Sayfalar

2 Haziran 2015 Salı

Pusulaswiss, ve Sunay Akın ile bir hafta sonu..

Sadece Isvicrede yayinlanan Pusulaswiss gazetesi.
Pusulaswiss gazetesi dün akşam 8.yılını kutladı. Bende buraya katıldım. 

Bundan iki ay önceydi. Gazetenin genel yayın yönetmeni Turgut bey ofisimize geldi. Pusula gazetesini okuyup okumadığımızı sordu. Değil okumayı, adını bile duymamıştım. Nerde satılıyor dediğimde, hiç bir yerde satılmıyor abone yolu ile ulaşıyor, dedi. Gazeteyi 8 yıldır tanımamanın utancını ve suçluluk duygusu yaşarken Turgut beyin verdiği bu cevapla hemen kurtuldum bu duygulardan.. Sadece İsviçre'de çıkan aylık bir gazete olduğunu, tarafsız haber yaptıklarını, anlattı. Içimden, "yav he he, tarafsız gazete mi var günümüzde" dedim, ama içimden.. Yanında getirmiş olduğu son sayılardan ikisini aldım, eve gidip balkonda sadece bir göz atmak istedim. Okumak değil ha, göz atmak. Sadece atılmakla kalmadı gözlerim, yapıştı resmen sayfalara.. Her konuya yer veriyorlar, tarafsız politika haberleri, ekonomi, moda, sinema, tiyatro, ve başka aktiviteler, Isviçreden haberler ki en önemliside bu zaten, yaşadığın ülkenin gündemini kendi dilinde okuyabilmek ve anlayabilmek güzel bir olgu. Hemen abone oldum gazeteye. Abone olmakla kalmadık, sponsor desteğimizi sunduk. Ilk kez bir yere sponsorluk içime sindi. Çünkü güzel olan bir şey desteklenmeli.

Ele avuca sığan, kolları yormadan okunan formatı, haberlerin gerçekten tarafsız olduğu, şöyle ki, okuyucuyu salak yerine koyup, sen anlamazsın, biz sana bu haberi kendi anlayışımıza göre yorumlayıp sunalımda belki anlarsın, anlayışları kesinlikle yok. Her haberi olduğu gibi sunuyorlar. Okuyucuyu ciddiye alma ve saygıdır bu. En tanınmış köşe yazarlarından biride Sunay Akın.

30 Mayıs'ta 8 yaşını kutlama vesilesi ile, Pusulaswiss gazetesinin çekirdek ekibini tanıdım, umutlular, yüzü güleçler, sıcaklar, samimiler, pırıl pırıllar. Hepsi kaliteli, bilinçli, medeni ve anlayışlılılar. Kutlamaya Sunay Akın'da gelmişti. Bir gün öncesinde yemek vardı Zürichte. Davetliydik. Dedim ya samimilerdi diye, sanki herkes herkesle tanışıyor gibiydi.. Çocuk sesleri vardı. Cıvıl cıvıldı.
Bir gün sonra yine aynı ekip, ve bir çok davetli ile 8.yıl kutlamasına katıldık Winterthur, Hotel Töss'de.
Yine sıcak, samimi bir geceydi. Elbette geceye Sunay Akın'ın gösterisi damga vurdu.
Bilirsiniz, Sunay Akın'ı, tarihi veya herhangi birşeyi anlatırken bile ince detayları atlamaz, ve zaten tiyatrocu, yazar ve insan kimliğini hiç bırakmadığı için anlatımlarını çocuklar bile ilgi ile dinler, Ve mutlaka anlattığı bir hikayenin altından hep tanıdığımız ya bir yazar, ya bir şair, ya bir tiyatrocu çıkar. Hadi ya, o omuymuş deriz. Adam kelimelerle oynuyor resmen. O akşamki gösterisinde Ertuğrul fırkateynini alattı. Nasılda güzel anlattı, sanki o fırkateynin içindeydim, yada Sarıyer'de onları bekleyen kadınlardan biriydim. Japonya Türkiye dostluğunun başlamasının asıl nedenin bu Ertuğrul fırkateyninin olduğunu söyledi. Barış Manço'yu neden bu kadar benimseyip sevmeleri taa o zamanlara dayandığını söyledi. Sunay Akın bir müze aşığı, tarihi ince ayrıntılarına kadar araştıran, doğru bilgileri gelecek nesillere anlatmak isteyen biri. Çocukları ve gençleri çok seviyor.

