Sayfalar

3 Temmuz 2016 Pazar

İstanbul'daydımda..


İstanbul gezimden bazı notları düşmek istiyorum bloğuma.. 

Aslında gezi değil, bir zorunluluktu. Güzel bir zorunluluk. Diş sağlığı için gitmiştim aslında, bu zorunluğu fırsata çevirdim:) 

Şimdi bizim Perşembe kadınlarını biliyorsunuz değil mi? Ben 10 Haziran, cuma günü uçacağım için, bir önceki gün olan bizim perşembeye gitmiştim. Güzel geçen perşembeden kucaklaşarak ayrıldık, İstanbul'daki Arkadaşlara hem selam, hem küçük hediyeler gönderdi Antonella. Bana iyi yolculuklar diledi, seni çok özleyeceğim, dedi.
Cuma sabahı Bern Gar'ından Zürich Havaalanı'na doğru yol aldım. Vakitlice geldim. THY nin kontuarını ararken, arkamdan bir ses, "bayan Yalçın yanlış yöne gidiyorsunuz" deyince başımı arkaya çevirdiğimde birde ne göreyim? Bizim Perşembe kadınlarından Antonella  karşımda duruyor. Şoka girmiş gibi bir hal alıyorum. Beni taa, Havaalanı'na yolcu etmeye gelmiş, ne ince düşünceli diye düşünüyorum. Küçük bir el bagajına benzeyen bir şey var yanında. "Sen n'apıyorsun burada" diyorum, salakça. "Seni yalnız bırakır mıyım, Dişçi koltuğunda elini tutacağım" diye cevap veriyor. Benim sadece ellerim, dizlerim titriyor, kalp atışlarımı boğazımda hissediyorum, ama dışarıdan belli olmuyor, donmuş gibi bön bön Antonella'nın yüzüne bakıyorum. Bir saat falan sonra normale dönüyorum. Çok sevindim. Benim dışımda herkes biliyor muş zaten. Türkiye'deki arkadaşlarım hepsi bu sürprizin içindeymiş. Hatta, biz Bern'den Zürich'e aynı trende gitmişiz, ama gizlenmiş benden. Türkiye'de bekleyen arkadaşım Ayça, bana gereksiz sorular soruyor, mesela, " evden çıktın mı, trene bindin mi, yemekli vagonda mısın, kahveni mi içiyorsun, hangi vagondasın? Gibi!! Içimden, bu kız hepten şaşırdı herhalde, diyorum. Meğer benden aldığı bilgileri Antonella'ya aktarıyormuş. Bildiğin ajan yani:) Hakan fidandan daha iyi çalıştığı kesin:)) 

Birlikte eğlenceli bir şekilde İstanbul'a uçtuk. Antonella sadece 5 günlüğüne geldi, ben iki haftalığına.
Ayça bizi bekliyordu Feriköyde'ki o enerjisi yüksek evinin terasında. Sadece Ayça mı? Martılar bile bizi bekliyordu. Mart'ı sesi duymayız biz buralarda. Kuş sesleri vardır. Martılar İstanbul'a çok yakışıyor. 

Hafta sonu turist gibi gezdik. Pazartesi diş doktoru randevum vardı. Hatta, 12 Haziran, pazar akşamı, nevizadede Avrupa şampiyonası maçlarının ilki olan hem İsviçre, hem Türkiye maçlarını izlemiştik. Türkiye yenilmişti. Antonellanın dikkatini çeken şey şu olmuş, "Türkiye yenildi, kimse taşkınlık yapmadı, herkes herkesin omzunu pışpışladı ve hayata devam ettiler, çok güzeldi" dedi. Buraya geldiğinde de bunu anlatmış herkese. 

İşte o pazartesi geldi çattı. Dent İstanbul Levent şubesi. O günden itibaren her gün Osmanbey metro istasyonundan Levent'e gidip geleceğim. Sadece üç durak. Güya kalabalık ortamlarda bulunmayacağız, metrolara binmeyeceğiz falan. Tam aksini yaptık. Çünkü diğer orada bulunan insanlardan hiç bir farkımız yoktu. Birlikte olunca korkuda azalıyor. Ama nedendir bilinmez, bu birliktelik sokaklara akamıyor. Gezi Direnişi gibi birliktelikten söz ediyorum. Çok düşünüyorum bu konuda, o kadar çok şey oluyor ki ülkede, ama hiçbirimizden ses yok. Nedenini düşünüyorum? Galiba neden şu! Herkes sosyal medyadan kükreyerek deşarj oluyor. Herkes üzerine düşeni yaptığını sanıyor, oturduğu yerden. Nafile.. Sadece mastürbasyon.. Kapitalizm böyle bir şeymiş demek. teknolojik silah, vurmadan öldüren.. Hepimizin elindeki o aletle devrim yapıyoruz güya. 

