Sayfalar

Karisik kaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Karisik kaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Mayıs 2018 Cumartesi

Blog garip kalmasın diye yazasım geldi..

Bloglarda bir durgunluk olduğunu söyleyenler var. Katılıyorum. İnsanın rutini değişince oluyor böyle şeyler. Bazen insanın ne yazası geliyor, ne okuyası. Kopuyorsun herşeyden. Kişisel bir blog olduğu için istediğim zaman yazma özgürlüğüm beni rahatlatsada uzun zaman yazmayıncada hafif bir eziklik hissediyorum.  Neyse ki; bloğun öyle bir beklentisi yok. Yani hatırı var, satırı yok, bekliyor öyle. 

Bu akşam yazasım var. Bi konuda yok aslında. Öylesine daldan doruktan yazasım var. 

Miri, kapilarda, catilarda, balkonarda..
Miri adında bi kedim var iki aydır. Miri beni sevdi, bende onu. Alıştık birbirimize. Benimle yatıp benimle kalkıyor. İşten geldiğimde anahtar şıkırtısını duyar duyar duymaz miyavlayarak karşılıyor beni. Bacaklarıma sürtünüyor. Kafasını hafifçe vuruyor kafama. Karnımı hamur gibi yoğuruyor. Asla ısırmıyor, tırmalamıyor. Bi uyuyanın yanına çöreklenmeyi çok seviyor. Hep böyle sevgi arsızı bi kedim olsun istedim. Oldu. 
Fakaaaat! Miri 1 yaşında ve önceki sahibi tarafından ne aşısı yaptırılmış, nede kısırlaştırılmış. Eee, mart ayı dert ayı. Başladı mı bu bi iki hafta sonra mıranglamaya? Miyavlamaya demiyorum. Mıranglıyor. Yani bir bebek gibi bağırıyor. Kuyruk yukarda, poposu yerlerde. Gece gündüz bağırıyor. Oğlanların odasında onların eşyalarının üzerine kızdırır gibi çiş yapıp kaçıyor falan. Noluyor yaa? Ben böyle bi kedi istememiştim diyorum içten içe. Sonra internetten araştırdım ki, meğer bu Miri doğal olarak kızgınlık dönemi yaşıyormuş. Ve bu kızgınlık dönemi sadece mart ayında değilmiş. Mart’ta başlayıp sonbahara kadar her 5-6 haftada bir yaşanıyormuş. Ve bu mıranglaması 1 hafta sürüyor. Şimdiye kadar herhangi bir şikayet gelmedi komşulardan. Ama gece balkonda nasıl bağırıyor, çekilir dert değil. Bu böyle olmaz deyip, geçen hafta veterinerden randevu aldım. Gittik Miri ile. Genel bakımı ve aşılanını oldu. Aynı gün hem aşı hem kısırlaştırma olmuyormuş. İki hafta sonraya verdi randevuyu. Haftaya cuma kısırlaştırılacak. Oda kurtulacak, bizde, komşularda:) 
Şunu düşünüyorum! Biz insanlar karar veriyoruz onların yaşamına. Yani doğasında var olan bir şeyi yaşayamadan, git veterinere, şu duygularını yok et, de! Doğru bi yöntem mi, bilemedim? Ama sistem öyle burada. Yok ki sokakta kedi. Hepsi sahipli ve kısırlaştırılmış. Sadece cins kediler para karşılığı çiftleşiyor. Hayvanları bile biz insanlar ırkçılaştırmışız! Miri cins bir kedi değil. Normal tekir, çiftlik kedisi. Yaşam koşulları gereği çiftleşemez:(  Türkiye’deki o sokak kedileri mi daha şanslı, yoksa buradaki gibi sahipli kediler mi daha şanslı bilemedim? 

Haftalik yürüyüs grafigim..
Hangimiz aferim delisi degiliz?
Yürümeyi alışkanlık haline getirebildim nihayet. Sonbahardan beri yapıyorum bunu. Ama o zamanlar ve kış aylarında haftanın 3 bilemedin 4 günü yürüyordum. En az 10 bin adım. Yürüyüş rotamı çok seviyorum çünkü. Nisandan beri perşembe hariç her gün yürüyorum. Perşembe neden yürümüyorum? Çünkü perşembe kadınları rutini. Olmazsa olmaz. Gerçi bu ara herbirimizin derdi öbüründen daha klas. Olsun.. iyi günde, kötü günde dedik bu dostluğa başlarken. 20 seneyi geride bıraktık. Az mı? Bu günlerde aşacağız. 

