Sayfalar

Kedi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kedi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Mayıs 2019 Perşembe

Akşam Akşam Neler Yaşadım?

Belki bir film izlerim, belki resim yaparım diye çayı alıp balkona çıkıyorum. Elimde telefon. Şu günlerdir beklenen YSK nın “gerekçeli kararı” açıklanmış. Twitter yine coşmuş. Neler görüyor, neler okuyor insan şu twitter aleminde be. Çok eğlenceli bu türk twitleri. Hele hele seçim dönemlerinde. Arada çok salakça şeylerde oluyor. Bugünkü ennn ama ennn “saçma açıklama ödülü” goes to Ece.. Eurovision yorumunu okudum. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim. En iyisi gül, dedim kendime. Güldüm. Hatta baya bi güldüm. 

Bu abartılı gülüşüm iyi gelmedi bana. Sonra yüzüm ciddileşti. Miri nerde ya, dedim.
Evet birden bire, kedim Miri’nin yokluğunu hissettim. Diğer balkona çıkmıştı. Çıktım balkona sessizce çağırdım, Miri, Miri diye. ama yok. Birazdan gelir dedim. Çünkü gider gezer gelir. Baktım hala yok. Dedim herhalde bu yine aşağıya atladı. Zemin katın bi üstünde oturuyoruz. Yani atlarsa çıkamıyor yukarı.
Hava kararmış, saat 21.30 gibi. İyice gece olmadan çıkıp arayayım diyorum. Evin etrafında adını çağrarak bi tur atmayı düşünüyorum. Daha o turu atamadan sesini duyuyorum. Miri diyorum, miyav diye cevap veriyor. Sese doğru gidiyorum. Karanlıkta göremiyorum. Yerde mi,  gökte mi belli değil. Telefonumun ışığını açıyorum. Evin önündeki çalılıklara, evlerin pencerelerine tutuyorum. Bi gören olsa sapık damgası yiyeceğimden korkuyorum. O da ne? Telefonun ışığı ile bir pencerede jaluzilerin arasından parlayan iki göz görüyorum. O evde oturanlar taşındı yakın zamanda. Ev boş. Hani rüyada bi şeye çok yakınsındır ama ulaşamasın ya aynen öyle hissediyorum kendimi. 




“Miri gel” dedikçe miyavlıyor ama hareket edemiyor. Zemin katın bi üstü olduğu için, ulaşabileceğim yükseklikten fazla. Bizim oğlanlardan birini çağırıyorum. 1.80 boyuyla oda ulaşamıyor. Garajda bi uzun bir merdiven gördüğümü hatırlıyorum. Garaja gidiyoruz. Evet merdiven duvarda asılı. Seviniyoruz. Merdivene kilit vurduklarını görünce sevincimiz kursağımızda kalıyor. Sonra uzunca bi demir görüyoruz. Onu alıp tekrar yukarı pencerenin önüne geliyoruz. Taylan, demir ile jaluzileri yukarı kaldırmaya çalışıyor, fakat Miri sürekli kafasını jaluzilerin arasına soktuğu için canını acıtmaktan korkuyoruz. Böylece iki saat geçiyor. Polisi arayıp, durumu bildiriyorum. Nasıl bir yer orası, gözümde nasıl canlandırmalıyım diye soruyor. Anlatıyorum. “Oraya girebildiyse, çıkmasınıda bilir” diyor. İki saat geçti ama, diyorum. Bi iki saat daha bekleyin sonra tekrar arayabilirsiniz, itfaiyeye haber ederiz ama size çok pahalıya gelir diyor. Ne kadara gelir diyorum? Bi şey diyemem diyor. Çaresizce kapatıyorum telefonu. 
Sonra ev yönetici idarenin acil telefonunu arıyorum. Durumu onada anlatıyorum. Bu acil telefon hattı bir insanın canına veya eve zarar geldiğinde aranır, bir kedi için gelemeyiz demez mi? Kedininde bi canı var diyorum. İyi de biz ne yapabiliz? diyo. En azından gelip, garajda asılı duran merdiven kilidini açarsınız, diyorum. Hayır gelemem diyor. Adınızı alabilir miyim, diyorum. Neden? Diyor. Kiminle konuştuğumu bilmek istiyorum, diyorum. Söylemeden kapatıyor telefonu. Avrupa’nın göbeğinde bu yaşadıklarıma inanamıyorum. 
Sinirden elim ayağım titriyor. Gece yarısını geçmiş. Eve geliyoruz. En azından Miri acı çekmiyor, onu biliyorum. Düşünüyorum, sabah erken ev yönetimini ararım, normal mesai saatinde kayıtsız kalamazlar, diyorum. Ama bu yaşadıklarımdan sonra güvenimide yitirmiş durumdayım. Sabahı nasıl edeceğimi bilmiyorum. 
Balkon kapısını açık bırakıyorum. Son sigaramı içip yatacağım. Bir tıkırtı duyuyorum. Bu tıkırtı Miri kuru mamasını yerken çıkardığı tıkırtı. Ben tam küçük balkona yönelirken, Miri de bana doğru koşuyor. Gözlerime inanamıyorum. Sarmaş dolaş oluyoruz. Uykuya gidenler birer birer kalkıp geliyor benim sevincime. Dizlerim yerde, kedi kucağımda kafamı kaldırarak Polis haklıymış be, hııı? diyorum, bizimkilere. 

