmGiNg1FyLlVDPz3tKwiyoJWWuRge4s-1Lw8-P54nJScR39NDFr8ZEqUJnhDLA9ED74WkdEUUFgu_ltH63-olvuArLcDDyPcC2DQBcmUZsJ7_HVpTnG5VI1_8bGpZIu0BWUsOC/s600/C91DDFF5-6980-4DCD-8E7D-A7FE550C71ED.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="337" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhySwX8TRlmGiNg1FyLlVDPz3tKwiyoJWWuRge4s-1Lw8-P54nJScR39NDFr8ZEqUJnhDLA9ED74WkdEUUFgu_ltH63-olvuArLcDDyPcC2DQBcmUZsJ7_HVpTnG5VI1_8bGpZIu0BWUsOC/w225-h400/C91DDFF5-6980-4DCD-8E7D-A7FE550C71ED.jpg" width="225" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Noname</td></tr></tbody></table><div> </div><br /><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEje0X2dAduZINzeeZq654Pqu_auNZUL76GPKQw7Rm1A6qkxrbEqhZfFDcncsJpOYb_CJgHZrSW24qryaCgFw-lJzFHVhHxV3FAmpq3LuMEgyvZKCyaPqKOvF8wK4DO1VPcMCwZ1uMrXRWyf/s600/D783D744-E7C3-4CC3-9933-23C22A31D3D0.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="337" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEje0X2dAduZINzeeZq654Pqu_auNZUL76GPKQw7Rm1A6qkxrbEqhZfFDcncsJpOYb_CJgHZrSW24qryaCgFw-lJzFHVhHxV3FAmpq3LuMEgyvZKCyaPqKOvF8wK4DO1VPcMCwZ1uMrXRWyf/w225-h400/D783D744-E7C3-4CC3-9933-23C22A31D3D0.jpg" width="225" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kiskançlık / jealousy</td></tr></tbody></table><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhAQt-Mse22Us0yDl4Q_QfnmnqGw_wLdA91FQYaIRuXzJnXLXRp6OknfCuaT8rHOYBtFiBZKEe1BB_QSdikl_-WhhYdnjp0cZGZd3bFuDSCjgTzrtPqGBoAw8RE3-Kv_Io4zNbGr-MI8vvX/s2048/117769265_10158354230008614_8440158421264975615_o.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1365" data-original-width="2048" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhAQt-Mse22Us0yDl4Q_QfnmnqGw_wLdA91FQYaIRuXzJnXLXRp6OknfCuaT8rHOYBtFiBZKEe1BB_QSdikl_-WhhYdnjp0cZGZd3bFuDSCjgTzrtPqGBoAw8RE3-Kv_Io4zNbGr-MI8vvX/w400-h266/117769265_10158354230008614_8440158421264975615_o.jpg" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Tepeden tırnağa yaralı / injured people</td></tr></tbody></table><div> </div><div><br /></div><br /><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiReDHmanx7FupAyq-we-KMnrWXnj7uswxkuqlV_fno692S5PBgutl13bZi6ohs8YumXZ7HN-FxiNyZXHSQJIuCcx_028NP05T9WuG_Jj6nNBIY1tRubh2c3EdKiPAaCoFF4el80PDFUO4N/s600/8270AE90-E0CC-4C3E-B361-54455DCC6EA2.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="337" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiReDHmanx7FupAyq-we-KMnrWXnj7uswxkuqlV_fno692S5PBgutl13bZi6ohs8YumXZ7HN-FxiNyZXHSQJIuCcx_028NP05T9WuG_Jj6nNBIY1tRubh2c3EdKiPAaCoFF4el80PDFUO4N/w225-h400/8270AE90-E0CC-4C3E-B361-54455DCC6EA2.jpg" width="225" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Hayatı kucakla / embrace your life<br /></td></tr></tbody></table> (buna hic göz dikmeyin, çünkü bu da satıldı) <br /><div> </div><div> </div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgs8o6-YL_9Ns42BYs7LfeSH-OnQ0YcmW5iyMYBJg9eD1XI6jLJcDZdlehGjwmjpWCVlL7tOVAgHSdrrKi2LQsGOFlaMKWkgxJOCuAE0MbMxPntvP7YHbkIHxKAHC37nwF9mQzMpQhcia1I/s600/4FAE5304-43EA-4B37-9EF7-40542513F78D.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgs8o6-YL_9Ns42BYs7LfeSH-OnQ0YcmW5iyMYBJg9eD1XI6jLJcDZdlehGjwmjpWCVlL7tOVAgHSdrrKi2LQsGOFlaMKWkgxJOCuAE0MbMxPntvP7YHbkIHxKAHC37nwF9mQzMpQhcia1I/s320/4FAE5304-43EA-4B37-9EF7-40542513F78D.jpg" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kopuş / distance</td></tr></tbody></table><div> </div><div><br /></div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEir1h_ZRG0X7dN_vhOwNMDvm3t0yUQQ72czO9vREXZotBDrg_gbKAHpfZx71gOZUBnDysr0Gy13Tt_f0_GehdyWYqyIMsog4YR7Dh5TTHk8qocbq6VUlvfo2VRbE-nsErye-uPNIblYNbh3/s600/IMG_0150.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="400" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEir1h_ZRG0X7dN_vhOwNMDvm3t0yUQQ72czO9vREXZotBDrg_gbKAHpfZx71gOZUBnDysr0Gy13Tt_f0_GehdyWYqyIMsog4YR7Dh5TTHk8qocbq6VUlvfo2VRbE-nsErye-uPNIblYNbh3/w266-h400/IMG_0150.jpg" width="266" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">VulvArt</td></tr></tbody></table><div> </div><div><br /></div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlIhyphenhyphenQKS2bpI5cV_xqWLbefrkVCnn9dHnpwBdvF3GQAaWf6dkFvf2a69drVM_J-qi0SXQEFbpDkvpxej8OnRwOQPzf5q1Lo1FkJA6-j0VulPzHBj64f_4D2Rb8av7Q90axsg8Qi3QXzuR3/s640/DSC02964.jpg" style="font-family: georgia; font-size: x-large; margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="428" data-original-width="640" height="268" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlIhyphenhyphenQKS2bpI5cV_xqWLbefrkVCnn9dHnpwBdvF3GQAaWf6dkFvf2a69drVM_J-qi0SXQEFbpDkvpxej8OnRwOQPzf5q1Lo1FkJA6-j0VulPzHBj64f_4D2Rb8av7Q90axsg8Qi3QXzuR3/w400-h268/DSC02964.jpg" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Yangin yeri / burning world</td></tr></tbody></table><div> </div><div> </div></div>Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-27519947156998846862020-04-13T21:51:00.002+03:002020-04-14T15:44:25.742+03:00Oooooooo, Kim Osurdu?<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6BWYeocwScAKkHkhA8707vEj-htija8QUi4q_-I0vR17rhSAHV41beQ0BhzLm4LYuEPyUpMmnCElLR5b6ZFX9CIk3vszbObjaL1mdjCamgPX6OeLkyQfwrCoZLZaHmiN03Iioh4Y70awR/s1600/A278D4DE-AFB4-42E6-A19D-4EAC1C990F03.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6BWYeocwScAKkHkhA8707vEj-htija8QUi4q_-I0vR17rhSAHV41beQ0BhzLm4LYuEPyUpMmnCElLR5b6ZFX9CIk3vszbObjaL1mdjCamgPX6OeLkyQfwrCoZLZaHmiN03Iioh4Y70awR/s320/A278D4DE-AFB4-42E6-A19D-4EAC1C990F03.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Fotograf bugünkü yürüyüsümden karsima cikan:)</td></tr>
</tbody></table>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">4 günlük Paskalya tatilimiz bugün bitti. Havalar mükemmel olmasına rağmen Corona salgını nedeniyle bayram hiç hissedilmedi. Aile ziyaretleri olmadı. Herkes evindeydi.<br /><br />Geçen hafta fiyasko ile sonuçlanan ekşi ekmek denemem, bu hafta başarıyla tamamlandı. Azmin elinden bi şey kurtulmuyor. Fakat daha iyi olabilirdi diye bende düşündüm. Tadı güzeldi ama.<br /><br />Ben bu Corona günlerinde çok daha aktif olduğumu gördüm. Meğer ben Coronadan önce karantinadaymışım:) yanlış anlaşılmasın, sokaklarda cirit atmıyorum. Şöyle; eskiden işe gidip eve geliyordum, sonrasında 2 saatlik yürüyüş. Hepsi buydu.<br />Şimdi, yine işe gidip geliyorum, yine yürüyüşümü yapıyorum. Bu anlamda değişen bi şey olmadı. Fakat daha öncede söylediğim gibi bu “Göçmen anneler İsviçre” grubu çok üretken. Zoom üzerinden dokunmadıkları konu yok. “Bilenin bilmeyene borcu var” mottosuyla herkes uzman olduğu konuları diğerlerine aktarıyor. Bir sürü kurslar var. İngilizce kursu, Fransızca kursu, Almanca kursu, yemek kursu, halk dansları kursu, zumba, web-tasarım, meditasyon, yazı atölyesi grubu ve buna benzer bir sürü kurs. İlgimi çeken kurslara bende katılıyorum. Ama en sevdiğim yazı grubu ve halk dansları. Dün 9/8 lik roman oyunu dersi vardı. En istediğim. Estetik oynandığında insan gözünü alamaz dimi. Ben hep oynadığımı zannediyordum ama, değildi. Deli gibi hoplamak oyun değil. Hatta hiç hoplayıp zıplamadan teknik figürlerle mükemmel oluyor. İşte Trakyalı hocamız bize ilk figürü öğretti. Sadece tek figürle bile oynayışım değişti:) Online üzerinden bu kadar başarılı olacağını düşünemezdim. Çok iyi oynadığımı söylüyorlar, öğretmenim bana kırmızı kurdele takacağını söyledi🙈<br /><br />Yazı atölyesi grubunda her hafta öykü yazıyoruz. Güzel yazılar çıkıyor. Yapıcı eleştirilerde yapılıyor. Böylece insan eksiklerini görüyor. Bunun dışında, bir harf veriyoruz bu harften kelime üretip, cümleleştiriyoruz.<br />Örneğin dün C ve Ç harfi vardı. </span></span><br />
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Şunları yazdım: </span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Cumartesiydi. Ceyda çarşıdaydı. Çocuklar çüklerini çıkarmış çardakta çişliyorlardı. Çığlık çığlığa çıkışırken Ceyda çocuklara, çalgıcılar, çengiciler çıkageldi. Çaprazındaki Çinli Cengiz’de corona covid19 çıkmıştı, çocuklara çemkiriyordu. Curcunalı cumartesiyle Ceyda çömdü çaresizce. Çocuklara çiçek, Çinli Cengiz’e ceviz, çalgıcılara çikolata çıkardı. Çıt çıkmıyordu. Çello çalmak çareydi. Çavbellayı çaldı. </span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Dediğim gibi çok renkli ve hareketli geçiyor günlerim, evde bile. </span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Sadece ben değil hafta sonu Türkiye gündemide renkli ve hareketliymiş. Ani bi kararla Cuma akşamı verilen iki günlük sokağa çıkma yasağı, yasakla birlikte iki saat içinde insanların dışarı akın etmesi, iç işleri bakanı Soylu’nun istifası, ne oluyor demeye kalmadan istifanın kabul görmemesi, Canlı yayında birinin osurması😂 hakkaten çok hareketli. </span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Çocukken şöyle bir tekerleme vardı. Bilinmeyen biri osurduğunda bunu hep yapardık. Şöyleydi; işaret parmağımızı, ooooooooo diyerek ağzımıza götürür sonra başlardık insanları saymaya. Kimde biterse tekerleme o osurmuş sayılırdı. </span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div dir="ltr">
