Sayfalar

15 Ekim 2017 Pazar

Merhaba Dünlüğüm..

Merhaba günlüğüm. Daha doğrusu dünlüğüm. Çok dünler geçti. Ağustos'ta üç yazı yazmışım ama ruhunu kaybetmiş yazılar. Dedim bu sen değilsin, zorlama en iyisi. Uzaklaştım. Birazda kişinin ruh haliyle alakalı yazmak. 

Yazmak için istek önemli. İstek olduğunda kelimeler dans ediyor. Bir kaç kez yazmaya yeltendim baktımki, kelimeler dans salonunda değil, opera konserinde.. Frolayn Rottenmayer edasında hiiiç bulaşma der gibiydiler. Bulaşmadım bende. Şimdi bi daha deneyim diyorum, bakalım kelimelerim ne tür müzik dinliyorlar? 

Son aylarda farklı ruh hali içindeydim. Ne üzgündüm Nede mutlu.. Ne ağlıyordum nede gülüyordum. Böyle ruhsuz, duygusuz, tekdüze... Öyle ki; hani burada bahsetmiştim, kanser hastası bir arkadaşım vardı, oda iki yıl önce öğrenmişti hasta olduğunu. Ona yazmak iyi geliyordu bana. Oda aynı şeyi söylüyordu. İki satırda olsa yazıyordum. Espirili yazdığımı ve onu güldürdüğümü söylüyordu. Ne zaman yazsam mutlaka ertesi gün cevap veriyordu. Git gide kısaldı yazıları. Yorgunum uzun yazamıyorum arkadaşım, diyordu. Sanki ona yazarsam, bana yazmak zorunda kalacak diye bazen yazmıyordum bende. Ya yazarsam ve cevap gelmezse diye korkuyordum birde. "Merhaba benim vefalı arkadaşım" diye başlardı yazısına. "Yaşamımın en iyi arkadaşı diye" bitirmişti. En son ona yine yazdım, ve korktuğum başıma geldi. Bir gece kızkardeşim onun bu dünyadan göç ettiğini yazdığında üzüldüm, ama ben hala şarap ve sigara içiyordum. Şimdi acı çekmiyordur diye düşünmek istedim.
Böyle bir ruh hali içindeydim aylardır. Herşeye nötr. 

Perşembe kadınlarından Antonella, neredeyse bir yıldır planladığı bir organizasyonu vardı Eylül ayının başlarında. Eşi ile kendisi , tüm yaşamları boyunca hayatlarına dokunan ve hala dokunmaya devam eden arkadaşlarına bir davet düzenlediler. Bu birazda uluslararası oldu. Almanya, Avusturya ve Türkiye'den misafirlerini davet etti. Aare nehrinin kenarında çok donanımlı bir restoranı kapatmışlardı. 60 kişiydik. Türkiye'den gelen konuklar aynı zamanda benim arkadaşlarım, Ayça ve Cansu. Cuma gelip, Cumartesi davete katılıp, Pazar dönecekler. Güya bende o Pazar onlarla Türkiye'ye uçacağım. Güya bunu havaalanında öğrenecekler. Böyle bir sürpriz yapacağım. Sürpriz kiiim, ben kim? Cuma geldiklerinde yumurtladım. Daha doğrusu açık verdim. Yani demem o ki, bilseler nolur, bilmeseler nolur modundaydım.. Ruh halimden ötürü. 

Neyse uzatmayım, havaalanında ayaklarım geri geri gidiyordu. Hiç tatil modunda değildim. Üç kızız işte. Daha önce hiç birlikte uçmamışız. Daha ne dimi? Yoook. Bavulları vermişiz, artık geri dönüşüm yok, diyorum ki, Ayça'ya şimdi bana biri gelse dese ki; çok kötü görünüyorsun, bu şekilde uçağa alamayız, siz evinize gidin dese" öyle mutlu olurum. Ayça diyor ki, canım gerçekten böyle hissediyorsan, yarın ilk uçakla geri dönebilirsin. Hatta ben göndereceğim seni diyor. 

Bir pazar günüydü. Pazartesi ilk işim kuaförde saçlarımı kısacık kestirmek oldu. Sonra kardeşimle buluşup köye gittik. Çocukluğumda tepindiğim topraklara. İyi geldi bana. Dönüşte annemin mezarına uğradık. Çam ağaçları altında çok güzel bir mezarlık, Hendek mezarlığı. İşte orada içimi bir döktüm. Zırıl zırıl.. Sonra dedim ki; şimdi bir sigara olsaydıda içseydim. Sigara içmeyen kızkardeşim, annem sigara içeni sevmezdi deyip beni tersledi.. Tamam, haklısın dedim. Bi ara yeniden pet şişeye su doldurmaya gitti, baktım arabadan çantamı getirmiş. Senin buna ihtiyacın var, der gibi..  Evet bir sigara yaktım, ve çok zevkle içtim orada. İşte tam o andan sonra kendimi çok iyi hissettim. Annem bana çok iyi geldi. Bu sefer Türkiye'den dönerken ayaklarım geri geri gidiyordu:) 

Sonbahar heryerde güzeldir eminim. Ama burada yani Bern'de sonbahar, anlatılmaz yaşanır derler ya, işte o türden. Masmavi gökyüzü, sapsarı ve turuncu bir doğa, karlı dağlar tüm çıplaklığı ile dokunacak gibi yakın duruyor. Kızıl mı kızıl bir gün batımı. Dağlar kızıla boyanıyor. Şehre ise pembeliği kalıyor. Nostaljik bir pembe vuruyor insanların yüzüne ve ortaçağdan kalan gri yapıların üzerine. İşte tam o anda fotoğraf makinamı Türkiye'de unuttuğum için kendime kızıyorum.

