Sayfalar

25 Ocak 2014 Cumartesi

Dostluk omzunda hissettiğin bir eldir..

Insanlara genelde aynı yaklaşırım.. Ilk tanışmalarda o tanıma süresini koyarım. Ve ilk görüşte o samimi mi, ukala mı, kibirli mi, şımarık mı, insancıl mı, saygılı mı, sıkıcı mı, neşeli mi, arkadaş olabilir miyim, olamaz mıyım konusunda az çok bir fikir sahibi olurum.. Ve o ilk izlenim neyse genelde doğru çıksada, önyargılı olmama adına biraz daha zaman tanırım.. Buda olmazsa uzak durmaya çalışırım. Herkes herkesi sevecek diye bir kural yok.. Hepimizin hayatında buna benzer ilişkiler yokmu? 

12 yıl önceydi.. İsviçreye taşındım.. Çocuklar o zamanlar küçük, oyun parkında diğer annelerle tanışma fırsatı yakalıyorum.. Çocuğa ilgisi, davranışı, konuşmaları, insanı ele veriyor.. Sadece birini yakın buluyorum kendime.. Ve yanılmıyorum.. Her Perşembe buluştuğumuz kadınlardan biri Elisabeth bu.. O zamanlara dayanır arkadaşlığımız. Hatta o zamanlar o Perşembe kadınlarından Antonella da o zamanlardan tanıdığım biriydi.. Sonra o taşındı, bir ara uzak kaldık ama şimdi her Perşembe buluşuyoruz.. 
O zamanlar birde Elisabeth in eski arkadaşları vardı.. Bazı özel günlerde davet üzerine bu diğer arkadaşları ile tanışmalar oluyor.  İşte Elisabeth'in böyle bir davetlileri arasında bir kadını hiç sevmemiştim.. Asla samimi hatta arkadaş olabileceğim bir insan değildi.. Sanarsın İngiliz kraliyet ailesinde büyümüş.. Bir ukala, bir kibir, bir tepeden bakmalar.. O akşamlardan birinde beni azarladığı da olmuştur.. Bunu Elisabeth'e anlattım. Oda anladı beni. O günden sonra kadına uzak davranırım. Elisabeth de karşılaşırsak ben giderim.. Elisabeth te bunu bilir.. Onlar eski arkadaş, paylaşımları çok farklı olabilir, bana kötü olabilir ama diğerlerine iyi olabilir. Ama zamanla Elisabeth de şikayetlere başladı bu kadın hakkında.. Daha yenimi anladın demiyorum, sadece beden dilimle ağzımı bi yana kaydırarak, bi kaşımı da kaldırarak, burmumla bir nefes vererek bunu anlatıyorum.. O da anlıyor.. Neyse uzatmayayım.. Sonuçta kadın istenmeyen ve sevilmeyen biri oldu.. Kendi arkadaşı tarafından bile.. 

