Sayfalar

14 Mayıs 2017 Pazar

Venedik anıları #2

Su karsida görünen Santa Maria Della Salute Kilisesinin oralardaki evimize gidisimiz..
Maceralı bir tren yolculuğunun ardından Venedik'e gelmiştik hani, ben Santa Lucia istasyonundaki merdivenlere oturup bir sigara tüttürmüştüm Venedik'e karşı. Sıkı dur Venedik biz geliyoruz demiştim.

Sonunda geliyoruz bu güzel ve özel kente. Özelliği şu; kara trafiği yok, trafik lambası yok, korna sesi yok, stres yok. Yol yerine kanal var, otomobil yerine deniz taşıtı daha doğrusu kanal taşıtları var. Polisi, itfaiyesi, ambulansı, taksisi, çöpçüsü, nakliyesi keza öyle sularda. Güzelliği ise; tarihi dokusu, daracık sokakları, köprüleri, renkli evleri, pencereleri, pencere önündeki tek başına duran sardunyalar yada küpe çiçekleri.  Eski ve dökük olmaları yaşanmışlığın göstergesi benim için. Her yıl 1-3 mm yükselen su, ve günün birinde tamamen sular altında kalacak bir şehir için restore yapmaya değmediğini düşünüyor olabilirler, bilemiyorum? Gerçi 70-80 yıl sonra böyle bir şey öngörülüyor. Neyse.. gelelim yaşadıklarımıza.

Bizdeki dolmuşlar gibi vaporettolar var, büyük kanalın bir başından diğer ucuna giden ve her iki dakikada bir durakta duruyor.  Daha kârlı olduğu için 40 Euro verip 3 günlük Turist travel card alıyoruz.  Lido istikametine giden 1 numaralı vaporettoya binip,
Salute Duragi..
Salute durağında iniyoruz. Yolculuğumuz nerdeyse 45 dakika sürüyor, yayan gitsek 25-30 dakika:) hem küçük bavulları takır takır sürümek istemiyoruz,  hemde nerede olduğunu bilmediğimiz için ve bizi evin sahibi Salute durağında beklediği için vapurettoya biniyoruz. Fakat çok güzel bir durak. Tam durağın karşısında ünlü Santa Maria della Salute bazilikası tüm ihtişamı ile karışılıyor bizi. Bize evi kiralayan kız bıcır bıcır. Bizi hemen tanıyor. Salak gibi sağa sola baktığımız için olabilir. Yada iki bavullu sadece biz olduğumuz içinde olabilir. İki dakika sonra kalacağımız eve varıyoruz. Anam oda ne? Eve bayılıyorum. Kocaman, yüksek tavanlı, büyük odalar, yamuk kapılar, fakat kapıları kapatınca tam oturuyor, kocaman mutfak, balkonuda var, üstelik evin çatısındaki terasta ev gibi sadece bize ait. Tek kusur evde internetin olmayışı. Oda olmayıversin deyip, evi teslim alıp, eşyalarımızı yerleştirip, etrafı tanımak için dışarıya çıkııyoruz. Küçük şirin bir sokakta bar var. Arkadaşım bana Venedik içeceği olan Aperol Spritz ısmarlıyor. Turuncu renkli, buzlu, hafif bir içki. Tadını çok seviyorum. İkinciyi daha sonra içelim deyip, yakındaki bir marketten alışveriş yapıyoruz. Sabah için kahvaltılık, Terasta içmek üzere şaraplar alıyoruz. Hafiften yağmur çiselemeye başlıyor. Bizden sonra ilk kardeşim ulaşıyor havaalanından tren garına. Telefonla ona hangi vapurettoya bineceğini, nerde ineceğini anlatıyorum. Yağmur iyice şiddetini artırıyor. Onu karşılamak için Salute durağına gidiyoruz. Bir şemsiye yetmiyor, Salute kilisenin kapısında beklemeye başlıyoruz. Venedik'te hiç bir yapının saçağı olmadığının o yağmurda farkına varıyorum. Kardeşimi ilk arkadaşım görüyor, ve el sallıyoruz uzaktan. Biz yağmurdan ilerleyemiyoruz, o bize doğru koşuyor. Kucaklaşıyoruz. Yağmur dinecek gibi değil, eve koşuyoruz bu sefer. Evi tanıtıp yine o bara gidiyoruz. Yine bir aperol spritz alıyoruz. Bu sefer istanbuldan gelecek olan arkadaşlarımız ulaşıyor tren garına. Bologna'dan geliyorlar. Onlarada aynı güzergahı ve durağı söylüyorum. Yağmur çok şiddetli yağıyor. Bir Şemsiyenin altına sığamadığımız için ben yalnız gidiyorum arkadaşlarımı karşılamaya. Ve nihayet onlarda ulaşıyor Salute durağına. Sıkı sıkı sarılıyoruz birbirimize. Yağmur dinecek gibi değil. Havanında götü delindi bugün diyorum, gülüşüyoruz. Koşarak iki dakikada eve götürüyorum. Yolda giderken, "kızlar ev çok kötü" diyorum. Ne kadar kötü olabilir ki, zaten sadece yatmak için kullanacağız diyorlar. Eve girdiğimizde ağızları açık kalıyor. Onlarda çok beğeniyor. Sonra terasa çıkarıyorum onları, bayılıyorlar. Hemen sonra o bir sokak ötedeki barda bizi bekleyen diğerlerinin yanına gidiyoruz. Artık tamamız. Onlarada bir aperol spritz ısmarlıyoruz. Birde hafif atıştırmalık. Çünkü gece saat 21.30 olmuş. Gece yarısına kadar sohbet, muhabbet orada oturuyoruz. Ha birde orada internet bağlantımız var, yakınlarımıza haber verebiliyoruz. Burada şunu anladım, biz internete değil internet bize girmiş meğer. Evde internet olmadığı için hiç kimsenin elinde telefon yoktu. İyide oldu. Fakat internetsizde olmuyor günümüzde. Çünkü kiminin ödemelerinin son günü, kiminin uçuş chek-ini, kiminin uçuşu ertelenmiş ve maille haber verilmiş, internet olmadığı için haberdar olamamış.. İnternetin artık bir ihtiyaç olduğu kesin. Ne zaman o barın önünden geçsek, telefonlarımız zırt zırt ötüyordu;) bazende bilinçli olarak gidiyorduk o güzergahtan:)