Kızıyorum çünkü; 9 Aralık'ta bir Pazar kurulacak burada. Sanatsal bir pazar. Adı "Koffermarkt" Türkçeye çevirdiğimde sanatsal tarafı yok oluyor gibi hissediyorum. "Bavul pazarı" bu ne ya? İşportacılar gibi:)) Böyle bir şey değil elbette. Aylar öncesinden organizasyonu yapılmış, Bern'in en seçkin binası kiralanmış, beyaz örtülü masaların üzerinde eski klasik bavullarda el emeği göz nuru ürünlerin satıldığı bir pazar. Yazılı başvuruyorsun. Kabul edilirsen, orada ebatları belli olan bir bavulda ürünlerini görücüye çıkarıyorsun. Ve her üründen bir stant olması şartı. Yani, örgü işleri bir stant, dantel, takı, kurabiye, pasta vs. başka başka birer stant. Ben fotoğraflarımdan kartpostal yapıp satmayı önerdim. Bir kaç foto istediler. Gönderdim. Ve kabul edildim. Şimdi onun heyecanı sardı beni. Fotoğraf makinam olaydı aktüel fotolar çekerdim. Şimdi arşiv fotolarımdan seçmem lazım. Neyseki yeterince var. Bilmiyorum, fotoğraflarım ilgi görür mü, görmez mi? İşin maddi yönünde değilim. 15 kişi bile alsa, benim dokunduğum bir fotoğrafa, kimbilir kimler arkasına yazıp nereye gönderecek? Bu daha çok heyecanlandırıyor beni. Maneviyat hep daha ağır basıyor bende. Ve iyiki.. 

Son olarak.. Bugün hayatımda ilk kez aşure yaptım. Çocukluğumda yediğim bu tatlıyı 30 yıl boyunca hiç yememiştim. Üç yıl önce ofiste bir arkadaş getirmişti. Ve her yıl getirir. Ben neden yapmıyorum ki dedim? Ve bugün yaptım. Çok güzel oldu. Valla bak. Sanki aşureyi ben bulmuşum.. Neredeyse Arşimet gibi "euraka" deyip, parmaklarımı şıklatasım geldi. 
Geldi gelmesinede, koca tencere aşure yaptım. Dağıtmak için yaptım hoş. Gerçi hiç Türk komşum yok. Olsun. Binadaki İsviçrelilere dağıtacaktım. İçine kattığım 17 çeşit malzemeyi Almanca yazdım. Verdiğim komşulara içindekileri sayabileyim diye. Bu avrupalılar bir acayip dostum. Herşeyi merak eder ve bilmek isterler. Aşure hakkında bilgilendim, felsefesini ve içindekileri anlatacağım. Baya baya aşure sunumu hazırladım. Tepsilere yerleştirdim. Büyük bir güvenle çaldım kapıları. O'da ne? Kapılar duvar. Açılmadı hiç bir kapı. Hani şu bir bacağı kesilmiş Martin amca var ya, o bile yoktu evde. Sahi uzun zamandır görmüyorum Martin amcayı? Yarın tekrar çalayım kapısını. Tepsideki aşurelerimle pös pös eve döndüm. Bakalım yarın tekrar deneyeceğim. Pazartesi ofise götürüp dağıtırım. Ama o kadar çok ki; ofise götürsemde bitmez. Yoksa bu bavul pazarında aşuremi satsaydım:) Avrupa'ya aşureyi tanıtan türk asıllı alman diye tarihe geçermiydim acaba😀

Aslında bi kaç konu daha var. Baya birikmiş yazacaklarım. Çok uzun olacak. Belki sonraki yazılarda yazarım.. 

10 yorum:

  1. İnsan dostunu kaybedince yaşamın anlamsızlığı daha çok koyuyor. başın sağ olsun.Yazılarını özlemişim. Sevgiler.renklerin güzelliğine vuruldum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Yazılarını özlemişim" bu bana çok iyi geldi. Teşekkür ederim. Çiçek gibi parıldattın🌻

      Sil
  2. Öncelikle hasta arkadaşına üzüldüm:( Allah mekanını cennet eylesin, çok mutlu olsun şimdi, dilerim de öyledir. Öteki dünyanın bu dünyadan daha güzel, daha mutlu olduğuna inanıyorum tabii iyi, merhametli, normal (yani sapık, anormaller, katiller vs. harici) insanlar için.

