Baktık planlayarak olmuyor, birden bire karar verdik bizde. Perşembeydi. Arkadaşıma, "Cumartesi Zermatt'a gidelim mi?" diye öylesine sormuştum. "Gideliiiiim!" dedi. Hemen hava durumuna baktık, güneşli, parçalı bulutlu. Cumartesi sabah erkenden gitmeyi kararlaştırdık. Eve geldim. İçim kıpır kıpır. Yıllardır hep gidip görmek istediğim, İsviçre'nin en önmeli sembolünden biri olan, dünyanın en çok fotoğrafının çekildiği şu ünlü Matterhorn, dağına hep "du bakalım" dediğim o zaman nihayet gelip çatmıştı.
Çocuklar gibi önüme gelene, ağzım kulaklarımda "biliyor musun, biz Cumartesi Matterhorn'a" gidiyoooz" diye anlatıyordum. Gerçekten mi, İsviçreliyim ama bende hala görmedim diyen çoktu. Şeye benziyordu bu, üç tarafı denizle çevrili Türkiyede yaşayıpta hiç deniz görmeyenler gibi mesela:)
Cuma gecesi heyecandan uyuyamadım. Fotoğraf makinemin hiç bir şeyini unutmamalıyım, yoksa o Matterhorn dağından atarım kendimi aşağıya, diyorum.. Fotoğraf makinemi ve ekipmanı hazırladım. Atıştırmalıkları sırt çantama koydum, su şişelerini, sabah çıkmadan önce sırt çantama eklemek üzere buzdolabına koydum. Birde olmazsa olmaz bir şişe beyaz şarabı tabi. Giyeceklerimi ve yürüyüş için ayakkabılarımıda hazır ettim. Çünkü akşamdan biraz araştırdım, en iyi fotoğraf nerden çekilir falan diye. Oralarda uzak yerler. Neyse, belki gideriz diye hazırlıklı olmak istiyorum.
Cumartesi sabah 7.15 te Bern garında buluşuyoruz. Yürümek için doğru ayakkabı seçimi diyor. Belki yürürüz diye şeyettim diyorum. Kafamda planladığım şeyleri arkadaşımla paylaşmayınca, o normal düz bir ayakkabı ile geliyor. Onlarlada yürünür diyorum.
7.34 trenimiz hareket ediyor. Bir saat sonra aktarma yapacağımız Visp istasyonunda inip, Zermatt'a giden "Matterhorn Gotthard Bahn" trenine biniyoruz. Diğer trenlerden farklı. Kocaman camları var ve pencere açık. Tren giderken dışarı sarkabiliyorsun. Glacier express trenine benziyor biraz. Zaten aynı güzergah. Glacierexpress de yanımızdan geçerken görüyorum. Turistik bir tren.
Dağlara tırmanıyor, viyadüklerden ve köprülerden geçerek güzel bir güzergahı bir saatte tamamlıyor. 2-2.5 saatte gidiliyormuş meğer Bern'den. Yani burnumuzun dibiymiş neredeyse😀 Ben hep çok daha fazla sanıyordum. Fakat trenle gidersen kısalıyor yol. Araba yolu çok daha uzun. Zaten Zermatt'a araba ile ulaşam yok. En yakın bir yerleşim biriminde arabayı bırakıp trenle gitmek zorundasın. O yüzden araba ile gitmek mantıksız. En iyisi ve en güzeli trenle gitmek.
Saat 9.45 gibi son durağa yani Zermatta geldiğimizde, "tren istasyonuda çok çirkinmiş" diyor arkadaşım. Katılıyorum onun düşüncesine. Soğuk bir görüntüsü var. Dışarı atıyoruz hemen kendimizi. Gözlerim o meşhur dağı arıyor sağda solda. Yok, göremiyorum. Bir tatil yeri olduğundan her yer otel ve pansiyon. Ama göze çirkin görünmeyen ahşap ve sevimli bol sardunyalı oteller. Birde Uzak doğulu turistler. Artık Japon mu, Çinli mi, ayırt edemiyorum ben onları😀
Önce bir kahve içmek istiyoruz. Sokaklarda ilerlerken kafam hep gökyüzünde ben hala Matterhorn dağını arıyorum. Yok, yok, yok.. Sonra arkadaşım işaret parmağıyla bir otelin çatısını göstererek "bak orda kim" var diyor. Gördüğüm şey işte o dağ. "Ayyy sen burdamıydın" diyerek selamlıyorum. Ama o fotoğraflarda gördüğüm gibi janjanlı değil. Hafif bir hayal kırıklığı oluyor tabi. Karlar bazı yerlerinde var. Bi çoğu erimiş. Ama yinede seviyorum onu.
