Sayfalar

13 Ekim 2016 Perşembe

Tessin Gezim..

Bazen bir değişiklik yapın; bırakın, yüreğiniz önden gitsin, zihniniz onu takip etsin! Böylelikle bakalım hangi güzellikler de sizin peşinize takılacak? Diye bir yazı okumuştum Tessin gezimizden önce.

Bu tür yazılar zaman zaman çıkar önüme, okur geçerim. Keşke öyle olsa derim. Kolaydı sanki? Peki kim belirliyor bunu? Yine biz. Yok, bunu yapmam lazım, yok, şunu yapmam lazım, olmaz, yapamam, diğer ev fertleri ne düşünür, bensiz ne yaparlar, nasıl yaparlar, diye bir sürü şey esir alır beni. Yani yarın başıma bir şey gelse, ölüp giderim iste, o zaman ne yaparlarsa şimdide onu yaparlar, değil mi? Illa ölmem mi gerekiyor? Bu sefer biraz farklı düşündüm. Yüreğim önden gitsin bakalım, dedim. Gitti.. 

Geçen Perşembe buluşmamızda arkadaşım iki günlüğüne "Tessine gidelim mi, hem hava çok güzel olacak, güzergah çok güzel, güzel fotoğraflar çekiyorsun, istediğin yerde,  dur dur bunu çekeceğim de, heryerde dururum" dedi. Ailesinin bir evi var orada, yazlık yada kışlık, her ikiside aslında. Ara sıra gider orada kalır ve dönerler. Isviçre sınırları içersinde ama italya'yanca konuşulan bir kanton Tessin. İtalya'ya sınırına yakın. 

Du bakalım, dedim. Bu benim sihirli sözcüğümdür. Bunu söylersem genelde olur. Baktım oldu:) 

Pazartesi sabah saat 9.00 da aldı beni evden. Iki kadın yolculuğu gibisi yok:) Konuşa konuşa gittiğimiz üçbuçuk dört saatlik yol iki saat gibi geldi. Üstelik yolu uzattık. Gotthard tünelinden değilde, üzerinden geçen gotthard pass denilen yollardan gittik. Hep istediğim bir şeydi bu. Birde Matterhorn Dağı var, ona öylece bakmayı ve fotoğraflamayı çok istediğim. 

Kıvrım kıvrım yollardan tırmandık araba ile. Küçük dağ köylerinden geçtik. Güneşli bir hava, ama dağlara tırmandıkça ısı düşüyordu. Bunu önceden hatırlattı bana arkadaşım, bende kat kat giyindim. Gerektiğinde üzerimden çıkarabilir, gerektiğinde giyinebilirdim. 

Şeytan köprüsünde (Teufelsbtücke) durduk. Arabadan dışarı çıktığımda buz gibi hava okşadı yanağımı. Görüntü muhteşemdi. Asla fotoğraflarıma yansıtamadım. Kocaman kocaman kayalar arasına irili ufaklı köprüler yapmışlar zamanında. Google'den bakarak tarihini yazmak istemiyorum. Daha önce bilmediğim bir şeyi biliyormuş gibi yazarakta sıkmak istemiyorum. Isteyen araştırabilir. Titreye titreye fotoğraflarımı çektim, sonra sıcak bir kahve içerek, ve bir sigara tüttürerek ısıttık içimizi. Sonra yola devam. Ilerledikçe çok daha güzelleşiyordu güzergah. Zirveye ulaştıkça beyazlaşıyordu ortam. Henüz sonbaharı tam olarak tatmadan biz aşağıda, kış mevsimine ulaşmıştık zirvede:) sanki heryere tozşeker yağmıştı. Güneş üzerine vurdukça gözlerimiz kamaşıyordu. Geçtiğimiz yolları fotoğraflamak istiyordum en tepeden. Bir yerde durduk. Ama daha güzel bir yer aramak için ilerledik. Bu sefer artık inişe geçmiştik. Ve o geçtiğimiz yollar geride kalmış, hiç göremiyorduk o geldiğimiz yolları. Ani bir U dönüşü ile geri döndü arkadaşım. Sırf ben fotoğraf çekeyim diye. Kar olduğu için o kıvrım kıvrım yolları o klasik görüntüsü ile yakalayamadım, ama yakalayabildiğim kadarı ve arkadaşımın o tavrı beni çok mutlu etti. 