Artık rahatça uyuyabilirim. Hatta gülmeye devam edebilirim.. Madonna, Madonna😂

5 Mayıs 2018 Cumartesi

Blog garip kalmasın diye yazasım geldi..

Bloglarda bir durgunluk olduğunu söyleyenler var. Katılıyorum. İnsanın rutini değişince oluyor böyle şeyler. Bazen insanın ne yazası geliyor, ne okuyası. Kopuyorsun herşeyden. Kişisel bir blog olduğu için istediğim zaman yazma özgürlüğüm beni rahatlatsada uzun zaman yazmayıncada hafif bir eziklik hissediyorum.  Neyse ki; bloğun öyle bir beklentisi yok. Yani hatırı var, satırı yok, bekliyor öyle. 

Bu akşam yazasım var. Bi konuda yok aslında. Öylesine daldan doruktan yazasım var. 

Miri, kapilarda, catilarda, balkonarda..
Miri adında bi kedim var iki aydır. Miri beni sevdi, bende onu. Alıştık birbirimize. Benimle yatıp benimle kalkıyor. İşten geldiğimde anahtar şıkırtısını duyar duyar duymaz miyavlayarak karşılıyor beni. Bacaklarıma sürtünüyor. Kafasını hafifçe vuruyor kafama. Karnımı hamur gibi yoğuruyor. Asla ısırmıyor, tırmalamıyor. Bi uyuyanın yanına çöreklenmeyi çok seviyor. Hep böyle sevgi arsızı bi kedim olsun istedim. Oldu. 
Fakaaaat! Miri 1 yaşında ve önceki sahibi tarafından ne aşısı yaptırılmış, nede kısırlaştırılmış. Eee, mart ayı dert ayı. Başladı mı bu bi iki hafta sonra mıranglamaya? Miyavlamaya demiyorum. Mıranglıyor. Yani bir bebek gibi bağırıyor. Kuyruk yukarda, poposu yerlerde. Gece gündüz bağırıyor. Oğlanların odasında onların eşyalarının üzerine kızdırır gibi çiş yapıp kaçıyor falan. Noluyor yaa? Ben böyle bi kedi istememiştim diyorum içten içe. Sonra internetten araştırdım ki, meğer bu Miri doğal olarak kızgınlık dönemi yaşıyormuş. Ve bu kızgınlık dönemi sadece mart ayında değilmiş. Mart’ta başlayıp sonbahara kadar her 5-6 haftada bir yaşanıyormuş. Ve bu mıranglaması 1 hafta sürüyor. Şimdiye kadar herhangi bir şikayet gelmedi komşulardan. Ama gece balkonda nasıl bağırıyor, çekilir dert değil. Bu böyle olmaz deyip, geçen hafta veterinerden randevu aldım. Gittik Miri ile. Genel bakımı ve aşılanını oldu. Aynı gün hem aşı hem kısırlaştırma olmuyormuş. İki hafta sonraya verdi randevuyu. Haftaya cuma kısırlaştırılacak. Oda kurtulacak, bizde, komşularda:) 
Şunu düşünüyorum! Biz insanlar karar veriyoruz onların yaşamına. Yani doğasında var olan bir şeyi yaşayamadan, git veterinere, şu duygularını yok et, de! Doğru bi yöntem mi, bilemedim? Ama sistem öyle burada. Yok ki sokakta kedi. Hepsi sahipli ve kısırlaştırılmış. Sadece cins kediler para karşılığı çiftleşiyor. Hayvanları bile biz insanlar ırkçılaştırmışız! Miri cins bir kedi değil. Normal tekir, çiftlik kedisi. Yaşam koşulları gereği çiftleşemez:(  Türkiye’deki o sokak kedileri mi daha şanslı, yoksa buradaki gibi sahipli kediler mi daha şanslı bilemedim? 

Haftalik yürüyüs grafigim..
Hangimiz aferim delisi degiliz?
Yürümeyi alışkanlık haline getirebildim nihayet. Sonbahardan beri yapıyorum bunu. Ama o zamanlar ve kış aylarında haftanın 3 bilemedin 4 günü yürüyordum. En az 10 bin adım. Yürüyüş rotamı çok seviyorum çünkü. Nisandan beri perşembe hariç her gün yürüyorum. Perşembe neden yürümüyorum? Çünkü perşembe kadınları rutini. Olmazsa olmaz. Gerçi bu ara herbirimizin derdi öbüründen daha klas. Olsun.. iyi günde, kötü günde dedik bu dostluğa başlarken. 20 seneyi geride bıraktık. Az mı? Bu günlerde aşacağız. 

Mila'nin Isvicre ve Teyze sentezi.
"Teyzersberg"
Bu hafta beni beni sevindiren başka bi şey daha oldu. Paskalya tatilinde kız kardeşim, eşi ve çocukları gelmişti bizi ziyarete. Bi gelen olduğunda seviyorum bulunduğum ülkenin, dağlarını, göllerini gezdirmeyi. Havaların müsade ettiği kadarı ile gezmiştik. Bu bile ne kadar yer etmişse 4 yaşındaki Mila’ya, dün kızkardeşim şu fotoyu gönderdi. 
Kreşte yapmış bunu. Adınada “teyzesberg” (teyze dağları) koymuş. Teyze türkçe, dağ almanca. Çocukların fantezileri çok doğal ve çok güzel. 
İsviçre’de teyzem var, teyzemin dağları var, gibi fikri olmuş. Ben buna çok mutlu oldum. Serpil bu yazıyı okuyorsan, o gönderdiğin Mila’nın bu muhteşem eserini sakla, veya bana ver. Yada çerçeveletip bana hediye et. Acayip  mutlu olurum. Çünkü çok sevdim ben bunu. Ne kadar güzel yapmış. İsviçrenin simge dağı olan Matterhorn’a çok benziyor. 

