Sayfalar

1 Kasım 2012 Perşembe

Hayat bize güzeldi...


Aslında başlık "herşey bizden yana" olacaktı.. Buna Ayça ile birlikte karar vermiştik.. Çünkü çoğu güzellikler tesadüfen onun gelmesine denk gelmişti.. Olumsuzluklarla başlamasına rağmen.. Ama ben başlığı değiştirdim.. Çünkü hayat bize çok güzeldi.. Hatta bazen abartıp, şu an yeryüzünde bizden mutlusu yok dedik, üstelik buna inandık:)

Çarşamba, arefe gününün akşamında saat 22.30 da Zürich havaalanından aldım Ayça'yı.. Uçaktan yanlız çıkması bende hafif çaplı bir şaşkınlık yarattı tabi:))

Eve geldik.. Morali hafif bozuktu.. Çünkü bugün öğlen işten çıkıp eve güle oynaya gidip, çantasını hazırlamayı ve hava limanina gidecegini düşünürken, evdeki kötü sürpriz onun moralini bozmuştu.. Evine hırsız girmiş. Maddi değerinin umurunda olmadığı, ama manevi değeri yüksek olan bir kaç eşyasının gitmesi onu üzmüştü.  Allahtan bu moral bozukluğu ile gelmekten vazgeçmemişti. İyide yapmıştı.. Çünkü, bu şoku ancak böyle kolay atlatabilirdi bence:))
Eve geldik demiştim.. Karnı toktu..bunu bildiğim için bende yemek yapmamıştım.. Sadece peynir tabağı, kırmızı şarap, kurtlu elmalar ve kokulu üzümler vardı. Her ikiside Migrostan veya manavdan değil, dalından koparılan meyvalardı.. Görüntüleri ile doğal olarak çelimsiz olsalarda, lezzet bakımından çok farklıydılar.. Masa tamamdı.. Işıklar, mumlar masayla uyum halinde, ee biz zaten.. O konuştu ben dinledim, ben konuştum o dinledi.. Herkes bilir, böyle anlarda akreple yelkovanının arkasından atlılar koşturduğunu.. O akşamda dört nala koşuyorlardı.. Ama ertesi günün güzel geçmesi için uyumalıydık.. 

Perşembe.. Bir kaç saat çalışıp eve geldim. Zamanımız kısıtlı olduğu için yakın yerlerde ve dolu dolu geçirmekti hedefimiz.. Hava sisli pusluydu.. Bir tv kanalında hava spikeri vardı, "hava nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun" derdi eskiden.. Aynen öyle oldu. Güneş yüzü görmedik ama bizim havamız gayet iyiydi. 
Bize 15 dakika mesafede olan Gurten'e çıktık.. 
Gurten Bergbahn


Çok kez gitmiştim.. Herseferinde başka güzel orasi.. En son geçen yıl Serpille gitmiştim.. Güzel sonbahar resimleri çekmiştik.. Tek vagonlu bir dağ treni ile çıktık Gurten tepesine.  Bu sefer Gurten'in etrafinda yürüdük.. Yeni güzellikler keşfettik.. Güzel havalarda Bern'in ünlü ve her daim karlı dağları Eiger, Mönch ve Jungfrau görüntüsü buradan muhteşem oluyormuş. O görüntünün tadına varmak için, Gurtenin arkalarında bir yerde banklar yapmışlar, insanlar oturup izlesin, ve kendinden geçsin diye..  Bunu ilk kez keşfettim.. Fakat hava puslu olduğu için dağlar saklambaç oynadı bizimle:) bir gün ilk gelen konuğumla sobeleyeceğim o karlı dağları, söz!

Sonbaharın yaprakları olur ya, şöyle yol boyu.. İşte öyle bir yolda, yaprak hışırtılarının arasında yürümek bizi çocuk gibi sevindirdi.. Hatta yol kısa olduğu için, tekrar geri gidip tekrar yürüdük:)) 
Bu güzel yürüyüşten sonra Gurten'in tek yapısı olan otel ve restoranına geldik. Restoranı değilde bahçesini çok daha güzel bulurum.. Hava serin olmasina rağmen orada oturup, pembe şarap ve sohbet büyük mutluluk verir.. Sonbahar renkli ağaçların altindaki mavi yeşil ahşap masaların üzerine düşmüş yaprakların güzelliği beni kendimden geçirir. Ayçada kendinden geçti.. 

