Sayfalar

16 Ekim 2016 Pazar

Asıl Konu Kadındı..

Sigirino köyü
Kadın.. Kadın doğuştan suçludur, diyorlar. Öyle değil. Bunu sadece aşılamış, kodlamışlar bize. İşin kötüsü biz kadınlarada.. 

Bu yukarıdaki paragrafı buldum taslaklarımda. Ya başlayıp bırakmışım, yada bi yerde okuyup not almışım bilmiyorum. Bu akşam instagramda bir fotoğraf paylaştım. O fotoğraf itti beni bu yazıya.

Bir önceki blog yazımda Tessin gezimden bahsetmiştim. Şimdi ise o gezinin detaylarını, inceliklerini, gözümden kaçmayanları yazacağım.

Gittiğimizde köyü gezdirdi arkadaşım. Küçücük köyü gezerken tüm ara yollar yumurta gibi taşlarla döşeli. Arnavut kaldırımı değil daha farklı. Küçük küçük tümsekleri olan. Yani sadece düz ayakkabı ile dolaşalıbilinen. Dikkatimi çeken şey ise o dar yolların arasına düz taşlar döşemişler, kadınlar topuklu ayakkabıları ile yürüyebilsinler diye. Sonuçta köy yeri, topuklu ayakkabı giyilir mi? Ama olur ya, bi gelen giden olur, bir düğün dernek olur, belki giyinip kuşanıp kiliseye gitmek olur, bu ince ve güzel bir düşünce bana göre. 
Sonra yaşlı çiftler gelmişti hani akşama. Erkekleri bir kibar, bir kibar.  Eşinin sandalyesini çekmeler, önce kapıdan onun girmesini sağlamalar, erkeğide kadınıda aynı içecekleri içmeleri, içerken birbirlerinin gözlerine hala sevgi ile bakmaları. Şömineyi sadece bir kibrite bakan, yakmaya hazır odunların üstüne  gazete kağıdını kibritle yakmak için bir sanat eseri gibi hazırlamak, bunları yapanın hep evin erkeğinin yaptığına tanık oldum. Böyle şeyler dikkatimi çeker benim. Öyle vıcık vıcık bir kadın erkek sevgisi değil. Aşkım, aşkitom, gibi basit kelimelerle sevgi kavramı iyice basitleşti zaten. Birbirlerine isimleri ile hitab ediyorlardı mesela. Severim. 

Ha, İsviçreliler hep mi güzel yaşamış. Hiç mi hata yapmamışlar? Yapmışlar elbet. Hiç bir ülke masum değil. Çıplak ayaklı çoçukları var mesela, hatta çok yakın tarihe tekabül ediyor. Bununla ilgili bir film var "Der Verdingbub" diye hatta. Gerçek yaşam öykülerinden. Çok acı. Hala tam olarak yüzleşemiyor isviçre bununla. Tazminatlar ödeniyor o insanlara özür mahiyetinde. Hatta ve hatta İsviçre'de kadınların seçme ve seçilme hakkı 1970 lerde olmuş. Türkiye'de bu 1930 larda. Bu güzel bir şey.. 
Sonuç ne peki? Bugünün Türkiye'sinde kadının değeri nerede? Kadın kahkaha atarak gülmemeli, kadın hamile sokağa çıkmamalı, kadın şort giymemeli, kadın börek yapmasını bilmeli vs. gibi gibi.. Bunları söyleyenler devletin ileri gelenleri üstelik. Yeri gelince kimseye pabuç bırakmazlar ama. Herkes kendisine baksın, oralarda kadına seçme hakkı daha yeni verildi gibi böbürlenmeler falan. Evet bu bir ayıp. Ama ondan sonra nereye ilerlemiş o ülkeler, ve 1930 ların Kadınları nereye gerilemiş? 