Başka ne anlatayım? Yeniden sürpriz bi şekilde seçim dönemine girdik. En son referandumdan sonra, seçim heyecanımı tamamen yitirmiştim ben. Bu uzunla girilen bütün seçimler kaybedilir fikrindeyim. Allem ederler gullem ederler yine kazanırlar diye bakıyorum. Ammaa, bazende diyorum ki, madem her şey iyiydi, neden erken seçim? Ve neden alel acele? Bi panik var. Bu erken seçimi maşasına söyletti, o da hemen kabul etti? Bu kesinlikle danışıklı döğüş. Buna inanıyorum. 15 yıldır her seçim öncesi o çılgın proje ile çıktılar meydanlara. Bunu yine kullanacaklar! Ya aklı başında olan bir insan,nooldu o çılgın proje diye sormaz mı? Temcit pilavı gibi her seçimde önümüze sürülüyor diye? 
Sonra rüşvet verir gibi emeklilere bayramlarda verilecek olan 1000 tl. Vergi affı, Zart affı, zurt affı! Sebep? Madem böyle bi şey mümkündü neden daha önceleri yapmadınız? Vergilerle acı acı çıkartacağınızı biliyor o milletin çoğu. Ama kendi seçmeninizi bilemem. Beyinleri uyuşuk olduğu için kavrayamıyor olabilirler. 
Aslında dediğim gibi, referandumdan sonra umudumu yitirmiştim. Hani diyorduk ya, otobandan önce son çıkış gibi diye. Nedense bu seçimlerde heyecanlandırıyor beni. Sadece düşüncem şu. Madem Cumhur ittifakına karşı milli ittifak, HDP de olaydı içinde. Ama nasıl olacak değil mi? MHP den ayrılan ama MHP kökenli bir İyi parti, Saadet partisinin kökeni keza aynı. Her ne kadar şu anda akp ye karşı sözünü esirgemeyen ve doğru kelimeleri kullansada Karamollaoğlu, Sivas katliamını unutmuyoruz. Tarih o kadar kirli ki; şu anda çıkar için birlikte olan yarın birbirinin ağzına sıçar. Şu anda sadece gümümüz yönetiminden kurtulmak amaç. Ya sonrası.. Bu yönetimden sonra başka biri gelirse işi hiçte kolay olmayacak. Biz ise sadece yönetilen olacağız yine. Bugün ve önceki gün Mine Söğüt’ün yazılarını okudum. 
İnternetten bütününe ulaşabilirsiniz. 
Ama şu kısmını kopyaladım, benimsediğim için. 

“Her türlü önyargıyı ve ideolojik tabuyu bir kenara bırakıp bir araya gelmiş Türk, Kürt, sosyalist, kapitalist, sağcı, solcu, milliyetçi, ulusalcı tüm politik partiler ortak bir aday konusunda tartışmasız uzlaşmalıydı.
Üstelik istesek bunu bugün gerçekleştirebilirdik. 
Ama yapamadık. 
Neticede... 
Ölümle korkutulduk; sıtmaya razı ediliyoruz. 
Korkularımız var. Kaybetmek istemediğimiz şeyler ve kazanmak konusunda ısrar ettiğimiz şeyler elimizi kolumuzu bağlıyor. 
Seçmen olarak da hem kifayetsiz hem de muhterisiz. 
Sahip olduklarımızdan vazgeçemediğimiz için elde etmek istediklerimize hiç ulaşamayacağımızdan habersiziz. 
Sıradan siyasi liderler de halklara benzerler. 
Kalabalıkların korkularından şekillenirler. 
Kitlelerin yılgınlıklarından biçimlenirler. 
İsteksizlikten müteşekkildirler. 
Ve şuursuzca muhteristirler. 
O yüzden birbirimize benziyoruz. 
Bu işi hep birlikte beceremiyoruz.


Sadece devrimciler... 
Ne diğer siyasilere ne de kalabalıklara benzerler. 
Sistemin beklentilerine yüz vermeyenler...
Kendi bildiği yoldan ilerleyenler... 
Onlar, siyaseti de halkı da nihayetinde kendilerine benzetirler. 
Bu ülkede bir şeylerin değişmesini, ama gerçekten değişmesini istiyorsanız, şu bahar günlerinde gelmiş geçmiş devrimlere ve devrimcilere dair romanlar okuyun, filmler seyredin ve hayaller kurun. 
Bu ülke başına gelen şahane bir devrimi nasıl hiç etti ve hangi akılla yeni aydınlık devrimlere sırtını döndü, bu soruya cevap arayın. 
Bu ülkenin kurtuluşu... Eğer işler yolunda gider de iktidar değişirse; Başa geçecek olandan sadece parlamenter döneme dönülmesini isteyerek gerçekleşmez. Ondan, yetkiler elindeyken acilen eğitim sistemini de 1920’lere döndürmeyi vaat etmesini beklemek gerekir. 
Yoksa bu ülke şu kısa sürede hızla kaybettiği şeyleri kolay kolay geri kazanamaz. 
Bu sistemde yetişen bir nesille, kaçırdığı uygarlığı kuyruğundan bile yakalayamaz” 
Böyle işte. Kediden girdim, siyasetten çıktım. Kedi gerçek, siyaset yalan. 