Yağmur hiç dinmedi ilk gün. Evimize geldik, bir şarap açtık. Mutluyduk. Sohbet güzeldi.  Çok güldük. Ertesi gün erken kalkıp, çok yürüyerek şehri keşfedecektik. Zinde olmalıydık. Uyuduk.

Gerine gerine uyandığımda nerede olduğumu anlamaya çalışıyorum. Oda arkadaşım duşa gitmiş, bende kızların odasına dalıyorum. Onlarda çoktan uyanmış yatakta konuşuyorlar. Ayça'nın yorganın altına  giriyorum. Kikirdeşiyoruz. Venedik'te bir evdeyiz. Rüya gibi.. 

Simit yazımı okumuşlar, artık nasıl etkilenmişlerse bavullarından kimi Hendek simidi çıkarıyor, kimi İstanbul simidi. Fırında onları ısıtıyoruz, çıtır çıtır oluyorlar, zeytin, peynir zaten vardı bende, birde alışveriş yapmıştık, yumurta falanda var. Kaşık çatal sesleri bizim sesimize karışıyor. Birde radyoda İtalyan müzikleri. Günlük rotamızı belirlemek üzere kahvelerimizi alıp terasa çıkıyoruz. Terasımız öyle güzel ki; akşama kadar otur, sabaha kadar otur hiç sıkılmıyoruz. Kızıl, kahverengi kiremit çatılar, çatının üstünden görkemli cüssesi ile bize bakan Santa Maria della Salute kilisesinin güneşi, çiçekli teraslar, kendini kedi sanan martılar.. 

Rotamız belirliyoruz.  Markusplatz, San Marco meydanı, Ahlar köprüsü, Rialto köprüsü, ve labirent gibi daracık sokaklarda hedefsizce yürümeyi ve kaybolmayı hedefliyoruz.. 

Devamı gelecek.. 











12 yorum:

  1. Çok güzel anlatmışsınız. bir solukta okudum. keyfiniz bol olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Venedik'i gezi rehberi gibi anlatmaktansa yaşadıklarını anlatmayı tercih ettim. Herkesin Venedik'i kendine özel. Daha yazılarımda Venedik'e giremedim bile:) yazmaya devam edeceğim. sevgiler size🌺

      Sil
  2. Şahaneydi, devamını merakla bekliyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O zaman fazla merakta bırakmayım okurlarımı😀 teşekkür ederim 🌺

      Sil
  3. Günaydın...
    Bu daha neki:) kısa bir girizgah olmuş:)
    3 seriyi kaldırır bence bizim seyahat dimi:)
    Öperim
    Cansu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Buongiorno Cansu😀 Sorma. Kafadan bir üç dört seri var. Belki bugün üçüncüsü gelir. Bende öperim. Grazie😘

      Sil
  4. Fazla turistik bulur ve hep ileriye atardım Venedik seyahatini. Nihayetinde geçtiğimiz sene annemin isteğiyle gittik, gördük. Ve önceki düşüncelerimden utandım, aşık oldum Venedik'e. Siz de keyifle başladınız anlatmaya, devamı için sabırsızlanıyorum:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dimi ya. Venedik bir yana diğer kentler diğer yana. Bizde çok sevdik. Güzel Anıları kaldı geriye. Sevgiler size🌺

      Sil
  5. Görmek istediğim yerlerin başında geliyor, bakalım bana nasıl kısmet olacak :)
    Terasa bayıldım bak ben de... Ne güzel keyifli sohbetler edilmiştir orada...

    Simitine kavuştun ne güzel :))

    Öpüyorum seni

    YanıtlaSil
  6. Bizde bir yılda planladık zaten. İnşallah sende gidersin. Kafa dengi bir kaç arkadaş topla, masraflar bölününce kimseye koymuyor valla. Biz öyle yaptık.
    Sorma simitlerime kavuştum Venedik'te 😀
    Bende seni öpüyorum 😘

    YanıtlaSil
  7. Harikasınız canim :) Bol simitli, şaraplı, kahkahalı... Ben en çok senin Venedik'i sevdim :) "Havanın götü delindi" lafına pek güldüm :))

    YanıtlaSil
  8. 😀 benim Venedik benzemez başkasınınkine.. ama bizde öyle derler, çok yağmur yağınca💧💧😀

    YanıtlaSil