Sayfalar

22 Kasım 2015 Pazar

Korkular, Endişeler, Duygular Cirit Atıyor..

Bugün yazmalıyım. Yazmalıyım ki, sağalayım, içimi dışıma getireyim, getireyim ki, içimi göreyim, yüzleşeyim, yoksa bana rahat yok bu hafta sonu. 

Soğuk bir Cumartesiye uyandım. Kar yağacak biliyordum ama inanmıyordum. Öğlen saatlerinde yağmaya başladı kar. Ama böyle ağır ağır yağmıyor, yılın ilk kar'ı olduğundan mı nedir, ergen gibi deli deli yağıyor. Kimi yukarı çıkıyor kar taneleri,  kimi sağa sonra sola, sonra balkon pencereme vuruyor delicesine ve heyecanlı. Kahvem ve sigaramla balkona çıktığımda görüyorum bunları. Ankara'dan blog arkadaşıma gönderdiğim kart ulaşmış, haberi geldi tam o anda fotosuyla. Onunda kartı bana dün ulaşmıştı. Bende ona göndermiştim kartlı fotomu. Küçük ama büyük mutluluk günümüzde artık bunlar. Çünkü, güne hangi acıyla uyanacağımız hiç belli olmuyor. 

Evet, bugün neden yazmalıyım, nereye dökmeliyim içimi? Gerçi kardeşlerime döktüm, yetmedi buradada yazayım ki, iyice boşalayım. 

Aslında ben çok rahat, ve olaylara geniş bakan biriyim. Yani evhamlı biri olmadım hiç bir zaman. Günümüzün tabiri ile "cool" oldum. Kendi hayatımla olsun, çocuklarımla olsun. Gereksiz korkularım hiç olmadı. Herşey olacağına varır dedim. Ilk kez bugün öyle cool düşünemiyorum. Annelik duygularım ağır basıyor ve korkularım eziyor beni. 

Neden mi? Bizim gençlerden Deniz olanı, bir haftadan beri Hamburg'a gideceğini söylüyordu. Dedim herhalde tatili ayarlamışlardır, iyi güzel. Gezmeleri görmeleri. Planlı Programlı olabilir. Dün öğrendim ki, bu gece yani Cumartesi gecesi saat 23 gibi yola çıkacaklar, 10-11 saatlik bir yol. Üç kişiler, ve araba ile gidecekler. Arkadaşının arabası ile, ve arkadaşı ehliyeti 2 ay önce almış. Birde laf aramızda o arkadaşını pek sevmiyorum. Ha neye dayanarak söylüyorum bunları? Denizin zaman zaman anlattıkları ile. 
Aslında bende gençken arkadaşlarımı sevmeyen büyüklerim vardı. Ailem demiyorum, çünkü annem yoktu. Ve ben bana güvenmeyen o büyüklere çok kızardım. Ve derdim ki; ben ilerde Çocuklarım olursa onlara hep güveneceğim, arkadaşlarına hiç laf etmeyeceğim. Noooldu, bende düştüm aynı noktaya. Hiç sevmediğim bir şey ama, korkularıma yenik düştüm işte.

Bugün çok dramatik bir sahne yaşadık. Akşam saatleri 22 gibi. Babaya söyledi gideceğini. Baba istemedi. Ben gitmeni istemiyorum, dedi. Gülümseyerek, bende kendi tecrübelerimi kendim 
yaşamak istiyorum, dedi Deniz. Bu arada gitmesini hiç istemiyorum ya, Pasaportunu sakladım güya. Sonra içime sinmedi. Verdim pasaportunu, sen bilirsin dedim. Kucakladım, gitmeni istemiyorum, lütfen gitme, noolur gitme dedim. Ama bunları söylerken gözlerim yaşını kutluyordu. Ama o, anne lütfen böyle yapma dedi. Sonra çekildim önünden, o zaman güle güle dedim. Çıktı gitti. Ben balkona çıktım. İçim buruk. Neden doğru dürüst yolcu etmedim diye suçluyorum kendimi. Ve o iç rahatlığı ile gidemeyecek. Aklı evde kalırsa diye kendimi suçluyorum bu sefer. Hiç bir şekilde mutlu olamıyorum. Ne bu şekilde gitsin istiyorum, nede gitmesin.. Balkonda otururken "babam ve oğlum" replikleri aklıma geliyor falan. Sonrada, gitmek isteyenin önünde dağlar olsa engel olamaz repliği. Belliki kararlı. 

Sonra ona, onu çok sevdiğimi mesajla gönderdim. İçi rahat olsun, aklı evde kalmasın diye. Şöyle yazmış bana. 


