Sayfalar

28 Ocak 2019 Pazartesi

Yürüyelim mi?

Kış mevsimi. Soğuk. Ağaçlar cıbır cıbır, çam ağaçları dışında. Sıkıldım kış mevsiminden. Ben önceleri böyle değildim, her mevsimi yaşamayı severdim. Şimdi değiştim. Sevemiyorum. Ben sevmediğim için kış mevsimi gelmeyecek mi? Gelecek elbet. Ve ben sevmeye sevmeye yaşayacağım. Doğaya karşı gelinir mi? Gelinmez tabi. Ama bizler karşı gelinecek şeylere bile karşı gelemiyoruz. Susturulduk. Pusturulduk. O “sanal” sosyal medyadan klavye  cüretkarları sadece kendilerini tatmin ediyor. Sanal cesaret. Okuyup geçiyorum. Üzerinde durmuyorum çoktandır. 

Fakat en son şu 2500 liralik satılan kitap ilgimi çekti. Bu konuda insanlar ikiye ayrılmış durumda. Bu normal. Fakat yazarın daha önceki yazılarını paylaşan, “sol” düşüncedeki 
İnsanlar bile linç ettiler. Ben de ilk duyduğumda 2500 liraya kitap mı olur, bu adam iyice şaşırdı, Atatürk’ü kullanıyor, dedim içimdem. Ben öyle sürü gibi bi okuduğumu diğerleri gibi değerlendirmem. Bi zamana bırakırım, araştırırım, eşe dosta sorarım, ne nedir derim, sonra kendi fikrimi oluştururum. Bi çok bilgi edindim. Edindiğim bu bilgileri geçen Perşembe Kadınları masasına bile yatırdım. Onlara çok normal geldi bu konular. Evet, böyle bi şey var dünyada. „Limited Edition“ yani sınırlı sayıda bi kitap çıkması, ve bunun çok pahalıya satılması normal dediler. Ancak bu kitabın gelirini kendi kâr’ları icin kullanamaz yazarlar dediler. Yani sadece bir amaç için yapılabilir.  
Onlarda bu benim araştırdığım konuyu teyid etmiş oldular. Bu sefer düşündüğümde iyi bir amaç icin kullanılacaksa, ve bu gelir şeffaf bi şekilde deklare edilecekse, ve kontrolü yapılacaksa, ve gerçekten bi amaç için, yani bi yardım için yapılıyorsa buna neden karşı geleyim? Adam sıradan biri değil. Gazeteci sonuçta. Ama şöyle bi şey var ki; yazılarının kaynakçası yokmuş. Ben okumadım kitabı. Yani aynı kitap geçen yıl piyasaya sürülmüştü. Hala var 30-40 liraya okumak isteyene. Bi kaç paragraf geldi. Öyle yazmış ki; sanki orada yaşamış gibi. Sen o tarihte oradamiydin be adam? Nereden biliyorsun? Madem bu bir tarih kitabı olacak ancak doğru bilgiler yazilmali, o nedenle neden kaynakça belirtilmeli? Beni düşündüren sadece bu? Ki en en önemlisi bu. 
Ha, birde birde o geliri açık açık deklare etmesi. Ardında hiç soru işareti bırakmadan? 
Yoksa farkı kalmaz diğer dinci sömürücülerden.. 

Ben mevsim dinlemeden, yagmur camur demeden her gün 10 bin adım yürüyüşlerimi aksatmadan yürüdüğüm için gurur duyuyorum kendimle. Bunu 1,5 senedir yapıyorum. Öyle alıştım ki, olmazsa olmazım oldu. Buna bende hayret ediyorum. Eskisen amaaan yürüyünce nolacak derdim. Farkına varamazdım. Şimdi yürümediğim günlerde mutsuz oluyorum. Birde sigarayı bıraksam güzel olacak ama bunu başaramadım henüz. Bi taraftan sağlıklı yaşamayı severken diğer taraftan sigara neyin nesi? Dengelemeye çalışmak mı acaba kendimce? Fakat güzel bi alışkanlık edindim. Bunu herkese aşılamaya çalışıyorum, diyorum ki, var mısın benimle her gün 10 bin adım meydan okumaya. Bu meydan okuma aslında karşımdakini harekete geçirme, yoksa ben bunu zaten yapıyorum. Ama meydan okuma olunca, diyelimki bi gün canım istemedi, işte bu anlarda benide dürtüyor. Yani karşılıklı bi dürtüşme. Çünkü akşama yürüdüğümüz adımları aplikasyon ölçümü ile birbirimize göndermek EGO’muzu tatmin ediyor. Ego doğru bi terim olmadı, sözümüzü tutmamızın tatminliği, kendimize olan saygının tatminliği ve bedenimizdeki o yürüyüş sonrasının enerjisi diyelim. En azından bende öyle.

