Sayfalar

8 Mart 2014 Cumartesi

Benim emekçi kadınlarım'ın öyküleri..


Mudurnu,lu Zehra Nine..

Bir kadın.. Tesadüfen Türkiye'de doğuyor.. Doğumu cumhuriyet öncesine rastlıyor.. Üç kız kardeşin en büyüğü.. Zaten aralarında en fazla bir yada iki yaş var.. Üçüz gibiler.. Bize anlattığı kadarı ile babası yıllarca askerlik yapıyor.. Hemen hemen hiç görmemiş babasını, hayal mayal hatırlıyor. Ama yaşadığı bir olay ömrü boyunca refakat ediyor ve gözlerinin önünden hiç gitmiyor.. Bu kadın daha 7 yaşlarında iken oluyor bu olay.. Babası, ikindi yada akşam namazını kılarken köyü basan çeteler tarafından kurşuna diziliyor.. Baba orada ölüyor. 7 yaşındaki kız çok etkileniyor bu olaydan.. Kolay mı? Yaşamındaki en saygı duyduğu ve sevdiği babası gözlerinin önünde öldürülüyor, bundan âlâ acı mı olur.. Daha dirençli, daha dik duruyor.. O dönemler yaşam şartları çetin.. Psikoloji bozulması nedir bilmiyorlar bile.. Hayat neyi getiriyorsa onu yaşıyorlar.. Geride kalan iki kız kardeşi ve annesi ile hayata tutunmaya çalışıyor.. Zaman artık nasıl geçiyorsa geçiyor, bu kız çocuğuda diğer kardeşleri gibi büyüyor, serpiliyor. Üçüde birbirinden güzel. Akçacık ten, fındık gibi burun, elma yanaklar, kiraz dudaklar.. Ama, güzelliğinden çok kişiliği gelişmiş. Evlenme vakti geliyor..  Bir köye gelin gidiyor, at üzerinde.. Kocasını ilk kez o gün görüyor.. Hiç sevemiyor. Adam birde çirkin, gözünün birine çocukken çomak girmiş, beyazı siyahina karışmış, şaşı bakıyor, birde saf adam. Bir o kadarda deli.Köylü tarafından hem sevilen hemde alay edilen bir adam.. Kadın buda benim alın yazım deyip sahip çıkıyor hayatına.. İlkeli ve kararlı tutumu kocasına saygınlık kazandırıyor. Iki oğulları oluyor. 1938 depremini derinden hissediyorlar. Evleri yanıyor.. Yeniden bir ev yapıyırlar. Oğullar büyüyor, evleniyor ve gurbete gidiyorlar.. Torun torba sahibi oluyorlar.. Kocası bir kış günü ölüyor. Kocasının ardından ağlamaması onu sevmediğinden değil, ölülerin arkasından ağlamanın günah olduğuna inanması.. Tir tir titriyor, ağzı, çenesi büzülüyor ama inatla gözünden o yaşı dökmüyor. 

Kadın yapayanlız kalıyor.. Torunlar gidiyor tatillerde yanina. 
Kadın çok güçlü, kadın çok çalışkan, kadın çok bilge, kadın çok temiz, kadın inançlı, kadın üretken.. 
Kadın kilim dokuyor, çarşaf dokuyor, peşkir dokuyor, tek ineğinden süt sağıp yoğurt, peynir, tereyağı yapıp şeherde (köyün kasabası) büyük pazarda satıp, evin ihtiyaçlarını alıyor. Eve zaten sadece sıvı yağ, tuz, kibrit ve senede 1 kere tüp alıyor.. Tüpü çok nadir kullanıyor.. Ya ocakta ya sobada yada maldız'da pişiriyor yemekleri.. Şeker yine tarlalarda ekilen şeker pancarından satılip payına düşeni alıyor çuvalla. Bu ona yetiyor..
Çamaşırlarını kil ile yıkıyor.. Kil'i dağlardan çıkarıyor. Ekmeği kendi ektiği buğdaydan, hatta makarnayı, erişteyi ve tarhanayıda bu mahsülden yapıyor.. Sebze ve meyva yine bahçeden kendi üretimi.. Yumurta bile satıyor evin kapısında dolaşan o renkli tavuklardan. Sabah saat kurmak ne bilmiyor, Horoz kaldırıyor sabah namazına. Koza üretiyor, ipek satıyor.. 
Torunlarınada öğretmeye çalışıyor bu yaşadıklarını. Hemde en titizinden.. Disiplini seven bir kadın..Kendi yaşadığı hayatı yaşamayan torunlar, bu kadını anlamakta zorluk çekiyor.. Oyunun en güzel yerinde ve tam ortasında çağrıyor. Kışın tam ortasında kızakla kayarken eve ıslak ve üşümüş bir şekilde gelen torunlara yine soğuk suyla veya karla yıkaması yine kadının sertliği ile algılanıyor.. Yemek yeme adabı.. Hele bi ellerle yemeye kalk, yada döke şaça!! Hiç ama hiç hoşlanmıyor bu durumdan. Torunlarına kaşıkla döküp saçmadan nasıl yenir gösteriyor.. "Şöyle kaşıkla alır, tabağın kenarına sıyırır, hiç dökmeden, Almanya'yı dolaşır gelir, ağzıma atarım" diyor. Elle yenecek bir yemek varsa, sadece iki parmakla, baş parmak ve işaret parmağı, diyor. Erken kalkın diyor. Çalışkan olun diyor. Ağır olun diyor. Hafif taşı herkes herkes yerinden kaldırır, dağda bayırda çişe oturan, kıçını siler atıverir ağır taşı kimse yerinden kaldıramaz, diyor. Yaptığınız bana ise öğrendiğiniz kendinize, diyor.. Her söze mutlaka bir atasözü ile giriyor. Söyledikleri düşündürüyor.. Uzun ve hiçte kolay geçmeyen bir hayatı oluyor.. Hiç bir zaman şikayet etmiyor.. Hayatın üstüne üstüne gidiyor.. Yaşı tam olarak bilinmiyor bu kadının.. Ama 100 e merdiven dayıyor.. Hatta torununun torununu görüyor.. Ve dimdik ayakta ölüyor..

Evet bu kadın benim ninemdi. (Babaannem) Hayat dersini ondan aldım... Çiçekleri, böcekleri, ağacı, hayvanı, doğayı, dik durmayı ondan öğrendim.. Keşke onun kadar disiplinli ve çalışkan olabilseydim.. Kime çektim ben bilmem?
Geçen yıl, Tütün fabrikası işçisi ananemi yazmıştım.. "Buda benim emekci kadinim" diye.. Bu sene ise fabrika işçisi değil ama yine emektar bir kadını, ninemi yazmak istedim.. 

Bu iki güzel kadının üzerimde emeği ve hakları çok.. Onlar 8 Mart'ın ne olduğunu hiç bilmediler ama, hep o ruhu yaşadılar, yine bilmeden.. 
Huzur içinde uyuyun.. Sizi hiç unutmuyorum, bu yazılarlada unutturmayacağım..

Nur yüzlü ninem benim..

2 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. Âmin.. Nur içinde yattıklarına inanıyorum. Çünkü onlar güzel insanlardı. Kadınlardı, analardı. Diğer güzel analar gibi.

      Sil