Biz 3 kadının Perşembe buluşmalarımızı biliyorsunuz.. Bu hafta yaşadığımız enteresan bir olayı anlatmak istiyorum.. Biz yine saat 3 gibi buluştuk.. Kompleksiz, stressiz, her konuda herkes fikrini açıkça söyleyen, diğerinin aklına yatmıyorsa, hayır ben böyle düşünüyorum diyen, birinin problemi olduğunda, çözüme gidilen, her konuda rahatlıkla konuşan, dinden, ırktan, hastalıklardan, seksten, dünyadan, ölümden, filmden, kitaptan, yemeklerden yaşama dair ne varsa konuşabilen insanlarız.. "Van için şefkatle ilmek ilmek örüyoruz" projesinden bir kere bahsettim.. Bizde varız dediler hemen.. Ve onlarda sessiz katıldılar bu projeye.. Neyse bir türlü konuya giremedim. Asıl konu başka.. 
Bu Perşembe buluşmamızın sonlarına doğru telefonum çaldı.. Işi gereği gecikeceğini söyleyen eşimdi. Bunu orada söylemiş bulundum.. Bunu duyan Elisabeth o zaman bu akşam burada yemek yiyoruz birlikte dedi. Hem ikizlerin doğum günününü kutlama fırsatı bulurum, dedi.. Bilmiyorum dedim, onlara telefon açmam lazım, başka programları yoksa tamam yapabiliriz dedim.. Bizim gençleri aradım, spora gidiceğiz ama sonra geliriz, dediler.. Elisabeth'in çocukları ile çocukluk arkadaşları, ama çok sık görüşmüyorlar, böyle akşamlardan da mutlu oluyorlar.. Neyse karar verildi, o akşam orada birlikte yemek yapıp yiyeceğiz. Uzak Doğu yemekleri.. Körili yemekler yani.. Antonella bize güzel bir akşam dileyip gitti.. Hep birlikte bu soğukta balkonda oturduğumuz için montlar üzerimizde hala.. Antonella'yı gönderdik.. Bizde üzerimizdeki montları çıkardık.. Yemek yapmak için mutfağa geçtik.. Mutfak penceresinden bir kararltı gördüm. Bir bakarız ki, o istenmeyen kadın.. "Ach du scheisse!!" diyebildik sadece.. Neyse geldi artık kadın.. 
Kuru kuru tokalaştık.. Kadında benden hazetmez.. Duygular karşılıklı yani.. Bende çıkıyordum zaten dedim.. O varsa ben yokumdur.. Elisabeth bunu bilir.. Ben zaten uzun zamandır oradaydım. Her ne kadar planımız bozulsada benim için çokta önemli değildi.. Zaten ani karar vermiştik, ve her an her şey olabilirdi.. Ve onlarda birlikte olabilirdi.. Ama o andan itibaren Elisabeth'le sadece gözlerimizle konuşuyoruz.. Ben montumu giyerken, birlikte gidecektik ya alışverişe dedi. Bisikletim yok, sen götürecektin ya giderken, dedi. Bunu duyan arkadaşı ben zaten yakındaki hastaneye gelmiştim, geçerken uğradım dedi.. 10 dakika içinde kadının gelmesi ile gitmesi bir oldu.. Birlikte çıktık evden. O kadın bir yöne, biz diğer yöne gittik.. Arabaya binene kadar hala bozuntuya vermiyoruz. Arabaya bindik, ben bir koptum.. Gülmekten kendimizi alamıyoruz. Nereye gidelim, dedim. Bilmem, dedi.. Ama bunu yapmak zorundaydım, dedi.. O zaman şarap almaya gidelim dedim.. Ve gittik.. Elisabeth'in eşi ve çocukları da istemezlermiş kadını.. Yani sadece ben değil, hiç kimse hazetmiyor kadından.. Elisabeth in 40 yıllık arkadaşlığı var kadınla.. Ingilterede ve Almanya'da birlikte okumuşlar. Ikili arkadaşlıkları çok farklı olabilir.. Bunu anlayabilirim.. Başkaları ile birlikte olunca kadın değişiyormuş, öyle diyor Elisabeth.. 

Şarap alıp eve geldik.. Mutfağa girdik.. Yemek yapmaya girişmiştik ki, mutfak penceresinde kimi göreyim?? Evet, o kadın!! Bir şey unutmuş ve geri dönmüş:)) Evet muzipliğim tutmuştu aynı şakayı Elisabeth'e yaptım:)) çok güldük.. Şakaydı, gelmedi tabiki.. Eğlenceli bir şekilde yemekler yaptık, sonra keyıfle yedik.. Masada bu olanları ballandıra ballandıra anlattım.. 

Şimdi bu olayda kötü taraf biz görünsekte işin aslı öyle değil.. O yüzden geçmişten başlayarak anlattım.. Bu noktaya gelmesinde o kadının büyük payı var. Daha anlatmadığım çok olay var.. 
"İnsan ne zorla sevilir, ne de zorla sevgisinden vaz gecilir. İnsan kendi yaratır tüm bunları." Dedi bir arkadaşım.. Evet, çok doğru.. Arkadaşlıkta, samimiyet, güven, anlayış çok önemli.. Arkadaşlık sorgulanmaz, benimle neden ilgilenmiyorsun denmez, bana neden cevap vermiyorsun denmez, beni neden sevmiyorsun hiç denmez.. Bunlar kendiliğinden gelişen şeylerdir.. Sevgi zorlamaya gelmez.. Zorlandığı zaman 40 yıllık arkadaşını bile kaybedebilirsin.. Arkadaşlıklar çok özeldir.. Bazen kardeşten ötedir. Bunun bilincinde olmak gerekir.. Sorumluluk duymak gerekir. Ne kadar samimi olursan ol, belli bir saygı gerekir.. Özgürce olmalı arkadaşlıklar..


fotograf alinti

20 Ocak 2014 Pazartesi

Sanki İstanbul'daydım bi ara..