Heyyy sanada meydan okuyorum, var mısın hergün yürümeye? En az 7000 adım. Sonra 10 bin? 
Cesaretin varsa bende varim dersin bence..

Su faydalarinida ekleyim:

Yürüyüş yapmanın diğer faydaları ise şunlar:
Dinlenirken bile kilo vermeyi sağlayacak şekilde metabolizma hızınızı artırır.
  • Yeme isteğinin (iştahın) kontrol edilmesine yardımcı olur.
  • Enerji verir.
  • Kandaki kolesterol seviyesini azaltır.
  • Yüksek tansiyonu düşürür.
  • Şeker hastalığını kontrol etmeye ve önlemeye destek olur.
  • Göğüs, prostat ve mide-bağırsak gibi bazı kanser türlerine karşı riski azaltır.
  • Kalp krizi ve felç gibi rahatsızlıklar için yardımcı rehabilitasyonu sağlar.
  • Bağırsakların çalışmasını düzenler.
  • Uyku düzenini destekler.
  • Bacak ve kalça bölgesindeki kasların güçlenmesine yardımcı olur.
  • Kemik güçlenmesini sağladığı gibi yaşlı kadınların kaderi gibi gözüken kemik erimesi riskini de azaltır.
  • Kaynak:düzenli yürüyüs faydalari 

16 Ocak 2019 Çarşamba

15 Ocak..

2019 yılından onbeş gün eksilmiş bile. Bi bakmışız bahar gelmiş, bi bakmışız yaz, bi bakmışız sonbahar.. İşte böyle çabuk geçiyor zaman. Oysa 2000 li yıllar, milenyumlar ne uzaktı bizim gibi seksenler kuşağı için. 19 yıl geçmiş bile ikibinden sonra. Daha dün gibi değil mi? Düşünsen eğer, bekli bi 20 yıl daha yaşarız belkide yaşamayız bi çoğumuz.

Ama işte bazen hiç ölmeyecek gibi davranıyoruz. Belkide budur bizi ayakta tutan. Nasıl olsa ölcem ya, koy dötüne rahvan gitsin, olmuyor. Her seferinde yeni yıla umut bağlıyor insan. 2018 çok çok muhteşem bi yıl olmadı benim için. Elbette güzel günlerim ve gezilerim oldu. Ama genel anlamda yakın çevremde kayıpların ve hastalıkların baş gösterdiği bir yıl oldu. Mutsuz günlerim mutlu olduğum günlerden daha fazlaydı. Yani 2018 i bilançosu kâr ile değil zararla kapandı.

 Yeni yıla Almanya’da girdik biz. Kardeşler hep birlikteydik. Sisli bi hava vardı. Havai fişekler sisten pek görünmesede yarım saat sürdü patlamalar. Havayere bi sürü para.. öyle derler Mudurnu’da bi şey boşuna olduğu zaman. Yani boşu boşuna, havaya bir sürü para. “Attığın taş vurduğun kuşa değmeli” de denir, ama bunun konumuzla alakası pek yoktur.  Zaten hiç sevmem havai fişekleri. Üç yıl önce yine böyle bir yılbaşı gecesi o fişeklerden biri birinin balkonuna isabet edip yangın çıkmıştı bi dairede. Saatlerce yangın izlemiştik havai fişek yerine. Üstelik sağır ve dilsiz bir çiftin eviydi bu. Güya yasaklanmıştı, bu sene yine patlatıldı. Almanlar pek seviyor havaifişek patlatmayı.  Neyse ki, kazasız belasız atlatıldı.

Yeni yıl kartları göndermiştim yine Aralık ayında. Hemen hemen gönderdiklerimin çoğu ulaşmış. Ama yine bi kaç fire var gibi. Bunlardan ikisi blog aleminden. Özlem ve Mina, sizinkiler galiba yoldan çıktılar. Bekliyorum bakalım. Önceki yıl gönderdiğim yeni yıl kartım bir Temmuz ayında ulaşmıştı Erzurum’a😀 Ha, ben aldım mı kartpostal? Aldım Noel babanınkilerini😀. Olsun bu bi alışveriş değil sonuçta! İçten gelen bi şey.
Burası İsviçre olmasina rağmen henüz adamakıllı bi kar yağmamiştı. Bir ay önce yağar gibi olmuştu ama fiyaskoydu. Hele yılbaşında falan 10-12 dereceleri gördük, diyecektim ki;  Nihayet yağdı o kar. Aheste aheste. Beyaza büründük. Beyaz çatılar, yazın farkına bile varmadığımız o çatılardaki dumanı çıkan bacalar çok güzel görünüyorlar. Kar yağışını izlemek neden böyle güzel, böyle dinlendirici. Ruhu dinlendiren beyazlık, sessizlik, ve sakinlik. Demekki dedim, böyle olmalıyız, sakin, sessiz ve duru.. Fakat  doğa gibiyiz işte bizde, bazen yağmur gibi yağarız çisil çisil, bazen dolu gibi şakır şakır, bazen de günlük güneşlik, umrumda mı dünya misali..