Mila'nin Isvicre ve Teyze sentezi.
"Teyzersberg"
Bu hafta beni beni sevindiren başka bi şey daha oldu. Paskalya tatilinde kız kardeşim, eşi ve çocukları gelmişti bizi ziyarete. Bi gelen olduğunda seviyorum bulunduğum ülkenin, dağlarını, göllerini gezdirmeyi. Havaların müsade ettiği kadarı ile gezmiştik. Bu bile ne kadar yer etmişse 4 yaşındaki Mila’ya, dün kızkardeşim şu fotoyu gönderdi. 
Kreşte yapmış bunu. Adınada “teyzesberg” (teyze dağları) koymuş. Teyze türkçe, dağ almanca. Çocukların fantezileri çok doğal ve çok güzel. 
İsviçre’de teyzem var, teyzemin dağları var, gibi fikri olmuş. Ben buna çok mutlu oldum. Serpil bu yazıyı okuyorsan, o gönderdiğin Mila’nın bu muhteşem eserini sakla, veya bana ver. Yada çerçeveletip bana hediye et. Acayip  mutlu olurum. Çünkü çok sevdim ben bunu. Ne kadar güzel yapmış. İsviçrenin simge dağı olan Matterhorn’a çok benziyor. 

Başka ne anlatayım? Yeniden sürpriz bi şekilde seçim dönemine girdik. En son referandumdan sonra, seçim heyecanımı tamamen yitirmiştim ben. Bu uzunla girilen bütün seçimler kaybedilir fikrindeyim. Allem ederler gullem ederler yine kazanırlar diye bakıyorum. Ammaa, bazende diyorum ki, madem her şey iyiydi, neden erken seçim? Ve neden alel acele? Bi panik var. Bu erken seçimi maşasına söyletti, o da hemen kabul etti? Bu kesinlikle danışıklı döğüş. Buna inanıyorum. 15 yıldır her seçim öncesi o çılgın proje ile çıktılar meydanlara. Bunu yine kullanacaklar! Ya aklı başında olan bir insan,nooldu o çılgın proje diye sormaz mı? Temcit pilavı gibi her seçimde önümüze sürülüyor diye? 
Sonra rüşvet verir gibi emeklilere bayramlarda verilecek olan 1000 tl. Vergi affı, Zart affı, zurt affı! Sebep? Madem böyle bi şey mümkündü neden daha önceleri yapmadınız? Vergilerle acı acı çıkartacağınızı biliyor o milletin çoğu. Ama kendi seçmeninizi bilemem. Beyinleri uyuşuk olduğu için kavrayamıyor olabilirler. 
Aslında dediğim gibi, referandumdan sonra umudumu yitirmiştim. Hani diyorduk ya, otobandan önce son çıkış gibi diye. Nedense bu seçimlerde heyecanlandırıyor beni. Sadece düşüncem şu. Madem Cumhur ittifakına karşı milli ittifak, HDP de olaydı içinde. Ama nasıl olacak değil mi? MHP den ayrılan ama MHP kökenli bir İyi parti, Saadet partisinin kökeni keza aynı. Her ne kadar şu anda akp ye karşı sözünü esirgemeyen ve doğru kelimeleri kullansada Karamollaoğlu, Sivas katliamını unutmuyoruz. Tarih o kadar kirli ki; şu anda çıkar için birlikte olan yarın birbirinin ağzına sıçar. Şu anda sadece gümümüz yönetiminden kurtulmak amaç. Ya sonrası.. Bu yönetimden sonra başka biri gelirse işi hiçte kolay olmayacak. Biz ise sadece yönetilen olacağız yine. Bugün ve önceki gün Mine Söğüt’ün yazılarını okudum. 
İnternetten bütününe ulaşabilirsiniz. 
Ama şu kısmını kopyaladım, benimsediğim için. 