24 Mart 2018 Cumartesi

Hello.. Ben Miri..

Hellooooo.. 

Benim adım Miri. Tam bir yaşımdaydım. Ben bebekken almış beni ilk annem. Alerjisi varmış bana. İlaçlar falan almış ama nafile. Beni başkasına vermekte bulmuş çareyi. İnternete benim resmimi koymuş. Beni gören şimdiki annem, yani bu bloğun yazarı güzeller güzeli annem😻, beni görür görmez aşık olmuş. Söylediğine göre uzun zamandır benim gibi bir kedi🐈 arıyormuş. Ama bir türlü bulamıyormuş. Buralarda öyle herkese kedi vermiyorlarmış. Hele hele bahçesi olmayana hiç kedi vermiyorlarmış. Birde biz iki tane olmalıymışız bi evde. Her kedi aynı olacak değil ya. Sanki siz insanlar aynısınız? Halla halla!! Ben evde tek olmayı seviyorum. Sadece beni sevsinler istiyorum. Birde öyle dışarlarda sürtmeyi 😹pek sevmiyorum.. Balkon yetiyor bana. 

Dün bana güzel bir mail yazmış şimdiki annem. Demiş ki; hallo Miri.. seni görür görmez aşık oldum. Seni kucağımda okşamak istiyorum, seninle oynamak istiyorum, seninle mışıl mışıl uyumak istiyorum, kedim olmanı istiyorum. Bunları sende istiyor musun? 

Bunları sahibime değil, direk bana yazmış. Çok sevdim onun bu tavrını. Telefon numarasını yazmayıda unutmamış. Sabahı zor ettim. Hemen arayalım dedim eski sahibime. Saat sabahın 7 si. Evet kargalar kahvaltısını yapmamıştı. Ama banane kargalardan. 
Aradık. Telefon uzun uzun çaldı. Açmayınca çok korktum. Çalsın çalsın dedim. Telefon kaç kez çaldı bilmiyorum ama kedi rakamı ile 3556 kez çalınca açtı telefonu uykulu sesle. Ben Miri, dedim. Neee, dedi.. sevinçten eli ayağına, dili damağına (bu deyim başkaydı ama terbiyem el vermedi) dolaştı. Ne diyeceğini bilemedi. Hatta saçmaladı biraz. Ben Miri, Miri dedim tekrar. Mailini okudum. Evet bende seni okşamak ve seninle yaşamak istiyorum, hemde bugün istiyorum, dedim. Tamam seni öğleden sonra, yada en geç yarın alacağım, dedi. Kapattık telefonu. Ben bekleyemiyordum. Madem eski sahibimin bana alerjisi var, bugünden tezi yok gitmek istiyordum. Saat 10 a doğru tekrar telefon açtık. Ben tasımı tarağımı topladım, sana taşınıyorum, bugün saat 12 gibi evde misin? dedim. Hayır, çalışıyorum ama saat 12 de evde olurum, dedi. Sevindim😻. Kapattık telefonu. Sonra bana, “tasımı tarağımı derken?” Diye yazmış kedi WhatsApp-ından. Senin için ne hazırlayım? Demiş birde. Hiç bir şey, dedim. Ben yatağımı yorganımı, kedi tuvaletimi, kumumu, 3 aylık mamalarımı, oyuncaklarımı, tırmıklamak için o koca ağacımıda getiriyorum, diyede ekledim. Sevindi. Ama ben bir an önce gitmek istiyordum. Saat 12 yi bile bekleyemedim. Düştük yola eski sahibimle. 11.45 te yeni sahibimin evindeydim. Allahtan bi abi vardı evde. Oğluymuş. Hello, dedim girdim içeri. Evi bi kolaçan ettim. Bütün odaları dolaştım. Kokladım orayı burayı. O ara evin hanımı geldi, elinde hiç bir kedinin dayanamayacağı minik atıştırmalıklarla. “Sen onu getirmesende sevmiştim seni akıllım” dedim, ama içimden. Eğildi, elini kokladım, yüzüne baktım, sevdim seni miyauuu, dedim.. 
Eski sahibim bana baktı, yerlerde yuvarlanıyorum falan. İyi hissettin kendini burada, ama gel bi vedalaşalım dedi. Kucaklaştık güya. Ama içimden şu şarkıyı söylüyordum. “Olmaz artık kapı açık, arkanı dön ve çık istenmiyorsun artık, bir zamanlar sen de bana acımadın, yalnız kaldım yıkılmadım ayaktayım.. Ohhhh, yaşadım yaşıyorum
başım yukarda meydan okuyorum hayata ve sana, gönlüm doluyor aşkla barıştım bak hayatla, başladım yaşamaya hey hey...
Şimdi gel de gör beni bambaşka bir kedi 🐈 Topladım dağılan kalbimin her köşesini
Ardından ağlayan o zavallı kedi 🐈 nerede şimdi
hey heyyyyyyy.
Sevenlere vereceğim sevgimi..”  

