Sayfalar

31 Aralık 2020 Perşembe

Bayan Susi'yi Ziyaret Ettim

Uzun zamandır düşünüyordum Bayan Susi’yi ziyaret etmeyi. Covid nedeniyle gidemiyordum. Üç ay önce evde düşmüş ve acil hastaneye kaldırılmıştı. Orada da ziyaret edememiştim. Noelde ev telefonundan aradım. Ya telefona çıkmazsa diye ürkerek ararım hep. Zor duyduğu için adımı bir kaç kez söyledikten sonra tanır beni. Sonra da sevinç nidaları atar. Geliyor musun diye sormuştu o gün, ben virüsten falan korkmuyorum, gelebilirsin diye de eklemişti. Bugün gelemem ama bi kaç gün sonra gelirim demiştim. Şampanyayı buzdolabında bekleticem sen gelene kadar demişti telefonu kapatırken.

Bugün oraya gitmeden önce tekrar telefon açtım,
bir kaç kez adımı söyledikten sonra, bugün geliyorsun ama dimi, dedi hemen. Evet, dedim geliyorum. Kapıyı açık bırakırım, zili duymayabilirim, zile basmadan girersin içeri, dedi.
Gittiğimde her zamanki gibi kapıyı aralık bırakmıştı. Ben yinede zile basarak girdim içeriye. Bayan Susi diye ünledim. Ses gelmedi. İlk girişte sağ tarafta yuvarlak masanın üzerinde kırmızı laleler çok güzel görünüyordu. Bi süre onlara baktım, hatta fotoğrafını çektim. Sonra mutfağa yöneldim. Genelde orada otururuz hep. Orada da yoktu. Oturma odasına yöneldim bu sefer. Yatağında upuzun yatıyordu, üstünde örtü yoktu, gözleri açık tavana doğru boş bakışı vardı. Hemen yanında kedisi, koltukta da diğer kedisi uyuyordu. Beni karaltımdan fark eder diye düşündüm ama hiç kımıldamadı bile. Bayan Susi, dedim, duymadı. Ürkütmek de istemiyordum. Koltuğa oturup bekleyim o zaman dedim. Gözleri açık ama hiç kırpmıyordu. Karnına baktığımda nefes alıp verdiğini gördüm. Ben oturunca kedi birden kalktı, sonra da yanında yatan kedisi. Ardından bayan Susi zıplayarak kalktı. Geldin mi, duymadım kusura bakma dedi. Çok erken kalkıyorum, öğleden sonra yarım saat uzanıyorum böyle dedi. Sonra birlikte mutfağa geçtik. Her zamanki minik yuvarlak masaya oturduk. Bardakları hazır etmişti. Buzdolabından şampanyayı aldı, açmam için bana verdi. Çerez ve Noelde yaptığı kurabiyelerden koydu masaya.
Bende ince uzun kadehlere döke saça şampanyayı doldurdum, o görmeden silmeye çalıştım, olsun dedi şampanya bardaktan taşmalı:) göreceğini de görüyor dedim içimden:)
Yeni güzel bir yıla, dedi ve tokuşturduk kadehleri başladık sohbete. O anlattı ben dinledim, o anlattı ben dinledim. Hep o anlattı ben dinledim. Ben zaten bir şey sorduğumda o bambaşka bi şey söylüyor:) bağırarak konuşmam gerekiyor beni duyması için. O nedenle bende dinlemeyi yeğliyorum. Zaten onun konuşmaya ihtiyacı var, dinlemeye değil. Seviyorum onu dinlemeyi, bazen aynı konuyu bi kaç kez anlatsada, seviyorum.

Dizinden ameliyat olmuş. 6 hafta hastanede kalmış. Yemekleri yağlıydı, ama şarapları güzeldi dedi. Nasıl yani, hastanede şarap mı? Dedim. Evet, özel hastalara var dedi. “first class” sadece uçaklarda ve trenlerde yokmuş meğer.
Ameliyatı gayet başarılı geçmiş. Evde kendi başına yürüyebiliyor, merdiven inip çıkabiliyor. Bana merdiven çıkma dediler ama ben çıkıyorum diyor. Üç katlı evde kedileri ile birlikte yaşıyor. Her gün sağlık sigortasının onayladığı bir bakıcı geliyor, alışverişini ve yemeğini yapıp gidiyormuş. Ama temizlik yapmıyor, zaten öyle bir görevi yok diyor. Bir insan hem onu hem onu yapamaz diyor. Temizlik için başka biri geliyor, diyor. Seviyorum bu düşünceyi. Hemen aklıma “göçmen kadınlar” grubunda buna benzer tartışmalar geliyor. Örneğin biri çocuklarına bakıcı arıyor, veya yaşlı annesine yada babasına. Çocuklara derslerde yardım edecek, yemeklerini yapacak, bebekse eğleyecek, uyuduğunda temizlik, ütü yapacak vs.
Birileri karşı çıkar hep, bunlar hepsi ayrı ayrı işler, siz kendinize hizmetçi arıyorsunuz galiba, der biri. Biri çıkar ne var yani çocuklar uyuduğunda boş duracağına yapıversin eline mi yapışır, der. Bu konuda çok tartışmalar olmuştur. Hakkaten biz Türkiyeliler bu konularda sapla samanı karıştırıyoruz. “Eline mi yapışır yapıversin” ne demek?
İşte Bayan Susi bunu çok iyi biliyor. Her işi için başka biri var. Alışveriş ve yemeğini başka biri, temizliğini başka biri, bahçesi için başka biri var.
Ama herkes işini iyi yapmalı diyor.. Haklı...

