Sayfalar

10 Temmuz 2016 Pazar

Olmayacak İşler gelebilir başa..

Yaz mevsimi.. Normalde bu zamanlar hep tatilde, genelde Türkiye'de olurduk. Gerek benim zamansız gidişim, gerek artık bizim gençler'in okul tatillerinin uyumsuzluğu değilde, onların artık yalnız  tatil yapma planları bizi plansız yaptı. Belki bi ara yine giderim/iz.. Bilemiyorum. Zaten hiç bir zaman planlı programlı olamadım. Aniden karar verir, aniden yaşadım. Benim herşeyim spontane. Belkilerle yaşarım. Hayat benim için planlar sanki.. Buna inandığım için hiç heyecan yapmam, panik olmam. Ben mi hayata ayak uyduruyorum, hayat mı bana, çözemedim.. Genelde uyumluyuz. Bazen caz yapıyor olsada, olacak o kadar, diyorum. Zaman zaman benimde caz yaptığım oluyor.. 

Bayram geldi geçti. Ramazanda öyle. Hiç biri bize uğramadı. Ramazan hiç uğramaz zaten. Fakat Bayram hala bi yoklar.. 

Biz Avrupa'da yaşayanlar, bu bayramları bayram gibi yaşayamayanlardanız. Yada eksik yaşayanlardanız. Çünkü, normal bir iş günüdür. Noel ve Paskalya tatil olur, ama bizim için yine sıradan bir gündür. Aslında önemli bi konu olmasına rağmen hep itelediğimiz bi konudur. Sanırım yaşlanınca daha çok anlayacağız.. Yani, bayramları yaşatamadığımız, öğretemediğimiz çocuklarımızın duyarsızlığına üzüleceğiz. Büyük olasılıkla yaşlandığımız için sorunu hiç bir zaman kendimizde aramayacağız. Bunuda buraya bir not olarak düşeyim.. 

Bu bayram benim için bir kabus gibiydi. Şöyle; Bayram'ın ikinci sabahıydı. Hava mis gibi berrak. Kurduğum saat değil, güneş uyandırıyor.. Enerjik kalktım. Hazırlandım, giyindim, kuşandım. Arabada çalan müziğe eşlik ederek çıktım garajdan. Ana yola girmek için bekliyorum. Sağa sola baktım. Araba yok. Iyi. Soldan yaya geliyor yavaş yavaş, o gelene kadar ben sağa dönerebilirim diye düşünürken bir anda sağa tekrar bakmadan gaza basınca birden bir bisikletli genç çıktı önüme, ve ben ona hafifçe çarptım. Bisikletiyle birlikte yere düştü. Geri geri geldim, el frenini çekip çıktım arabadan. O heyecanla vitesi boşa almayı unutunca araba bir sallanıp istop etti. Ben bunları yapana kadar o genç kalktı yerinden ve bana haklı olarak sinirli bakıyordu. Bizim oğlanlardan bir iki yaş küçük olmalı.. Iki elimi birbirine kavuşturarak, "özür dilerim, çok çok özür dilerim, yemin ederim görmedim sizi, bir şeyiniz var mı, iyi misiniz, çok üzgünüm, çok özür dilerim" sözlerini kaç kez tekrarladım bilmiyorum. Ve bunları söylerken iki gözüm iki çeşme. Bu sefer çocuk kendini bıraktı, beni teselli etmeye başladı, "sorun yok, iyiyim ben" diyerek. Hakkaten iyi misiniz, diye uzatınca benden sıkılmış olmalı ki, iyiyim ben deyip bastı gitti bisikletinin pedalına. Bakakaldım ardından. 

En korktuğum şeydir, bir insana çarpmak. Yada bir canlıya. Yani benim yüzümden bir insanın hayatının değişmesi veya son bulması. Bir daha hiç bir zaman ben, ben olamam. Kaza, hakikaten "geliyorum" demiyor, "geldim" diyor. Çok şükür ki, ve binlerce şükür ki,  zarar verecek şekilde çarpmamaşım. 