Kahvemizi içiyoruz, sonra bilgi alıyoruz, dağın en güzel panoramasını nereden görebiliriz, nasıl gidebiliriz falan diye. Benim internetten araştırıp gitmek istediğim yeri tarif ediyor kafeterya işletmecisi yaşlı amca. Bir fünikülere binip dik bi şekilde bir dağın içinden yukarı doğru gidiyoruz 10 dakika kadar. Arkadaşımın kulaklarında basınç oluşuyor. Ben bir şey hissetmiyorum. Fünikülerden inip, teleferiğe binip daha tepeye, Blauherd'e çıkıyoruz. Amacımız Stellisee gölüne gidip oradan Matterhorn dağını izlemek. Sarı levhalar Stellisee 15 dakika olduğunu gösteriyor. İnsanların yürüdüğü yoldan bizde ilerliyoruz. 15 dakika, 30 dakika, 60 dakika yürüyoruz görünürde göl möl yok. Habire tırmanıyoruz. E birde bunun dönüşü var diye endişeleniyorum. Hava 24 derece, parçalı bulutlu, püfür püfür esiyor. Güneş kremi aldım yanıma ama gerek görüp sürmüyorum. Saat 12 ye gelmiş, biz neredeyse iki saattir yürüyoruz. Sonunda bir sarı levha daha, Stellisee 50 dakika yazıyor. E artık bu kadar yürüdük, oraya yürüyelim diyoruz. Dere tepe düz gidiyoruz. Patikalardan geçiyoruz. Sadece İsviçreye özgü o alp çiçeklerini görüyoruz. Mesela Edelweiss. Etrafına taşlar koymuşlar kimse basmasın üzerine diye. Mesela Blau Enzian. Nasıl güzel bir mavidir o.
Uzakdoğulu bir turist önüne bakmadan fotoğraf çekmek için pat pat yürürken, bir İsviçreli "heeey, o üzerine bastığın mavi enzian çiçeği farkındamısın?" Diye azarlıyor. Doğalarına, dağlarına sahip çıkmaları hoşuma gidiyor.
Ve nihayet ulaşıyoruz Stellisee'ye. Fotoğraflarda kocaman görünen bu göl, küçücük. Matterhorn dağı tam karşısında duruyor. İki saate yakın oturuyoruz göl kenarında. Diğer kenarında duran koyun sürüsünün çan sesleri var. Dağın başındaki bulutlar kalkarsa daha güzel görüntü alabileceğim. Bulutlar her tarafta dağılıyor ama o dağın başından dağılmıyor. Yapacak bir şey yok. Doğa bu. Oradaki molamızda çantamızdakileri çıkarıyoruz. Şişenin dışına geçirdiğim buzlu koruma, beyaz şarabı soğuk tutmuş. Sakinliğin ve huzurun tam ortasındayız. Adalet yürüyüşçülerinin Bolu'da olduğu gün. Bolu'da olsaydım mutlaka katılırdım diyorum, arkadaşıma. Bizde yürüdük ama bugün, diyor. Doğru diyorum, ha Bolu dağlarında, ha Alplerde yürümüşüz😀 bir kayanın üzerine yeşil otlardan "Adalet" yazıyoruz.
O kadar çok yürümüşüzki orada öyle otursam ve hiç kalkmasam diyorum. Bu yolun dönüşünü düşünüyorum. Arkadaşım aynı yolu geri gitmeyeceğiz, bu yola devam edeceğiz, diyor. Yani biz yürüyerek bir "O" harfi çizmişiz. Yola devam edersek başladığımız noktaya ulaşacağız. İşte buna seviniyorum. Hakikaten 15 dakika sonra yürüyüşe başladığımız teleferiğin olduğu istasyona geliyoruz.
Oradaki sarı levhalara tekrar bakıyoruz, evet, stellisee 15 dakika yazıyor. Ama o kadar çok yürüyüş rotası var ki, biz dikkat etmeden, çoğunluğun arkasına takılınca koyunlar gibi saatlerce yürüyüş yapmak zorunda kalıyoruz. Gülüyoruz bu halimize. Salaklığımızada bok kondurmuyoruz ama, olsun diyoruz, yürümeseydik o güzel çiçekleri göremeyecektik, hem bedenimiz içinde bir şeyler yapmış olduk.
Teleferikle ara durakta durup bir dağ restoranında bir şeyler yiyip içiyoruz. Elimi yüzümü yıkamak için lavaboya gittiğimde aynada duran ıstakoz gibi haşlanmış, kızarmış kollarımı görüyorum. Güya güneş kremi almıştım yanıma. Sürmeyince bir işe yaramıyormuş😀 Daha doğrusu gerek görmemiştim. Öyle sıcak değildi. Püfür püfür esiyordu. Dağlardaki kar'ın yansımasıyla çifte kavrulmuş olduk.