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ooooooo, dedim başladım saymaya; </span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Kim osurdu?</span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Bit osurdu.</span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Nereye gitti?</span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Hana gitti.</span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ne zaman gelecek?</span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Yazın gelecek.</span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Yazılası, büzülesi, büzüğünden asılası, tas tus, dombalacık koca pıs! </span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Veyis Ateş’i gösterdi parmağım😀</span></div>
</div>
</div>
Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-33223159281913169972020-04-06T00:18:00.000+03:002020-04-07T13:13:17.168+03:00Aksiyonlu Pazar. <div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMtteWkiSgFaTl-u7RAGssFDTSwZ_Le5G6UFhiW-LFg4ZI92AhCiYetsn8y1PrGRtanf_PigVJ3DJjHTvIKdRuE7y6eA2OQHytzt5V-2657IvtoWjzgNksM9p-J6-YKrMaFeo7TNlowksv/s1600/C372E1CC-93CD-4210-9832-A9F4037B2A84.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMtteWkiSgFaTl-u7RAGssFDTSwZ_Le5G6UFhiW-LFg4ZI92AhCiYetsn8y1PrGRtanf_PigVJ3DJjHTvIKdRuE7y6eA2OQHytzt5V-2657IvtoWjzgNksM9p-J6-YKrMaFeo7TNlowksv/s320/C372E1CC-93CD-4210-9832-A9F4037B2A84.jpg" width="320" /></a><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ekşi maya ile ekmek yapma gibi bi işe giriştim. İnstagramda, YouTube da görüyor, bunu yapmakta ne var, yaparım ki bunu ben diye böbürleniyordum. Elimden her şey gelir alim allah deyip, ekşi mayayı tarif üzerine yaptım geçen hafta. Allahım nasılda kabarıyordu, gözenekleri kocaman kocamandı. Ölçülü un ile her gün aynı saatte beslemek gerekiyormuş. O bir bebekmiş. İsim bile koymak gerekiyormuş. Bende sanatçı ismimi verdim ona “Selva” dedim. Her gün besleyip büyütüyordum, tahta kaşıkla üstelik. Neyse büyüdü büyüdü, kavanoza sığamaz oldu. 5 gün sonra kavanozun hepsini aldım bi kenara içinde biraz bırakarak yeni maya yapıp buzdolabında saklayacaktım. Böylece sürekli mayam olacaktı. Güzel güzel sağlıklı ekmekler yapacaktım. Dün gece, ayırdığım maya ile aldığım en pahalı tam buğdaylı unlu hamuru yoğurdum. Çok uzun süre yoğurulmalıydı. Bunu biliyordum. 15-20 dakika yoğurdum neredeyse. Üstünü örttüm. Güzel güzel uyu ve kabar sabaha kadar dedim. Garip bi şekilde hiç iyi kokmuyordu hamur. Ekşi mayalı ya, ekşi kokacak elbet, diyordum. Sabah kalktım, üzerini açtım bi bakarım ki, hiç kabarmamış. Bi kaç kez sevip okşadım, döküm tencerenin içine aldım, yine bekledim bi kaç saat. Tık yok. Üzerini çizicem keskin bıçakla, çizilmiyor. Ben çizik atıyorum, o kapanıyor. Verdim kızgın fırına. Bi umut pişerken kabarır belki dedim. Ekmek piştikçe güzel kokular yayılacaktı, yayılmadı. Yayılan koku çok kötüydü. Evdekiler ne kokuyor böyle diye mırıldanmaya başladılar. Kedi dedim, kedi kustu biraz önce. Hakkaten kusmuştu. Ama asla kokmuyordu:) </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Neyse bir saat sonra çıkardım fırından. Kabarmak bi yana, iyice içine kapanmıştı. Yassı bi şey olmuştu. Bazlama desem bazlama değil, ekmek desem ekmek değil. Belki tadı güzeldir diyede umudumu hiç kaybetmiyorum. Bu arada dağ gibi ütüyü bitirip, ekmeğin kenarından kesmeye yeltendim. Üzerine tereyağı sürüp yemek hep hayalimdi. Volkan Konağ’ın “ekmeğim bahtımdan katı” türküsünü mırıldanırken bıçak elimin başparmağını daha yumuşak bulunca bi hışımla attım bıçağı elimden. Ekmeğin dışı kaya, içi hamurdu. Utanmadan birde o ekmeği <a href="https://www.instagram.com/seryal1/?hl=de">Instagrama</a> koydum. </span></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhytwwY9K40lWME1Pfix7pS65MgJelADxAfuTM9NrWtOSUu9oglCHNAPJosKU_RevOcJ_sauNCC3AVCn0k01RmQNdzf2-uGgSb_SvtKoK1JAavR7wSdkEFMOm2bMaq5HkOj6B_qc5F1nufk/s1600/IMG_8432.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="450" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhytwwY9K40lWME1Pfix7pS65MgJelADxAfuTM9NrWtOSUu9oglCHNAPJosKU_RevOcJ_sauNCC3AVCn0k01RmQNdzf2-uGgSb_SvtKoK1JAavR7wSdkEFMOm2bMaq5HkOj6B_qc5F1nufk/s200/IMG_8432.jpg" width="150" /></a><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Havalar güzel, günler uzun, çık yürü en iyisi dedim. Bütün bu olanlardan sonra iyi gelir. Suya sabuna dokunmadan (mecazi anlamda, yoksa elimiz su sabun ve kolonya ile bir bütün oldu bu aralar) zaten çok tenha olan ormanda yürüyüşe çıktım. Taktım kulaklıklarımı, Kafa Radyo dinleyerek yürüyordum. Biri yaklaşıyor bana doğru, sanki bi şey soracak gibi. Kulaklığımı çıkarıp, omzumu geriye doğru çekerek fazla yaklaşma der gibi nazikçe tepki verdim. “Geldiğiniz yolda 5 yaşında bir kız çocuğu gördünüz mü” diye sordu. Dikkatimi çeken bi şey görmedim, dedim. İlerde bir aile kızını kaybetmiş, onu arıyorlar, dedi. Tamam daha dikkatli bakarım çevreme o zaman, deyip ayrıldım. Belki bi ses duyarım diye, kulaklıklarımı çıkardım. Daha hızlı yürümeye başladım çevremi gözlemleyerek. İlerde endişeli ve kan ter içinde kalmış bir kadın daha sordu aynı soruyu. Hayır, görmedim ama haberim var, bende arıyorum, eğer bulursam nasıl haber vereyim, veya nereye getireyim diye sordum. Adım, Anna telefonum şu, dedi. Hemen kaydettim. Meryem, Meryem diye sesleniyorlardı. Kızın adı Meryem olmalı dedim. Bende ara ara Meryem diye seslendim ormanın içinde. Sonra Türkçe konuşan bir topluluğa denk geldim. Onlara sordum, şöyle giysili, 5-6 yaşında bi çocuk gördünüz mü diye. Yok, bizde arıyoruz dedi bi kadın. Yanımdaydı, nasıl kayboldu bende bilmiyorum, dedi. Sizin kızınız mı, diye sordum. Evet, dedi. Telefonunuzu alayım, bulursam size ulaşırım dedim. Aksi gibi bugün telefonumuda evde unutmuşum, dedi. Biraz önce Anna diye bir kadın bana telefon numarasını verdi, demeye çalışırken ha evet, Anna’yı arayabilirsiniz, zaten poliside o aradı, dedi. Annenin, Anna’dan daha sakin olması dikkatimi çeksede, kadın şokta herhalde diyerek, aramaya devam ettim. Kaç kere tavaf ettim ormanı hatırlamıyorum. </span></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAXwI3dc5yoRbu_0tVa2ZRWHeCgmbD5Bf9_LV0a6U5XwisVia6hXjWlnnlVzkgmIU-gkaYHXfIvd6VBfmCjAep4pxZ7z_ZRp59FxGelJtAZoX98zs7gH-KRKHkldOH7d1Z4BNeHexsBIOf/s1600/IMG_8439.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="277" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAXwI3dc5yoRbu_0tVa2ZRWHeCgmbD5Bf9_LV0a6U5XwisVia6hXjWlnnlVzkgmIU-gkaYHXfIvd6VBfmCjAep4pxZ7z_ZRp59FxGelJtAZoX98zs7gH-KRKHkldOH7d1Z4BNeHexsBIOf/s320/IMG_8439.jpg" width="145" /></a><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">2 saat sonra anneyi tekrar gördüm, yerde oturuyordu, yanında polis vardı. Polis bana kayıp bi kız arıyoruz, derken, biliyorum diye yanıtladım. Bende arıyorum dedim. Teşekkür etti. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Anne’ye nerde oturuyorsunuz, belki eve gitmiştir, dedim. Evin yolunu ben bile bulamam, bilmem ki dedi. Senin bulamayacağından eminin, dedim içimden. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Çünkü orman büyük, geniş bir alan ama çok çok büyükte değil, biri mutlaka görür, diye düşünüyorum. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Aynı soruyu polise yönelttim. Belkide eve gitmiştir diye. Eve bakmaya gitti diğer arkadaşlarım diye yanıtladı. Tekrar ayrıldım oradan aramak için. Ormanda gitmediğim nokta kalmadı. Artık arayanlarada rastlamıyordum. 3 saatin sonunda polisin olduğu noktaya geri geldim. Kimse yoktu. Eve dönmeyide kabullenemiyordum. Hava aydınlıktı daha. Biraz daha dolaştım. Anna’yı aramak istedim. Ama ya bulunmadıysa, benim telefonumu bi umutla açıp hayal kırıklığına uğramasınlar istiyordum. Biraz daha bekle dedim kendime. Zaman hem hızlı, hem çok uzun geliyordu. Akşam olmasın, hava karamasın istiyordum. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Neden sonra cesaretimi toplayıp, Anna’yı aradım. Kimse çıkmadı. Eve geldim çaresiz. En iyisi WhatsApp tan yazmak diye düşündüm. “Bugün aramalarda bende vardım, çok merak ediyorum, Meryem” diye yazarken yazım bitmeden telefonum çaldı. Anna’ydı arayan. Benim aramama geri dönmüştü. Benim numaram onda olmadığı için tanımıyordu. Beni aramışsınız dedi. Evet, dedim, bugün ormanda vermiştiniz numaranızı, Meryem’i aradık birlikte, Çocuk bulundu mu, çok merak ediyorum? Evet, dedi bulundu. Derin bir ohhhhh çektim. Teşekkür ederim aradığınız için, dedim. Ben teşekkür ederim yardımınız için, dedi. Kapattık. Nerde buldunuz, nasıl olmuş gibi gereksiz sorulara girmedim. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ama, eminim evine gitmişti kız. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ekmek olmadı diye üzülmem ne kadarda yersiz geldi. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Fakat eve geldiğimde ekmeğimin yorum bombardımanına uğradığını gördüm😊 Ekşi maya ile ekmek yapımında uzmanlaşan <a href="http://www.macerakitabim.com/">Özlem</a>, hiç üşenmeden bütün püf noktalarını yazmış yorumlara. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">“Bunu yapmakta ne var ya” diye böbürlenen ben şapkamı çıkarır, dizimi büker, ve eğilirim. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Perde kapanır.</span><br />
<br /></div>
</div>
Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com24tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-83454033347008591962020-03-29T03:33:00.000+03:002020-03-29T03:33:20.539+03:00Içinde Corona olmayacaktı..<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Üç ay önceydi. Oğlanlardan Zürichte okuyanı kirada oturduğu evinin çıkışını verdi. Sınavlarını verecek artık çok sık gitmesine gerek kalmayacaktı. Zaten masterini ya Bern’de yada Basel’de yapmak istiyordu. Evdeki hesap çarşıya uymadı, sınavların bazılarını veremedi. E şimdi ne olacak, evden de çıkışını aldın, dedim. Artık trenle gidip gelcem onca yolu, dedi. Evet, akılsız başın derdini ayaklar çeker, dedim. Ama içimden. Dışımdan sadece “hay allah, eh napalım, sağlık olsun” diyebildim. Aradan 1,5 ay geçti bu Corona Avrupa’ya ulaştı. Her hafta hatta her gün başka önlemler alınıyordu. Önce üniversiteler ve okullar kapandı. Uzaktan eğitime geçildi. Ne iyi etmişim de evin çıkışını vermişim, dedi bu sefer. Evet dedim, şansızlığın içindeki şans bu. </span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">İşte bu üç ay bugün doldu. Taşınma işi vardı. Diğer oğlanın odası taaa çocukluktan kalmaydı. Ranzalı yatak falan. Çalışma masası dökülüyordu resmen. Bugün onlar söküldü ve atıldı. Ve bir sürü çöp. Toz yumakları löp löp. Corona girmeye korkar, o kadar diyorum. Camlar silindi, yerler silindi süpürüldü. Kapılar, süpürgelikler silindi. Duvarlardaki tozlar alındı. Yeni yatağı ve çalışma masası yerleştirildi. Zürih’ten gelen eşyalarda diğer odaya yerleştirildi. Aynı temizlik oradada yapıldı. Az eşya ne güzelmiş. Ranzalı yataklar çıkınca odalar geniş ve duvarlar boş kaldı. Şimdi o duvarlara yaptığım resimleri asmaz mıyım? Zaten sergi iptal, evde sergilerim bende:) Yoruldum bugün ama değdi. Şimdi tatlı yorgunluğumu odalara baktıkça ve temizlik kokusu aldıkça ve şarabımı içerek ve yazarak atıyorum. Hem, bir şeyler yaparak yorulmak, hiç bir şey yapmadan yorulmaktan çok daha güzel. </span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">****</span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Aslında Bugün “Göçmen anneler İsviçre” grubu Basel’de toplanacaktı. Büyük buluşmaydı bu. Tıpkı geçen Ağustos ta <a href="http://aksamsefasi68.blogspot.com/2019/09/gocmen-anneler-isvicre-bulusmasi.html"><span style="color: red;">Bern'de</span></a> yaptığımız gibi. Ama işte Corona nedeniyle bu da iptal oldu. Sağlık olsun. </span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Fakat bu kadınlar o kadar aktif ki; birbirlerine dokunmayı çok seviyorlar. Her biri eğitimli oldukları konularda, bir diğerine aktarıp bu günleri nasıl atlatabiliriz derdinde. Kimi Almanca, kimi Fransızca kimi İngilizce, kurs verecek. Kimi psikolojik destek, kimi dans dersleri verecek. Bunlar online olacak hep. Mesela yarın online dans olacak, ve ona katılacağım.</span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">****</span></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmsf212WZzJxWdk933eXlBKZtGNvt-eg0b8Z3LiCZT95Hb60CBTAhIJk1Swbl8nLqUgyt_GHNrOxcp9cLTKrMaQ9BWEw4k1WuIVT3OWpwWuy0I_PLTK2vlExLw1cFG5v1693Pc_OglVvLa/s1600/download.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="195" data-original-width="259" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmsf212WZzJxWdk933eXlBKZtGNvt-eg0b8Z3LiCZT95Hb60CBTAhIJk1Swbl8nLqUgyt_GHNrOxcp9cLTKrMaQ9BWEw4k1WuIVT3OWpwWuy0I_PLTK2vlExLw1cFG5v1693Pc_OglVvLa/s200/download.jpg" width="200" /></a><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Bu akşam bi arkadaşımla gribi, coronayı konuşurken aklıma geldi. Ben çocukken bu tip hastalıklarda ninem bana şöyle bir uygulama yapardı. </span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Bir tasa kolonya doldururdu. İçinde bir tane Gripini eritirdi. Kocaman bi şeydi. Baş, dişe, ateşe her bi şeye iyi gelirdi. Hala varmış herhalde. </span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Beni soyardı, bu karışımı bütün bedenime sürerdi. Varsa kalabak denilen bir bitkinin kocaman yaprakları ile bedenimi sarar, yoksa sadece kalınca giydirirdi. Sonra yatırır, üstümü kendi diktiği yün yorganlarla sıkıca örterdi. Terlerdim sabaha kadar. Üzerimi değiştirdi. Sabah cin gibi kalkardım. Acaba bu coronaya’da iyi gelir mi ki? Zararıda olacağını düşünmüyorum açıkçası. Kolonya ile gripin. Sadece dışarıdan sürüyorsun. Çocukluğumda günlerce hasta olduğumu hiç hatırlamam. Bir kez kuşpalazı olmuştum, oradada ninemin yanında değildim. Az daha ölüyormuşum. Öyle demişti Adapazarı’ndaki devlet hastanesi doktorları. 9 yaşımda ilk 9 gün hastanede kalmıştım yalnız başıma. Hemşireler çok tatlıydı öyle hatırlıyorum. Şimdi düşündümde benim bu kıl payı kurtulmalarım hep Adapazarı’nda olmuş. Bi kez de çocukken kaybolmuştum orada biliyorsunuz. <span style="color: red;"><a href="http://aksamsefasi68.blogspot.com/2013/02/bir-kaybolus-hikayesi.html"><span style="color: red;">Bilmiyor musunuz yoksa?</span></a> </span></span><span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif; font-size: large;">Belediye reisinin evinde kalmıştım ve eşi hemşireydi.. </span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">****</span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Biz Avrupalılar bu gece yaz saati uygulamasına geçiyoruz. Artık Türkiye ile aramızda sadece 1 saat fark olacak. Artı günler uzun, geceler kısa olacak. Hele burada güneş akşam 22 lerde batıyor yazın. Çok güzel oluyor. Oluyorda, bu Corona zımbırtısı hayatımızın her yerinde. Sadece balkonlardan mı göreceğiz acep bu güneşi? Dört farklı konu yazdım. Her konuda bende buradayım dedi bu Corona. </span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Bir mani ile bitireyim. </span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Corona</span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Artık çok oldun ama</span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">.........</span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Gerisini getiremedim.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span>
<br /></div>
</div>
Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com16tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-5354943629571564052020-03-26T00:10:00.000+03:002020-03-26T00:18:57.837+03:00Covid19 Şah Çekti. <div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAik_ikKwwLKFVTX9qSOporiMjHI62zmMC5NYYwNsGLeRbpDf4S9_RPi1kz24fVxLhZJiif_eEF2H2lXp63nfUMGooeInUCNMSiWXy7f0x6gfKn8HXtupguP6BQDVeT3qcICHS7Szxe9M_/s1600/220px-Checkmate.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="157" data-original-width="220" height="228" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAik_ikKwwLKFVTX9qSOporiMjHI62zmMC5NYYwNsGLeRbpDf4S9_RPi1kz24fVxLhZJiif_eEF2H2lXp63nfUMGooeInUCNMSiWXy7f0x6gfKn8HXtupguP6BQDVeT3qcICHS7Szxe9M_/s320/220px-Checkmate.jpg" width="320" /></a><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Satranç oynayanlar bilir Şah çekmemin ne demek olduğunu. Şahı çaresiz bırakmak. Bi hamle yapamazsa mat olur. Bunada şah mat denir. Şah ölür, yani oyun biter. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">İşte bu Covid19 u bu oyuna benzetiyorum. Şah çekti dünyaya. Sardı etrafımızı, çaresiz bıraktı. Şimdi dünyaca mat olmamanın derdindeyiz. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Öyle hızlı çekti ki şahı, şok olduk, apışıp kaldık. Mat edemeyecek o belli, çok kayıp vermeden nasıl bi hamle yapmalıyız bunu düşünüyoruz derin derin. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Şöyle bi şeyede benzetiyorum bu durumu. Dar, virajlı, karanlık bir yolda freni patlamış bir arabanın içinde gider gibiyiz. Ne durabiliyoruz, ne dönebiliyoruz, ne inebiliyoruz, nede önümüzü görebiliyoruz. “Bindik bi alamete, gidiyoz gıyamete” der gibi. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Elbet virajlı yollar biter düzlüğe çıkılır, karanlık aydınlanır, fren tutmasada, elbet arabanın benzini biter. Mühim olan direksiyona hakim olmak. Bütün derdimiz bu. Bu zorlu günler, aylar geçtiğinde göreceğiz ne kadar hakim olmuşuz direksiyona. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Şimdi bu yeni tip Corona virüsü yani Covid19 bana bi yandan da sempatik gelmiyor değil:) </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Neden dersen, çünkü rasist değil, insan, din, dil, ırk, kan, zengin, fakir ayırt etmiyor. Eşit dağılıyor herkese. Çocuklara ve gençlere pek dokunmuyor:) sağlıklı insanlarada bi şey yapmıyor. “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur”der gibi. Devrimci bi yapısı var:) Temizliğin önemini yeniden hatırlattı. Birbirine dokunmanın ne kadar önemli olduğunu hatırlattı. Herkesi eve kapatıp, bi durun, bi düşünün, heeey nereye koşturuyorsunuz? Dedi. Normal rutin yaşamımızın ne kadar önemli olduğunu hatırlattı. Komşuluğu, pazara gitmeyi, dışarda dolaşabilmeyi, sağlığın önemini, azla yetinmeyi, şımarık olmamayı öğretti. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Gözle bile görülmeyen bir mikro organizma dünyayı dize getirdi mi? Getirdi. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Bi çok komplo teorileri var bu konuda. Bu konuda bi fikrim yok. Her şey olabilir. Doğal virüste olabilir, biyolojik silahta olabilir, bunlara aklım ermez pek. İç sesim doğal virüs diyor. Olmayada bilir diyor. Biri demiş ki; İsrail’de ölüm sayısı 10 ü aşarsa biter bu virüs:) diyenlerin yalancısıyım, bilemiyorum. Pek inandırıcı gelmesede henüz 4 ölüm varmış orada. Yarın ne olur bilmem. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Şimdi yaşadığım ülkede yani İsviçrede durum nedir derseniz? Bir İtalya kadar olmasada 8 milyonluk bir ülkede bugün 10 600 civarı vaka sayısı. Ölen 153. Diğer bütün ülkeler gibi kısmi OHAL var. Sadece marketler, eczaneler, postaneler, bankalar açık. İnşaat ve üretim iş yerleride açık. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Benim hayatımda önemli bir değişiklik olmadı. İşe gidip geliyorum. Ofiste iki kişiyiz ve uzağız birbirimize. Toplu taşıma ile gitmediğim için rahatım biraz. Oturduğum yer şehrin kıyısında. İnsanı az. Ormanda hala günlük yürüyüşlerimi yapabiliyorum. Perşembe buluşmalarımızı geçen haftaya kadar yapıyorduk. Yarın ne olur bilmiyorum. İki kişiyiz zaten, havalarda bahar havası, bahçede birbirimizden uzak, tokalaşmadan, kucaklaşmadan buluşuyorduk. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Hayatım kısıtlanmadı yani. Zaten hep böyle yaşıyordum. Evcimendim. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Mayıs ayında iki etkinliğim vardı, sanırım onlar iptal olacak. Biri Perşembe kadınları ile 5 günlük Kapadokya g</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">ezisi, diğeri ilk kez bi resim sergim olacaktı:) “Sağlık olsun” demek sanırım ilk kez cuk oturacak. Ölmezde sağ kalırsak, yine yapabiliriz belki. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Panik değilim garip bi şekilde. Korkum, endişemde yok. Önünde sonunda bi selam çakacak bu virüs hepimize. Tanışacağız. Sağlık sisteminin çökmediği bi anda tanışmak tüm çabamız. İşte eskisinden daha çok hijyenik olmak, dokunmamak, sarılmamak. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Yürüyüşte insanlarla karşılaşıyorum tek tük. Herkes birbirine uzak duruyor. Sanki yanından geçerken nefes bile almadan geçiyoruz. Evde biri hapşırsa, n’oluyo be diyoruz. Eskiden iyi yaşa, çok yaşa derdik:) şimdi herkes birbirinden kaçıyor:) </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Yürüyüşte bi şeyi daha fark ediyorum. Kuşlar, ağaçlar, ve toprak bizim bu yaşadığımız kaygıdan bi haberler. Kuşlar yine cıvıl cıvıl, ağaçların bazıları çiçeğe, bazıları yeşillenmeye durmuş. Topraktan yine fışkırıyor otlar, sümbüller, sarı papatyalar. Hayat onlar için aynen devam ediyor. Biz insanlar ise her zaman yürüdüğümüz yollarda bi insan görünce sanki bizi dövecek gibi bi omzumuzu kaldırıp, kafayı aksi yöne çevirip hızlı hızlı gitmeler çok komik geliyor bana. Sonra kuşların cıvıltısına karşılık veriyorum, evet diyorum ÇOK HAKLISINIZ! Doğa çok güçlü.</span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Sizin bize ihtiyacınız yok, ama bizim size çok ihtiyacımız var!!!</span></div>
</div>
Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-82451708581524061142020-02-02T21:32:00.000+03:002020-02-04T11:51:05.874+03:00Bayan Suzi'yi Merak Edenlere...<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Bi cesaretle aradım o numarayı yine...</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Koskoca yaz geçti, sonbahar geçti, o kokulu üzümlerinden ve elmalarından hiç haberdar etmemişti beni. Noelde bile kart göndermemişti. 15 yıldan beri değişmeyen rutinlerdi bunlar. Kesin bi şey olmuştu Bayan Suzi’ye. </span></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Aradığım numara çalıyordu. En azından bu iyi bi şey diye düşünüyordum. Açan olmuyordu ama ben inatla çaldırmaya devam ediyordum. Çaresizce kapadım telefonu. Her saat başı aramaya devam ettim. Bayan Suzi’ye bi şey olsa telefon iptal olur diye düşünüyordum. Telefonunun çalması umudumu diri tutuyordu. O gün kaç kez aradım bilmiyorum. Cevap veren olmadı aramalarıma. </span></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 13.8px;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Bugün yeniden aklıma düştü bayan Suzi. Hava soğuk ve yağmurlu. Belki bugün yakalarım umuduyla yeniden aradım o numarayı. Uzun uzun çaldırdım yine. Telefonun diğer ucundaki ses verdi bu sefer. Evet, Bayan Suzi’yi tanırım sesinden ta kendisiydi. Kimsiniz? Diyor. Heyecandan elim ayağıma, dilim damağıma dolaşarak, benim diyorum adımı söyleyerek. Duyamıyor beni. Yüksek sesle yineliyorum biraz önce söylediklerimi. Bu sefer sevinme sırası ona geçiyor beni tanıyınca. Biliyor musun, sana noelde kart gönderdim, dün geri geldi, neden? Diyor. Bilmiyorum, diyorum. Zamanın var mı, gelecek misin, diyor. Evet, gelmek istiyorum, diyorum. Saat kaçta geleceğimi soruyor. Üç gibi gelirim diyorum. Tamam ben zili duymayabilirim, kapı açık olacak girersin, diyor. </span></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 13.8px;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Bir şişe beyaz şarap alıp Bayan Suzi’ye doğru yol alıyorum. Evinin önüne geldiğimde iki eliyle sürdüğü tekerlekli yürütgeci rüzgardan bi yere savrulduğunu ve yağan yağmurdan ıslandığını görüyorum. O görüntü içimi acıtıyor nedense. Kaldırıp evin saçağının altına koyuyorum güzelce. Cebimdeki eski mendil parçaları ile gelişi güzel kuruluyorum metal kısımları paslanmasın diye. </span></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 13.8px;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Merdivenleri çıkıp her zamanki gibi ziline basıyorum önce, sonra kapı koluna asılıyorum. Evet kapı açık. Bayan Susi ben geldim diye ünleyerek giriyorum içeri. Fakat evde kimse yok. Bütün odaları dolaşıyorum. Tam yukarı kata çıkmaya yeltendiğimde Bayan Suziyi görüyorum. O beni seçemiyor. Merdivenlerden aşağıya inmesini bekliyorum. Ağır ağır iniyor. İki dirhem bi çekirdek giyinmiş. Nihayet aşağıya indiğinde yakından beni tanıyabiliyor. Vaktinden önce geldin, saat 3 demiştin değil mi? diyor. Evet, diyorum biraz önce geldim, kusura bakmayın. Yok, diyor önemli değil, yukarı giyinmeye çıkmıştım, yoksa kapıda karşılardım. </span></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;">
<br /></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 13.8px;">
