5 Ekim 2013 Cumartesi
Günübirlik Milano gezimiz...
Takvim, 8 Nisan Pazarı gösteriyor.
Paskalya tatili var.. Cumadan basladı tatil.. Zaten Serpil geleli olmuştu bir 4-5 gün.. Ilk bir kaç gün hava iyiydi aslinda, nasıl olsa daha burdasın, gezeriz düşüncesi ile o ilk bir kaç günü heder ettik.. Sadece Bern'de dolaştık.. Bern sokaklarında dolaşmayı çok sever Serpil:) Havalar günden güne dahada kötüleşmeye başlayınca , telefonlarımıza App storeden indirdiğimiz meteoroloji bilgilerinden, bize en yakin Avrupa ülkelerinin şehirlerine bir bir bakiyoruz. En güzel hava Milanoda, 20 dereceyi gösteriyor.. Buralarda ise 6-9 derece falan.. Hatta kar gösteriyor.. Inanmiyoruz tabi, şaşırdı bu app diye bakıyoruz.. Zaten ben, içten içe bu paskalyada beynimin arka tarafinda bir yerlerde bir Italya yatıyordu, ama dillendirmiyordum.. Bir akşam sohbet ederken ve durup duruken Sydn., Pazar Milanoya gidelimmi demezmi? Ikimizinde ayni seyi düsünüyor olmamiz gözlerimi pörtletti ve sevindirdi..
Evet karar alındı, Pazar Milanoya gidilecek.. Hepimiz heyecanlıyız. Tek şart, sabah 5.00 te kalkilacak.. Cumartesi gecesi erkenden yatıyoruz.. Pazar sabah 5 te herkes ayakta, herkes neşeli, yolluk hazirliyorum bir taraftan, bir taraftan tost kızartıyorum gençlere ve kahvaltı yapmak isteyenlere, diğer taraftan ne giysek endişesi, malum Milano, sakasi yok bu isin:), birde oralar 20 derece ama buralar soğuk.. Neyse uyduruyoruz bir şeyler.. Sydn, hadi hadi diyerek iki ayağımı bir pabuca sokuyor ama her zamanki gibi, en son cikan ben oluyorum yine, Serpilde beni bekliyor.. Sabahin köründe koyuluyoruz Italya yollarina.. Hava karanlık.. Ama giderek ağaran bir hava.. Güne erken başlamanın enerjisi gercekten bir baska.. Ama biz bunu her zaman başaranlardan değiliz malesef:)
Bern-Milano arası tam olarak 358 km. Sabah saat 10.00 da orda olmayı hedefliyoruz.. İstikamet Luzern, Como, Novara, Milano.. Burada bir parantez acayim.. (Novara'da Sydn'in 4-5 yıl önce Türkiye'ye gemi ile giderken tanıştığı bir arkadaşı var, ona haber etmiş, geliyoruz kahvaltıyı hazırla diye. Biz altı kişiyiz.. Onlar karı koca, birde cocukları var. Bizede önceden söyledi, oraya gidip bir kahvaltı yaparız, çok iyi biri dedi.. Yeni evli olduğunu ve bir cocuklarının olduğunu söyleyince, Cumartesi Serpille cocuğuna bir hediye alalım, sap gibi gitmeyelim dedik.. Tahminle cocuğun iki yasında falan olduğunu düşünüyoruz.. Plastik bir oyuncak olmasın, ahşap olmasına özen gösteriyoruz, ayrıca motorik gelişimini destekleyecek oyuncaklar olsun diyoruz.. Serpil ayrı, ben ayrı alıyoruz.) parantezi kapadım.
Güzergah çok güzel.. Karlı daglar ve göller eşliğinde gidiyoruz.. Hatta bir ara lapa lapa karla karşılaştık.. Serpil kışın görmemiş böyle bir kar yağışını.. Nisan ayında karla tanışması onu hem şaşırttı hemde sevinir gibi oldu.. Sonra şu ünlü Gotthard tünelini geçmeye hazırlanıyoruz.. Yarım yamalak bilgilerimle Serpil'i heyecanlandiriyorum.. Dünyanın en uzun tüneli diyorum, 57 km diyorum, git git bitmiyor diyorum.. Bir çok tünelden geçiyoruz. Hatta Serpilin tünel girişinde gözleri ile okuduğu Gotthard tünelini kısa bir sürede çıktığımız için, yok burası degil diyoruz.. Belliki, bize inandigi kadar gözlerine inanmiyor:) Biz o tüneli beklerken kendimizi İtalya sınırında buluyoruz.. Yani çoktan geçmisiz ama haberimiz yok.. Çok gezenmi bilir, çok okuyanmi sorusu tamda burada cevabiyla birlikte devreye giriyor:) .. çok gezen!!
