Sayfalar

koffermarkt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
koffermarkt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Aralık 2017 Pazar

Bavul pazarı.. Koffermarkt..

Her şey yaz aylarında bir perşembe, arkadaşımın “Sen çok güzel fotoğraflar çekiyorsun, neden onları kartpostal olarak satmıyorsun Koffermarkt’ta (bavul pazarı)” sözleriyle başladı. Ne ola ki, bu bavul pazarı dedim. İnternet sayfalarından araştırdım. Senede bir kez kurulan, sadece el emeği ürünlerin satıldığı bir sanatsal pazar. Adının “bavul pazarı” olmasının nedeni ise, ürünlerin bavul içinde sunulması şartı. Bir yığında başka şartları var. Bu sene 9 Aralık’ta, yani bugün kurulacak pazara, katılacak olanların  31 Temmuza kadar başvuru şartı ve ne satacaksan onun fotoğrafı, çünkü, aynı üründen bir stand olma şartı olduğu için seçiyorlar. Sonra efendime söyliyeyim, beyaz bir masa örtüsü getirme şartı, bavulun ebatlarının onların istediği ölçüde olma şartı, gibi gibi.. 

İyi, güzel. Başvurumu yaptım vaktinden önce ve Eylül ayında onay maili geldi. 
Yine bir perşembe buluşmamızda, arkadaşıma söyledim başvurumun kabul edildiğini. Sanırım benden daha fazla sevindi. Dedim, iyi güzel de, bende ne beyaz bir masa örtüsü var, nede onların istediği ebatlarda bavul. Şöyle antika bir bavul istiyorlar. Hani 60 lı yıllarda Almanya’ya iş gücü için giden türkiyelilerin bavulları vardı, dört köşe. İşte ona benzer bir şey olmalı. Şimdi kimde var o bavullardan? Bendekiler saplı, tekerlekli falan. Dedi, sorun değil, bende var ikiside, demişti.

İşte o gün geldi çattı bugün. Geçen haftalarda 60 kadar fotoğraf hazırlamıştım. Ama az geldi bana. Hem Noel öncesi, hem İsviçreliler hala kart yazmayı seviyorlar, üstelik şehir merkezinde, kalabalık olur diye dün gece bir 60 fotoğraf daha hazırladım. Bavula yerleştirdim özenle. Birde mum koydum bavula, masamda yakarım diye. 

Sabah 8 de uyandım. Pencereden dışarı baktığımda bembeyazdı ağaç dalları, evlerin çatıları, ve yollar. Noel ruhuna yakışır bir pazar olacak bugün deyip gerindim pencere önünde esneyerek.Sonra giyindim kuşandım yavaş yavaş. Nasıl yavaştan aldıysam artık, saate bakınca gözlerim fal taşı gibi açıldı. Dokuza çeyrek var. Dokuza on kala arkadaşımla sözleşmişim. Park sorunu yaşayacağım için, Taylan götürecekti beni. Hemen Taylanın odasına koştum, çok geç kaldım Taylan diye sızlandım. Gözlerini kırpıştırarak “n’oluyo ya, ne zaman sabah oldu?” Der gibi bakıyordu. Neyse bi hışımla çıktık evden, ikide sıcak simit aldım bakkaldan. 
10 dakika gecikmeyle vardım arkadaşımla buluşma noktamıza. Birer kahve içtik, bir simiti bölüştük. (Kahve ile simit hiç yakışmıyor) 

Pazarın kurulacağı binaya gidiyoruz. U şeklinde tarihi bir yapı. Herşey çok şık. Girişte ismini söylüyorsun, listeye bakıyor, ve stand numaranı söylüyor. Benim numaram 13 tü. 30 Frank ödeyip standımıza gidiyoruz. Saat 10 da başlayacak pazar için, insanlar standlarını kurmaya başlamış. 
Masada benim adımın yazılı olduğu bir kağıt, küçük bir yılbaşı çiçeği, (Atatürk çiçeğide deniyor galiba) “iyiki buradasın” yazan bir not. Ne güzel organize etmişler diyorum. Arkadaşım, getirdiği beyaz masa örtüsünü seriyor bana ayrılan standa. Birde kurabiye kutusu çıkarıyor. Süs olsun diye getirdiğini düşünüyorum. O da ne? Dün gece kurabiye yapmış, gelene gidene sunmak için. Bu benim aklımın ucundan bile geçmemişti. Sonra aniden, benim küçük bi işim vardı, onu halledip geleyim, sen çantayı aç, ve masaya kartlarını diz, deyip ayrılıyor. Zaman sonra elinde çam dalları, beyaz güller, ve pille yanan mum getiriyor, masayı süslemek için. Meğer benim getirdiğim mum, güvenlik açısından yasakmış. Bu davranışı karşısında mahçup oluyorum.  Bu stand benim mi, yoksa onun mu karıştırıyorum. O hep benden daha hevesli oldu. Masamız sade ve güzel deyip, oturuyoruz. Yavaş yavaş insanlar gelmeye başlıyor. Arkadaşım daha konuşkan, mutlaka herkesle konuşacak bir şeyler buluyor, ve diyalekt konuşuyor. Sadece diyalekt mi, fransızca ve İtalyancada konuşuyor. Bilmediği sadece Türkçe galiba, işte onuda ben idare ediyorum😀 gerçi hiç Türkiyeli biri gelmedi ya. 

Bazen insanlar birden üşüşüyor, bazen kimse olmuyor. Kimi bakıp geçiyor, kimi topluca alıyor. Bunlar genelde hala kartpostal yazmayı ve almayı seven, orta yaş üzeri insanlar oluyor. 

Gelelim bilançoya. Ne kârdayım, ne zararda. Sadece giderimi aldım. Bir günlük bir satışın elbette kârı olamaz. Süreklilik gerekir. Ama her gün böyle bir pazar olsa kazançlı olabilir. Şöyle söyleyim. 250 Frank maddi harcamam oldu. Cirom ise 270 Frank.  Eğer kartlarımın hepsi satılsaydı 700 Frank ciro olacaktı. Şimdi sadece 20 Frank kâr’ım var. Zamanımı saymıyorum bile. 

Sonuç şu; maddi olarak düşünürsem, senede bir gün bunu yapmaya değmez. Her gün olsa olur. 

Manevi olarak düşünürsem, daha derin. İnsanlar o kartları gönderecekleri insanları sesli düşünüyorlardı, “evet, işte bu tam onluk bi fotoğraf” demeleri farklı bi duyguydu benim için.

Farklı bir tecrübeydi. Güzel bir tecrübeydi. Arkadaşımın bir kez daha desteğini çok güçlü hissettim mesela. Sonra fotoğrafçılar tanıdım, fotoğraflarımı değerlendiren. 

Bir sürü kartpostalım var. Ha, yılbaşı kartı almayacağım, kendi üretimimi göndereceğim eşe dosta. Onuda kâr hanesine yazabilirim😀

Var mı aranızda yılbaşı kartı göndermemi isteyen. Çekinmeyin yazın valla bak. Seve seve gönderirim.