Sayfalar

24 Ağustos 2014 Pazar

Ordan, burdan, Türkiye'den, isviçreden, havadan sudan..

Bu yaz ilk kez tatili yapamadım. Bu bana ağır geldi mi? Hayır. Çok değil. Çünkü Mayıs'ta 5 günlük bir tatil yapmıştım Istanbulda. Arkadaşlarımla. Hala memalanıyorum bu durumdan. 
Yaz aylarındayız.. Üstelik Ağustos. Şöyle adamakıllı sıcaktan bunaldığımız bir gün olmadı. Çok seyrekte olsa ısı 30 larada çıksa nem oranı olmadığından hissetmedik bile o sıcaklığı. Gündüz kısa kollu gezsek bile, akşamları çorap ve hırka hep oldu bende.. Ve her gün, günlük konuşmamızın 15 dakikasını havadan bahsetmeden geçemiyoruz. Bizde artık bu avrupalılara uyduk.. Bu bozuk havaların insanı depresyona sürüklediği falan çok konuşuldu, işte bilmem, İngiltere, Amerika, isviçre bilim adamlarına göre. Veya üniversite araştırmalarına göre.. 
Şöyle bir dünya coğrafyasına ve iklimine baktığımda, parantez açıyorum (coğrafyayıda okuldan çok, evde ya hayvan, bitki, şehir, devlet oynarken, yada dünya haritası üzerinde en küçük devleti sorarken, ve ararken öğrendim, önce Türkiye illerini, artık onu ezberlediğimizde, ilçeleri. Yetmedi dünyaya açıldık, ülleleri falan ezbere biliyordum artık Iklimleri daha sonra yaşayarak öğrendim) parantezi kapadım. İşte demem o ki, insanlar doğal şartlardan dolayı, yani hava sürekli kapalı, yağmurlu, yaşamaktan dolayı depresyon yaşıyor olamaz.. Oluyorsa eğer refah düzeyi yüksek olduğundan ne yapacağını bilememektendir.  Yani doğadan gelen şeyler insanı depresyona sürükleyemez.. Başka insani olumsuzluklar olmalı. Sosyal ilişkilerin eksik olması, komşuluk, akrabalık, arkadaşlık ve dostluk ilişkilerinin yokluğu.. Bence bu ikiside eksik olunca depresyon olabilir. Evet iklimi sıcak ülkeler biraz daha relax. Güneşin etkisini yok sayamayız.. 

Peki gelelim ülkeye, yani Türkiye'ye.. Güneş bol, deniz bol, komşuluk, dostluk, akrabalık hala var, ne mutlu.. Ama en çok olumsuz haberler yine hep orada. Hergün bir kadın cinayeti, hergün bir başka cinnet haberi, hırsızlik yapan polis, hakkını arayana karşı çıkan yine polis, üç tarafi denizle kaplı ülkede yüzme dersi olmadığı için yaz aylarında yüzlerce kişinin boğularak can vermesi, trafikte ölen yüzlerce insan, sokak ortasında bana kötü baktı diye silahını çıkarıp çekenler, biri diğeri gibi düşünmüyor diye ötekileşenler, kadın kahkaha atınca iffetsizlikle suçlananlar, dondurma yemek "fuhşiyat" la nitelendirenler, hamile kadının dışarda gezmesi seksi çağrıştırdiği için dişarı çıkmamasını söyleyenler, "benim başörtülü kardeşimi" diye söze başlayarak, başörtüsüzleri aşağılamalar, sonrada biz kimseye kimseye karışmıyoruz, herkes istediği giyer, yer, içer demeler. Sözleri ile ve yaptırımları ile insanların dokunmadiğı yeri kalmadığı bit yönetimde, gelde mutlu ol. 

İlk okuldaydım.. Öğrenmeye pek hevesliydim herşeyi. Öğretmenim,"En küçük sosyal birim nedir?" diye sormuştu.. Bilemedim. Kimse bilemedi.. Sonra anlattı. En küçük sosyal birim aile dedi. Anne, baba ve cocuklar. Bu örnekle genişletebiriz demişti ardından. Vatan ana, devlet baba. Bizde cocuklarıyız.. Eee şimdi bakıyorum, ana aynı ana, ama baba üvey, hele hükümet üvey babanın üzerine iç güveysi. Hani sonradan gelir girer aileye ve ahkam keser ya, o türden. Bütün çocuklar isyanda. Hepsi mutsuz. Ama korkudan ses çıkaramazlar, sağa sola çatarlar.. İşte öyle bir şey var Türkiye'de şu anda. Güneş'te yetersiz kalıyor artık bu ülkede. Hiç kimse kimseyi değil anlama, anlama çabasını bile göstermiyor.. Herkes o üvey babadan ne gördüyse onu uyguluyor, asıyor, kesiyor, biçiyor.. 

En son bir gerillanın büstü dikildi, ve hemen indirildi. Bütün bunlar hep oyun, insanların nabzını ölçmek. O oraya dikilene kadar bir prosedür yok muydu? Neden dikildi? Ve sonra neden yıkıldı? Yani şu çok hassas bir dönemde bu gerekli miydi? Hayır? 
Bence buda bilinçli yapıldı. Yine karmaşa çıkarmak, yine ötekileştirmek.  Biz ötekileşirken diğeri atı ile Üsküdar'ı çoktan geçmiş olacak. 

Yani uzun lafın kısası, bozuk havalar o kadarda etkilemiyor insanı.. Yani burada en azından, en fazla konuşuyorlar, ilk konuları bu oluyor. Sonra başka konulara geçişleri kolay oluyor. Alpinistletden, ünlü tenisçileri Rogger Federer'den, mili takımında üç isviçreli olmasına rağmen onlarla gurur duyan, bütün dağların ismini ve yüksekliğini bilen, çok başka ilgi alanlarında uzman olan.  Ama sorsan kimse bilmez, bu ülkenin başkakanının adını.. Bu cehaletten değil. Düzen işliyor bir şekilde. Isim önemli değil. Tv lerde falan göremezsiniz. Bağırıp çağırmaz. Yoktur tecavüzü göze kulağa.  Belki karşılıyoruzdur çarşıda falan, ama tanımıyorum bile . 

Böyle bir ülkede yaşayarak Türkiye'den bana ne diyemiyorum bir türlü .. Her ne kadar biz bu iki ülkede yabancıda olsak?!! 

2 yorum:

  1. Başka ülkelerde yaşayanlar doğdukları ve üzerinde hâlâ dostlarının, akrabalarının yaşadığı bu ülkeyi özlüyorlar, düşünüyorlar. Burada yaşayan ve senin gibi düşünenlerse, - üstte anlatmaya çalıştığın her şeyden- bunalmış ve yadsınamaz bir umutsuzluk yaşıyorlar. En azından ben öyleyim. Eşitliğin ve saygının olmadığı yerde insan ne bekleyebilir ki?
    Ahhh, diyorum ve seni sevgiyle kucaklıyorum.
    Havalar buralarda çok sıcak:)

    YanıtlaSil
  2. evet, bende onu diyordum, esitligin ve sayginin olmadigi yerde havalarin güzel olmasi moralleri düzeltmeye yeter mi? Sen zaten yilin yarisini yurt disinda gecirdigin icin yirtiyorsun bence:)) sevgi ile kucakladim bende:)

    YanıtlaSil