Güneye doğru yolculuk ettiğimizden, Gotthard dağından veya tünelinden sonrası başka bir iklim, başka bir ülke sanki. Ben sanki İtalya'daydım artık. Isı 18 lere çıktı. Önce Lugano'ya gittik. Bir yerleşimde deniz, göl, nehir, çay, dere vs. geçiyorsa o yerleşke zaten artı güzellikte oluyor. İsviçre'nin denizi yok, fakat heryerinden su fışkırıyor sanki. Her kentinde mutlaka ya gölü ya nehri var. Lugano'ya vardığımızda üzerimdekileri çıkardım. Güneş gözlüklerini taktım. Sıcak bir sonbahar vardı. Lugano piazzada, pardon meydanında bir apero ısmarladı arkadaşım. Artık tamamen ona teslim ettim kendimi, İtalyan olarak ev sahipliğini üstlendi. Fakat gün bir türlü bitmiyordu. Onca yol geldik, onca güzel yerler gördü bu gözler, ama asıl hedefimiz olan arkadaşımın çocukluğunun geçtiği yere hala gitmemiştik. Lugano meydanında oturup bir şeyler içtiğimizde ona dedim ki, bu aynı benim köyüme gider gibi. Bende köyüme giderken, önce Mudurnu'ya giderim, bir konakta oturur bir şeyler içer, daha asıl gideceğim yerin heyecanını yaşarım. Ondada aynı duyguyu hissettim. 

Sonra kalktık, Lugano'nun güzel ve dar sokaklarını gezdik Oraya ait bir tatlı aldı. İşte ben bunuda Mudurnu'da aldığım Saray Helvası'na benzettim. Farklı ülkelerde yetişip, neredeyse aynı gelenekler diye düşündüm. 

Nihayet onların yaşadığı Köye doğru yol aldık. Yollar gittikçe daraldı. 15-20 dakika sonra vardık köy Meydanı'na. Sakallı bir dede yine diğer köy sakini ile konuşurken gördü kızının arabasını. Yüzünde bir gülümseme belirdi, ama dikkatlice diğer oturana yani bana bakıyordu bu kim ki diye? Arabadan indiğimde tanıdı beni. Sürekli davet ediyorlardıda ben gidemiyordum. Köy ortasında beni bekleyen ve kucaklayan amcam gibiydi sanki. Sonra Karısı Heidi çıktı kapı önüne. Benim üçüncü kızım gelmiş diye kucakladı beni. Bu karşılama beni çok duygulandırdı. Böyle karşılanmayı annemden göremezdim, çünkü çok erken gitti. Babam zaten allahlık. Ninem, ve Amcam böyle karşıladı beni hep köyde. Birde kayınvalidem böyle karşılardı beni hep böyle. Ben İsviçre'de Köye gitmiş gibi oldum. Farklılıkları vardı elbet. Ama farklılıkları ile güzeldi. 

Şöyle ki, Arkadaşımın ailesine o akşam Komşuları gelecekmiş. Mesela bizde biri geldiğinde özellikle hoşgeldine gidilir. Ama onlar bizim geleceğimizden habersiz sözleşmişler, akşam saat 6 da gelecekler. Köydede yaşasalar nede olsa Avrupa. Habersiz gelinmez. Biz eve gider gitmez arkadaşım aldı beni çevreyi gezdirdi. Evlerinin hemen ardında bir orman ve kocaman bir dere var. Sanki bizim Dımışkı, Kaş'ın arkası veya Kavakpınarı gibi. Hep böyle özdeşleştirdim ben. Sonra köyü gezdik. O bazı insanları tanıyor ve konuşuyor. Öyle mutlu. Aynı ben köyümde mutlu ve rahat olduğum gibi. Onu öyle güzel anladım ki. 

Hava kararmaya yüz tutunca eve döndük. Babası askılı pantolonu ve uçlu sigarası ile bizi bekliyordu kapı önündeki bağın altında. Oturdum onunla bir sigara yaktım. Antonella eve girip annesine yardım etti akşam gelecek koşuları için. Babası, iyiki geldiniz, evimizi şenlendirdiniz dedi. Bu arada Komşuları geldi. Tanıştık. Normalde İtalyanca konuşuyorlar. Ama Almanca'da biliyor bir çoğu. Eve geçtik. Evin babası şömineyi yaktı. Geceleri soğuk. Güzel bir masa kuruldu. Şaraplar farklı bir bardaktan içiliyor. Daha doğrusu kase gibi bir şey. Adı "tazzin" miş. Tas gibi geldi bana:) belki ben herşeyi bir şeye benzetmeye çalıştığımdandır. 