Bay Anliker’i konuşuyoruz bazen, bazen eşi Lori’yi. Lori her akşam beni telefonla arar, yaşayıp yaşamadığımı kontrol eder, diyor. Müthiş bir dostlukları olduğu kadar enteresan da bi taraftan.

Böylece akşamı ederken bir şişe şampanyayı bitirivermişiz. Masada duran ve hiç yemediğimiz kurabiyeleri eve götürmem için bana veriyor. Kapıya kadar uğurluyor beni. Ne iyi ettin de geldin, yine gel, diyor.

Eve geldiğimde kurabiyelerden yedik. Aman tanrım, o ne güzel bi şeydi. Böyle acı bademli, tarif edemediğim bir tad vardı. Tarifini almalıyım, ve adına “Bayan Suzi kurabiyesi” demeliyim.
Güzel bir yila...





20 Aralık 2020 Pazar

2020 Yılı Biterken...

Geçen yıl bu zamanlar ortaya çıkan Covid19 virüsünü o zamanlar pek ciddiye almadım. Yine önceki kuş gribi gibi, domuz gribi gibi bi şeydir dedim. Fakat öyle olmadı. Üç ay içinde tüm dünyayı sardı. Ülkeler sınırlarını kapattı, uçaklar durdu, bazı önemli hizmet sektörü dışında hayat durdu. Bu önlemler sonrası yaz aylarında vaka sayıları gerileyince, sınırlar yine açıldı, uçaklar yine uçtu, hayat normale döndü sanıldı. Ama öyle olmadı işte. Bu işin şakası yoktu. Şu an çok daha berbat durumdayız. Artık çok yakınımızdan birilerinin hasta olduğunu, ve hatta ölüm haberlerini alıyoruz. Yoğun bakım servislerinde yer yok. Bir kaç ilaç sektörü aşıyı bulduklarını söylüyorlar. Güvenilir olduğuna dair yaşadığımız ülkelerin sağlık örgütleri onay verirse aşıyı yaptırmayı düşünüyorum. En iyimser halimle bu pandemi 2021 yılının ortalarına doğru azalır, hayat gerçektende biraz olsun normale döner diye tahmin ediyorum. O zamana kadar biraz daha dişimizi sıkıp bu kısıtlamalara tahammül edebiliriz.


Normalde güzel şeyler kısa, kötü şeyler çok uzun gelir insana. Fakat bu 2020 yılı garip bir şekilde çok çabuk geçmedi mi? Bunu şuna bağlıyorum. Bu sene hayatımız hep beklemekle geçti çünkü. İki hafta bekleyelim.. olmadı.. bi üç hafta daha bekleyelim.. bu bayram evimizde kalırsak iki ay sonraki bayramı sevdiklerinizle geçiririz diye bekleyelim.. olmadı... belki Eylül’e kadar biter diye beklemek.. tekrar kısıtlamalara gitmek, hadi bi üç hafta daha, aşı çıktıydı, çıkacaktı, diye diye hep bir umutla beklerken koca bir yılı devirmek üzereyiz. Ve hala bekliyoruz. Bu gidişle 2021 de çok çabuk geçecek. Çok daha zor şartlarda olanları bildiğim için bunada şükür diyorum. Çünkü yok başka çarem.

