
Son referandumdan sonra ülkede yapılan seçimlere hiç inanmayacaktım, hiç güvenmeyecektim, umutlanmayacaktım, ve hiç heyecanlanmayacaktım güya. Sonra Muharrem İnce diye bi adam çıktı, 50 günde rüzgarı farklı yönden estirdi. Espirili, bilgili, eğitime önem veren, herkesi kucaklayan, huzur vaadeden, sanatı, aşkı, özgürlüğü, demokrasiyi ağzından hiç eksik etmedi. Özlediğimiz şeylere çok yakın olduğumuzu hissettirdi. Öylesine umutlar besledim ki, kocaman oldu umudum sığmadı hiç bir yere. Hatta bi önceki postumda “bu sefer olacak” diye yazı yazdım. İnanmadığım hiç bir şeyi yazamam ben.
Başına bir şey gelmesin diye çok yükseklere koymuştum umutlarımı bu pazar açmak üzere. Bu pazar çok güzel olacak diyordum. Heyecandan uyuyamıyordum bile. Pazar erkenden kalktım. Güzel bir kahvaltı hazırladım. Birde radyoyu açtım. Oynak türküler vardı. “Erik dalı gevrektir” çalarken çocuklarla birlikte omuz kaldırıp, gerdan kırıyorduk. Kahvaltımızı yaptık güle oynaya. Hava berrak, güneş pencerelerden sızıyor. Bi yandan akşam olsun istiyorum, bir yandan bu heyecan sürsün istiyorum. Kahvaltı sonrası kahvemi alıp balkona çıktım. Sigaram zaten balkon masasında. Birde telefonumu aldım. Seçim günü. Sosyal medya çok hareketli. Herkes çok mutlu, çok umutlu.. Resmen umut aşılıyor herkes herkese. (Çevrem öyleyse demek ki?) Sonra gülümseyerek balkon çiçeklerime bakıyorum. Sizi akşam serininde sulayacağım merak etmeyin diyorum. Kedim Miri zaten yandaki sandalyede uyur gibi yatarken bana bakıyor masum masum. Bugün çok güzel olacak dimi Miri? diyorum. Hani siz herşeyi önceden hissedersiniz ya, bana bi işaret ver bi şey yap diyorum gözlerine bakarak. Hiç kımıldamıyor yerinden. Sadece gözleri kısık bi şekilde bakıyor bana. Sen anca bakarsın, deyip bir gün öncesinden yıkanan çamaşırları toplamaya iniyorum. Ütü masasını suyu ısınsın diye kurmuştum zaten. Çoraplar hariç herşeyi ütülüyorum radyo dinleyerek. Gerçi bu benim her pazar yaptığım şey. Maksat vakit geçsin. Günü bölmüşüm yapacağım işlere. Daha günlük 10bin adımı atacağım ormanda. Tamda istediğim gibi gidiyor gün. Hem çabuk geçmiyor, hem çok güzel geçiyor. Ormanda iki saate yakın yürüyorum. Güneş sızıyor sıra sıra dizilmiş yüksek ağaçların arasından. Sonra başak sarısı buğday tarlası kenarından yürüyorum. Güzel şiirler, güzel yorumlar, güzel kelimeler dolanıyor zihnimde. Çoğalmak, üretmek, sevmek, kucaklamak, huzur gibi şeyler.. İşte diyorum bunlar hep işaret..