Sıradan bir Cumartesiydi.. Gelen bir telefonla yön değiştirdi o gün.. "Bugün yemek yapma dişarda yiyelim" dedi.. Tamam, dedim. Evin diğer üyeleride başka yerlere gitmeyi tercih ettiler.. 
Akşam üzeri çıktık yola. Yol uzundu.. Bizim kaldığımız şehirde keyifle bir akşam yemeği yiyebileceğimiz bir restoranın olmamasından kaynaklanıyordu bütün bunlar.. Restoran elbette çok.. Ama şöyle memleket havası estirininden yok.. Zaten vizyona yeni giren sinema filmleride gelmez buraya.. Hep uzaklara gelir.. Güya başkent!!
1 saatlik yolumuzu bitirdiğimizde ıssız bir sokakta restoranı görünce şaşırıyorum.. Üst katı minaresiz cami, paralelinde bir kilise olan, İstanbul lâlesi ve motifleri ile dizayn edilmiş şık bir meyhane burası.. Camiye 500 m kuralı yok burada.. Camiye sıfır kuralı var.. Resarvasyonsuz yer bulmak zor. Yerimizi gösteriyor güler yüzlü garson.. Rakı mı, şarap mı ikileminde kalıyorum herzamanki gibi, ve yine herzamanki gibi şarapta karar kılıyorum.. Diğer herkes rakı içiyor.. Rakı içen kadınlar çok estetik görünüyorlar..  
Yanıbaşımızda 10 kişilik bir kadın grubu var.. Karşısında 20 kişilik bir aile grubu.. Onun çarprazında yine 25 kişilik karma bir grup.. Biz iki masayız iki kişilik masa olarak.. Birde arkamızda piyanist var, TSM şarkıları söylüyor hafif hafif.. Sigara içmek için dışarı çıktığımda yatsı vaktine kadar yanan caminin avizeleri artık sönmüştü.. Hemen bitişindeğindeki evin pencerelerinden kırmızı loş bir ışık sızıyordu dışarıya. Belliki hoca efendi sabah namazına kalkmak için yatmaya hazırlanıyordu.. Ne güzel dedim ya, herkes işini yapıyor.. İbadetse ibadet, eğlence ise eğlence.  Gece yarısına doğru müziğin volumü biraz daha yükseldi.. Ankara'nın bağlarından girildi, İzmir'in kavaklarından çıkıldı..  Insanlar birlikte şarkılara eşlik edip dans ediyorlardı.. En hoşuma giden 70 li yaşlarında bir beyefendinin dansıydı.. Önce eşi ile dans etti. Sonra oradaki genç kadınlarla.. Danstaki o estetik duruşu ve kadını tutuşu gözümden kaçmadı.. Bir eli ile kadının elini nazıkçe tutarken, diğer eli kadının belinin üzerinde baş parmağı ile dokunuyor diğer parmaklar havada duruyordu. Sonra birde iki güzel şarkı söyledi o amca.. En son eşi ile şarkıcı karısı binnnazla final yaptı:)) onu yapmayaydı iyiydi ya, yinde o yaştaki enerjisine hayran kaldım.. 
Tuhafıma giden tek şey, kadın grubundaki ellerin hepsinde bir akıllı telefon fotoğraf faslı hiç bitmedi o akşam.. Çekildikçe birde paylaşımda bulunuyorlar besbelli, Eee yorumlara bakmadan olmaz diyerek herhalde o telefonlar hiç düşmedi ellerden.. Şu an tuhaf gelen şey ilede galiba çok normal gelmeye başlayacak.. Alışma aşaması olduğu için tuhaf geliyor olabilir.. Ha bende yokumuydu telefon? vardı elbet. Dışarıya sigara içmeye gittikçe bakıyordum:)) herkesin bir huyu demek ki?

