Farklı bi şey yaptığım yok. Bloğumun başlığında , “gözümün gördüğü, kulağımın duyduğu ve yüreğimden geçenler” yazısı var. Gezdiğim yer yok. Epeydir yok. Bir buçuk seneyi aştı ülke sınırlarına çıkmayışım, dolayısı ile gördüğüm değişik bir şey de yok. Kulağımın duyduğu veya hissettiğim şeyler çok aslında ama hisler dile getirilemiyor, getirilsede yazılamıyor, daha doğrusu yazılmak istenmiyor.
Bugün pazar. Sabah sekiz buçukta uyandım. Eski ben yok çoktandır. Eskiden böyle miydim? Gece olsa yatmasam, sabah olsa kalkmasam gillerdendim. O zamanlar savunurdum gece geç yatmanın güzelliklerini. Şimdi tam tersini savunur oldum. Erken yatıp, erken kalkmanın yararlarını gördüm, yaşadım ve hissettim. Şimdi bunları sigara içen birinin sigarayı bıraktıktan sonraki yararlarını sayar gibi saymayacağım. O zamanlar öyle iyi hissediyordum kendimi, şimdi böyle.
Uyandığımda hava durumuna baktım, öğleye kadar güneşli ama soğuk, öğleden sonra karlı ve fırtınalı. O zaman önce yürüyüş, sonra yemek ve ütü. İki saat yürüdüm ormanda. Artık yeni bir alışkanlığım var yürürken, storytel de sesli kitap dinlemek. Eskiden radyo dinlerdim. Hele kitap güzelse sürekli yolumu uzatıyorum. Eskiden 10 bin adımdı yürüyüşlerim artık 15 bin üzeri. Nermin Yıldırım kitaplarına dadandım bu ara. Peş peşe birini bitirip ötekine başlıyorum. Yazar da öyle akıllıca davranmış ki, bi kitapta olan bazı karakterler diğer kitapta karşına çıkıyor. O nedenle peş peşe aynı yazarın daha doğrusu N. Y. nin kitaplarını okumak gayet mantıklı geldi. Yoksa insan unutur o yan karakterleri. Yazarın 5. Kitabi Dokunmadan’ı yarıladım bugün.
Unutmak deyince aklıma hep şu gelir. Bir gün İsviçreli bir arkadaşımla kitaplar üzerine konuşuyoruz, işte bazen ortak okuduğumuz kitaplar çıkıyor, sonra kitaptan bi şey hatırlamaya çalışıyoruz, hatırlamakta zorluk çekiyoruz, veya hatırlamıyoruz. Sonra ben şöyle bi şey demiştim. Madem unutuyoruz, niye okuyoruz ki?
Öyle güzel bir cevap vermişti ki; o gün bu gündür kulağımda küpe gibi taşırım.
Demişti ki; sen bir hafta önce bugün ne yediğini hatırlıyor musun? Ne bir haftası daha dün ne yediğimi hatırlamıyorum, diye cevap vermiştim. İşte, dedi, gördün mü? Kitap okumakta aynen böyle, biri karnını doyurmak için beslenme, diğeri beyni doyurmak için. Unutabilirsin ama beslendiğini unutma. Ne güzel cevaptı.
Neyse, eve geldim yürüyüş sonrası, doyurucu bir kahvaltı yaptık saat 11 e doğru. Kahvaltı sonrası herkes dağıldı bir yerlere. Kitaptaki olayları merak ediyordum. Taktım kulaklığı, açtım kitabı. Bir taraftan yulaflı kek yaptım, sonra karnı yarık ve pilav. Ütü bile bitti. Baktım saat daha çok erken. Bir sürü iş bitirmişim. Bayan Susi’ye her pazar gelirim diye söz vermiştim. Bazen yapamayacağım şeylerin sözünü vermesem çok iyi olacak. Geçen hafta gidememiştim. Bugün vaktim bol olunca, biraz kek, bir porsiyon karnıyarık ve pilav koydum sepetime, gittim Bayan Susi’ye. Öncesinde telefon açtım, ve her zamanki gibi kapısı açık beni bekliyordu. Bugün şampanyam yok, dedi girer girmez. Sipariş verdim ama cuma gelecek, dedi. Bu kırmızı şaraplar var, içer misin? Dedi. İçerim, dedim. Bak, ben de sana bunları getirdim, diyerek tabakların üzerini açtım. Beni şımartıyorsun her pazar, dedi. Olur mu? Asıl sen beni şımartıyorsun şampanyalarınla, peynirlerinle, misafirperverliğinle diyerek birbirimize iltifat ettik. Geçen hafta gelemedim kusura bakma demeye kalmadan, her pazar gelmek zorunda değilsin, senin bir ailen var ve sorumlulukların olduğunu biliyorum, dedi. Konuşmadan anlaşıyoruz bayan Susi ile, bu hoşuma gidiyor. Gözleri çok iyi seçemediği için, ve hayatında hiç karnıyarık görmediğinden, yüzünü iyce yaklaştırdığı tabağa elinin ucuyla dokunarak ne bu, balık mı? Dedi. Gülümsedim, hayır, balık değil, bu patlıcan, ortası yarık, kıymalı iç doldurdum, umarım damak tadına uyar dedim. Enteresan, şimdi seninle şarap içeceğim, akşam yemeğimde o patlıcanı yiyeceğim dedi. İki saat sohbet ettik yine.