<span style="clear: left; float: left; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgodOMb5DOxjARBQ-LjP3n-j-dpyJnYSPUlzJz4xvZVE4AZXIrPGZuDOOGRZYdpfHrJEhWduvNvWWc86h7SZ-rRAB-OmgBj756ffqjCt5V-YIHXmJR1smqArZAhZkcEZ4a54VhrXfGgrIRT/s1600/IMG_7860.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="450" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgodOMb5DOxjARBQ-LjP3n-j-dpyJnYSPUlzJz4xvZVE4AZXIrPGZuDOOGRZYdpfHrJEhWduvNvWWc86h7SZ-rRAB-OmgBj756ffqjCt5V-YIHXmJR1smqArZAhZkcEZ4a54VhrXfGgrIRT/s320/IMG_7860.jpg" width="240" /></a>Her zamanki o küçük yuvarlak masaya geçiyoruz mutfakta. Bak diyor, peynir getirtmiştim Simmentaldan. Böyle peyniri bulamazsın buralarda. Ahşap rendesi gibi bir alet çıkarıyor. Peyniri incecik dilimlemek için. Fakat gücü yetmiyor. Ben yardımcı olabilir miyim diyorum. İlk kez gördüğüm bu aletle başlıyorum dilimlemeye. Peynir öyle sert ki, ben bile zorlanıyorum. Tabağa incecik dilimlenmiş peynirlerden birini gizlice atıyorum ağzıma. Damağım bu peyniri tanımıyor. Enfes bir tat bırakıyor. Masayı donatıyoruz birlikte. Bardakları getireyim, diyorum. Ben getiririm, diyor. Bende onunla birlikte gidiyorum. İçimden düşündüklerimi bire bir yaşıyorum. Ne zaman gitsem aynı konuşmalar geçer o dolaptan şarap kadehi alırken. Ben Bay Anliker’in kadehini alayım, sanada babamın kadehi vereyim, diyor. Hayır, bu sefer başka bardak alalım, bunlar kırılacak diye çok korkuyorum, diyorum. Bay Anliker’in kadehine bi süre bakıp, yüzünü bana çevirerek “bay Anliker öldü, biliyor musun? diyor. Biliyorum, geçen yıl anlatmıştınız ya, diyemiyorum. Evet, duydum ve çok üzüldüm, diyorum. <span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Eksikliğini çok hissediyorum, ve onu unutmak için ömrümün çok kısa olduğunuda biliyorum, diyor. Yine sağ eliyle saçını arkaya doğru yatırırken, ama diyor Lory geliyor her Cumartesi, alışverişimi yapıyor, bürokratik işlerimi takip ediyor, o çok akıllı ve çok iyi bir kadın. Zaten bilmeliydim, Bay Anlikerin aptal bir kadınla evlenmeyeceği kadar akıllı bir adam olduğunu, diyor. Bardaklar elimizde mutfağa yürüyoruz. </span></span></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 13.8px;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Şarapları ben dolduruyorum. Bay Anlikere ve hayata tokuşturuyoruz kadehleri. Mhhh, bu şarap çok güzelmiş, diyor. Seviniyorum. Okumaya çalışıyor şişenin üstünde yazılanı. Ama seçemiyor. Okuyamamak çok zor biliyor musun? Diyor. Zor olmaz mı? Hele hele çok okuyan bir insan için çok zor olmalı. Maillerimi bile okuyamıyorum diyor. Tam bu arada bana gönderdiği Noel kartı düşüyor aklına, aniden yerinden kalkıp, elinde bir zarfla geri dönüyor. “Bunun nesi yanlış, söyler misin? Neden geri geldi bu? Diye elime tutuşturuyor. Adresleri karıştırmış olduğunu görüyorum. Bunu onu kırmadan nasıl söyleyeceğimi düşünüyorum. Her şey doğru aslında diyorum, sadece şirket adresine göndermişsiniz, fakat şirket adı yok, benim adım var sadece o yüzden diyorum. Şuraya büyük harflerle doğru adresi yazar mısın, diyor. Yazıyorum. Ama diyorum, kart yinede bana ulaştı, bunu evde okuyacağım, diyorum. Hayır, şimdi aç lütfen, diyor. Peki deyip gelişi güzel açmaya çalışıyorum zarfı. Bekle, diyor zarf açacağım var. Bi kaç tane getiriyor. Hepsinin anısını anlatıyor. Evinde ne varsa hepsi ile bi yaşanmışlığı var. Öyle güzel ki. Belkide onu hala ayakta tutan şeyler bunlar diye düşünüyorum. Hatta bi tanesinin tutacak yeri kırılmış, bunu tamir ettirmeliyim, diyor. Şu mesela; Parlementoda çalıştığım dönemlerden, ne çok politikacı, sanatçı kişilerin mektuplarını açtı bu zarf açacağı, diyor. O zarf açacağı ile bende benim zarfımı açıyorum. Berneroberland da dağlık bi bölgede çekilmiş eski bir fotoğraftan kartpostal. Dağların arasında kocaman bir dağ evi. Bak, diyor ben burada doğdum ve çocukluğumun geçtiği yer. Kartın üzerine yazmadım, belki sende bi başkasına gönderirsin diye, diyor. İçine koyduğu kağıda yazdıklarını okuyorum. </span></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 13.8px;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ne kadar çok anlatacağı şeyler var. Zaten hep o konuşuyor ben dinliyorum. Ben bi şey söylediğimde duyamıyor, duymadığı için anlamıyor, anlamış gibi yapıp bambaşka bi konu ile cevaplıyor. O yüzden zaten bende onu dinlemeyi yeğliyorum. </span></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxqfNtO37mRghvDSDtGlndvFGNrRKGOUrqJyEufPLHSRxWwnIe2eVyFkZO52ebYGZ1XMRdbAkDbwWIVUOXKJucUzkwOLEsZOM1y0gF82SSi4BP0-YkoLor_PuxPWP-LCSoElLXO3tWVDJl/s1600/IMG_7861.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="450" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxqfNtO37mRghvDSDtGlndvFGNrRKGOUrqJyEufPLHSRxWwnIe2eVyFkZO52ebYGZ1XMRdbAkDbwWIVUOXKJucUzkwOLEsZOM1y0gF82SSi4BP0-YkoLor_PuxPWP-LCSoElLXO3tWVDJl/s200/IMG_7861.jpg" width="150" /></a><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">İyi geliyor bana Bayan Suzi ile görüşmek, onu dinlemek. Onun bu yaşında bile hayata bağlılığı, yaşam enerjisi, bilgisi ve kültürü. Beni kendime getiriyor. </span></div>
<br />
<br />
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Böylece iki saati geride bırakıyoruz. Ben artık gideyim diyorum. Size bi şey soracağım diyor. Bazen sen diyor, bazen siz diyor. Oysa senli benli olmuştuk geçen yıllarda. Önemli değil, bende bazen sen bazen siz diye hitap ediyorum. Buyrun, sizi dinliyorum, diyorum. </span></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ben dizimden ameliyat olmayı düşünüyorum, sanırım bir hafta içinde yeniden evde olurum, bu süre içersinde kedilerime bakabilir misin? Diyor. Tabiki bakarım, hiç endişeniz olmasın, diyorum. Nasıl rahatlıyor o anda, gülerek kadehini ağzına götürüyor. Çok teşekkür ederim, bu konuda sana güveneceğimi biliyordum, diyor. Onun bu mutluluğu benide mutlu ediyor. O zaman sana bi anahtar temin etmeliyim, diye elini başına götürüyor. Anahtarın biri Lory’de, biri spitexden gelen bakıcıda, biride bende diye sesli düşünürken, benimkini sana veririm o zaman, diyor. Beni arayın, hemen gelirim, diyorum. Ben artık numaraları görmüyorum ve telefon edemiyorum, diyor. Ev telefonuna bakıyorum. 4 kişinin telefon numarası kocaman harflerle bi tuşa kaydedilmiş. Sadece onları arayabiliyor. Numaramı tekrar istiyor. Şuraya kocaman numaralarla yaz, onuda şu telefona kaydedelim, diyor. Yazıp veriyorum. Bi tuşla kaydetmeyi bilsem ben yapacağım ama beceremiyorum. Kızıyorum kendime. Bunu yakın zamanda bi şekilde halletmeliyim. </span></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 13.8px;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgi7yaHA_RqI4y2TTWrLR7g9s0ITuIoGtMDB-2yRV7TYb4bLU3lrj3Dc2kW5CKptjac__DpDT8ZILYNFSIJaU-l0qWpQ4pOoNLTUXHHM8PmY83dcP9aOSGEiYN-v2MESvsixNo0wQOyNcOL/s1600/IMG_7870.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="798" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgi7yaHA_RqI4y2TTWrLR7g9s0ITuIoGtMDB-2yRV7TYb4bLU3lrj3Dc2kW5CKptjac__DpDT8ZILYNFSIJaU-l0qWpQ4pOoNLTUXHHM8PmY83dcP9aOSGEiYN-v2MESvsixNo0wQOyNcOL/s320/IMG_7870.jpg" width="320" /></a><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Tam kalkmaya yeltendiğimde, dur, birlikte bi kahve içelim, bu şekilde araba kullanma, ehliyetini kaybetmeni istemem, diyor. Oysa bi şişe şarap daha yarıya bile gelmemiş. İki küçücük kadeh içtik. Peki, diyorum. İkimize kahve yaparken ben, o dolaptan dün sipariş ettiği tatlıları çıkartıyor. Bunu en güzel şu fırın yapıyor biliyorsun değil mi? diyor. Evet biliyorum, bunlar enfes, diyorum. Aslında bilmiyorum. Ne zaman gitsem hep aynı tatlı. Hakkaten güzel tatlılar, ama görsem almayacağım şeyler. Bundan böyle nerede görsem o tatlıları, bayan Suzi olacaklar. </span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Bayan Suziyi tanımak isteyenler için ilgili diğer yazılar:</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><a href="http://aksamsefasi68.blogspot.com/2017/11/bayan-susi-ve-uzumleri.html">Bayan Suzi ve Üzümleri</a></span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><a href="http://aksamsefasi68.blogspot.com/2018/03/bayan-suzi-ve-sevgilisi.html">Bayan Suzi ve Sevgilisi</a></span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><a href="http://aksamsefasi68.blogspot.com/2018/09/bayan-suzi-dusmus.html">Bayan Suzi Düşmüs</a></span><br />
<a href="http://aksamsefasi68.blogspot.com/2018/11/bayan-suzi-ve-o-gul.html"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Bayan Suzi Ve O Gül</span></a></div>