Türkçe şarkılarada anında adapte oldum he. Bu türkiyeliler ne güzel ifade ediyorlar şarkı sözleri ile ne diyeceklerini?  
Neyseciğime.. Bu arada türkçeyide çatır çatır söktüm bir kaç saatte. 😹çok akıllıyım ben. 

Öğlen yeni annem benimle oynadıktan sonra tekrar işe gitti. Ben bi abi ile kaldım. Sonra bi abi daha geldi. Birbirinin aynısının tıpkısı. N’oluyo lan dedim önce. Sevgi sarhoşu oldum, çift görüyorum, herhalde? Meğer onlardan iki tane varmış. İkiz deniyormuş insanlarda. E bizde en az üç beş birlikte doğuyoruz, kimse bize ikiz, üçüz, beşiz demiyor. Bize normal gelen onlar için özelmiş.. pehhhh. Bu insanlar hakkaten bi garip bazen. 
Ama o abiler çok tatlı. Beni çok seviyorlar. Ne yalan söyleyim bende onları çok sevdim. 

Benim ismimle uğraştılar bugün biraz. Biri diyor Heidi, biri diyor boncuk, biri diyor ponçik.. henüz karar vermediler. Bende diyorum ki, benim adıma noolmuş? Neyini beğenmediniz acaba? Miri’yim ben! Bir yıldır Miri diye çağrılıyorum.. Ben sizin adınızı değiştirmek istiyor muyum? 

Bakalım ilerde neler olacak. İsminin değiştirilmesi dışında rahatsız olduğum bi konu yok şimdilik. Gayet mutluyum burada. Şimdi uyuyayım mışıl mışıl yatağımda. Yatağımı yorganımı getirdim demiştim dimi..

Belki gece uyanır gider, ayak uçlarında kıvrılırım.. miyauuu😻









15 Nisan 2015 Çarşamba

Karisik kaset gibi biraz..

Bahar artık sadece ağaçlara, çiçeklere, böceklere, kuşlara değil bizede hissettiriyor kendini. Üzerimdeki elbiselerde bile çiçekler açtı. Çiçek deyince, bugün çiçek tohumu aldım. Tohumların önünde bi hayli vakit geçirdim. Benim aradığım tohum yoktu. Geçen sene bir saksıda adını bilmediğim şu çiçek vardı, 

Hem uzun oluyorlar, hemde sürekli açıyorlar.. Sonbahara kadar hiç bitmiyor çiçekleri. Bu sene her saksıya o aynı çiçeği ekmek, dikmek istemiştim. Ama yoktu işte. O zaman bende gelincik çiçeği tohumları aldım. Bir paket tohumu, (100 tane) bir saksıya boca ettim. Hele bi çıksınlarda olmazsa ayrı saksılara aktarırım.. 
Istahli istahli nereye bakiyor acaba??
Bizim kediye bi haller oldu bu ara. Yıllardır evin bi köşesinde duran bir çiçeğe dadandı. Çiçek dediysem çiçek açmayan, suda yetişen bir bitki. İnce dallı bir palmiye gibi. Daha önce hiç farkında değildi bu bitkinin.. 3-4 gündür sürekli gözünü dikmiş ona bakıyor, bakmakla kalmıyor yapraklarını yiyor. Günlerdir parmak göstererek "hayır" diyorum.. Burnuna dokunduğumda oluyor:) sonra pısıyor. Bu sefer acıyorum.. Ama o çiçeğide çok seviyorum. Hatırası büyük. Şöyle ki; bizim çocuklar ilkokula giderken 4. Sınıfta Öğretmenleri bi dal vermiş, bu dalı suyun içine ters bi şekilde koyun, biraz toprak, bol su verin, yeşerip fışkıracaktır. Tıpkı sizler gibi, demiş.. Sanki o çiçeğin bi uğuru var gibi hissediyorum.. Lise bitiyor bu sene, çiçek hala fışkırıyor.. Şimdi hal böyleyken o çiçeği yedirtmem sana Boncuk!! 
Bugün evden balkona çıkıp girerken, o çiçeğide koltuğumda götürüp getirdim.. Boncukta peşimde.. Çiçeğe bi bakışı var, sanki ona aşeriyor. Gözümün önünde bi dalını kaptı. Bu son olsun, dedim.. 

Güya karsima oturdu, ama beyninde binbir tilki..
Kasla göz arasinda bir hamle yapar, bir dal alabilirmiyim diye..
Ve bir dal koparir.. ama hala gözü cicekte..