O gün Akşam yemeğimizi erkenden yiyoruz, çünkü akşam tv ekranına ve Twitter’a yapışacağım. Evet biliyorum, AA haber ajansının oranları yüksek tutacağını ve sonra düşeceğinide biliyorum. Fox tv den izliyorum güya. Bazen halktv ye geçiyorum. Ama onlarda ekran grafiği yok. Sadece sosyal medyaya bakarak yorum yapıyorlar. Ona bende bakarım diyerek tekrar fox tv ye geçiyorum. Yüzler gülüyor falan. Her ne kadar AA oranları hala yüksek göstersede, CHP sözcüsü Tezcan ara ara çıkıp açıklama yapıyor. Onlardada yüzler gülüyor, “AA verilerine inanmayın, bizde aynı verileri giriyoruz, bu seçim ikinci tura kalmıştır vs.” Umudumu hala kaybetmiyorum. WhatsApptan umudunu yitiren yakınlarıma, durun ya o öyle değil, değişecek sonuçlar falan diyorum. Sonra ne oldu bilmiyorum. Bi ara sessizlik oldu. Oranlar hep aynı kaldı. YSK daha açıklama yapmadan Erdoğan çıktı Huber Köşk’ünden mini bir konuşma yaptı. Noluyor ya falan oldum. Bu arada akp liler sokaklara dökülmüşmüş zaten. Sonra Erdoğan balkon konuşmasını yarın yapacak dendi. Ve dışarıdaki kutlama yapanların sesi kesilmiş. Ha dedim baskı kurmaya çalışıyorlardı, sonucu öğrenince sustular. Hala umutluyum ama. M. İnce hiç ortalıkta yok. O açıklama yapmadan inanmam hiç bir şeye diyorum. Sonra yine bu sözcü Tezcan ve yanindaki dört kişi omuzlar düşük, eller göbek hizasında birbirine bağlı, yüzler asık, bi şekilde çıktı dedi ki, “bla bla bla.... normal yaşantınıza geri dönün”! .Alla alla! Sebep? Dedim. Resmen ekrandaki adamla konuşuyorum. Sonra Fox tv’ye geçiyorum. Sunucu İsmail bilmem kime SMS göndermiş M. İnce. “Adam kazandı”, demiş. Bunun üzerine Erdoğan ertesi gün yapacağı balkon konuşmasını yapmak üzere Ankara’ya yol almış alel acele. Hatta bi kız çocuğuna mı çarpmışlar ne? Önce onu hastaneye yetiştirmişler falan. Gecenin üçünde çıktı Saray’dan konuşma yaptı. Bitti yani. Bu muydu? Dedim. Ve bir bok çuvalı gibi hissettim kendimi.
Bizi gaza getirenler, İnce olsun, Akşener olsun, siz oylara sahip çıkın, YSK bizde, 50 bin avukatı dikeriz, beni anca kazırlar YSK nın önünden gibi açıklamar vardı. Kimse ortalıkta yok. Bi şeyler oldu o gece ama ne? Anlam veremiyorum. Bu ya bir devlet sırrı olarak kalacak, yada yıllar sonra ortaya çıkacak.
Sonra pös pös gidip yattım. Sabah çok kötü hissediyordum kendimi. Hem yorgundum, hem o umutlarım o çok yüksek yerden düşüp kırılıp darmadağın olmuştu. İş yerinde bile verimli değildim. Eve geldim, hep yaptığını yap dedim. Hemen ormana koştum. İyi geldi bana. Bugün daha iyiyim. Hayat devam ediyor ve hep edecek.
Bazen diyorum bana ne oluyor? Sanki o ülkede yaşıyorsun? Dolar, yuro fırlayacakmış. Fırlasın aq. Ekonomi kötüymüş! Soğan, patates tane ile satılıyormuş. İyi ya işte, burada en ucuz olan şeyi artık Türkiye’deki yakınlarına hediye olarak götürsün. Tıpkı daha önce yaptığın gibi. Türkiye’nin milli içeceğini buradan daha ucuza alıp götürüyordun, dedim kendi kendime. Banane, desene dedim. Ama diyemiyorum işte. Uzaktada yaşasam seviyorum o ülkeyi. Ve iyi olsun istiyorum. İnsanlar iyi yaşasın istiyorum.
Sanırım banane demeliyim artık. Madem o ülkenin yüzde 52 si o yönde kullanmış oy’unu, demekki çoğunluk böyle bir yönetimden memnun. Banada bok yemek düşer.
Hayırlı uğurlu olsun.
Türkiye haritasına bakıyorum, sarı yerler çoğunlukta. Aziz Nesin geliyor aklıma.