E ben bunu okuduktan sonra daha bir duygusal oldum. Aslında ikimizde birbirimize kıyamıyoruz, ama yapacağımızı yapıyoruz. Sonra bizim kardeşlerle olan gruptan yazışmaya başladık. Bizim oğlanlarda o grupta. Ben bu hislerimi yazınca, "rahat bırakın gençleri", "onların zaman ve mekan algıları yok", "macera ne güzel şeydir", "Gençler'e biraz olsun güvenin", "sende zamanında gezmediğin yer kalmadı", seni duyanda sanki Oğlunu Şırnak'a askere gönderiyon" diye yorumlar gelince, bende ha Hakkari ha Hamburg diye espiri yaptım, güldük. Deniz, önceki yorumlara, "yaşa be dayı" diye yazdı. Demekki İsviçre sınırları içindeydi hala diye düşündüm, zira yurt dışında interneti yok, belkide gitmez diye sevindim. Sonra bir mesaj biz sınırdayız, hadi Hoşçakalın.  Gece 24 e geliyor saat ve onlar hala İsviçre sınırında. Daha 10 saat yol gidecekler. Yani denem o ki, anneler hep kötü bi şey olur mu  endişesi taşırken çocuklar keyifte. Umarım çok keyifli geçer. Ve benim bu korkularım boşunadır. 
Ben birde kendimi tanıyamıyorum, böyle şeyleri onaylayan biriydim, noooldu bana? Nedir bu endişe, korku, güvensizlik? Yaşlılık mı? Dünya'da olanlar mı? Tamam bizi dinleyip gitmeseydi, sadece bizi mutlu etmiş olacaktı? Ya onun hissettikleri? İstediği bir şeyi yapamamanın eksikliğini yaşayacaktı. Bu eksiklikler çoğaldıkça mutsuzluğu artacaktı. Bunların bilincindeyken bu neyin nesi? "Çok gezen tavuğun ayağından bok eksik olmaz" atasözleriyle serpilirken biz genlerimize işlemiş herhalde bunlar. Umarım güzel ve eğlenerek gider ve geri gelir. Şu an tek istediğim şey budur. Uyuyamıyorum bu gece ben. O kadar yoğunum ki kafamda. Kimbilir birazdan nasıl rüyalar göreceğim. Böyle işte. Önce tecrübeler ediniyoruz, sonra bu tecrübeleri çocuklarımıza korkular ve endişelerle yüklüyoruz. Bu ne yaman çelişki demezler mi adama? Birde şu an TRT Türkü de dinlediğim Türküye ne demeli? "Buda gelir buda geçer ağlama"


Boncukta hic istenedi hep ayaklarina dolandi, sanki gitme abii diyordu.

4 yorum:

  1. Ah akşam sefam, endişelerini anlıyorum. Ama bırak o hayat bir kez yaşanıyor:)
    Geri dönmeyi bizde ne çok isterdik. Hatırlarım evden ep buruk çıkar, gittiğim yerde hiç eğlenemezdim bu yüzden. Yapmayalım çocuklarımıza bunu. Dünyaya ve genç olmayı bir kez yaşayabileceğiz:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok haklısın Shelmellon. Mantığım aynı senin gibi düşünüyor. Yüreğimde aslında. Ama ah bu korkular, onlardan arınabilsem. Belki bunları böyle yaşayarak öğreneceğiz.

      Sil
  2. Yazını okumak için sabah iş yerine gelmeyi bekleyemedim. Sabah sporundan yeni gelmiş ve kahvaltıya oturmuştum. Telefonun pek de küçük sayılmayacak ekranından yazdıklarını okudum. Elbette yorum yazamadım. Teknoloji gelişse de ben o kadar gelişmedim daha. Karlı Bern fotoğraflarını yolladığından beri sana diyeceklerim var. Ama günlerim kendime dönemeden, sevdiğim şeyleri yapamadan geçip gidiyor. Hızla akıyor. Hafta sonu ne olduğunu anlamadan geçiyor. Yazıyla ilgili ödevlerim var; oturup yapamadığım için içim içimi yiyor.
    Ne de güzel anlatmışsın kendini. Çocukları sınırlayan bir anne olmadığını söylerken kullandığın her bir kelimenin hakkını verdiğini biliyorum. Bazen böyle şeyler oluyor ama! İnsan nedense sebebini bilemediği kuruntulara kapılıyor. Belki yanlış bir iç zamanı yaşıyor olmandan, belki havadaki kasvetten ya da senin örneğindeki gibi buzdan, belki kendi yaşadığımız yaş dönemlerinden, belki de eşinin olumsuz yaklaşımından...
    Annelik işte! Keşke bir el kitabı olsa değil mi?
    Gece yola düştüklerini ve havanın karlı olduğunu öğrenince ben bile endişelendim. İki aylık ehliyet de aklının karışması için geçerli bir sebep. Üst üste gelmiş bir sürü şey. Muhtemelen Deniz de arkadaşlarına gelemem diyemedi.
    Selçuk her uçağa bindiğinde inene kadar yüreğim ağzımda dolaşırım mesela. Kendimi gazlamamaya çalışsam da aslında uçak korkum var. Nisan- Mayıs aylarında Kuzey'in gideceği bizsiz ilk Efes yolculuğu şimdiden beni düşündürüyor.
    İnşallah daha kuruntuların geçmeden gelir Deniz oğlan. Bak geçti bile nerdeyse günler. Çoktan varmışlardır zaten. Seni çok öpüyorum canım...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, yok annelik klavuzu. Aslında gezmelerini hep istemişimdir. Daha önce yanlız gittikleri bir sürü yer oldu. Hatta o zamanlar sevinmiştim bile. Ama bunda farklı korkular taşıdım ne bilim, araba ile olması, kısa bir süre için uzak bir yer olması, falan filan işte. Bu arada Deniz döndü:) çok sevindim. 5 saat kalmışlar Hamburg'ta sonra geri. Gençlik işte:) bidaha yapmam böyle bir şey diyor:) yaşayarak öğrenme. Hangimizde yok ki? Bende öptüm..

      Sil