“Her türlü önyargıyı ve ideolojik tabuyu bir kenara bırakıp bir araya gelmiş Türk, Kürt, sosyalist, kapitalist, sağcı, solcu, milliyetçi, ulusalcı tüm politik partiler ortak bir aday konusunda tartışmasız uzlaşmalıydı.
Üstelik istesek bunu bugün gerçekleştirebilirdik. 
Ama yapamadık. 
Neticede... 
Ölümle korkutulduk; sıtmaya razı ediliyoruz. 
Korkularımız var. Kaybetmek istemediğimiz şeyler ve kazanmak konusunda ısrar ettiğimiz şeyler elimizi kolumuzu bağlıyor. 
Seçmen olarak da hem kifayetsiz hem de muhterisiz. 
Sahip olduklarımızdan vazgeçemediğimiz için elde etmek istediklerimize hiç ulaşamayacağımızdan habersiziz. 
Sıradan siyasi liderler de halklara benzerler. 
Kalabalıkların korkularından şekillenirler. 
Kitlelerin yılgınlıklarından biçimlenirler. 
İsteksizlikten müteşekkildirler. 
Ve şuursuzca muhteristirler. 
O yüzden birbirimize benziyoruz. 
Bu işi hep birlikte beceremiyoruz.


Sadece devrimciler... 
Ne diğer siyasilere ne de kalabalıklara benzerler. 
Sistemin beklentilerine yüz vermeyenler...
Kendi bildiği yoldan ilerleyenler... 
Onlar, siyaseti de halkı da nihayetinde kendilerine benzetirler. 
Bu ülkede bir şeylerin değişmesini, ama gerçekten değişmesini istiyorsanız, şu bahar günlerinde gelmiş geçmiş devrimlere ve devrimcilere dair romanlar okuyun, filmler seyredin ve hayaller kurun. 
Bu ülke başına gelen şahane bir devrimi nasıl hiç etti ve hangi akılla yeni aydınlık devrimlere sırtını döndü, bu soruya cevap arayın. 
Bu ülkenin kurtuluşu... Eğer işler yolunda gider de iktidar değişirse; Başa geçecek olandan sadece parlamenter döneme dönülmesini isteyerek gerçekleşmez. Ondan, yetkiler elindeyken acilen eğitim sistemini de 1920’lere döndürmeyi vaat etmesini beklemek gerekir. 
Yoksa bu ülke şu kısa sürede hızla kaybettiği şeyleri kolay kolay geri kazanamaz. 
Bu sistemde yetişen bir nesille, kaçırdığı uygarlığı kuyruğundan bile yakalayamaz” 
Böyle işte. Kediden girdim, siyasetten çıktım. Kedi gerçek, siyaset yalan. 

15 Nisan 2015 Çarşamba

Karisik kaset gibi biraz..

Bahar artık sadece ağaçlara, çiçeklere, böceklere, kuşlara değil bizede hissettiriyor kendini. Üzerimdeki elbiselerde bile çiçekler açtı. Çiçek deyince, bugün çiçek tohumu aldım. Tohumların önünde bi hayli vakit geçirdim. Benim aradığım tohum yoktu. Geçen sene bir saksıda adını bilmediğim şu çiçek vardı, 

Hem uzun oluyorlar, hemde sürekli açıyorlar.. Sonbahara kadar hiç bitmiyor çiçekleri. Bu sene her saksıya o aynı çiçeği ekmek, dikmek istemiştim. Ama yoktu işte. O zaman bende gelincik çiçeği tohumları aldım. Bir paket tohumu, (100 tane) bir saksıya boca ettim. Hele bi çıksınlarda olmazsa ayrı saksılara aktarırım.. 
Istahli istahli nereye bakiyor acaba??
Bizim kediye bi haller oldu bu ara. Yıllardır evin bi köşesinde duran bir çiçeğe dadandı. Çiçek dediysem çiçek açmayan, suda yetişen bir bitki. İnce dallı bir palmiye gibi. Daha önce hiç farkında değildi bu bitkinin.. 3-4 gündür sürekli gözünü dikmiş ona bakıyor, bakmakla kalmıyor yapraklarını yiyor. Günlerdir parmak göstererek "hayır" diyorum.. Burnuna dokunduğumda oluyor:) sonra pısıyor. Bu sefer acıyorum.. Ama o çiçeğide çok seviyorum. Hatırası büyük. Şöyle ki; bizim çocuklar ilkokula giderken 4. Sınıfta Öğretmenleri bi dal vermiş, bu dalı suyun içine ters bi şekilde koyun, biraz toprak, bol su verin, yeşerip fışkıracaktır. Tıpkı sizler gibi, demiş.. Sanki o çiçeğin bi uğuru var gibi hissediyorum.. Lise bitiyor bu sene, çiçek hala fışkırıyor.. Şimdi hal böyleyken o çiçeği yedirtmem sana Boncuk!! 
Bugün evden balkona çıkıp girerken, o çiçeğide koltuğumda götürüp getirdim.. Boncukta peşimde.. Çiçeğe bi bakışı var, sanki ona aşeriyor. Gözümün önünde bi dalını kaptı. Bu son olsun, dedim.. 