Bir kedi mi sorun? ohooo.. Eee, bahar gelirde kilo sorunu başlamaz mı? Bundan iki ay önceydi galiba.. Perşembe kadınlarına bu konudan bahsettim. Bakın dedim, Eylül'de Selimiye plajlarında boy göstericez, şu fazlalıkları atmaya var mısınız?  Her hafta 500 gr. Ayda 2 kg.  Her Perşembe tartılacağız, kilo veremeyen 5.- Fr. Tatil kasasına ceza ödeyecek. Tamamdır dedi herkes. Bugüne kadar kimse ceza ödemedi. Tatlı rekabetler güzeldir. Insan kendi başına yapamıyor bunu. En azından ben. 68 kg ile başladım, bugün 63 üm. Hedef 60. Ne yapıyorum kilo vermek için, işte bilinen karbonhidratı mümkün olduğunca azaltmak, hatta hiç yememek. Akşamları 10 dakika bisiklet, 10 dakika egzersiz.. Tatlı falan pek sevmediğim için sorun olmuyor. Şimdiye kadar böyle yaptım. Ama sanki bundan sonrası zor gibi. O zaman 10 dakika sporu 15 e sonrada 20 ye çıkaracağım. 
Birde bundan bizim uzaktaki kızlara bahsetmiştim. Onlarda katıldılar. Her Salı onlarla tartılmış fotomuzu gönderiyoruz birbirimize whatsapptan. Yani ben hem Salı hem Perşembe için motive oluyorum. Öneririm herkese bu yöntemi. Bi kaç kişi birlikte yapın. En güzel yöntem. Ama çok istekli olmak şart. 
Pantolonlarım bol gelmeye başladı, böylede yan etkileri var:) 

Bizim gençler geçen Avusturya'ya kayağa gitmişti. Dayı, kuzenler ve diğer 40 Kişilik bir grupla. Çocuklukta ve ergenlikte yaşanan güzel anılar kalıyor geriye. Bence yaşamın ilerki yetişkin zamanlarına ışık tutan hareketler bunlar. Örneğin ben, bu aralar çocukluğumun geçtiği köy resimlerine rastladım. Resimlerede bakmaya gelmiyor, insanı geçmişe götürüyor, özlemi yatıştırmak isterken iyice depreşiyor. Bu ara sürekli ig'de o resimlerden paylaşıyorum. Bu biraz hüzünlü gibi görünsede aslında güzel anılar. Yaşadıklarım o kadar işlemişki beynime, o yüzden o yörenin şivesi ile uyduruk hikayeler bile yazıyorum kendimce. O Yüzden önemli buluyorum çocukların, gençlerin birlikte güzel zamanlar geçirmelerini.  Buradan, tekrar buna vesile olan Çocuklarımın dayısına çok çok teşekkür ediyorum.. 

Buralarda hala Paskalya tatili (okullar için) olduğu için haftaya pazartesi günü Taylan sınıfla son gezileri için İspanya, Valencia ya gidiyor. Ben trenle gideceklerini biliyordum. Dün sorduğumda Uçakla gidiyoruz deyince, ister istemez geçenlerde düşen İspanya- Düsseldorf seferini yapan Germanwings uçağı aklıma geldi. Öğrencilerin çoğunlukta olduğu uçaktı. Fransa alplerinde paramparça oldu hani:( oysa yıllardır uçaklarla ulaşım sağlıyoruz.. Hiçte korkmadım bugüne kadar aslında.. Konu İspanya, konu uçak, konu okul gezisi gibi bir paydada buluşunca ve birde ana olunca korkular büyüyor.  Güle güle gidip gelirler inşallah. 

İşte böyle.. Bahar ayları gibi duygularım. Patlamaya hazır tomurcuk gibi. Her renkte açan çiçek gibi, bazen yağmurlu, bazen rüzgârlı, bazen soğuk, bazen güneşli.. Aslında bi garibim bu günlerde. Belki yazarsam sağalırım dedim ama.. Sanki gene olmadı.. 

16 Kasım 2014 Pazar

Onu çok özlüyorummm..

her sabah basucumda uyanirdim..
Hayvan sevgisini abartarlanlara içimden "deli mi ne, bunlar, hiç başka dertleri yok mu? derdim. Öyle değilmiş meğer. Ben bir kediyi çok sevdim.. Hatta aşık oldum.. Şaşıranlarınız olabilir. Olsun.. 

Kedileri zaten severdim de, bu kediyi başka sevdim. Hatta daha önce Almanya'dan kaçak yollardan getirdiğim Zeytine (Zeytinin Hikayesi) bile bu kadar bağlanmamıştım.. Ev kedisi olmak istemiyordu Zeytin, özgür ruhluydu.. O gittiğinde bu kadar özlememiştim. Sanırım sevgimiz karşılıklıymış. 

Ama Boncuk kendi isteği ile çıktı geldi balkondan. Önce ürkek ve şaşkındı. Sonra hemen alıştı.. Hergün bizdeydi. Bacaklarımıza sürtünüyordu, kafasını kaldırıp yukarıya "seni seviyorum bakışları" ile bakıyordu. Oğlanların kapısını çalıp bekliyordu kapı önünde. Onlar ders yada bilgisayar başındalarsa gidip çalışma masalarının üstüne yatıyordu.. Taylan matura tezini ona anlatarak çalıştı.. Sınav günü arkasından gitmişti, hatta baya uzağa gitmişti. "Taylan, bu kedi peşimden geliyor, napiyim? Diye bana mesaj atmıştı. Sana bol şans diliyor, gelir o geri, dedim. Sonra bir hafta falan gelmedi.. Taylan kendini suçladı, keşke o sabah geri getirseydim, kesin başına bir şey geldi, diyordu. Üzülmüştük hakkaten. Sonra bir hafta sonra çıktı geldi.. Nasıl mutlu etti bizi. Bizi nasıl seveceğini bilemiyordu. Başını öyle sıkı sürtüyordu ki, başımıza, ayağımıza, sanki yapışmak istiyordu. Sıra ile hepimize ayrı ayrı. Sonrada oyuncak fareleri işe şımarıyordu. O günden sonra balkon kapısını hep açık bıraktım. İstediği gibi girsin çıksın diye. Havalar yavaştan soğuyordu, balkon açık olduğu için üşüyorduk ama kedi sevgisi ile ısınıyorduk. Biz uyurken gelip yanımıza kıvrılıyordu. Uyuyanı hiç rahatsız etmiyordu. Zeytin öylemiydi, korkardık biz ondan. Uyuyanın üstüne atlardı panter gibi:) kapıyı, pencereyi sıkı sıkı kapatır öyle yatardık o varken.. 