Bu olaydan sonra tekrar arabaya bindim, radyoyu falan kapattım, çok kontrollü bir şekilde işe gittim. Adapte olabildim mi? Hayır.. İyi ki, bir şey olmadı! Ya olsaydı; bunları yazamıyor olacaktım, büyük olasılık tutuklu yargılanacaktım. Zaten tutuklu olmasamda, vicdanım beni tutulayacaktı. Maddi kazalar umurumda değil.. Onun Sigorta'sı var. Manevi kazalar öyle mi? Ömrünün sonuna kadar taşırsın. 

Bugün, vicdanıma iyi gelen bir şey yapmalıyım diye düşündüm.. Martin amca geldi aklıma. Yaptığım yemeklerden bir tabak hazırladım, bir kavanoza mercimek çorbası, diğer bir tabağada karpuz kestim. Üçüncü kata bunları taşıyamayacağım için Taylan'dan yardım istedim. Birlikte çıktık yukarıya, zile basıp bekledik. Tekerlekli sandalye ile açtığı için normalden daha fazla bekliyoruz. Kapı açıldı yine o gülen gözlerle.. İstediğim buydu belki. Iki gülen göz görmek.. 

Elimdekileri görünce, "bana bir yiyecek getirmek zorunda değilsiniz" dedi. Biliyorum, dedim. Zaten sizin için yapmıyorum, her gün yaptığım bir şey, istemezseniz yada damağınıza uygun değilse çöpe atın. Olur mu, dedi. Çok lezzetli yemekleriniz. Afiyet olsun o zaman, dedim. Kapıda lafladık biraz. Kimseniz yok mu, Çocuğunuz falan? Dedim. Hayır, bildiğim yok, bilmediğim çocuğum varsa onuda ben bilmiyorum, dedi. Espirilide hani:) 
Aşağıda duran turuncu bir Vespanız vardı, uzun zamandır yok, dedim. Evet, başka garajda duruyor, şimdilik binemiyorum, dedi. Şimdilik, demesi bana bir gün bineceği umudunu taşıdığını düşündürdü. Mutlu oldum. 
Sonra, satranç oynadığınızı söylemişti site yöneticisi, dedim. Evet, dedi satranç eğitmeniyim. Avrupa turnuvalarında yer aldım. 
Bu benim oğlum Taylan.. Oda sever satrancı, tabiki çok amatör, ama isterseniz, vaktinizde uyumlu ise sizinle oynamak onun için büyük zevk olur, dedim. Tabiki, zevkle, karşılıklı bir şeyler öğrenebiliriz, dedi mütevazi bir duyguyla.. O kadar eminim ki, bu duygusunun şu anki rahatsızlılığından olmadığını. Eğer, bundan daha önce yine böyle bir iletişimimiz olsaydı, yine aynı davranırdı. 
Çok seviyorum, insanların, insanlığını kaybetmediği insanları.. Ne olursan ol, kim olursan ol, karşındaki insanı anlamıyorsan, sen, o sen değilsin. 

2 yorum:

  1. Canım çok geçmiş olsun. Benim de en büyük korkularımdan biri (Allah korusun) bir canlıya çarpmak. Ömrüm boyunca azabını çekerim herhalde. Neyse ki ucuz atlatmışsın. Martin Amca'yı ben de merak eder oldum bu arada. Amcayı Türk yemeklerine alıştırıyorsun sanırım :)
    Öpüyorum seni çok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay evet, hemde cok ucuz atlattim. Hala, her gün, o yol ayriminda aklima gelir. Martin amca cok sevimli biri ya.. Her zamanda götüremiyorum yemek rencide olmasin diye.. Bazen sadece hal ve hatirini sormak icin calmaliyim kapisini diye düsünüyorum.. Sevgiler Özlem.

      Sil