Bilenler bilir benim bir huyum var.. gittiğim restorandan hoşuma giden bir şey olursa onu mutlaka almam lazım.. Istanbulda bir kahve fincanı ile başladı bu eylemler.. Uzun bir önceydi. Istanbulda son gecemdi, arkadaşım Ayça ile son derece keyifliyiz.. Türk kahvesi içiyoruz.. Daha önce hiç öyle fincan görmedim. Yine böyle İstanbul motifli bir şey.  Fincanda gözüm kaldı.. O gecenin anısına (ç)almak istıyorum ama gönül razı değil.. Hatta 1 değil 2 tane olsun diyorum.. Garsona anlatıyoruz durumu.. Sen bu fincanları kırıldı farzet, biz bunları  (ç)almak istiyoruz, ama seninde haberin olsun istıyoruz dedik, garson çocuk abla ben bir şey görmedim, bilmiyorum, dedi.. O zaman bu zaman restoranda ne zaman çok hoşuma giden birşey olsun bu yöntemi deniyorum, genelde tutuyor.. O fincanın biri bende biri hala arkadaşımda.. Sonra bir yerden yine tuzluk ve biberlik var evde.  Çeşmede bir restorandan kültablası var, hala balkonda durur.. Anıları var bunların.. İşte bu akşamda bir sürahi kestirdim gözüme.. 3 dl minik bir şarap sürahisi.. Karaf yani.. Aynı yöntem buradada işledi:)) şu an karşımda, bu yazıları yazarken içinde şarap benimle olduğuna gayet mutlu.. Bende.. Benim sürahi ve pijama tutkunu olduğumu biliyor muydunuz? 

ama sunun sirinligine bakarmisiniz.. Kadehten kücük, ama islevi büyük..

16 Ocak 2014 Perşembe

Deniz & Taylan 2 X 18



Iki Günesim

Geçen yıl bugün 18 e bir kala diye bir yazi yazmıştım. Artık bir falan kalmadı.. 18 oldular bile..  O koskoca 18 yıl nerede ve hangi ara geçti? Gerçekten hatırlamakta zorlanıyorum.. Bebekken bunlar ne zaman büyüyecek dediğimi hatırlıyorum.. İşte bi onu hatırlıyorum, birde bugünü. Ya o aradaki zaman??Dün, yani resmi olarak daha 17 lerken, dedim son son şunlara çocuk muamelesi yapayım, tadını çıkarayım, kızdırayım dedim.. "17 de nasıl kötü bir yaştır, ne yetişkinsin, ne çocuk! Hahaha, daha iki hafta önce 18 olmadığınız için sinemaya bile alınmamıştınız gece 11 de.. Ha ha.. Bugün bile 17 siniz.. Hala onyedisiniz.. 8+9 kaç diyorum? 17.. Haha 17.. 17 aşağı 17 yukarı, iyice gına geldi bu son günde 17 den.. Daha bitmedi, bu sabah kahvaltıda son kez "daha onyedi, onyedi, onyediydi" şarkısı ile final yaptım:)) güldük birlikte.. 


Onlar için büyük gün.. Galiba benimde.. Yetişkinliğe geçiş yapacakları o gün.. Onlara 18 e girince pek bir şey değişmiyor diyemiyorum.. Varsın yaşasınlar o heyecanı.. Bende yaşamıştım hatırlıyorum. Hatta 3 gün öncesinde ehliyetimi almıştım sanki. Yoksa 19 muydu? Neyse, bunlar çok büyük şeylerdi o zamanlar.. Sonra bu heyecanları bastıran sorumluluklar yüklenince keşke çocuk kalsaydık dediğimiz çok oldu.. Gerçi bizim çocukluğumuzunda pek bi hayrı yoktu ya:)) O yüzden onlara bu konularda ahkam kesmek yanlış... Hepimiz herşeyi yaşayarak öğrendik. Onlarda öyle öğrenecek. En güzeli sanırım onların heyecanlarını yaşamalarını izlemek.. 

