Bugün yazmalıyım. Yazmalıyım ki, sağalayım, içimi dışıma getireyim, getireyim ki, içimi göreyim, yüzleşeyim, yoksa bana rahat yok bu hafta sonu.
Soğuk bir Cumartesiye uyandım. Kar yağacak biliyordum ama inanmıyordum. Öğlen saatlerinde yağmaya başladı kar. Ama böyle ağır ağır yağmıyor, yılın ilk kar'ı olduğundan mı nedir, ergen gibi deli deli yağıyor. Kimi yukarı çıkıyor kar taneleri, kimi sağa sonra sola, sonra balkon pencereme vuruyor delicesine ve heyecanlı. Kahvem ve sigaramla balkona çıktığımda görüyorum bunları. Ankara'dan blog arkadaşıma gönderdiğim kart ulaşmış, haberi geldi tam o anda fotosuyla. Onunda kartı bana dün ulaşmıştı. Bende ona göndermiştim kartlı fotomu. Küçük ama büyük mutluluk günümüzde artık bunlar. Çünkü, güne hangi acıyla uyanacağımız hiç belli olmuyor.
Evet, bugün neden yazmalıyım, nereye dökmeliyim içimi? Gerçi kardeşlerime döktüm, yetmedi buradada yazayım ki, iyice boşalayım.
Aslında ben çok rahat, ve olaylara geniş bakan biriyim. Yani evhamlı biri olmadım hiç bir zaman. Günümüzün tabiri ile "cool" oldum. Kendi hayatımla olsun, çocuklarımla olsun. Gereksiz korkularım hiç olmadı. Herşey olacağına varır dedim. Ilk kez bugün öyle cool düşünemiyorum. Annelik duygularım ağır basıyor ve korkularım eziyor beni.
Neden mi? Bizim gençlerden Deniz olanı, bir haftadan beri Hamburg'a gideceğini söylüyordu. Dedim herhalde tatili ayarlamışlardır, iyi güzel. Gezmeleri görmeleri. Planlı Programlı olabilir. Dün öğrendim ki, bu gece yani Cumartesi gecesi saat 23 gibi yola çıkacaklar, 10-11 saatlik bir yol. Üç kişiler, ve araba ile gidecekler. Arkadaşının arabası ile, ve arkadaşı ehliyeti 2 ay önce almış. Birde laf aramızda o arkadaşını pek sevmiyorum. Ha neye dayanarak söylüyorum bunları? Denizin zaman zaman anlattıkları ile.
Aslında bende gençken arkadaşlarımı sevmeyen büyüklerim vardı. Ailem demiyorum, çünkü annem yoktu. Ve ben bana güvenmeyen o büyüklere çok kızardım. Ve derdim ki; ben ilerde Çocuklarım olursa onlara hep güveneceğim, arkadaşlarına hiç laf etmeyeceğim. Noooldu, bende düştüm aynı noktaya. Hiç sevmediğim bir şey ama, korkularıma yenik düştüm işte.
Bugün çok dramatik bir sahne yaşadık. Akşam saatleri 22 gibi. Babaya söyledi gideceğini. Baba istemedi. Ben gitmeni istemiyorum, dedi. Gülümseyerek, bende kendi tecrübelerimi kendim
yaşamak istiyorum, dedi Deniz. Bu arada gitmesini hiç istemiyorum ya, Pasaportunu sakladım güya. Sonra içime sinmedi. Verdim pasaportunu, sen bilirsin dedim. Kucakladım, gitmeni istemiyorum, lütfen gitme, noolur gitme dedim. Ama bunları söylerken gözlerim yaşını kutluyordu. Ama o, anne lütfen böyle yapma dedi. Sonra çekildim önünden, o zaman güle güle dedim. Çıktı gitti. Ben balkona çıktım. İçim buruk. Neden doğru dürüst yolcu etmedim diye suçluyorum kendimi. Ve o iç rahatlığı ile gidemeyecek. Aklı evde kalırsa diye kendimi suçluyorum bu sefer. Hiç bir şekilde mutlu olamıyorum. Ne bu şekilde gitsin istiyorum, nede gitmesin.. Balkonda otururken "babam ve oğlum" replikleri aklıma geliyor falan. Sonrada, gitmek isteyenin önünde dağlar olsa engel olamaz repliği. Belliki kararlı.
Sonra ona, onu çok sevdiğimi mesajla gönderdim. İçi rahat olsun, aklı evde kalmasın diye. Şöyle yazmış bana.
E ben bunu okuduktan sonra daha bir duygusal oldum. Aslında ikimizde birbirimize kıyamıyoruz, ama yapacağımızı yapıyoruz. Sonra bizim kardeşlerle olan gruptan yazışmaya başladık. Bizim oğlanlarda o grupta. Ben bu hislerimi yazınca, "rahat bırakın gençleri", "onların zaman ve mekan algıları yok", "macera ne güzel şeydir", "Gençler'e biraz olsun güvenin", "sende zamanında gezmediğin yer kalmadı", seni duyanda sanki Oğlunu Şırnak'a askere gönderiyon" diye yorumlar gelince, bende ha Hakkari ha Hamburg diye espiri yaptım, güldük. Deniz, önceki yorumlara, "yaşa be dayı" diye yazdı. Demekki İsviçre sınırları içindeydi hala diye düşündüm, zira yurt dışında interneti yok, belkide gitmez diye sevindim. Sonra bir mesaj biz sınırdayız, hadi Hoşçakalın. Gece 24 e geliyor saat ve onlar hala İsviçre sınırında. Daha 10 saat yol gidecekler. Yani denem o ki, anneler hep kötü bi şey olur mu endişesi taşırken çocuklar keyifte. Umarım çok keyifli geçer. Ve benim bu korkularım boşunadır.
Ben birde kendimi tanıyamıyorum, böyle şeyleri onaylayan biriydim, noooldu bana? Nedir bu endişe, korku, güvensizlik? Yaşlılık mı? Dünya'da olanlar mı? Tamam bizi dinleyip gitmeseydi, sadece bizi mutlu etmiş olacaktı? Ya onun hissettikleri? İstediği bir şeyi yapamamanın eksikliğini yaşayacaktı. Bu eksiklikler çoğaldıkça mutsuzluğu artacaktı. Bunların bilincindeyken bu neyin nesi? "Çok gezen tavuğun ayağından bok eksik olmaz" atasözleriyle serpilirken biz genlerimize işlemiş herhalde bunlar. Umarım güzel ve eğlenerek gider ve geri gelir. Şu an tek istediğim şey budur. Uyuyamıyorum bu gece ben. O kadar yoğunum ki kafamda. Kimbilir birazdan nasıl rüyalar göreceğim. Böyle işte. Önce tecrübeler ediniyoruz, sonra bu tecrübeleri çocuklarımıza korkular ve endişelerle yüklüyoruz. Bu ne yaman çelişki demezler mi adama? Birde şu an TRT Türkü de dinlediğim Türküye ne demeli? "Buda gelir buda geçer ağlama"
![]() |
Boncukta hic istenedi hep ayaklarina dolandi, sanki gitme abii diyordu. |