Çok sevdik biz bu Boncuk kediyi. Yani öyle böyle değil. Adını bilmiyorduk ama biz ona ninemin akıllı kedisinin adını verdik. Boncuk. Ninemin cenazesinde bulunamadım, ama orada olanlar anlatır, ninemin tabutunun başından hiç ayrılmamış:( bi dahada gören olmamış.. 

İşte bizim bu kapımızı çalan Boncuk, nerdeyse 2 haftadır gelmiyor yine. Ilk günler oralı olmadık. Çünkü bi ara aynı şeyi yaptı ve kendimizi suçlamıştık.. Geri gelmişti ya, oh bi daha gelmesede olurdu, diyorduk. Ama arada bir mutlaka uğrardı. Çünkü bizim onu sevdiğimiz gibi, oda bizi çok seviyordu. Dili olsa bu kadar anlamlı söyleyemezdi. 

Evlerine bakıyorum, cam pencere kapalı.. Jelozinler dahi kapalı. Taşınmış olabileceklerini düşündüm. Gittim kapı zillerine baktım, isim duruyordu.. Bugün aşağıda siteden sorumlu olan "hausmeister" i gördüm. Ondan habersiz kuş uçmaz çünkü.. Görür görmez, tuttum kolundan, "size bişi sorcam" dedim. Akşam üzeri, iki dirhem bir çekirdek giyinmişler karı koca, ellerinde çiçekler, kızlarına yemeğe gidiyorlar. Normalde selamlaşır, geyik yaparız. Beni ciddi görünce, gözlerini açtı, kafasını birden geri çekti, hayırdır der gibi. 

Bİze bir kedi geliyordu balkondan bir kaç aydır.. Artık gelmiyor, bu siteden taşınan oldu mu? dedim. Siyah kedi mi dedi? Yok dedim. Ha küçük tiger gibi olan, dedi.. Evet, evet işte o dedim. Siyah kedide, diğer tiger gibi olanda aynı kişiye ait, dedi.  Bak nasıl biliyor herşeyi, dedim içimden. Adam herşeye hakim sitede, ama iyiki öyle diye sevindim. Dedi ki, hayır taşınmadılar. Ohh bi sevindim bi ara. Ama, dedi.. Aha, dedim şimdi kötü bir şey söyleyecek.. Sahipleride arıyor iki haftadır, siyah kedileri duruyor ama o küçük sevimli kedi yok, dedi.. İçim cızz ederken, kedi yiyen insanlar var, dedi şak diye. Keşke tokat atsaydı. Benim şimdi gitmem lazım, dedi ve gitti. Ben dişarı çıktım. Hava yağmurlu, sisli, soğuk.. Bakındım etrafa.. Boncuuk, diye seslendim, arandım.. Yok. Yok.. :((

Eve geldim, onunla oynarken çektiğim fotolara, videolara baktım. Evet, ağladım.. Ben bir kedi için ağladım. Evet, dünyada çok daha kötü şeyler oluyor.. Farkındayım.. Ama bu benim birebir yaşadığım, dokunduğum, hissedebildiğim, sevdiğim yaşayan bir canlıydı. Benim gibi, senin gibi, bir ağaç gibi, bir çiçek gibi, bir ot gibi hatta, onunda yaşam hakkı vardı.. Umarım hala var. Umarım macera peşindedir. Umarım bir gün yine çıkar gelir. Umudum çok az aslında. Çünkü buralarda sokak hayvanları hiç yok. Başı boş ne bir köpek, ne bir kedi, nede başka türlü hayvan yok.  Başı boş dolaşan sadece sinekler, sivrisinekler, kuşlar, ve arılar. 

Sadece bir hayvan, sadece bir kedi deyip geçemiyorum ben bu sefer.. 
Benim boncukla hayalerim vardı. Çocuklarım büyüdü. Kızkardeşimin yeni bebeği oldu.. Adı Mila. O biraz büyüyünce bize geldiğinde sevineceği bir şey var diyordum. Annesine, teyzeme gidelim, diye tutturur diyordum. Bunu, Boncuk yapacaktı benim için. Ben şimdi artı bir emek vermem gerekecek:)) şimdi bu satırları yazarken gülümsedim:) Mila bebek artık benimle oynayacak:) ama kedi ile üç kişi olacaktık:( 

Böyle işte.. Hakkaten üzgünüm.. O kedi, o Boncuk yine gelir dimi? Gelmese bile en azından yaşıyordur dimi??? 
Oyuncak fareleri ve ben kapi acik bekliyoruz. hava soguk, ayklarim buz gibi.. olsun.. belki gelir..