50 yılı aşkın arkadaşlıkları varmış. Bunu nasıl başardınız dedim. Sonra düşündüm bizim Köydeki insanlar belki daha uzun yıllardır komşu, arkadaş, dost. Var mı başka seçenekleri? Köyler işte bu yüzden güzel. 

Neyse, ben zaten yaşlı insanlarla sohbeti muhabbeti hep sevdim. Sanırım onlarda gençlerle sohbete hasret kalmış. E onlara göre gencim:) anam anam anam. Güya bir saatliğine gelmişlerdi. Kaldılar 4 saat. Şarapların biri geliyor öbürü gidiyordu. Ama hiç kimse banamısın demiyor. Su gibi şarap içiyorduk. Saygılarından hiç bir şey kaybetmediler. Sonra kendi üretimleri Grappa'lar çıktı. Hadi içelim. E içelim. Içtik. Güzel bir geceydi. Çok güzeldi. Komşuları giderken, yarın sabah saat 10 da kahve ve Grappa içmeye davet ettiler bizi. Hani eski komşuluklar gibi, biz size geldik eğlendik, sizde bize gelin der gibi. Söz verdik. Onlar gittikten sonra biz evde içmeye devam ettik. Ve hatta olmazsa olmaz köy dedikodularını yaptık:) 

Benim kafa hafiften dönmeye başlayınca yatmaya gittim. Giderken bir hal geldi başıma:) alt kata inen merdivenler biraz farklı. Bana onca dikkat et dediler. Bu yaşlı insanlar inip çıkıyor diye basite aldım herhalde. Son iki merdivene gelince yuvarlandım. Ahşap olunca yukardan duydular düşme  sesimi;) yukardan bi bağrış koptu. Ama ben hemen yukarı kalktım, "alles ok" diye seslendim. 
Bir süre sonra yattık. Sabah 10 a beş kala uyandık. Arkadaşımın anne ve babası saat 10 da o komşularına gitmişlerdi. Biz sonradan gittik artık. Güzel bir kahve yaptı evin Hanımı bize. Sunum 1950 ler gibi. Fincanlar müthiş. Ev dekorasyonu keza öyle. Evin yaşlı ve güzel adamı, ikide birde Grappa içermeyiz diyor? Hayır, diyorum bu gün değil, ama başka bir zaman mutlaka. Zaman sonra proseko (şampanya) Açıyor. Herkes içiyor, bende hayır diyemiyorum. Sabahın 10 unda şampanya içiyorum. Üstelik bu insanlar köyün ileri gelenleri, ve aşırı Katolik. Örneğin Köyde iki kilise var, biri onarımda, ama çanlarının çalması görevi bu komşularda. Dinlerinide yaşıyorlar, hayatlarınıda. Nasıl dinç, ve bakımlı insanlar. Ve misafirperver. 

Sonra eve geldik. Arkadaşımın babası Risotto yaptı. Tipik İtalyan yemeği. Mantarlı falan. Öncesinde beyaz şarapla kadeh tokuştuduk. Benim artık iyce nevrim ve midem döndü alkolden. Bu kadar akol bana fazla geldi. Başım, midem isyan ediyordu. Biz böyle geri dönüş yoluna çıktık. Bazen kendimi iyi hissediyordum, bazen çok kötü. Benim bu durumumu gören arkadaşım, o zaman o virajlı dağ yollarından gitmeyelim, tünelden gidelim dedi. Tünelden de gitsem midem allak bullak oldu. Allahtan kendimi kontrol edebilen biriyim. Bazen kusmamı kontrol edebilirim. Çok kötüydüm arabada. Elimde bir poşet bekliyorum. Ama ona rağmen dayanmaya çalışıyorum. Ilk mola yerinde durdu. Ben tuvalete gidip parmakladım Boğazımı. Sonra bir cocakola ve krakerlerle rahatlattım midemi. Yaslı gittim, şen geldim diyemeyeceğim. Şen gidip, yaslı döndümde diyemiyeceğim. Her şey olması gerektiği gibiydi. Demekki onlar benden daha iyi içebiliyor. Sınırı bilmek lazım. 