O gece sahneye çıkarken şu sözlerle başladı; Türkiye'de 4 kişi çok güzel bir şey yaptı, biri Koç, biri Sabancı, biri Eczacıbaşı, biride ... Ellerini göğsüne götürerek kendini gösterdi, ben demedi.. Çünkü dördümüzünde müzesi var diye ekledi. Ekledi eklemesinede, sonrasında müze için vergi veren bir tek kişiyim, dedi. Müzeye genelde aileler çocuklarının elinden tutup geliyor, ama çıkarken diğer elinde kendi çocukluğu oluyor, dedi. Bir dahaki İstanbul seyahatimde gitmeyi düşünüyorum. Göztepe'deymiş.

O geceden Aklımda kalanlar şöyle; Pusulaswiss gazetesinin tarafsızlığını Sunay Akın'da vurguladı. Herkesin düşüncesi olmalı dedi. Bizi göstererek, mesela şu 3. Sırada oturanlar, hepiniz aynı düşünüyorsanız sizden bir şey olmaz dedi, Allahtan ikinci Sırada oturuyordumda üstüne alınmadım:) Çok sesli bir koro gibi olmalı, orkestra gibi olmalı. Kimi klarnet, kimi gitar, kimi obua çalmalı, kim flüt, kimi davul.  Ama nota bilecek dedi.. Hele hele mecliste olanlar diyede ekledi.. Söyleşileri ile düşündüren bu insanı seviyorum.

Sadece bir şey beni rahatsız etti, oda şu; gösterisinin sonuna doğru şuna benzer bir cümle yada benzetme yaptı; (babası demişki güya) "habu bizim Sunay pi şeyler anlatıy, sizde güleysiniz, buda sizin ahmaklığınız" yada buna benzer bir şey söyledi. Sonrada, babam işte ya, falan deyip geçiştirdi. Bence onu orada anlatması gerekmiyordu. Sırf bu Yüzden onu sildim mi, hayır tabiki.. Ama hoş bulmadım. Neyse anlayışımız geniş. Onuda anlarız.. Nota ile çalınan bir orkestrada hatalı bir ses hemen belli olur ya, banada o ses geldi sanki. Ama hangimiz hata yapmıyoruz? Hem belki ben yanlış duymuş yada anlamış olabilirim.

Çok güzel iki gündü. Sunay Akınla her gün karşılaşmıyorum sonuçta:) ve artık Pusula gazetesini okurken yazarlarınıda tanıdığım için daha bir özel oldu.
Şu Fotoğraflarıda ekleyim de, arşivimde bulunsun. 

Pusula Gazetesinin yemeginde. 


yine ayni açi ama farkli bir foto. Duradursun burda.. belki fotograflar yok olur, ama bunlar kalir blogta diyerekten:)
ayni aksamin sonunda Kegel oynarken.
Kegel, Bowlingin alman versiyonu. 

Sponsor olmustuk ya hani, bizi bir plaket ile sevindirdiler o gece. 

Iste burada Ertugrul Firkateynini anlatirken
dedi ki;
"Ejdat Ejdat, diyorsununuz, iste bunlarda Ejdadimizdi,
merdivenlere 16 Osmanli "mankeni" dikmekle
olmuyor bu isler..."

Buradada röportaj verirken...




2 yorum:

  1. Ne hoș yazı olmuș paylașın için tsk

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim. Genelde yazılarımı kendime not düşmek adına yazarım. Yorumlar omuz sıvazlar gibi. Hoş bir duygu. Sizin en son Toronto da Sunay Akın dinletisini yazdığınız için bir anımı paylaşmak istedim. Böyle dokunarak tamıtabiliyorız birbirimizi., sevgiler Isvicreden🇨🇭Kanadaya 🇨🇦

    YanıtlaSil