Yapmayı çok istediğim bir şeyi gerçekleştirmenin mutluluğuyla, akşam 7.00 de yine Bern'de oluyoruz. 12 saat içinde sanki dünyayı dolaşmış gibi hissediyorum kendimi.
Şimdide fotoğraflarda gezelim, görelim.
Ortada görünen iki beyaz cicek, Isvicre simgelerinden "Edelweiss" |
Blau Enzian, yine Isvicre Alplerinde yetisen bir cicek.. |
Stellisee Koyunlari |
Basi dumanli Matterhorn |
Adalet yazdik daglara taslara.. |
Bildunterschrift hinzufügen |
Bildunterschrift hinzufügen |
Yanda görülen kirmizi beyaz boyali tas, sari levhalarin olmadigi yerde yol gösterici |
Bayıldım Berfin'cim ne iyi etmişsiniz. Edelweiss'ı belki 10 kez izlediğim (DVD'sini almıştım kaybettim bir de bence kayıp değil hiçbir şeye sahip çıkmayan kızkardeşimdedir taşınırken yine atmıştır:((( ben öyle bir şeyi asla kaybetmem çünkü çok üzülüyorum hala) The Sound of Music'tek yakışıklı kaptanın şarkısında duymuştum ama kendisini ilk kez görmüş oldum. Mavi çiçek daha da güzelmiş. Göl, filan harika. Çok teşekkürler ben de gitmiş kadar oldum.:)
YanıtlaSilFilminide ben bilmiyordum. Bak insan birbirine dokununca neler neler ögreniyor:)
SilNaçizane tavsiye ederim, çok ünlüdür, çok romantiktir, sıcacık bir ailece izlenecek filmdir. Üstelik Avusturya ve alplerde geçen sahneleriyle ünlü, çok da heyecanlı özellikle sonlara doğru. :) Film tarihinin en sevilen filmleri arasında. Hala hayranları facebook sayfalarına filan bakıyor. Hatta Ediz Hun, Hülya Koçyiğit kopyasını yapmıştı ki, fena değildir onu da izlemiştim. Tabii aslı kadar mükemmel olamaz.:)))
SilStellisee 15 dakika levhasini gorup bir saat yuruduk gol mol yok dediginde bizim Axalp'ta yaptigimizi yapmislar yanlis tarafa gitmisler herhalde diye dusundum, oyle de olmus gercekten. Biz de yanlislikla olmayan yollardan daga yuruyup normal yoldan geri dondugumuzde yuruyuse baslamamiz gereken noktaya ulasmistik :))
YanıtlaSilhttp://myblog42-42.blogspot.be/2015/08/avrupa-turu-alpler-swiss-alps.html
Axalp'a gecen yil tekrar gidip, bu defa gole de yuruyup, yeni yollar kesfetmistik. Belki bu sene tekrar gidebiliriz, huzur tatili mekanimiz oldu oralar, ayni yerde kaliyoruz hep, daglarda dolasiyoruz, oksijenin yaninda mutluluk depolayip donuyoruz. Cok sanslisin bence oralarda yasadigin icin :) Yasadigim yeri cok seviyorum, burada olmaktan cok mutluyum ama Isvicre Alplerine biraz daha yakin olsaydik, kolayca ulasabilseydik ve boylece daha sık gidebilseydik daha da hosuma giderdi. :)
Muhtemelen oralarda dag koylerinin hepsi cok guzeldir ama eger gitmediyseniz bir firsatini buldugunuzda Brienz taraflarini da gezebilirsiniz. Axalp'a gitmek isterseniz arabayla giderseniz daha rahat edersiniz. Sarabinizi, peynirinizi sirt cantasina atip, gol kenarina yuruyup, cimlere yayilip keyif yapmak guzel olur sanki. Yazini okuyup, fotograflarina bakinca ne kadar ozledigimi farkettim, ondandir boyle ic gecire gecire yazmam :D
Bunu da ekleyeyim:)
Silhttp://myblog42-42.blogspot.be/2016/07/alplere-doyamadik-axalp-gezisi.html
Okudum yazilari. Gidip gördügüm yerler, Yani Günlük gidip gelecek kadar yakin. Ama yakin oluncada bi ara gideriz yaa deyip sürekli bir ertleleme tehlikesi olabiliyor:))
SilÇok güzel fotoğraflar ve cümleler. Emeğinize sağlık :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim 🙂
Silİnsanın bir amacı olup onu gerçekleştirmesi çok güzel.Fotolar harika .Sevgile kalın.
YanıtlaSilAmaçlarımızın gerçekleşmesi dileğimle sevgiler🍀💜
Silfotoğrafları uzun uzun inceledim.. inceledim.. inceledim.
YanıtlaSilÇok sevdim.
Hoş geldin kahve güzeli 😀💜
YanıtlaSil