</div>
Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com18tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-11062828789636391052020-01-19T01:37:00.000+03:002020-01-19T01:37:56.213+03:00Göz Testi<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">İşte Ocak ay’ının sonlarına yaklaştık bile. Yeni yıla bir kızak kazası ile girmiştim, mevsimsel hastalıkla devam ediyorum. Sanıyorum evren bütün olumsuzlukları birden verip sonunu mükemmel yapacak. En azından ona yoruyorum:) </span><br />
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Yüzümdeki çizik ve yaralar tahminimden çok daha çabuk iyileşti. 1 hafta içinde izlerden eser kalmadı. Sadece sağ şakağımdaki yara kabuklaştı ve kabuk kendiliğinden düştü yine bir hafta içinde, fakat yeni deri biraz pembemsi hala, o iz kalır mı ona endişeleniyorum. Dün eczaneye gidip gösterdim, hücreleri yenileyen bi krem verdi, bakalım nasıl olacak? </span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Grip değilim hayır, sadece aksırıp tıksırma, gidik bir ses ve horhor burun var. Ninemin yöntemini uyguladım dün gece. İman tahtama, yani göğsüme ve sırtıma viks sürüp, üzerine iğne ile delik deşik ettiğim gazete parçasını hem sırtıma hem göğsüme koydum. Sıkıca giyindim. Öncesinde bol bol limon, zencefil, bal, karışımlı içecekler içip yattım. Sabah dipcik gibi kalktım. </span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Yılbaşı öncesi salonun orta yeri resim atölyesi gibiydi. Misafir geleceği için kaldırmıştım. Yeniden bi mini atölyeye dönüştü salon. Evde kimseyi rahatsız etmediği için toplamıyorum. Her şey hazır olunca hemen gidip bi iki fırça darbesi pratik oluyor. İlhamın ne zaman geleceği belli olmuyor zira:) her zaman hazır olmak iyidir. </span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Yine bi akşam geldi ilham, taktım önlüğümü, geçirdim eldivenlerimi, döktüm tuvalın üstüne boyaları. Bilinçaltım yangın renklerini seçmişti her nedense. Siyah, kırmızı, sarı ve turuncu. </span><br />
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Ortaya çıkan şu:</span><br />
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiLTGnCGPMR6j2y2vHwmWZNXPGJmnnJgXrztOn9blwbdMgafqBjnMbid_pfovywax2ipg8lWcqwiozAxLw188l3wdWwj-6tKPBs6wGXIp6sQGmJzJx0QYwGrGyZWPwcSy0y3Y2XJdhMnre/s1600/82436858_10214320658322226_2024907411675938816_o.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="960" data-original-width="960" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiLTGnCGPMR6j2y2vHwmWZNXPGJmnnJgXrztOn9blwbdMgafqBjnMbid_pfovywax2ipg8lWcqwiozAxLw188l3wdWwj-6tKPBs6wGXIp6sQGmJzJx0QYwGrGyZWPwcSy0y3Y2XJdhMnre/s400/82436858_10214320658322226_2024907411675938816_o.jpg" width="400" /></a></div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, "Times New Roman", serif; font-size: large;">Avustralya’daki söndürülemeyen orman yangınları işlemiş meğer bilinçaltıma. Bilinçaltıda tuvale. O akşam bi şeye benzetemedim. Fakat ertesi gün baktıkça farklı şeyler görüyordum resimde. Mesela yanan ağaçların ardında Aborijinlerin silüetini görüyordum. Dedim delirdim herhalde. Acaba benim gördüğümü başkalarıda görüyor mu diye, fotoğraflayıp instagrama ve Facebooka ekledim. Yapılacak olumlu veya olumsuz yorumlar benim için çok önemliydi. Evet, yalnız değilmişim bariz görüyorum evet diyenler oldu. Siz blogdaşlarımdan esirgemeyim dedim, sizde görün. Aborijinlerin silüetini göremiyorsanız bi göz doktoruna uğrayın😀 Ha bu arada sizinde olumlu veya olumsuz yorumlarınıza açığım. </span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Böyle işte... görüşmek üzere...</span><br />
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span></div>
</div>
Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-11323344875851139512020-01-07T02:53:00.000+03:002020-01-07T02:53:11.907+03:00Merhaba 2020<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Gerçi ilk günlerin ama, hiç hoş gelmedin 2020. Sanki apar topar geldin. 2019 dan bi bok anlamadım. 2018’inde bi hayrını görmemiştim. Zaten her şey 2017 ininin ortalarında başlamıştı. Geldik 2020 ye hala düşe kalka yol alıyoruz işte. </span><br />
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Hep başkalarında veya başka şeylerde arıyoruz suçu biliyorum. Dönüpte kendimize veya olaylara bi baksak! Yıllara yüklemek daha kolayımıza geliyor. Veya astrolojiye. Retroya metroya falan. Aslında yaşamın tamda içindeyiz işte. Hayatın böyle bişey olduğunu kabullenmek gerek belki. Öğreneceğiz yaşaya yaşaya. Yada ipe ipe mi deniyordu ne deniyordu?? Bildiğim bi şey var ama yazmayım şimdi.. </span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Son iki yıldır daha sık blog yazmasamda, okuyorum takip ettiğim her blog arkadaşımı. Bunu bilin. Herkeste yeni yılın ilk yazıları genelde geçen yılın muhasebesi gibi şeyler oluyor. Herkes kendi konusunda, kaç kitap okuduğunu, kaç film, tiyatro izlediğini, nereleri gezdiğini falan yazıyor. Güzel şeyler tabi. Bende öyle değil, ben yazacak kadar yüzlerce kitap okumadım, izlediğim filmleri saymadım, gezdiğim yerlerde sınırlı ve İG de belli zaten. </span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Ben ne mi yaptım! Bedenime yatırım yaptım ben. Bol bol yürüdüm. 1,5 yıldır yürüyorum. Günde 10 bin adım, ve daha fazlası. Bugüne kadar 9’425’704 adım atmışım. Km olarak 6’975. Yani Bern’den taaaaa Kars’a yayan gidip birde geri dönmüşüm. Bunu 20 dakikalık egzersizlerle destekleyince bu yürüyüşlerle, gözle görülür şekilde bi değişiklik oldu bedenimde. İyi hissediyorum kendimi. Vücut kitle endeksimle, kilomla falan iyiyim. Ha birde sağlıklı beslenme var. Öyle kolay olmuyor yani. Bu kadar sağlığa dikkat ederken sigarayı hala kullanmak?? Oluyor öyle paradokslar insan hayatında. Çokta şeyetmemek lazım:)</span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Onun dışında resim yapmaya başladım son bir yıldır. Sadece bi merak, nasılsa yapamam, sıkılır bırakırım dedim. Onuda yürüyüşlerim gibi sürekli hale getirdim. Ve hatta sevdim. Bu yetenek mi, severek bi şeyi yapmak mı henüz bilmiyorum ama, yaptıklarım seviliyor ve beğeniliyor. Sergi açmak gibi düşüncelerimiz bile var arkadaşımla. </span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Gözle görünen, elle tutulan bi bunlar var yani hayatımda. </span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Girizgahta neden hoş gelmedin 2020 dedim? Çünkü hemen 2 Ocakta Avrupa’nın en uzun kızak parkuru olan Grindelwald’da, kızak kayarken kafamın üstüne çakıldım. Yüzüm gözüm kan içinde kaldı. Beyaz karlar burnumdan akan kan ile ala bulandı. “Gınalı kar, gınalı gar, sende büyük bir ahım var“ türküsünü çığırdık gardaşımla yaralı yaralı:)</span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">O anda bi şey hissetmedim, çok güldük. Kardeşim sen yüzünü gördün mü, iyi misin desede iyiyim iyiyim dedim. Eve gelip aynaya bakınca kendimi tanıyamadım. Gözlüğüm yamulmuş, sağ şakağım yaralanmış, sağ dudağımın üstünde sıyrıklar, dudağım silikonlu gibi. Eczaneden gerekli merhemleri, ve dezenfekte sıvılarını aldım. Bu gün beşinci gün, ve çok çabuk iyileşiyor. Bunada şükür. Çok daha kötü sonuçlanabilirdi. Sonuçta kendi dikkatsizliğimiz, yılların bi suçu yok. Olaylar o yılda olduğu için, zaman olarak o yıla yüklüyoruz. Hepsi bu. Bunu demek istedim. </span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Yoksa umutluyum yine her zamanki gibi yeni yıldan. “Gün doğmadan neler doğar” diye boşuna dememişler. </span></div>
<div>
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0); font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;">Dünyanın iyiye gitmediğini bile bile söylüyorum bunu. Avustralya aylardır yanıyor. Bir kıta yok oluyor diye görseller, yazılar, haberler çıkıyor karşıma. Savaşlar bir taraftan. Göçmenlerin sularda boğulmaları. Yoksulluktan intihar edenler. Kadın cinayetleri. Güya haber izlemiyorum. Gözlerimi kapatınca bi halt olmuyor aslında. Ama gözümü açıncada olmuyor, en kötüsü bu. Bunca olumsuz haberleri bi şekilde alıyoruz beynimize, buna rağmen mutlu olur mu insan? Olmaz. O yüzden, <a dir="ltr" href="tel:2020-21-22" x-apple-data-detectors-result="0" x-apple-data-detectors-type="telephone" x-apple-data-detectors="true">2020-21-22</a>.... 32-42-52 hiç iyi olmayacak gibi geliyor. Sadece kişisel küçük mutluluklar ve umutlar bağlayacak bizi hayata. Sonrada ölüp gidicez işte. Hepsi bu...</span><br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyIIgN0rOd2GKqoXJZ4SRZ-PD-4rQgW6o7WCEVo_QW1lGER4mEHMEVKY4VCyj5akyq8f6c77LkUJqff_cq0JCCQhY8ov3dHbroAowwLHlc0lHr18xxaML6g0YRrGn6TOuH-YnEOaqogNnE/s1600/IMG_7662+%25282%2529.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1200" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyIIgN0rOd2GKqoXJZ4SRZ-PD-4rQgW6o7WCEVo_QW1lGER4mEHMEVKY4VCyj5akyq8f6c77LkUJqff_cq0JCCQhY8ov3dHbroAowwLHlc0lHr18xxaML6g0YRrGn6TOuH-YnEOaqogNnE/s320/IMG_7662+%25282%2529.jpg" width="240" /></a><br />