Fotoğraflar tanık oluyor geçmişe. Hafızadaki olayları yeniden hatırlatıyor.. Her an fotoğraflarla belgelenmiş.. Ilk doğduklarındaki o premetüre çirkin halleri, ilk dişleri, ilk adımları, ilk tuvalet deneyimleri, ilk yuvaya gidişleri, sonra okul, ilk müzik enstrümanı ile tanışmaları, sünnette, futbolda, kayakta..  daha sonra gittikçe seyrelmiş fotograflar. 
Babalarından ilk sakal traşı dersleri, babayla rakı tokuşturma, ara sıra facebooklarında gördüğüm kız arkadaşları ile fotoları.. Birde mezun olduklarında çekeriz herhalde.. Sonrada belki düğün fotoları olur. Ama ona daha çooook zaman olduğunu düşünüyorum:)) düşünüyorum düşünmesinde şu 18 yıl nasıl geçti ise o 15 yılda çabucak geçecektir. Aslında bir anne babanın mutluğu burunlarının dibinde, bunları görmek lazım. Insan çocuklarla unuttuğu şeyleri görüyor ve yeniden onunla birlikte öğreniyor.. Ince nakış gibi.. Sürekli işlemek.. Sabırla işlemek.. Çok sonra çıkıyor o işlediğin motifler.. Güzel işlemişsen güzel, gelişi güzel işlemişsen gelişi güzel bir motif çıkıyor işte.. 

Şükürler olsun, bugüne kadar sağlıklı ve huzurlu yaşamımız için. Evlatlarını hastanede yada mezarlıkta ziyaret eden analar var bu dünyada.. Oğlunu bakkala ekmek almaya gönderip, geri gelmediğini gören analar var.. Ayazda çocuklarını kaybeden analar var.. Cumartesi annelerini hepimiz biliyoruz.. Basit bir nedenden dolayı evlatlarını kaybedenlerde çok.. Örneğin yüzme bilmediği için, örneğin, bir çukura düştüğü için, yada yürürken kafasına bir şey düştüğü için, buna benzer bir sürü neden. Ben oğullarıma sarılırken utanıyorum o analardan.. Utanmak değil aslında bu, başka bir şey.. Sarılırken hep o analar gelir aklıma.. 

Peki ne yaptım/yaptık biz.. Böyle analarında var olduğunu anlattık.. Onlara hiç yalan söylemediğimiz için hep doğal davrandılar. Doğal olarak hayata soldan bakmaya başladılar.. Dünya insanı olmaları için çok dilli ve ufuklarının geniş tutmalarına özen gösterdik.. Insanlara saygılı olmaları konusunu biraz abartmışız galiba, biraz fazla saygılılar.. Az biraz yırtık olmalarında pek bir sakınca olmayabilirdi gibime geliyor.. Herşeyide doğru yaptığımızdan pek emin değilim açıkçası.. Artık onlar yuvadan uçmaya hazırlanan kuşlar gibi.. Hayatın çocukları olacaklar. Biz onlardan hep memnunduk.. Umarım Hayat'da onlardan memnun olur.. En önemliside onların hayattan memnun olmaları tabi.. 

Onların bebekliğinde eşimden hediye özel bir şarap almıştım. Ve onlar 18 yaşına girdiğinde birlikte içme sözümüz vardı.. Bu akşam birlikte açtık o şarabı.. Tortulaşmış.. Bozulmamışta.. Iyi şarapmış.. 

Hayat sana teşekkür ederimm.. 

18 yillik Sarap, özel yapim.. 

5 Ocak 2014 Pazar

Bendeki kardeş sevgisi biraz farklı...