“Laf lafı açtı, laf götü açtı” derdi ninem, bizde de öyle oldu.
Dedim ki; neden çocuğum veya çocuklarım yok diye hiç pişmanlık duydun mu? Yada neden hiç evlenmedim diye? Cevabı çok keskin ve kararlı çıktı ağzından. Hayır, dedi kafasını sağa sola sallayarak. Çocukları olan arkadaşlarım var, yönetim çocuklarında, artık onlar için çocukları karar veriyor, ben buna hep karşıydım, hiç kimsenin beni yönetmesine izin veremem, dedi. Bu herkeste böyle olacağı anlamına gelmese de, yaşamadığı bi şey için kimse ahkam kesemez tabi, kendisi de aslında. Ama verdiği kararda pişmanlık duymaması güzel. Ne istediğini bilmek güzel şey. Magazinsel sorularıma devam ettim. Peki dedim, Bay Anliker hayatındaki tek kişi miydi? Hayır, dedi. Onunla arkadaşlığımız 60 yıldan uzun. Ben onu tanıdıktan sonra 25 yaşımda, sene 1956, gemiye atladım 5 gün süren yolculukla Amerika’ya gittim. Muhteşem bir yolculuktu. 3 yıl kaldım orada. Orada arkadaşlarım oldu. Sonra döndüm. Döndüğümde evlenmişti. Biz görüşmeye devam ettik. Sonra İngiltere’ye gittim. 5 yıl orada kaldım. Tekrar döndüm. Biz mesafe olarak ayrıldık, benim farkı sevgililerim oldu, ama bay Anlikerle hiç kopmadık, dedi. O muhteşem bir insandı, şimdi hayatta değil, ama artık bayan Anlikerle görüşüyoruz, her hafta gelir, gelmediği her günün akşamında beni telefonla arar, dedi.
Peki, nerede ve nasıl tanıştınız bay Anliker ile diye meraklı bi şekilde sordum. Tebessüm etti, uzaklara bakarak, bir “Kursaal’de dedi. Yani bir gazinoda. Hala var o Kursaal Bern’de ve lüks bir yer. Siyah bir bisikletle gelmişti, birlikte dans etmiştik, dedi. O gün başladı arkadaşlığımız deyip şarabından bir yudum aldı.
Çok enterasan bir hayat hikayesi var bayan Susinin. Hani dizisi veya filmi çekilse reytingleri baya yüksek olur. Neredeyse bir asırlık yaşamı var. İkinci dünya savaşını ülke olarak yaşamasalarda o dönemi yaşamış bir kadın, ucundan köşesinden bi şekilde anlatımlarında savaş dönemine giriyor. İyi dönemleri olmuş, çok kötü dönemleri olmuş. Ama genel olarak hayatını istediği gibi yaşamış. Çok iyi bir eğitim almış, Almancanın yanı sıra çok iyi İngilizce, Fransızca ve İspanyolca biliyormuş. Genel kültürünü ve terimleri seçişini ve telafuzunu zaten konuşurken anlıyorsun. Bazen onun yanında kendimi salak gibi hissediyorum.
Kadın 1950 lerde neler neler yaşamış, yıl olmuş 2021 ben hala kapuskaya talim aq:)
Neydi bi şarkısı vardı Sezen’in,
Bu kızı yeniden büyütmeliyim
Kor ateşlerde yürütmeliyim
Değirmenlerde öğütmeliyim
Farkındayım
Farkındayım...