<br /></div>
</div>
Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-87210049990778357262019-11-21T13:22:00.000+03:002019-11-21T14:29:51.123+03:0010 Yaşımdaki Bana Mektup<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjoeXyDW1xj3hQ_iVp3dtGXcmckh2vtyMT6vnjxrlADDJl_UNSjO80-H3UJZczEevhWDsFSSx-7KIVoiZYZBQJtNRHp08usp803y5odYJnZdnJrPKH2WDgekUT5SzMI4eMQyabloeaTELqK/s1600/IMG_7067.jpeg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="284" data-original-width="277" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjoeXyDW1xj3hQ_iVp3dtGXcmckh2vtyMT6vnjxrlADDJl_UNSjO80-H3UJZczEevhWDsFSSx-7KIVoiZYZBQJtNRHp08usp803y5odYJnZdnJrPKH2WDgekUT5SzMI4eMQyabloeaTELqK/s200/IMG_7067.jpeg" width="195" /></a></div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Merhaba çocukluğum.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Biri bana senin yaşındayken bana neler yaşayacaklarımı anlatsaydı yaşamdan ürkerdim. Ama bak üzerinden 50 yıl geçti. Korkacak bir şey yok. Üzücü şeyler olduğu kadar güzel şeylerde olacak yaşamında. Yani hepsi hayata dair şeyler. Merak ediyorsun değil mi? Anlatacağım sana her şeyi biiiir bir.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Baban Almanyaya 10 bin lira biriktirmek için misafir isçi olarak gittiğinde bakmış ki o para birikmiyor, annenide alıp götürmüş. O zamanlar öyle, bir çok aile çocuklarını geride kalan ailesine bırakır Almanyaya veya Avrupanın başka ülkelerine çalışmaya giderdi. Sen ve abin yazın köyde ninende ve dedende, kışın bir kasabada Anane, dede, tezyeler, dayılar kalabalık bir ailede ilkokula giderken 4. Sınıftan ayrılıp Babannenin yanına Mudurnunun bir köyüne gönderileceksin 5. Sınıfı okumak için. Hangi akla hizmet diye sorma. Öyle uygun görecekler.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Köy okulunda tek sınıf var. Yani birler, ikiler, üçler, dörtler, beşler hep aynı sınıfta olacak. 5. Sınıfa giden tek sen olduğun için öğretmen sana bazen öğretmenlik yaptıracak. Bu senin hoşuna gitsede, sen hiç bir şey öğrenmediğin için biraz üzüleceksin. İlkokul bitince Ortaokul ve liseye gideceğim diye sevinirken, kız kısmı okuyupta ne olacak, okumayı yazmayı öğrendi işte, yeter, deyip hevesini kursağında bırakacaklar.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Köyde, üç katlı ahşap bir evde ninenle birlikte yaşayacaksın. Hayat bilgisini ondan öğreneceksin. Tohum nasıl ekilir, ekin nasıl biçilir, tırmık nasıl çekilir, harman nasıl yapılır, buğday değirmende nasıl un olur, ekmek nasıl yapılır, bostan nasıl sulanır, çapalanır ve bozulur, kilim ve bez nasıl dokunur, dantel, oya, kanaviçe, örgü nasıl yapılır, İpek böceğinin dut yaprakları ile beslenip koza ile kendini hapsedip sonra kozaları kaynatıp ipek ip nasıl olur ve boyanır bunların hepsine şahit olup öğreneceksin. Bazen sana bunlar fazla gelecek, oflayıp puflayacaksın. Ninen sana yaptığın bana ise, öğrendiğin kendine diyecek. Sen daha çok kızacaksın. Kızma. Yıllar sonra idrak edeceksin.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Saygılı olmayı, azla yetinmeyi, şükretmeyi, sabretmeyi, çok düşünüp az konuşmayı, hak yememeyi, komşulukları, ne kadar görgü kuralı varsa hepsini ninen öğretecek sana. Dinle onu, ilerde çok işine yarayacak bu öğrendiklerin.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">İki yıl köyde çok güzel bi çocukluk yaşayacaksın. Bir yaz tatilinde yine annen, baban ve kızkardeşin gelecek Almanya’dan. Annen senin ve abinin hasretine dayanamayacak, bu sefer seni ve abinide götürecekler dönerken. Çok sevineceksin. O bir ay tatil diğer yıllarda sana bir gün gibi kısa gelirken, bu sefer o bir ay hiç bitmeyecek gibi gelecek. Çok merak ediyorsun Almanya’yı, ilk kez uçağa binmeyi. Ve bi şeyi daha biliyorsun. Almanya’da 18 yaşına kadar okul mecburiyeti olduğunu. Bunun içinde çok seviniyorsun.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">O gün gelip çatacak. O zamanın tabiri ile Yeşilköy hava limanına ilk kez gideceksin. Uçakları yakından göreceksin. Çok heyecanlanacaksın. Uçak havalanacak ve Almanya maceran başlayacak.</span><br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlv1WhyphenhyphensnC95yiBi3YuB2JYUeNCTaJtjoXaXjKTvYnsfwTRuFIww4SBDkEITzMf94uAaDm3CW1Kwsi5uqILlCcFpQ9mdFVSEVssGHg-nXBF1-WS0dFWu3UnubYhX4XofcG13sOKxg6nXYP/s1600/IMG_3905.jpeg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="405" data-original-width="271" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlv1WhyphenhyphensnC95yiBi3YuB2JYUeNCTaJtjoXaXjKTvYnsfwTRuFIww4SBDkEITzMf94uAaDm3CW1Kwsi5uqILlCcFpQ9mdFVSEVssGHg-nXBF1-WS0dFWu3UnubYhX4XofcG13sOKxg6nXYP/s200/IMG_3905.jpeg" width="133" /></a><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Bahçe içinde üç katlı bi evin tavan katında iki odalı bir evde 5 kişi yaşayacaksın. Ev iki odalı olduğu için ev sahibi senin ve abinin ikametini yapmayacak. İkamet olmadığı için okula yine gidemeyeceksin. Annen ev arayışına girecek. O özlemle beklediğin, mutlu anne baba ve kardeşlerle yaşam hayalin de suya düşecek. Baban her hafta sonu içip gece yarısı sarhoş eve gelecek, huzursuzluk çıkaracak. Hafta sonlarından nefret edeceksin. Köydeki günlerini çok özleyeceksin. Annen dördüncü kardeşine hamile kalacak. Ev arayışı hızlanacak böylece. Büyük bir eve taşınıp ikamet belli olunca senide okula çağıracaklar diye sevineceksin. Nihayet dördüncü kardeşinin doğumuna yakın bir apartmanın 8. katına taşınacaksınız. Apartmanda, geniş bir dairede oturmak seni ve aileni çok sevindirecek. En çokta anneni. Hep apartmanda oturmak istemiştir çünkü.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Kısa bir süre sonra, Aralık ayının son haftasında bir Cumartesi gecesi annen doğuma gidecek. Oturduğunuz daireden hastaneyi göreceksin. Pencereden anneni görecekmiş gibi bekleyeceksin gece boyu. Hiç haber gelmeyecek. Sabahın köründe kalkıp babana bakacaksın, gelmiş mi diye. Alkol kokan odada duymayacak seni. Baba, diye sesleneceksin, başını kaldırıp ne var diyecek. Geldi mi kardeşim? Evet geldi. Kız mı erkek mi? Erkek diyecek. Sende gidip yatacaksın tekrar.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Aynı gün hep birlikte hastaneye gideceksiniz. Anneni ve emzirdiği yeni doğmuş kardeşini göreceksin. Adını Serdar koyacaklar. Annen artık çocuk istemediği için küçük bir ameliyat geçirecek. Hastaneye girmişken ikisi bir arada olsun çıksın diyecekler. Sen bunları tabi çocuk halinle anlamayacaksın. İki gün sonra annen ameliyat olacak. Ameliyatta bazı istenmeyen terslikler meydana gelecek. Bir hafta yoğun bakımda kalacak. Seni ve kardeşlerini almayacaklar yoğun bakıma. Bir yılbaşı günü izin verecekler senin ve kardeşlerinin yoğun bakımda olan annenin ziyaretine. Bir sürü kabloya bağlı yaşayan anneni göreceksin. Sanki gözlerinin açtığını göreceksin eline dokunduğunda. Sonra gideceksiniz eve. Yılbaşı kutlayacaksın evde arkadaşlarınla. Gece yarısı kapı zili çalacak, iki polis olacak kapıda. Anneniz yoğun bakımda diyecek. Sende biliyorum diyeceksin. Babanız nerde diyecek? Bilmiyorum diyeceksin. Birahanededir diyemeyeceksin utancından. Ve polisler gidecek. Ne olduğunu anlayamayacaksın. Ertesi gün hastaneye gideceksiniz yine hep birlikte. Aynı hastanede yatan bir türk ile karşılaşacaksın. Başınız sağ olsun” deyince anlayacaksın ama anlamamazlıktan geleceksin. Yeni doğum yapmış, 36 yaşında bir anne özlemez diyeceksin. Ama yoğun bakım katına değil, bodrum katındaki morga götürecekler seni ve kardeşlerini. Beyaz bi örtünün altında, hafif gülümseyen, bi gözleri hafif açık gibi yatan anneni göreceksin. Hiç korkmayacaksın. Ağlayamayacaksın bile. Kabullenemeyeceksin. Sonra akacak gözyaşların sessizce. Sabretmeyi zaten ninenden öğrenmiştin.