Tatil yapmadan, İsviçre sınırları dışına çıkmadan sürekli bekledim. Beklerken bari bir şeyler yapayım dedim. Resim yapmanın ve günlük 10 bin adım yürümenin dışında bu sene nerede online eğitim var ben ordaydım. Dans kursu, tiyatro kursu, İngilizce kursu derken en son diksiyon eğitimi almaya başladım. Bir iki seans meditasyon programına da katıldım ama ihtiyacım olmadığını düşündüm. Ben öyle evhamlı, sabırsız, panik biri değilim. Ve zaten küçükken ninemin öğrettiği şeyler bugün “ritüel, spiritüel, ohmm” gibi süslenmiş kelimelerle karşıma çıkınca beni bi gülme tutuyo:) Yada ben pek içselleştiremedim.
Geçenlerde yine böyle bir konu üzerine konuşurken, bir yakınım, “seni ninenin öğretileri sağlam yapmış” dedi. En kötü olay karşısında bile, “eee, noolmuş ööne ooduysa, olusa oosun” hıştınmeyve sende” derdi. “Deli gız gibi ne hopcukluyon, sen gıçınıda yırtsan olanınan, ölene çare yok, su akaa yolunu bulur” derdi sakin sakin. İşte ben böyle öğretilerle yetiştiğimden mi, yoksa zaten yapımda mı var, bilemem. Ama meditasyonun benim için olmadığını anladım

Bunların içinde en çok dans, tiyatro ve diksiyon kurslarını sevdim. Meğer, güzel sanatlara karşı içimde ağır ağır tüten, patlamaya hazır bir volkan varmış da haberim yokmuş:) Du bakalım nerede ve nasıl patlayacağım:)
Aslında hepsi birbirini doğurdu. Dans kursu veren hoca aynı zamanda bir tiyatro grubundaydı. Onun sayesinde tiyatro grubuna dahil oldum. Tiyatro Hocamız bana dudak ve dil tembelliğimin olduğunu söyleyince araştırmalara girdim. YouTube de çok diksiyon videoları var ama, oralardan öğrenilecek gibi değil. Yani en azından benim için. İnteraktif eğitim istiyordum. Arayan buluyormuş hakkaten. İnternette Başkent iletişim bilimleri akademisine rastladım. Eğitimcilerin hemen hemen hepsi tanıdık ünlü isimler. Tiyatro sanatçıları, TRT kökenli haber spikerleri, seslendirme sanatçıları. Baya profesyonel geldi. Fiyatı da gayet normal. Email ile müracat ettim. Hemen geri döndüler. 30 saatlik bir kurs bu. Her Cumartesi-pazar 3 er saatlik online eğitim. Dersler eğlenceli geçiyor. 15 kişilik grupta yurtdışından katılan tek öğrenciyim. 18 saatini geride bıraktık bile. Bakalım bittiğinde konuşmamda bir değişiklik olacak mı? Bence hemen olmayacak, ama öğrendiklerimi sürekli uygularsam olur gibime geliyor. Her şeyde olduğu gibi bunda da süreklilik önemli. Peki şimdiye kadar neler öğrendim?
Türkçenin yazıldığı gibi okunmayan bir dil olduğunu öğrendim. Yumuşak g lerin sadece yazarken var olduğunu, okurken yok olduğunu öğrendim. Diyaframdan nefes almayı, nefesin konuşmak için çok önemli olduğunu, kafa sesi, göğüs sesi, asalak sesler, vurgu, tonlama, ulama ve daha bir sürü şey. Keşke daha uzun süren bir program olsaydı, bitecek diye üzülüyorum.
Tüm bunların yanı sıra çok daha önemli olan bir şey var, o da kelime dağarcığının geniş olması. İşte o bende biraz dar:)

Bugün 4. mumlar yandı. Yani 24 Aralık Noel den önceki son Pazar bugün. Her şey de olduğu gibi Noelde sönük geçiyor. Noel pazarları kuruldu kurulmasına, fakat yiyecek ve içecek yasaktı. Noel pazarı dediğin, sadece süs eşyalarının satıldığı yer değil, şöyle baharatlı sıcak şarapların, kestane ve zencefilli Noel çöreklerinin kokuları buram buram tütmeli. Sıcak şarapsız Noel pazarı mı olur allasen? Gitmedim bile.

Bu mumlar bittiğinde sene de bitmiş olacak. Tarih kitaplarında yer alacak bir yılın içinden geçiyoruz. Ölmez de sağ kalırsak her birimizin farklı hikayeleri olacak ilerde torunlarımıza anlatacağımız.

Bu yazım büyük olasılık 2020 nin son yazısı olacak. Bu nedenle buradan beni okuyan herkese yeni yılda SAĞLIK, SAĞLIK ve SAĞLIK diliyorum. Sağlıklı olursak gerisi bizim elimizde zaten.

Hoşça kal 2020. Biliyorum bu olanların sorumlusu sen değilsin, ama günah keçisi olarak biz seni seçtik.