Benim içimdeki kardeş sevgisini beni tanıyanlar çok iyi bilir. Kardeşi olanlar bunu çok iyi anlayabilir.. Ama bizimki hep farklıydı sanki.. Bizi tanıyanlar bu özelliğimizi anlatarak girerlerdi bu konuya. Yani en belirgin özelliğimiz bu bizim. Ama bizi birbirimize bağlayan faktörlerde farklı tabi.. Anne baba küçük yaşlarda bizi bize emanet edip gittikleri için biz sarmaşık çiçeği gibi birbirimize sarıldık.. Eee birde ben abla olunca kardeşlere olan kalkanlarım güçlendi.. Birde abimiz vardı gerçi. Onun anlayışı ve koruyup kollayıcı tavrı unutulmaz. Bizden küçük iki kardeş daha vardı.. Kızkardeş ile zaman zaman didişmelerimiz olmuştur. Köfte yaparken elimdeki et parçasını yüzüne fırlattığım olmuştur.. Hatta oklavayı bile hissetmişti sanki.. Unuttum ama, hakikaten bilmiyorum. Köfteyi hatırlıyorum ama.. Çünkü sonrasında çok gülmüştük.. Birde en küçüğümüz vardı. Ama kayıtlara "big baby" olarak geçmişti doktoru, 4,5 kilo doğduğunda.. Haklıymış.. Şu anda 1.90 larda eşek kadar oldu desem küçük kalır, zürefa kadar yerinde olur herhalde:)) 
İşte biz o dönemler en büyüğümüz 16 yaşinda, en küçüğümüz 1 haftalık atıldık hayata.. Yanlişlarımızla doğrularımızla bir 15 yıl daha geçirdik birlikte. Çok güzeldi.. Dışardan gıpta edildiği kadar varmışız.. Ben o zamanlar göremiyordum tabi bunları.. Artık birer birer hepimiz bir şekilde sevdiğimiz insanlarla evlendik. Bizler evlendik ve bir hayat kurduk.. Ama o "big baby" bundan çok etkilendi.. Açıkta kaldığını hissetti.. O eski birliktelikleri çok özledi.. Yanlızlaştı.. Oysa onu hepimiz çok seviyorduk.. Ama sadece sevmek yetmiyormuş.. Sorumluluk vermek, güven vermek, inanmak, dinlemekte gerekiyormuş. Acaba o ne hissediyor, neyi nasil yapmak istıyor hiç sormadık.. Yada içinde nasıl fırtınalar vardı bilmedik hiç.  Bunları anladığımızda o 25 ini çoktan geçmişti.. O kendi kendine büyüyen bir dağ çiçeği gibiydi.. Ama çiçek gibi hassas gerçekten.. 

Hayatımıza yılları ve yaşanmışlıklarımızı katmışız.. Kavga ise kavga, sevgi ise sevgi. Dokunmuşuz birbirimize... O kardeş sevgisi apayrı bende.. Evlat sevgisi ile anne sevgisi arasında çok güçlü bir sevgi. İkisindende vazgeçmek mümkün mü? Hele ablaysan? Iki üç kat daha fazla.. 
Ben bu güçlü sevgiyi uzakta olduğum için mi taşıyorum bilemem ama sonuçta hepimiz birbirimizden uzakta. Ben daha uzaktayım.. Ama yakın tutma adına daha sıcak hissediyor olabilirim.. Kardeşlik uzun süre ayrı kalmadıkça anlaşılması zor olan bir sevgiymiş. Karşılıksız, çıkar gözetmeyen bir sevgi şekli.. Onun mutluluğu için her şey yapılır ya, çünkü o zaman sende mutlu olursun ya, öyle bir şey işte. Yada hani bir arkadaşınızı çok seviyorsanız, onu anlatma şekli vardır,  seni kardeşim gibi çok seviyorum demek.. Bu kardeş sevgisi bende çok önemli.. 

İşte bu yılbaşı Almanya'ya kardeşlerimi görmeye gittim.. Kız kardeşim Türkiye'de idi göremedim.. Eksikti tabi.. Ama onunda orada mutlu olduğunu bildiğim için pek koymadı bana.. Abimi, eşini ve yeğenlerimi görmek.. Hele bu bizim "big baby" i gördüm ya.. O ablasının gülü.. O ablasının Civanı.. 
Civanı deyince, Uğur Yücel ve Binnur Kaya'nın çok sıcak bir dizisi var ya, oradaki Hüsne ile Civan in sevgisine benzer bizim big baby ile sevgimiz. Severken boğarım:)) 
Ona biri kötülük yapsa canavar olurum.. Gözüm hiç bir şey görmez. Böyle bir sevgi işte benimkisi..

Hüsne ile Civan'i ;)))