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Annenin cenazesi Türkiye gidecek. Bunlardan senin hiç haberin olmayacak. Çünkü her gün seni hastaneye çağıracaklar, kardeşinin bakımı için eğitim verecekler. Kardeşine annelik yapacaksın. Çocukla her doktor kontrolüne gittiğinde utanacaksın herkes senin çocuğun sanacak diye. (Utanma, gururla git diyebilsem keşke sana bu şimdiki aklımla). Okul hayallerin bi kez daha suya düşecek. Bu arada 15 yaşına gelmiş olacaksın.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ama 18 yaşına girmediğin için umutların bitmeyecek. Bi gün seni okula çağıracaklar. Baban, annesini yani nineni getirecek Türkiye’den. O gelince rahatlayacaksın biraz.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Okula gideceksin. Ama yereli Almancan olmadığı için ne kadar isteklide olsan notların düşük olacak.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Baban tekrar evlenecek iki yıl sonra. Önce ”anne“ diyemeyeceksin o kadına. Ninen Türkiye’ye dönecek. Zamanla alışacaksın ikinci anneye. İyi biri diye düşüneceksin. Anne bile diyeceksin. Sonra terkedip gidecek sizi. Babanda onunla gidecek. Sen dört kardeşinle birlikte kalacaksın. Birbirinizi çok seveceksiniz. Başınıza ne gelirse gelsin sabredeceksiniz, hep ileriye bakacaksınız. Nasıl daha iyi olabiliriz, daha iyi yaşarız bunun savaşını vereceksiniz. Küçük iki kardeş okula gidecek, sen ve abin çalışacaksınız. 6 yıl bir fabrikada çalışacaksın. Sonra toplu çıkışlar olacak. Bunların arasında sende olacaksın. Aslında buna sevineceksin. Tazminat alacaksın, ve bununla borçlarınızı ödeyip, yarım kalmış okul hayatına yeniden döneceksin. Üniversite olmasada, lise yada dengi bir diploma alıp bi meslek yapacaksın.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Çevreniz değişecek. 80 darbesinden kaçıp yurtdışına iltica eden devrimci “abilerle, ablalarla” tanışacaksın. Seminer, koro ve folklor çalışmalarına katılacaksın her pazar.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Bir gün yine o Pazar aktivitelerinin sonunda, merdivenden inerken biri çıkacak karşına. Bir şimşek çakacak gözlerinde. Yanındaki ile selamlaşacak. Sende, kim bu ördek diyeceksin. Bir yoldaş diyecek, görevli geldi İsviçreden. İyi, diyeceksin, bakarız icabına. Bu arada 28 yaşına gelmiş olacaksın. Abin ve kız kardeşin evlenmiş olacak. Küçük Serdar ise 17 yaşında olacak.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Neyse sen bu yoldaşla ciddi bir ilişkiye başlayacaksın. Ama kimseler bilmeyecek, duymayacak. Öyle bir yasak var. Çünkü devrimciler aşık olmaz, acıkmaz, yorulmaz diye bir anlayış var. Aşka yasak mı olur deme? Evet olmaz, olmayacak zaten, ama işte gelde anlat o zamanlar.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">O görevli yoldaş yine gidecek geldiği yere apar topar. Hiç haber alamayacaksın 7 ay kadar. Sonra bir gün iş yerinde telefonun çalacak, karşındaki o yoldaş olacak. Heyecanlanacaksın. O gün havalarda uçacaksın.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Basel’de bi gece düzenlenecek, sende koro ve folklor grubu olarak o gecede olacaksın. 7 ay sonra o yoldaşla orada karşılaşıp sım sıkı sarılıp kucaklaşacaksın. Gece bitecek, sen Bern’e gideceksin o yoldaşla. Sabaha kadar çay içip sohbet edeceksin. Sana bir saat hediye edecek. Sende ona Levis 501 kot. Onu çok sevecek ama giymeye utanacak. Hiç uyumadan sabah olacak. Züriche gideceksiniz. Akşamına onu orada bırakıp Almanya’ya döneceksin. Yine hiç uyumadan direk işe gideceksin. Gençlik, aşk böyle bi şey işte.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">O yoldaş bi tarih alacak nikah dairesinden, sen trene binip gideceksin bir kış günü. Kimse olmayacak yanında. Güneş ve kar gözlerini kamaştıracak. Şahitleri sokaktan toplayacaksınız. Evlendirme dairesinde imza atıp evleneceksin. Bern’de bi restoranda yemek yiyip eve geleceksiniz. Sonra sen yine Almanya’ya döneceksin. Hiç çocuk istemeyen sen, ikiz çocuklarına hamile kalacaksın. İkiz çocukların erken doğacak. Adları Deniz ve Taylan olacak. 5 yıl Almanya ve İsviçre arasında mekik dokuyacaksın. Sonra kararını verip İsviçre’ye yerleşeceksin. Sen okulunun iki ülke arasında bölündüğünden muzdarip olduğun için, çocuklarına bunu yaşatmak istemeyeceksin. Nerede okula başlayacaklarsa orada bitirsinler isteyeceksin. Öylede olacak.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">İsviçreyi ve İsviçre’deki yaşamı çok seveceksin.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Şimdilik bu kadar. 20 yada 30 yaşına geldiğinde tekrar görüşürüz. 10 yaşındaki sana şimdi her şeyi detayıyla anlatamam ki? Senden sonraki kırk yıllık yaşamı kırk satıra nasıl sığdırayım. Ama şunu bil, hayat her şeye rağmen güzel.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">ps. Çocukluguma mektup fikrini bir çok bloger arkadaşımda görüp, okuyup esinlendim.</span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com19tag:blogger.com,1999:blog-5067995446373726556.post-41606660458259788062019-11-17T00:49:00.000+03:002019-11-17T00:49:23.800+03:00Köpek Isırınca Ne Yapmalı?<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ormanda her günkü yürüyüşümü yapıyordum. Yokuşa geldiğimde üç kişi, üç köpeği ile durmuş sohbet ediyorlardı. Köpek görünce tempolu yürüyüşü bırakıp normal yürürüm. İkisi tasması ile sahibinin kontrolünde . Biri serbest. Üçüde güzel köpekler.</span><br />
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ormanda çok karşılaşarım böyle bana doğru gelen yada yanından geçerken bana oyun yapan köpekleri, kafalarını okşarım onlar yoluna ben yoluma gideriz. Bu sefer öyle olmadı. Serbest olan siyah Avusturalya çoban köpeğine benzeyen bana doğru geldi. Bende yine kafasını okşayayım diye sağ kolumu kaldırdığım anda kolumdan ısırdı. Şaşırdım. Korktum. Sonra diğer köpekler Alman kurt, ve diğer cinsini bilmediğim bir köpek havlamaya başladı tasmadan çıkabilseler saldıracaklar gibi. N’oluyo ya, dedim kendi kendime. Allahtan çok soğuk havalarda kat kat giyinmişim. </span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Dedim köpeğiniz beni ısırdı. Hepsi birden “ısırdı mı?” Dediler. Sanki görmediler? Ceketimi çıkardım, kolumu diğer polar tişörtten sıyırdım, iki çizik gördüm. Bakın dedim, ısırdı. Neden bağlı tutmuyorsunuz? Oooo, dedi sahibi, hiç böyle yapmazdı. Ne yapılır böyle durumlarda bende bilmiyorum ki; aklıma ilk gelen aşısı var mı demek oldu. Tabi tabi bütün aşıları var, dedi. Polar tişörtümün kolunu tekrar indirdim, delik var mı yok mu kontrol ettim, yok, sonra yağmurluk gibi olan ceketimin koluna baktım ondada delik yok. Dişlerinin geçmediğine inanarak yoluma devam ettim. </span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Sonra kendime çok kızdım. Neden fotoğraf çekmedim, neden köpeğin ve sahibinin bilgilerini almadım diye. </span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Sahibinede kızdım. Ben sormadan onun söylemesi gerekmiyor muydu, bakın bu benim telefon numaram adım şu, doktora giderseniz sigorta numaram şu diye? </span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Gitmedim doktora. Ceketimde delik olmayınca dişleri geçmedi diye düşünüyorum hala. İki gün geçti. Ateşim falan çıkmadı. Morartı var, ve iki sıyrık. Evdekiler, doktora git dediler ama gitmedim. </span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Şimdi köpeklere karşı tırsma geldi bana. Güvensizlik. Sanki ne yapacağı belli olmaz gibi geliyor. </span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Kedi ile köpeği kıyaslarlar ya hani, kediye bi şey yapmadığın sürece yanından geçse bile bi şey yapmaz. Ama köpek öyle değil, hiç bi şey yapmasan bile gelip saldırıyor işte. </span></div>
<div dir="ltr">
<span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div dir="ltr">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPvvrzqndFTvVP9zyY495GD8DkfRD0DKSVdee1AV_3gog1PKg2sszfuezjYHYTENyBgRu8n0V694fQjeaQPnGDKUACXCoU2U9_wxmZzfgRAxFRvrIUqr7W5YjnPdi4xvJH6cGV45A4vLNz/s1600/IMG_7057.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="277" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPvvrzqndFTvVP9zyY495GD8DkfRD0DKSVdee1AV_3gog1PKg2sszfuezjYHYTENyBgRu8n0V694fQjeaQPnGDKUACXCoU2U9_wxmZzfgRAxFRvrIUqr7W5YjnPdi4xvJH6cGV45A4vLNz/s200/IMG_7057.jpg" width="91" /></a><span style="background-color: rgba(255 , 255 , 255 , 0); font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ben kediciyim. Köpekleri sadece uzaktan sevmeye devam edeceğim. Bana dokunmasınlar, bende onlara. </span></div>
<div>
<br /></div>
</div>
Akşam sefasıhttp://www.blogger.com/profile/01830359789923334576noreply@blogger.com15