Sizide bilgilendireyim; Gotthard tüneli dünyanın 2. Uzun tüneli imiş, 17 km.. 57 km lik tren yolu tüneli yapım aşamasında.. 2018 de bitmesi planlanıyor., o zaman dünyanın 1. Uzun tren yolu tüneli olacakmış.. Sınıra geldiğimizde son benzinlik ve hediyelik eşyalar satan bir yere uğruyoruz.. Diyoruzki; hiç tanımadığımız bir eve kalabalık gidiyoruz, sadece cocuğa oyuncak aldık, şurdan bir İsvicre çikolatası alalım.. Birde Serpil sepet icinde minik inek figürleri beğeniyor, tuzluk ve biberlik olarak.. Onuda aliyoruz.. Artık İtalya sınırını aşiyoruz.. Hava güzel.. İki saat önceki kardan eser kalmamis... Dört mevsimi aşarak geliyoruz.. Ve artık mevsim yaz oluyor.. Mimari yapısı Türkiyeye benziyor.. Kırmızı kiremitli evleri, bağları bağçeleri ile. Saat 10.30 gibi Novara'da oluyoruz.. Evi bulmakta biraz zorlaninca evin adamı bizi olduğumuz caddeden alıyor.. Eve varıyoruz, merdivenlerden yukarı çıkıyoruz, kapıda bizi güler yüzlü, güzel, turbanli genç bir kadın karşılıyor.. Bu kadar kalabalık oldugumuzu tahmin etmemiştir herhalde.. Merdivenlerde arkamız kesilmeyen bir insan kalabaligi.. İki odalı küçük bir evleri var, ve masaları 4 kişilik.. Sığamayacağızı anlayan evin hanımı yere kuruyor sofra bezini.. Hazırladığı seyleri diziyor sofra bezinin üstüne.. Sagolsun sabah erken kalkıp, bir sürü seyler hazırlamış.. Pohacalar daha sicakti.. Diğer hamur isleri, üstü naneli yoğurtlar.. Kizartmalar.. Bir sürü seyler vardı.. Urfalıymiş evin hanımı.. Serpil, "ben Milano'ya geldim sanıyordum ama ben geldim Harran'a diye bir espri yapiyor, ama aramızda tabi:)
Kahvaltıdan sonra, kahve faslına geçildi. Bu arada cocukları çiçek çıkarmış, biraz mızmız hastalık nedeniyle.. Birazda şımarık.. O kadar kalabalığı görünce ne yapacagını bilmeyen yaramaz bir cocuk halini aliyor.. Hediyeler masanın üstünde duruyor.. Açılmadı, bakılmadı bile.. Sonra cocuğu oyalamak adına hediyeleri veriyoruz. Cocuk yırtarak acıyor. Sonra onunla oturup oynamaya çalışıyoruz.. Renkli meyvalar var tahtadan, onları ipe dizmek, yada torbanın icinde hangi nesne var, dokunarak tanıma gibi seyler.. Önce oynuyordu sanki, sonra aldı aldı attı o nesneleri saga sola.. Bizim kafalara falan.. Özenle seçtiğimiz hediyeleri kafamıza yiyeceğimiz aklımıza gelmemişti tabi.. Kaldırdım oyuncakları, tekrar masaya koydum.. Baktım orda daha açılmayan hediyeler var, dedim bunlar buraya fazla, çaresine baktık tabi:)) siz siz olun size gelen hediyeleri hemen açın ve bakın.. Bazıları yok olabilir:)))
Sonra Milano'ya gitmek için çıktık yola, abartısiz aşağıda evin hanımını 45 dakika bekledik.. Belkide 1 saat.. Onlar bizimle ayıp olmasın diye geldiler, bizde ayıp olmasın diye sesimizi çıkaramadık artık birlikte gittik.. Oysa cocukları hasta idi, gelmeselerdide kırılmazdık.. Hatta memnun olurduk:)