Her zamanki gibi"Cennet anaların ayağı altında" diyerek dini kullanarak kadınları evlere hapsetmeye çalışıyorlar. Kadınların doğurganlıklarını kullanarak. En az 3-5 diyerek. Bırakta buna ben karar vereyim. 1 mi 3 mü 5 mi? Ha birde şöyle bir şey yumurtlamıştı, "doğurmayan kadın yarımdır" gibi. Ee bu anlayışa göre madem cennet anaların ayağı altında, anne olamayanlar direk cehennemlik mi? Ya, nasıl insanlar tarafından yönetiliyor bu ülke? Benim aklım şaşıyor hakkaten. Yine açılış merasimleri diyerek gittiği her yerden seçim gibi mitingler yapıyor. Birde şu höykürek konuşması yok mu? Bu gün bir tanıdığımın şu yazısını gördüm. Hep güzel yazar zaten. 

"Aç tavuk düşünde kendini darı anbarında görürmüş"
Türkiye'nin hali de öyle. Hayaller emperyalizm gerçekler sömürge kapitalizmi.
AKP adlı organize yalan makinası mensuplarınca fırıldak siyasetiyle uyuşturulmuş,hasta edilmiş bir kitle mevcut. İşte bu kitle hayali savaşlar kurgulayarak uçuşa geçeceğimizi,dünyaya ayar vereceğimizi sanıyor. Kendilerine aynı dili konuştukları bir figür de bulmuş olan bu kitle ülkeyi uçuruma sürüklediğinin kıdım farkında değil.
Uyandırma servisi özelliği körelen sol da durumu kurtaramıyor.
Musul'du Halep'ti derken Diyarbakır gidiyor. Para babaları için "no problem" o servetlerle dünyanın her ülkesinde 1.sınıf hayat sürerler. Olan yine her zamanki gibi yoksula,garibana olur.
Giren kazığı çıkarmak bir kaç nesili telef eder.
Bu kadar absürt bir dönem şimdiye dek hiç yaşanmadı. Aç tavuk sendromunun varacağı yer "dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmaktır"  Bulgur torbasını fareler kemirmiş,yolda hepsi döküldü haliyle. Henüz torbayı taşıyanlar farkında değil.
Son söz olarak bir uyandırma zili daha çalalım.
Emperyalizm dediğiniz, bizim ülkenin bir yıllık toplam varlığının sadece bir şirkete ait olduğu düzendir. Adamın yolda giderken donunu çıkarırlar farkına bile varamazsınız. Ayrıca sizin uzunun zaafı çok,emperyalizm zaaflı efeleri çok sever. Tam armut piş ağzıma düş durumudur onlar için zaaflı lider,düşünmeyi unutan halk,milliyetçilik gazıyla içi geçmiş topluluklar....Henüz biraz vakit var ya bu milliyetçilik uykusundan uyanıp zarardan döner bu kitle ya da emp. kerhanesine taze sermaye olur. Gidiş bu yönde. M. A. 

Konuya nerden girdim, nerden çıktım:) kafalar allak bullak olunca, allak bullak yazı çıkıyor tabi. 

2 yorum:

  1. Maalesef tüm dinler kadınlara düşmandı özellikle Ortaçağlarda suçlu hatta cadı, şeytandı kadınlar. E onca yüzyıl geçse de kafalar değişmemiş. Ülkenin hali ile ilgili tanıdığının yazısına da bayıldım, eline sağlık olsun aynen imzamı atarım. Çok doğru analiz etmiş. 100 yıl uyuyan prenses gibi uyuyan bir kitle var, bunları uyandırmak için Matrix filminde Neo'nun kırmızı mı, mavi mi hapı lazım. Pembe gözlükle görüyorlar her şeyi. Geçen gün hatta dün Fatma Sibel Yüksek twit atmıştı Musul'u alacakmış, orduyu darmadağın etti diye. Bu orduyla mı alacakmış? Hepsi ne içtiyse rüyalar görüyorlar. Ülkenin ne tarımı kalmış, ne ordusu, ne zeytini, ne şeker pancarı, eğitim sistemi kepaze olmuş, okullar imam hatip olmuş, rütbelilerin yarısı içeride veya atılmış! Öğretmenler desen keza! Kim Fetocu kim değil belli değil. Kısaca içine ettiler ama görmek istemeyen körler hala görmüyor. :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet dinler kadına düşmandı. Toplumların geldiği noktaya değinmek istemiştim. Ama becerememişim😀 evet o tanıdık güzel analizler yapar. Dün okuyunca yazıyı buraya iliştireyim dedim.

      Sil