Hava kararmadan evimize geldik.. Birlikte yemek yaptık ve yedik..  Birde güzel çay demledik.. Cansu'nun gönderdiği ve benim çok izlemek istediğim "Nar" filmini izledik.. Boşuna bu kadar önemsemişim o filmi. İkimizde hayal kırıklığı yaşadık. Bize göre vasat bir filmdi.. Senaristin hayal gücünü yakalayamadık bir türlü.. Yüzleşmeler, sırlar, adalet aranıyormuş filmde.. Konu güzel olmasına ragmen daha gerçekçi anlatılabilirdi diye düşünüyorum.. İkimizde sıkıldık filmden. Filmden sonra biraz daha oturduk, sohbet ettik ve ardindan uyuduk.. 

Cuma.. Ben yine bir kaç saat çalışıp gelene kadar, Ayça evdeki ütüyü, temizliği bitirmişti.. Bugün Bern'i gezelim dedik. En son geldiginde aynı gün uçacağı için koştura koştura gezmiştik.. Bugün sindire sindire gezecektik.. Ayrıca Taylan bize akşam 19.00 ve 20.30 da parlemento binasında muhteşem bir ışık gösterisinin olacagını söyledi.. Rahat rahat gezdik Bern'in tarihi sokaklarında, alışveriş yaptı Ayça, kartlar aldı.. Sonra Einstein kafenin ikinci katında dinlendik. Kartları yazdık.. Keyifliydi.

Saat 19.00'taki ışık gösterisi randevusuna geç kalmıştık.. Eh, o zaman bizde 20.30 daki gösteriye yetişiriz dedik.. Ve Bundesplatzda, Santa Lucia pizzeriadaki yerimizi aldık.. Pizzalarının güzel olduğunu en son Bern gezimden sonra keşfetmiştim.. Cam kaplı restoran hem dışarda, hem içerde oturuyorsun hissini veriyor. Soğuktan korunmak için kalın battaniyeleri var. Normalde mantar şeklindeki ısıtıcılarda var, ama bugün yoktu.. Çok soğuk olmadiği için herhalde. Ben deniz ürünleri pizza aldım.. Ayça, şimdi aklımda olmayan farklı pizza istedi..  Pizzalarımız geldi.. Nefis görünüyordu.. 
Bardagi kirmadan önce:) 

Ikinci pizza geldi.. Su bardagi yok!!

Üzerine karabiber ve acı sos döktükmüydu artık tamamdı.. Ayçanın sakarlığından değilde masamızın darlığından, karabiber ögüteceğini yerine yerleştirirken su bardağının üzerine çakınca, bardak tuz buz oldu.. Nazar dedik.. Pizzayada gelmişmidir diye incelerken garson ben size yenisini getireyim deyip aldi pizzayı.. Ve yeni pizza geldi.. Bu arada ben bitirmiştimde, Ayçanin pizzasını bitirmesine vardı.. Fakat saat 20.30 du.. İkinci gösteriyide kaçırmak istemiyorduk.. Masada herşeyi olduğu gibi bırakıp, garsona gösteriyi izleyip gelicez dedik.. Artık nasıl masum görünüyorsak bizim geri gelecegimize inandı.. Yağmur yağıyordu.. İnsanlar şemsiyeler altında parlamento binasının önünde birikmişti.. Bizim gibi tek tük kişide vardı şemsiyesiz.. Islandık, ama çok güzeldi.. Üç boyutlu ışık aldatmacası.. 

Sonra yine güvenilir insanlar olduğumuz için restorana geri geldik:) Ayça pizzasının geri kalan çeyreğini bitirdi.. 

Sonra eve geldik.. Yine çay ve ikinci film "Yeraltı" filmi.. Yine bir hayal kırıklıği. Dünkü filmden farksız.. Bir Demirkubuz filmi.. Dosteyevski edebiyatıymış.. Kitabı bilmiyorum, kitaba sadık kalinmışmıdır. Ama senaristin buradada ne anlatmak istediğini ikimizde anlayamadık.. Orasını burasını koklayan bir adam, elinde bir patates, uluyan, inleyen.. Hhhhmmmmmmmm diye garip sesler çıkaran.. Oyuncu Engin Günaydın başarılı ama, konu bana ağır geldi.. Anlamakta zorlandım.. Buda benim görüşüm film hakkında. Bazı dialoglar hoşuma gitsede, Sevemedim.. Sonra yine uyuduk..