Bu kızı yeniden büyütmeliyim
Kor ateşlerde yürütmeliyim
Değirmenlerde öğütmeliyim
Farkındayım
Farkındayım...
Selam bayan Susi ve sizi özledim. Sevgiler.Daha sık gelin.
YanıtlaSilcok tatlisiniz, özlendigini duymak ne güzel sey. Tesekkür ederim. Daha SIK gelmek icin hayatim cok siradan bu aralar.
SilKonuyu nasıl kapuskaya bağladın hahahaa :) Beklemiyordum böyle bir son :))
YanıtlaSilBayan Susi'ye bayılıyorum. Onunla görüştüğün zamanı anlattığında farklı bir enerji geliyor yazına ve belli ki sana da. Bazı insanlar vardır hani dokunduğu yeri çiçek açtıran, Bayan Susi de senin için öyle sanırım.
Sen söyledikten sonra Nermin Yıldırım kitaplarında sırayla gitmediğime pişman oldum. Ben ilk Dokunmadan okumuştum, sonra Misafir ve en son da işte Unutma Beni Apartmanı. Ve Rıdvan'a ulaşmak için elimdeki seriyi bitirmeyi bekliyorum :)) Kadın güzel yazıyor kesinlikle.
Mutlu günler diliyorum arkadaşım ♥
iyi baglarim konulari:))
SilN. Y kitaplarina ben tesadüfen sirasiyla gitmisim, baya da iyi etmisim. Dokunmadan bitti, Misafire basladim. En son Ev'i okuyup böylece bir yazarin tüm kitaplarini bitirmis olacagim:)
Bende sana güzel bir gün diliyorum arkadasim:)
Unutuyorsak neden okuyoruz? konusu, geçenlerde bahsettiğim "Ben Okurum" podcast serisinde de geçmişti. Senin arkadaşının dediğine benzer bir noktada buluşulmuştu. Her kitaptan bir şey kalıyor. Ben de buna inanıyorum.
YanıtlaSilİsmail Güzelsoy'un romanlarındaki karakterler de diğer romanlarda ortaya çıkar. Şahane bağlantılar vardır. Tavsiye ederim diyeceğim ama hem Storytel'de yok sanırım, hem eski kitapların yeni basımları da yok. Ama tekrar basılacaklarmış.
Ve Bayan Susi... Kararlı haline bayıldım. En büyük dileklerimden biri yaşlanınca da kararlı ve güçlü olmak, pişmanlık duymamaktır. Pişmanlık en azından asgari düzeyde olsun:)
Sevgiler Berfin...
Hic Ismail Güzelsoy romani okumadim ben. Storytelde yok evet. Artik Türkiye'ye bir geldigimde (artik ne zaman olacaksa o zaman su pandemi döneminde hic öngöremiyorum)bulursam seni hatirlayacagim:)
SilBayan Susinin her haline bayiliyorum ben. Körle yatan sasi kalkar derler, belki ona baka baka ona benzerim)
Sevgiler benden de.
Yorum yazanlardan biri daha sık yazın demiş, sen de hayatım sıradan demişsin.
YanıtlaSilama hangimizin ki öyle değil ki? yazılarını özlüyoruz gerçi az da olsa
devam ediyorsun. yazmayı bırakan çok sevdiğim bloglar var. her seferinde
aklıma geliyorlar inanır mısın. keşke ömür boyu yazsalar dediğim.
bayan susi'yi çok seviyoruz. keşke fotoğraflar çok olsaydı ama
her seferinde de kadını çekmek de ayıp.
yürüdüğün yolları çeksen daha çok, çevreyi, şehri. ayy ne özledim
ben de seyahatlari..
Evet insan sevdigi bloglari okumayi cok istiyor. Seyrekte olsa hala yazanlari görünce seviniyor, dogru. Blogumun sag tarafindaki blog listemde uzun yillar yazmamis olanlar var, onlari silemiyorum bile, ya bir gün yazarlarsa diye.
SilYakinda Paskalya tatili var, belki Isvicre ici bir yerlere gidebilirsek daha cok foto yada yazi paylasabilirim.
Güzel bir yazı, teşekkürler:)
YanıtlaSilBen tesekkür ederim:)
Sil