    Aşurelerin için kapıyı açmamalarına üzülme, iyi olmuş hepsi sana kalmış:))En sevdiğim tatlıdır oh güzel güzel ye. Afiyet olsun.
    Bloğuna dönmene, yazmana çok sevindim. Sigara içme yazı yaz hem terapi olur, hem sağlığına zarar vermez.:)
    Sevgilerimle:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Müjde ablacım. Merhaba. İyi insanların erken gittiği kesin.

      Aşurelerime gelince, sanırım yanlış ifade ettim, kapıyı açmamalarının nedeni evde olmamaları. Güneşli bir sonbahar yaşıyoruz, herkes gezmelerde tozmalarda.

      Sigara konusunda haklısın, daaa işte bırakmıyor beni:)

      Bloglara bende bir göz atayım yürüyüşten sonra. Çok uzak kaldım son zamanlarda.

      Sil
  3. Kaybettiğin arkadaşın için üzgünüm. Erken bir veda olmuş.
    Bir de keşkş senin komşum olsaydım. Bu sene hala bir aşure tatmadım yahu.

    YanıtlaSil
  4. Aşure yapmak kolay, dağıtması zor. En azından burada onu öğrendim😀 Komşu olaydık iyiydi hakkaten..

    YanıtlaSil
  5. Başın sağ olsun. Gidenin ardından söyleyecek pek bir şey bulamıyorum. Ne desem boş geliyor. Sabah okuyacağım demiştim yazını, okuyamadım. Ancak sıra geldi. O da telefonumun internetini bilgisayara bağladım da öyle! Superonline teknik arızasını giderene dek yokmuş internet. Burası Türkiye. Benim de ayaklarım işe ters ters gidiyor. İşten değil, insanlardan. Bıktım insanlardan. Bunun başka bir açıklaması yok. Sorun dinlemekten yoruldum ama insanlar giderilen sorunlarının peşinden yenisini ortaya koymaktan bıkmadı. Kimseyle konuşasım yok. Merhaba dediğin derdini anlatıyor. Dert de para malum :) Az çalışıp çok kazanmak, her şeye sahip olmak istiyorlar. Toplumsal çöküntü bence, beleşcilik, zorbalık... Belki oradan burası güzel gözüküyor. belki de coğrafya olarak güzel ama insanlarla bir arada olmak çok zor. Eve kapatmak istiyorum kendimi. bazen sinirden beynim uyuşuyormuş gibi geliyor. Sağlıktan daha önemli ne var diyorum kendi kendime hemen. Fayda etmiyor. Öyle.
    Burada her şeyin (işte yani) doğru düzgün gideceğini bilsem hemen gelirim yanına, birkaç günlüğüne. Ama nerde?
    Yine de çok öperim seni.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol Özlemcim.

      Yorumunu okurken şunu hissettim. İnsanların sorunlarını sorun etmişsin. Yani hani onların o enerjileri sana geçmiş gibi. Boşver be anacım. Artık herkes kendini düşünüyor. Herkesin derdi kendine yetiyor. Birde başkalarının derdi ile uğraşma, he he de geç😀 becerebiliyorsan tabi. Zor ama denemeye değer. "Hayat kısa, kuşlar uçuyor" dövmesini yaptıracağım bi ara koluma. Hep göreyim ve hatırlayım diye. Hayat hakkaten kısa böyle şeyler için.
      Şunuda eklemek isterim, buradan baktığımda orası güzel görünmüyor, ama oraya gittiğimde herkes hayatından memnun gibi göründüğü kesin. Yani benim gözlemim bu oldu bu sene.
      Yinede bir hafta sonu bulabilirsem gel istersen. Havalarda Harika bu ara.. öperim seni😘

      Sil
  6. Başın sağolsun arkadaşım... Bu gibi durumlarda tüm kelimeler havada kalıyor :( Sabırlar diliyorum sana ve ailesine...

    Benim de en güzel dertleşme yerim babamın mezarıdır. Giderim anlatırım anlatırım.. Sanki bir işaret gelecekmiş de ben yolumu bulacakmışım gibi... Tabi ki o işaret gelmez, öyle şeyler sadece filmlerde oluyor. Ama ben rahatlıyorum işte...

    Kartpostalların ile şahane bir etkinlik yapacaksın eminim. Kapış kapış olacak inşallah ♥ Evrene olumlu mesajlarımızı gönderiyoruz bolcaaaa :)

    Ellerine sağlık, aşure maharet isteyen detaylı bir iştir. Çok güzel görünüyor.

    Seni özlemiştik ♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba yazıları ve yorumları eğlenceli arkadaşım.

      Mezarlıkta duyulan o manevi bir duygu. Bunu hissediyoruz sadece. Sanki ona çok yakınmışız gibi, sanki bizi duyuyor gibi geliyor. Bana iyi gelen şeyi yaparım ben, ardını arkasını aramam😀

      Evrene o mesaj gittiyse ohooooo. Ben daha çok kartpostal yapayım o zaman😂

      Aşureler bitti bu arada. Bende zahmetli bilirdim aşure yapmayı, kolaymış be. Elimin tadıda geçince bambaşka bir şey olmuş. Su gaynatsam datlu olur😂

      Özlendiğimi duymak kulağımada yüreğimdeki hoş geldi😘
      💜

      Sil