Severek giderim hep dişçiye. Antonella benden daha endişeliydi, benim için üzülüyordu. Ilk iki gün yoğun geçti dişçi koltuğunda. Hatta ikinci gün saat 12 den akşam 7,30 a kadar klinikteydim. Bunun 4 saati ağzım açık şekilde, ve sürekli anestezi. Ağzımı hissetmiyordum. Bir ara kendime acıdım, gözümdeki yaşlar yanlardan süzülerek kulaklarımı ıslattı. Doktor ağrınız mı var dediğinde, hayır dedim, öylesine akıyor. Saatlerce ağzımın içinde iki el, ve o kulak tırmalayıcı ses. Sonucu düşünün, çok güzel olacaksınız, dedi.. Iki hafta süreyle bazen her gün, bazen iki günde bir gidip geldim. Evet, sonuç güzel oldu. Sevdim.. 

Peki bu iki hafta dişçiden arta kalan zamanlarımda ne yaptım? 

Bir gün Macera Kitabım blog yazarı Özlem ile Remzi kitabevinde buluştuk. Orası Özlem'in uğrak yeri. Zaten bende orada buluşmak istiyordum. Oranın kaffesinde, ağaçların gölgesinde baya bir oturup sohbet ettik. Aklımıza neden bir fotoğraf çekmek gelmedi, şaşırmadım, çünkü sürekli bıdırdaştık:) birde unutmamış, bir zamanlar kendi üretimleri olan rakı bardaklarında aklım kalmıştı, onlarıda beraberinde getirmiş. Hemde sürahisi ile birlikte. Hala içim coşuyor düşündükçe. Buradan tekrar teşekkür edesim var.. Teşekkürler, Özlem.. 

Sonra bir gün, Balat, Fatih, Edirnekapı, Kariye müzesi dönüşü, otobüsten Pera'da indiğimde, otobüsten çılgınca bana elini sallayan bir kadın gördüm. Tanıdık geldi. Bende ona el salladım. Nerden tanıyorum demeye kalmadı evet çıkarmıştım. Ama otobüs gitti, biz sadece el sallamıştık. Çok enterasan, nerdeyse 20 yılı aşkındır. Ben o zamanlar Almanya'da çalıştığım bir şirkete, Türkiye'den 3 aylığına çalışmaya gelmişti Sema. Evet, oydu. Eminim galiba.. Aradan bunca yıllar geçmiş, ve beni tesadüfen bindiğim o belediye otobüsünden inerken tanımıştı. Konuşamadık bile. Sadece el sallayabildik sevgi ile. Bu an'ı unutamıyorum. Ve beni onca yıl sonra nasıl tanıdı? Valla bravo.. Soyadını bile bilmiyorum ki, arasam sosyal medyalarda:) 

Sonra yine sosyal medyadan tanıştığım @zen_free var. Harika fotoğrafları vardır. Meğer biz hemşehirliymişiz. Yani ikimizde Mudurnulu. Geçen yıl Mudurnu'da buluşmuştuk. Bu sene yaşadığı şehirde, İstanbulda buluştuk. Günlük gezdiği yerleri gezdirdi. Sarıyer, Yeniköy, Emirgan, karşıda Beykoz, Küçüksu, gibi. Biz daha çok sohbet ettik. İçime sinen bir gündü. 

Enterasan olan başka bir şey ise, beni ig den ve blogdan tanıyan @bosdefter, bir fotomun altına "sizi bugün Levent metrosunda görmüş olabilir miyim? Çok benziyordunuz" diye yorum bırakmış. Kesinlikle bendim. Keşke bir merhaba deseydiniz, dedim.. Koskoca bir metropolde ikinci kez tanınmam bana çok enteresan geldi. 

Bir hafta sonu Uşak- Banaz'a gidip geldim. Oradada kendimi çok iyi hissederim hep. İki dolu dolu gün geçirdim. Yeniden İstanbul. Dişçiye git gel. Hem sağlık, hem seyahat güzeldi. Buradan, Ayça'ya, Cansu'ya, @macarakitabim a, @zen_free ye, Merve'ye, Ünal'a, Eda'ya, Hasibe'ye, Ziya abime, ve Antonella'ya çok teşekkür ederim. 

Döndükten bir gün sonra İstanbul dış hatlar terminalinde patlamalar oldu. Bir gün arayla şanslı olan taraftaydım. Ne kadar egoistçe değil mi? Ama artık böyle, bir gün ölüm bizi buluncaya dek yaşayacağız. 


2 yorum:

  1. Hahaha, teşekkürler yolladığın herkes tatilde galiba :) Kimseden ses çıkmıyor baksana. Geldiğimden beri sarhoş gibiyim. Ancak kendime geldim. Bir hafta olunca evin altını üstüne getirdik. Eve baktıkça kafam daha da karışıyor. Yıkanacak, yerleştirilecek eşyalar, adapte olmak zorunda olduğum bir iş.... Tatilin hem iyi yanları hem de kötü yanları var yani :)
    İyi ki geldin, iyi ki seni gördüm. Artık beni her düşündüğünde nerede hayal edeceğini biliyorsun :)

    YanıtlaSil
  2. Seni bana hatirlatan bir sürü sey var.. Paris mesela.. Raki bardaklari mesela.. Remzi Kitapevi mesela.. Seyahat mesela :))

    YanıtlaSil