Sayfalar

12 Nisan 2017 Çarşamba

Hastane Penceresinden..

Bir gün böyle olacağını biliyordum. 
Geçen haftada aynı olmuştu.. Dün gecede aynı.. Bugün öğlen yine.. Bu böyle olmaz dedim. Doktorumuzu arıyorum.. Telesekreterdeki ses 17 Nisana kadar kapalı olduklarını, acil durumlarda City-notfall (acil) gidebileceğimizi söylüyor. Tutuyorum kolundan hadi gidiyoruz, diyorum. Diyorum ama, dizlerinde derman yok, başı dönüyor, ve sürekli kusma hali. Bu halde en yakın hastaneye gidiyoruz. Yavaş git, arabayı sallama, nefes alamıyorum, pencereyi aç gibi şeyler söylüyor belli belirsiz. Ama hastanenin yolunu tarif edecek kadarda kendinde olması sevindiriyor beni. Acil servisin önünde durmak ve park etmek yasak 🚫 levhasını görüyorum. Tam o anda yine kusuyor elindeki torbanın içine. Uzak bir yere park edip yürüyecek dermanı olmadığı için, yasak falan dinlemiyorum, tamda  girişin önüne park ediyorum arabayı. Arabadan inip beş adım ötedeki acil kapısının ziline basıyoruz. Durumu anlatıp, beklemeye alınıyoruz. Beklerken arabayı daha uygun bir yere park edip geliyorum. Aradan 10-15 dakika geçiyor, tekerlekli sandalyeye oturtuluyor o boylu poslu, gür sesli adam. Hüzünlü geliyor bana bu görüntü. İki kat aşağıya inmek üzere asansörü çağırıyor, bende onlarla birlikte gidiyorum arkada sessiz sessiz. Aşağıda 108 numaralı oda hazırlanmış, biz yukarda beklerken. Hemen yatağa yatırılıyor, nabzı, tansiyonu ve ateşi ölçülüyor, değerler normal çıkıyor. Bu arada iki kez daha kusma ihtiyacı duyuyor. Serum takılıyor, beş tüp kan alınıyor, doktoru beklemeye başlıyoruz. Bu arada iş randevularını düşünüyor. Cenevreye bu halde nasıl gideceğinin derdine yanıyor. Bu halde hiç bir yere gidemeyeceğini söyleyip, sekreterini arayıp bugünkü randevularını iptal etmesini söylüyorum. 

Doktor geliyor 1 saat sonra. Onunda ağzında maske, üzerinde mavi önlük var hemşire gibi. Her giriş çıkışta çöpe atıp yenisini giyorlar. Bana ve eşimede ağız maskesi veriyorlar. Buna biraz alınganlık gösterince, burası hastane sadece önlem amaçlı yaptıklarını nazik bir şekilde anlatıyorlar. Doktor bir sürü sorular soruyor, elindeki deftere notlar alıyor. Sonra stetoskopla uzun uzun kontrol ediyor, sanki hiç duymadığı bir sesi duyar gibi gözünü kapayıp, kafasını çevirip kulağına gelen sesi dinliyor. Farklı, üç başlı bir stetoskop takıyor bu sefer. Yine uzun uzun onunlada karnından, kalbinden, sırtından, böbreğinden, ciğerinden gelen sesleri dinliyor. Sonra kan değerlerinin sonucunu bekleyeceğiz deyip ayrılıyor yanımızdan. Ara sıra hemşire uğruyor, bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını, bir şeyler içip içmeyeceğimizi soruyor. Teşekkür ediyorum sadece. Yinede 1 şişe su ve iki bardak bırakıyor. Hastamız uykuya dalıyor. 


Pencereden dışarıya bakıyorum. Kenarlarında kavuniçi tüllerin olduğu pencereden Münster kilisesi görünüyor. Hava güzel, pencereyi açıyorum. Güzel görünüyor dışarısı. Aradan bir saat daha geçiyor. Gelen giden yok. Hasta hala uyuyor. Kahve almak için hastanenin kafeteryasına gidiyorum, kafeteryada şarapta var. Hastanelerde şarap olduğu ilk kez dikkatimi çekiyor. Demekki hastanelerde satıldığına göre ilaç gibi bu meret diyorum. O an bir kadeh şarabın bana çok iyi geleceğini düşünsemde, seçimimi kahveden yana kullanıyorum. Bahçeye çıkıyorum, birde sigara yakıyorum. Yeniden 108 numaralı odamıza iniyorum. Hala uyuyor. Serum pıt pıt damlıyor. Etrafa bakıyorum. Masanın üzerinde stetoskop duruyor. Yıllarca merak ettiğim o sesi nihayet duymak için kulağıma takıyorum steteskopu, diğer ucunu ise kalbime bastırıyorum. Belli belirsiz bir kalp atışı sesi duyuyorum. Sonra karnıma, mideme, vs. bastırıyorum, hiç bir şey duyamıyorum. Sonra uyanan eşimin kalbine dinliyorum. Ondada kalp atışından başka bir ses duyamıyorum. Zaten duyabilseydin hekim olurdun diyorum kendime çıkarıp tekrar masaya bırakıyorum. Tam bu arada biri uzman diğeri pratisyen iki doktor giriyor odaya sonuçları açıklamak üzere. 

Kan değerlerindede bir şey çıkmadığını söylüyor doktor. Yani adını koyabileceği bir hastalığın olmadığını, iki şeyden şüphelendiğini, biri gastrit, yani mide iltihabı, diğeri ise baş dönmesi ile başladığından denge sorunu, yani kulakta bir sorunun olabileceği yönünde.  Raporu ev doktorumuza göndereceğini, o bizi bu konulardaki uzman doktorlara yönlendireceğini söylüyor. İlk etapta bir şey çıkmaması sevindiriyor beni. Hatta kalbine EKK uygulandı. Enteresan bir şekilde bütün verilerinin normal çıkması şaşırtıyor beni. "Ben diyorum işte, bir şeyim yok benim" diyor. Bir şeyin yoksa bedenin niye böyle tepki veriyor o zaman diyorum. 5 saat süren hastane maceramızdan sonra yürüyerek çıkıyoruz çok şükür.. Öğürmekten tahriş olan boğazından ve ses tellerinden çıkan sesi kulağıma hoş geliyor..

12 yorum:

  1. Geçmiş olsun.Bir şey çıkmaması da iyi gözünüz aydın.Sevgiyle kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tesekkür edrim. Cok naziksiniz, Sizede sevgiler.

      Sil
  2. Çok geçmiş olsun Berfin'ciğim, iyi haberlerini beklerim. Acil şifalar.

    YanıtlaSil
  3. Server'cim çok geçmiş olsun :( Öyle hikaye tadında yazmışsın ki önce anlattıkların gerçek mi kurgu mu anlamadım vallahi. Bu aralar herkeste tuhaf haller var zaten. Umarım en kısa zamanda eşin eski sağlığına kavuşur, sen de yazılarında aydınlık Bern yazlarından bahsedersin. Öperim seni çok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hastalikta saglikta dedik ciktik yola. Dün aniden bunlar yasaninsa, pencereden bakarken bu ani hikaye tadinda yazayim o zaman dedim. Demekki olmus:) Sagol Özlem. Bende seni öperim.

      Sil
  4. Çok geçmiş olsun :( İnşallah sadece soğuk algınlığı, mide üşütmesi falandır. Devamında da güzel haberler bekliyoruz senden ♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol arkadaşım. İkna edebilirsem devamını getireceğiz inşallah tedavinin, doktor pek sevmeyizde😀

      Sil
  5. Ay geçmiş olsun Berfin yahu <3
    Doktora götürmeyi başarabilirsen bize de anlat sonuçları.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağolasın Mina. 💜 Şimdilik geçti zaten. İkna edebilecek miyim, edersem sonuçlar nasıl çıkacak bende çok merak ediyorum?

      Sil