18 Ekim 2014 Cumartesi

Boncuk'lu hayat...

Yaklaşık bir iki aydır evimize bir kedi dadandı. Önce siyah bir kedi gelip gidiyordu. Yıllar önce Almanya'dan kaçak yollarla mülteci ettiğim ettiğim Zeytin'i anımsattı bana. Sonra gelmez oldu. Sanırım ben kara kedilerle anlaşamıyorum. Hemen bir kaç hafta sonra başka sevimli bir kedi çıktı geldi yine balkondan. Zemin katta oturmuyoruz. Nasıl oluyorsa bir yolunu bulup geliyor. Bütün odaların balkona açılan kapılarını patisiyle bir bir çalıyor, olmadı miyavlıyor.. Ee gelde açma kapıyı? Önceleri ürkek ürkek, sadece etrafı koklayarak, dikkatli dolaşıp gidiyordu.. Sonra yanımıza yaklaşıp, bacaklarınıza sürtünerek bizi sevdiğini söyledi kedice ve kendince..  Artık sonsuz bir güveni oluştu. Bizim gençlerli çok sevdi.. Balkondan girer girmez doğru onların kapılarına miyavladı, patileriyle kapılarını çaldı, ve açılmasını bekledi.. Onu izlemek ve fotoğraflamak benim yeni hobim oldu. Nasıl şapşal, nasıl sevimli, nasıl güzel anlatamam. Benide çok seviyor, hissediyorum. Sürekli ayak altımda dolanıyor. Ama oğlanlara aşık. Onlarla başka türlü oynuyor. 
Bu sabah saat 6.30. oğlanlara kahvaltı hazırlıyorum.. Bir miyav sesi.. Dedim, salak mısın ne kalktın? Sende mi okula gideceksin? Git yat.. Açmadım kapıyı.. Sonra oğlanlar gitti, bende vurdum kafayı yattım.. Ayy kaldı kapılarda. Miyavda miyav.. Kaktım, açtım kapıyı. Gel, dedim gel, gel başımın belası.. He ne var? Napcaz şimdi sabahın köründe? Gözümün içine bakıyor. Miyavliyor.. Boynunu büküyor, ayaklarıma sürtünüyor.. Küçücük bir hayvanın sevgisi nasıl mutlu ediyor. Ben bu kadar erken sadece çocuklarım için kalktım. Şimdi bir kedi için kalkıyorum!! Hani büyüklerimiz hep der ya, "cocuk ceviz, torun ceviz içi"diye. Ve ben bunu anlamakta zorlanırım. Torun sevgisine mi hazırlıyorum kendimi acaba? Hayır, buna hiç hazır değilim açıkçası. Bugün Migros'tan ona oyuncak fare ve kedi topu aldım.. Nasıl mutlu oldu, saatlerce oynadı onlarla:) onu izlerken hani aşık olduğunuzda içte duyulan bir haz, parmak uçlarında hissedilen uyuşukluk var ya? Işte ona yakın bir şey hissettim ben.. Ben bu kediye aşık oldum.. Tam istediğimiz türden bir sevgi bu. Kediler'de sadece istediği zaman sevilmek isterler ya, işte öyle bizim sevgimiz. Sorumluluğu bende olmayan, mamasını, tuvalet ihtiyacını sahibinde gideren, buraya sadece oynamaya gelen bir kedimiz var:)) Ha, dünden beri güvenle uyuyorda burada.  Tabiki oğlanların yatağında!! Kapı mı çalmış? Biri mi gelmiş? Hiiiiç oralı değil., artık evin bir ferdi oldu. Gerçek adı ne bimiyorum, ama ben ona ninemin kedisinin adını, yani "boncuk" koydum.. Erkek mi, dişi mi? Onuda bilmiyorum. Sanki dişi gibi geliyor bana.. O cilveleri falan.. Bilmiyorum. Aslına bakarsanız oda önemli değil. Benim için sadece sevimli bir kedi. Yaşama hakkı olan bir canlı.. Sevgimiz yetiyor birbirimize.. 

Birde şu konuya girmeden çıkmayım. Bazı insanlar vardır, kimyası uymaz hayvanlarla. Kimi korkar, kimi alerji duyar, sevmez.. Bu çok normal. Sevgi karşılıklıdır. Zaten bunu o hayvan çok önceden hisseder.. Yani ben hayvanları sevmeyen insanı yargılamam. Mutlaka bir nedeni vardır! Ama sevmediği için hayvanlara  eziyet edene karşıyım!! Sevmiyorsan uzak dur! Ama bi kere sevgiyle dokunsanız belkide çok şaşıracaksınız?? Korkunun asıl nedeni zaten bilmemek, tanımamak değil mi? 

Bakın, güvenle neler çıkıyor ortaya? İşte belgeleri;) 

Böyle geldi balkondan tanri misafirimiz..




Sonra Taylan'in kapisini caldi pat pat..
Taylan'la yakin temaslar..

Taylan'la yerelrde yuvarlanmalar..
Sonra ciddi takildilar Taylan'la..


O Fare buraya gelecek!!!
Biraaaaaaaaaaaaak!!!!

Vazodaki cickleride düzene sokayim, evet..
Ama sizden iki tane var.. Deniz misin, Taylan'misin bilimiyorum, utaniyorumm:))