Cumartesi.. Hava nasıl soğuk. Karla karışık yağmur yağıyor. Bugünde evde kalalım dedik.. Rahat rahat.. Biryere koşturmadan.. Zaten bu gece saat 4 te ayrilacaktık.. Sadece kendimize ayırdık bu günü.. Güzellik maskeleri yaptık, türküler dinledik, güldük, işi deliliğe vurduk herhalde, nede olsa ayrılık saatine vardı.. 
Bu arada ince ince yağan kar iyice birikmişti.. Sonbaharda gelen Ayça, kışın dönüyormuş gibi oldu.. Son 3 günde 3 mevsim görmüştü.. Son iki gündür izlediğimiz filmler bizi gerdiği için bu akşam tv veya film izlemedik.. Müzik dinlemeyi tercih ettik.. Gece 2 gibi biraz uyuyalım dedik.. Koltukların üzerine kıvrıldık.. Saat 4 e doğru uyandık.. Bern Gar'ına erkenden vardık.. Kimsecikler yoktu yollarda.. Trafik ışıkları hep yeşildi.. Ortalık bembeyazdı.. Kar tipi şeklinde yağıyordu.. İstasyona umduğumuzdan erken geldik. Zaten hep soğuk olan gar, buz gibiydi.. Arabanın içinde bekledik. Bizim dışımızda seyehat eden insanlarda vardı.. Issız değildi oralar o saatte.. 04.21 te hareket edecek olan tren 5 numarali peronda bekliyordu.. O soğukta hemen yerini aldı Ayça.. 10 dakika sonra kalkacak olan trenin  içinde bende bekledim.. Hareket saatine dakikalar kalınca dışarda beklemeye başladım.. Ayça içerden bana, elleri ve kollarıyla "git git" der gibi işaretler ediyordu.. Hiç gidilirmiydi? İlk defa gözler sulanmadan birini göndermeyi başarmak istiyordum.. Gayet iyiydim.. Güzel bir 3 gün geçirmiştik.. Mutluydum.. Ağlamakta neyin nesiydi.. Resimler çekiyordum 
oyalanmak için, trenin penceresine bir kalp çizmiştim gülerek, "acımıyorki acımıyorki" diyerek omuzlarımı yukarı aşagı indirip kaldırıyordum..

Saat 04.20 gibi trenin kapılarının kapandığı andaki o acı ses, acıttı yine.. Başaramadım, bu seferde olmadı.. Sanırım bunu hiç başaramayacağım.. Ağır ağır uzaklaştı ve kayboldu o tren, o sabahın köründe.. Eve döndüm.. Yatağımı yapıp yatacağım.. Yatak örtümü bir kaldırdım.. Bir not.. Deli şey dedim.. Yenice kurumuştu bu gözler..

Güle güle git Ayça..  Gene gel, gene buyur.. 
ayriliga 5 kala..
Bern, Parlanento binasinda yapilan Isik gösterisinden bazi görüntüler.. izlemek isterseniz, buraya tik tik..
Böyleydi bizim 3 günümüz...

2 yorum:

  1. İki kadının güzellikleri paylaştıkları siviçre anıları...
    Evet,ikisinin anlatımı,algıları özünde aynı olmasına rağmen farklılıklar içermekte, ikisininde anlatım tarzı yalın,sade ama duygu yoğunluğunda yazılan satırlar.
    İki kadını okumak benim içinde farklı bir tecrübeydi, kadının dünyası, doğayı,etrafı gözlemlerken farklı dokunuşları,bakışları,yorumlamalarına tanık oldum. Kadınların dünyası,duygu cümbüşünde yansımaların yumak halinde olması,sarmaş dolaş ifade biçimi biz erkeklerden ayıran kalın bir çizi olduğunu düşünüyorum.
    Naif ve saf olan kadının dünyası,şeytani gizliliği ruhunda barındırsada bu onun dış dünyaya karşı almış olduğu bir savunma biçimi olarak karşımıza çıkması,onun masumiyetini gizlemesi dış etkenlerin değişimi ile ilintili... Kendi dünyalarında özgür ve bağımsızca paylaştıklarında o naif ve saf yönlerini keşfedebiliyoruz.
    Ayça'nın yaşadıkları ve beraberinde getırdikleri ile server'in hayalinde geçirebilecekleri günlerin sarmalı farklı gelişsede,kavuştuktan sonra sarmaş dolaş olabilmenin ayrımına vardıklarını hissediyorsunuz.... Kısacası güzel duygularla anlatılan iki kadının gözlemleri farklı bir pencereden anlatılmaya çalışılmış.
    Bence çok başarılı ve paylaşılan bir kaç gün,güzel olan dostluklar... Herkesin hayatında böyle bir yada iki dostu,arkadaşı olmalı,hayatı güzelleştirmek adına...
    Hayat size güzel, güzel olanlar sizinle olmalı.... Umarım arkadaşlığınız daim olur, emekle korursunuz arkadaşlığınızı.....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu ne güzel bir yorum.. Cok tesekkür ederim..

      Sil