Akşam Mudurnu FB sayfasında şöyle bi yazı vardı. “Aşama gayıkları hazırlan uşakla, hotlak’ta yapacız” yazıyordu. Çok tanıdık geldi bu kelimeler. Yani tercümesi; akşama kızakları hazırlayın çocuklar, hotlak’ta yapacağız” Mudurnuda kızağa “gayık” derdik. Fakat hotlak neydi? Bunu unutmuştum. Düşüne düşüne ve mantık yürüterek çıkarttım bunuda. Hotlak, tümsek demekti. Yani kızakları tümseklerden hoplatmak. Bi nevi engelli uçmak:)
Abime yazdım hemen. Ne de olsa çocukluğumuz o köyde geçmişti. Hotlat’mak kelimesini hatırlamadı ama mantık yürüterek çıkarttı bi anlamda. Sonra abimin Mudurnu özlemi hortladı. Hotlamak kelimesi bizi bi hortlattı. Dedi ki, çok özledim köyü, en son kışını 77-78 lerde görmüştüm. Dedim, abi var mısın bi hafta sonu gidelim. Varım dedi. Bi heyecanlandık ikimiz. Mudurnu sayfasındaki bu paylaşım foto ile birlikte bizi bi harekete geçirdi. Şimdi ucuz bi bilet bulabilirsek gideceğiz Şubat ayında. Oda olmazsa Mart veya Nisan. Oda olmazsa Mayıs, Haziran.  Oda olmazsa seneye kışın, oda olmazsa elbet bi gün:)

15 Ocak önemli bi gün bizde. 23 yıl önce bugün Deniz ve Taylan bi sabaha karşı doktorları göreve çağırmışlardı alel acele. Uyandığımda anne olmuştum. Eşim baba, birileri dayı, amca olmuştu, birileri teyze, hala. Ailede herkes bi şeyler olmuştu😀 0 yüzden önemli yani. Belki bi gün dünya için’de bi şeyler yapıp, hepimiz için önemli olabilirler🤪
“Celile“ kitabını okurken kendimi onun yerine koyarak okumuştum, 1902’nin Ocak ayı soğukları başladığında, o Selanik‘teydi. Ben Düsseldorf’ta. Celile 15 Ocak’ta Nazım Hikmet Ran’ı doğurmuştu, ben’de Deniz ve Taylan’ı.  15 Ocak’ta hep bu üçünün Doğum günü aklımdadır. 😊 Farkındayım ne ben bir Celile olabilirim, nede  Deniz veya Taylan, bir Nazım Hikmet. Herkes kendi olsun zaten. 


Ben bir sosyal medya fenomeni değilim. Sınırlıdır arkadaş sayım. O nedenle yüzlerce binlerce, beğeni ve yorum olmaz. Ama olanlar çok daha samimi ve hep tanıdıklardan olduğun için daha inandırıcı hissederim. İçerden dışardan az ama öz mesajlar aldım. Bunlardan birini seçtim. Oda şuydu;

“Yayında ve yapımda emeği geçen siz kıymetliler ☺Ne güzel doğurmuşsun be. 
İnsan yaptığı herşeyi mi iyi yapar yahu pizzan, makarnan, şarabın, sohbetin, çocukların, gezmen, eğlenmen ❤” (Cansu E.)

Bu blog yazısını yazarken yazdı bunu. Dedim, bu çok hoşuma gitti gece gece, bi şişe şarabı tüketmişim, keyifliyim. Bunu blog yazıma ekleyeceğim, biraz olsun tatlansın yazım.. dedi ki, “Fazlası var eksiği yok diye de yaz“ 

Çünkü yazılarımda tat bulamadığım için yazamıyorum epeydir..Hadi hadi, tevazu gösterme diyor hala. Yazdım güya. Çıkan bu.. 

Hepinize güzel bir 2019 yılı diliyorum. Tek sayılı yıllar daha güzel oluyormuş. Öyle diyorlar. İnanırsak olur bence.