Güya karsima oturdu, ama beyninde binbir tilki..
Kasla göz arasinda bir hamle yapar, bir dal alabilirmiyim diye..
Ve bir dal koparir.. ama hala gözü cicekte..

Bir kedi mi sorun? ohooo.. Eee, bahar gelirde kilo sorunu başlamaz mı? Bundan iki ay önceydi galiba.. Perşembe kadınlarına bu konudan bahsettim. Bakın dedim, Eylül'de Selimiye plajlarında boy göstericez, şu fazlalıkları atmaya var mısınız?  Her hafta 500 gr. Ayda 2 kg.  Her Perşembe tartılacağız, kilo veremeyen 5.- Fr. Tatil kasasına ceza ödeyecek. Tamamdır dedi herkes. Bugüne kadar kimse ceza ödemedi. Tatlı rekabetler güzeldir. Insan kendi başına yapamıyor bunu. En azından ben. 68 kg ile başladım, bugün 63 üm. Hedef 60. Ne yapıyorum kilo vermek için, işte bilinen karbonhidratı mümkün olduğunca azaltmak, hatta hiç yememek. Akşamları 10 dakika bisiklet, 10 dakika egzersiz.. Tatlı falan pek sevmediğim için sorun olmuyor. Şimdiye kadar böyle yaptım. Ama sanki bundan sonrası zor gibi. O zaman 10 dakika sporu 15 e sonrada 20 ye çıkaracağım. 
Birde bundan bizim uzaktaki kızlara bahsetmiştim. Onlarda katıldılar. Her Salı onlarla tartılmış fotomuzu gönderiyoruz birbirimize whatsapptan. Yani ben hem Salı hem Perşembe için motive oluyorum. Öneririm herkese bu yöntemi. Bi kaç kişi birlikte yapın. En güzel yöntem. Ama çok istekli olmak şart. 
Pantolonlarım bol gelmeye başladı, böylede yan etkileri var:) 

Bizim gençler geçen Avusturya'ya kayağa gitmişti. Dayı, kuzenler ve diğer 40 Kişilik bir grupla. Çocuklukta ve ergenlikte yaşanan güzel anılar kalıyor geriye. Bence yaşamın ilerki yetişkin zamanlarına ışık tutan hareketler bunlar. Örneğin ben, bu aralar çocukluğumun geçtiği köy resimlerine rastladım. Resimlerede bakmaya gelmiyor, insanı geçmişe götürüyor, özlemi yatıştırmak isterken iyice depreşiyor. Bu ara sürekli ig'de o resimlerden paylaşıyorum. Bu biraz hüzünlü gibi görünsede aslında güzel anılar. Yaşadıklarım o kadar işlemişki beynime, o yüzden o yörenin şivesi ile uyduruk hikayeler bile yazıyorum kendimce. O Yüzden önemli buluyorum çocukların, gençlerin birlikte güzel zamanlar geçirmelerini.  Buradan, tekrar buna vesile olan Çocuklarımın dayısına çok çok teşekkür ediyorum.. 

Buralarda hala Paskalya tatili (okullar için) olduğu için haftaya pazartesi günü Taylan sınıfla son gezileri için İspanya, Valencia ya gidiyor. Ben trenle gideceklerini biliyordum. Dün sorduğumda Uçakla gidiyoruz deyince, ister istemez geçenlerde düşen İspanya- Düsseldorf seferini yapan Germanwings uçağı aklıma geldi. Öğrencilerin çoğunlukta olduğu uçaktı. Fransa alplerinde paramparça oldu hani:( oysa yıllardır uçaklarla ulaşım sağlıyoruz.. Hiçte korkmadım bugüne kadar aslında.. Konu İspanya, konu uçak, konu okul gezisi gibi bir paydada buluşunca ve birde ana olunca korkular büyüyor.  Güle güle gidip gelirler inşallah. 

İşte böyle.. Bahar ayları gibi duygularım. Patlamaya hazır tomurcuk gibi. Her renkte açan çiçek gibi, bazen yağmurlu, bazen rüzgârlı, bazen soğuk, bazen güneşli.. Aslında bi garibim bu günlerde. Belki yazarsam sağalırım dedim ama.. Sanki gene olmadı..