Şimdi geride kalan o iki güne baktığımda güzel şeyler hatırlıyorum. 

Bunlarda foograflar..

Iste o Tazzinlerle icilen saraplar..


Sadece masada oturanlar degil nmasa üstünde tavana yakin olan toplukta özel üretim:)

Lugano meydaninda birer apero..


Seytan Käprüsü (Teufelsbrücke)
O tepedeki minik köprüyü gürüyor musunuz?

Bir isvicre köyü.. 


Kivrim kivrim yollar dedim ya...

Hala o kivrim kivrim yollar..


Arkadasimin anne ve babasi le karsilasmasi..

Köyde gezme..

Koyde gezme..
Iste böyle basladi zaten her sey:))

6 yorum:

  1. İnanır mısın bende sizinle gezmiş gibi hissettim:) Ne iyi yapmışsınız, arkadaşının evine bayıldım bu arada. Manzaralar, kıvrımlı yollar, köprüler hepsi çok güzel. Şaraplar için de afiyet olsun. :) Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah BücürükveSen:) çok teşekkür ederim. Merak ederim ben hep acaba o yaşadıklarımı yazdığımda okuyanda hissedebiliyor mu diye? Onaylamış oldun:) tekrar teşekkür ederim. Ha, birde ne yazacaktım sana. Hani Düşler Terzisi filmi vardı ya, hani beklentimin altında olduğunu yazmıştım. Bunu bir arkadaşıma yazmıştım. O'da bu filmi çok beğenerek izlediğini söyledi. Yani demem o ki, sanırım sorun bendeydi. Ben beklentimi çok çok çok yükseklerde tutmuştum. Sende öyle güzel anlatmışsın ki filmi. Artık ne bekledim, bilemiyorum. Yoksa elbette güzeldi. Aklımda kalmıştı, yazayım istedim:) sevgiyle kal.

      Sil
    2. İnsan yüreğiyle yazınca bir yazıyı okuyanın da hissetmemesi mümkün değil. Yazdığım olaylar nedeniyle fazla yazamadım aslında daha uzun uzun anlatmak isterdim, ara vermiştim ya üzüntüden, bana uğrayan herkese uğrama telaşıyla kısa tuttum:(

      Canımsın ya, ne kadar hassassın, beğenmemek de beğenmek kadar doğal, sonuçta hep derim zevkler ve renkler meselesi:) ve beğenmeyince dobra dobra söylenmesi benim çok hoşuma gidiyor, ay çok mu güzel anlattım valla bilemiyorum ki, çok sevdim filmi. Aslında dikkat edersen konusunu hiç anlatmadım bile. Ben de bazen birisinin çok sevdiği, bayıldığı bir şeyi (film, müzik, kitap vs.) hiç beğenmiyorum. Mesela yeğenim Bir Zamanlar Anadolu'da mı (ay ismini de yanlış söylüyor olabilirim) diye bir filmi bana bir övdü, bir methetti..ben de bakayım dedim (internetten) inan uyudum ortasında, o kadar sıkıcı buldum:)))ay hiç sevmdim yaa bu kadar mı olur. Sen yine en azından güzel bulmuşsun ben felaket kötü bulduydum :)))yani takma:))rahat ol:)

      Sevgiler...

      Sil
    3. Evet ya. Yaşadıklarını okudum. Bunca emeklerinin sonu böyle olmamalıydı. Umarım Lokumu seven ve evini açan birileri bulunur.

      Sil
  2. Valla ben geç kalmışım.Benim söyleyeceğimi Müjde benden önce söylemiş ;) Türkiye'den hareket ettiğimi hesaba katarak diyorum ki, sayende dünya turu attım.Zaten 40'ımda sonra bir gezgin aktivist ruhu geldi.Bu kafayla 20 yaşımda olsam, vurucam kendimi yollara.Ama her hangi bir gezi bloğunda aynı tadı bulamıyorum.Seninkindeyse, ruh var.
    Muhteşem geziden en aklımda kalansa, "dinlerini de yaşıyorlar, hayatlarını da" cümlen oldu.Tüm insanların bunu becerebildiği bir zaman gelir mi dedim kendime.DU bakalım ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Du bakalımmm" hahaha, İlahi Aytül 😀 hakkikaten ya, ülke gidişatı içinde bi "Du bakalım" desem düzelir mi acaba? Ruhu olan yorumlar daha bi harika. Çok teşekkür ederim.

      Sil