Milano'ya vardık, şehrin tam göbeğinde park yeride bulabildik.. Yürüme mesafesinde 5 dakika sonra o beyaz mermerden yapılmış, görkemli ve ünlü "milano duomo" katedralinin önündeki meydana ulaştık.. İnsalar ve güvercinler meydanın müdavimleri.. İstinasiz herkesin elinde bir fotograf makinası, yada cep telefonları ile resim çekenler.. Masmavi gökyüzü, bembeyaz ihtişamlı kocaman bir kilise, 135 sivri kuleleri, ( üşenmedim saydım:-) yok yok, googlenin yalancisiyim) minik minik birsürü figürleri ile gercekten çok güzel., kartpostallarda bile hep o kilise.. Meydanın hemen solunda "piazza duomo" galerisi var.. Dünyanın ilk alışveriş merkezi imiş.. Biz sadece gezdik.. Ne aldık, nede verdik. Yerler mermer ve mozaik işlemeli.. Bir yerde bir kalabalık gördük.. Bir mozaiğin etrafını sarmışlar, yaklaştigimizda mozaik bir boğa ve üzerinde dönen insanlar.. Bizimle birlikte gelen kadın bildigi kadarı ile bize anlattığı şuydu; erkek cocuk isteyen, yada cocuk isteyen yada bir dileği olan üzerinde dönerse dileğin gerçekleşeceğine dair bir inanış varmış.. Küçük - büyük, genç- yaşlı, kadın-erkek, herkes dönüyor.. Tabi bizde döndük sırayla.. Genelde herkes gitmeden önce araştırma yapar, bilinçli gider.. Biz geldikten sonra yaptik araştırmamızı, nerelere gitmişiz, bi bakalim bakalım misali:) O boğa figürü ünlüymüş evet, ama usulü varmış.. Sırf cocuk isteyenler, erkekler ayak topukları ile boğanın malum bir yerinde döner, kadınlar ise ya üzerine oturur yada dokunurmuş.. Biz hepimiz ve herkes deli gibi döndük üzerinde.. Ha, biz niye döndük onuda bilmiyorum.. Oraya kadar gidip, dönmemek olmaz dedik herhalde:)..
Sonraaa malum ağzımız kurudu.. Bir yerlere oturup bir şeyler içmek, bence en keyifli anlardan biri.. Yine aynı meydanda o görkemli kiliseye karşı bir yerde 9 kişilik yer bulmak büyük şanstı.. Biralarimizi yudumlamak, kafenin wireless sifresini alip resimler eklemek, konuşmak, gülmek güzel... Sonra yine keşife devam, heryerde tarihi güzellikler, ne tarafa gidersen git mutlaka görülmesi gereken bir şey var.. Adliye sarayı, müzeler, Leonardo da Vinci heykelleri, kuleler, gladyatörlerin savaş arenaları, havuzlar, vs. Güzeldi, sevdim Milano'yu.. Tarihi bir yapısı var.. 3-4 saatte gezilebilecek bir yer.. Ama uzatilabilirde.. Aksam 6.00, artık geri dönme vakti.. Arkadaşlarımızla vedalaştik, teşekkür edip ayrıldık.. Aksam 22.00 de evde olmayı planlanliyorduk ama, gelirken bir türlü farkina varamadigimiz Gotthard tüneli, dönüste sizmiziniz beni farketmeyen dercesine, önünde 1 saat kuyrukta kaldık.. 1 saat gecikmeyle saat 23.00 te evde idik.. Çok yorgunduk.. Bir günde neler neler yasamıştık.. Güzeldi.. Her şeyiyle çok güzeldi.. Yine olsa yine yaparım dediğim..
İşte böyleydi bizim Milano gezimiz.. daha fazlası var, ama eksiği yok:))
Milano, 8 Nisan 2012
Dosyalarimda duran bu yazimi eklemek istedim.. Dosyalarda duracagina Blogumda dursun..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bence de:))) Neden dosyalarında dursun ki:))) Çok güzel olmuş; hediyeleri aşırmakta cabası... Merak ettim de, inekten tuzluk ve biberlik mutfak masanda mı acaba?
YanıtlaSilSevgiler
Hehe:)) hayır benim mutfakta değil kardeşimin mutfağında doyuruyor, çok sevmişti. Herşey nasip kısmet diğmi:))
Sil