Güzel bir bahceye uzaktan bakmak.. |
Sonra, Almanya'dan misafirleri geldi.. Çocukluk arkadaşlarıymış.. Hatta anne ve babaları arkadaşmış teee 60 yıl önceden. Sonra çocuklar arkadaş kalmış. Şimdi o çocukların çocukları kaynaşıyor.. Çok sıcak ilişkiler bunlar. Sevdim. Hepside her konuda bilinçli, ve entellektüel.
Laf lafı, laf götü açar derdi, ninem. İşte böyle laf lafı açtığı bir zamanda, Almanya'dan gelen arkadaşı, nevresim takımlarını beraberinde getirdiğini söyledi. Ben gözlerimi pörtletmiş şekilde ona baktığımı farketti. Nevresimlerini mi getirdin, dedim? Evet, dedi.
Herkesi anla anla, nereye kadar dedim kendi kendime? Her zamanki sakin ses tonumla düşüncelerimi anlatmaya başladım. Dedim ki;
Biliyor musun? Ben çok uzun yıllardır Avrupa'da yaşıyorum. Her iki kültürüde çok iyi biliyor ve anlıyorum. Senin çok iyi niyetli düşündüğünü biliyorum, yılların arkadaşınız, ona zahmet vermek istemediğini çok iyi anlıyorum. Ama madem ben Türk olarak tanıştırıldım, fikrimi söylemek isterim. Birincisi arkadaş arkadaşa zahmet vermez. Arkadaşın arkadaşa ayıbı olmaz. O zahmete seve seve girişilir. Ikincisi, duyu organlarınız var bizim. Görmek, koklamak, duymak, hissetmek, tat almak gibi. Senin evinden getirdiğin nevresimler senin evindeki gibi kokacak. Derine öyle dokunacak.. Oysa ben bir yere gittiğimde, oranın kokusunu, sesini, tadını, dokusunu hissetmek isterim. Farklı bir yerde olduğunu sonuna kadar hissetmek isterim. Yıllar sonra herhangi bir yerde o kokuyu hissettiğimde beni alır o koku, o arkadaşa, anneme, kardeşime artık her kimse, o zamana, ve kişiye götürür. Bunlar güzel duygulardır, dedim.. Beni can kulağı ile dinledi.. Benim yaptığım ayıp bir şeymi, dedi? Evet, dedim. Ok, dedi. Bu avrupalılarda sevdiğim şeyse, herkes fikrini söyler, insanlar birbirini anlamaya çalışır.. Aklına yatarsa okeyler, yatmıyorsa ikna eder konuşarak. Bizedede o yok diyemedim artık:)
Neyse, bu nevresim konusu geçerken, aklıma benimde bire bir yaşadığım bir anım geldi. Ama söylemedim bunu. Şimdi size söylüyorum;)
Oda şu, Istanbula tatile gittiğimde önce soluğu kuaförde alırım.. Saçlar boyanır falan. Sonrada çok sevdiğim arkadaşıma. Yaz aylarının verdiği sicakla ve boyalı saçlarla, o yastık alcalı beleceli olurdu.. Beni sabah öperek uyandıran arkadaşım bunu görür, bu yastık neden böyle olmuş, ama bu temiz di diyerek kendini aklamaya çalışırken, ben utanarak, galiba benim saç boyam geçmiş, özür dilerim derken, bir rahatlardı.. Hiç önemli değil, boyaysa boya, yıkayınca çıkar, çıkmasada ne önemi var, seni hatırlatır bana demişti..
Hangi kültür ve anlayış daha sevimli?
Ama genel olarak güzel bir akşamdı. Doyurucu. Eve dönerken arkadaşım bana parka kadar eşlik etti.. O yolda giderken, biliyormusun dedim? Sana basit bir Sürahi getirdim. Severim sürahileri.. İçi doluysa bardağı doldurur.. Bizim ilişkimize benzetiyorum. Bazen birimiz sürahi oluyoruz, diğerimiz bardak, bazen tam tersi. Kucakladı, seni seviyorum, dedi. Bende seni.
Iyiki doğdun, dedim..
Iyiki doğdun, dedim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder