Sayfalar

1 Kasım 2012 Perşembe

Siviricre Gezim….:))


Ayça'nin kaleminden...
Nedense İsvicre’ye Siviricre diyesim geliyor hep içimden. Hiiii….

Ekim 2012 de Kurban bayramı nedeni ile yine uzun bir tatil vardı önümde. Napacaktım yine bilmiyordum J. Almanya ya gitmem gerekiyor; pasaportumu almam lazım. Ilgıt ziyaret listemin 1. Sırasında. Param yok. Sonunda yine birisi benim adıma insiyatifi eline aldı. Sagolsun Bülent bana bir İsvicre bileti hediye etti.  Big present ! Evet, Server’de bende ikimizi de mutlu etmenin yolunu kesf ettigi icin ayrıca sevindik. Her zamanki gibi önceden bir canta, bavul vs hazırlama alıskanlıgım yoktur. En azından hediyelerimi son dak. bırakmak istemiyordum ama kendi icimde kayboldugum icin yine bugünlerde onuda yapmadım hafta sonu ve carsamba gününe kaldı. Cumartesi gününden beride icimde büyük bir sıkıntı vardı. Keyfim yok, içim daralıyor, boguluyorum, canımı sıkan seyler oldu, onları da astım ama hala o sıkıntım gecmemişti, gecememişti :)… Çarşamba günü; arife, öglene kadar çalıştım. Çıktım, Kadıköy’de Cansu ile buluştuk. Birlikte işlerimizi hallettik, kahvemizi içtik ve vapur ile Beşiktaş’a geçtim. Oradan Harbiye, sonra para bozdurma ve ev… Saat 16:00 ve ben 17:30 havasında olsam bana rahat rahat yeter düsüncesi ile son derece keyifliyim ve huzurlu ayrılacagım buradan. Asansörden indim, kapımın önüne güneş ışıgı vuruyor. O ışık kapı acıksa oaraya vurur. Dedim, allah kapıyı acık bıraktım, eminim bırakmadım, o zaman Bülent geldi, hayır o da İsvec’te gelemez, Cansu’nun anahtarı da evde, o zaman aman tanrım hırsız mı dedim, bir basamak daha cıktım ve paspasın üzerindeki kırılmıs kilitleri görünce sayılı yasadıgım anlardan bir tanesini daha yasadım, tepemden asagı ayak tırnaklarıma kadar inen-tekrar yukarı cıkan bir ısı dalgası yasadım ve eyvah hırsız dedim, lanet olsun. Evdemi acaba diyorum. Hem cok korkuyorum hemde icerde ne olup bittigini de merak ediyordum. Bir kac basamak daha cıktım, hem evi dinliyorum, hem cıkıyorum, evi görebilecek kadar cıktım, yatagımın örtüsünü de acık görünce hemen kactım oradan. Ellerim öyle titriyorki telefonu bile ceviremiyorum.  Hemen 5. Kata indim , Nilgün abladan yardım istedim. Onunda cocukları evde imiş. Nilgün Abla telefonla beni organize etti; polisi aradın mı; yok!  Hemen ara, korkma. Bir şey almış mı; bilmiyorum, eve giremedim, korktum.  Cocuklarla yukarı cık, korkma; tamam! Ben Nuri Abini arıyorum, hemen çilingir’e haber versin, gelsin kilidi degistirsin; tamam ! Ve ben cocuklarla yukarı cıktım. Batu’nun elinde mermer bir cubuk, karsılassak kesin beyninin pekmezini akıtacagız J. Eve girdim ve hasar tespit calısmaları yaptım. Aman cocuklar eliniz bir yere sürmeyin. El izi alacak polisler. Baktım, bilgisayar gitmiş, fotograf makinam gitmiş ve takılarım gitmiş. Sondan basa dogru üzülmeye basladım. En cok da takılarıma üzüldüm. Onların bir cogu hediye idi ve o gerizekalının işine yarayacak bir şey degil. Oradan bir maddi deger elde edemeyecek. Tam yola cıkacagım. Nasıl halledecegim simdi bu isleri, evime hırsız girmiş ve ben seyahate nasıl gidecegim. Offff derken cansuyu aradım, haber vermek icin. O da sagolsun Oldas ile birlikte geldiler. Ben hala titriyorum. Hem aglamaklıyım, hem korkunc bir olay. Birisinin izinsiz senin dünyana girmesi, mahremine girmesi ne kadar kötü bir seymiş. En cok midemi bulandıran durumda bu oldu. Lanet olasıca, yorganımı kaldırmıs. Bu arada ben bir taraftan canta hazırladım, bir taraftan ilk polislerle ilgilendim,Cansu’lar geldi, cilingir geldi ve ben yeni anahtarlarımı alıp yola cıktım J. Ve evet, Türkiye’de bir cok sey aynı zamanda hızlı da olabiliyor:))  Cansu’nun da sayesinde 18:00 de yola cıktım. taksiye bindim, yollar acık. Havalimanına geldim. Ortalık ana bana günü, Check-in, passaport kontrolü derken ben icerde idim. Birde hersey yolunda gitmeye basladı:)) Yolda ilk iyi yolculukar mesajımı almıstım hemen geri aradım, yüz bulsam belki de aglardım ama hic onuda bulamadım:) olayı anlattım ve bana emin ol gitmekle en iyisini yapıyorsun dedi. İçim bir kez daha rahatlamıstı. Hafifletti beni.

Ucak saatimi bekliyorum. Ucaga binmeden, telefonu kapatmadan Cansu ile Oldas’ın isi bitmeden icim yine rahat etmeyecekti. Polislerde ben ucaga binmeden eve geldiklerini duyunca yine rahatladım ve hersey pazara kalmıstı. Ohhhhh, iyi… O zaman baslasın tatil dedim.

Ucakta okudum, balona binmiş havada asılı duran ruhumu ve bedenimi toparlamaya calısıyordum. Server’le gececek zamanımı degerlendirmekten öte bir sey düsünmemeliyim diye kendimi motive etmeye calıstım ama yine de katı muhallebi kıvamından bedenim tam cıkamadı.

2012 yılı ucak yolculuklarımız Cansu’ya da bana da güzel seyler yasatmıstı. O yüzden yine aynı koltukta oturmak istemiştim ama tabi herkes önceden almıs ben biraz daha geriye kalmıstım. Olsun sorun degildi hele bu olayın üstüne hic mi hic sorun degildi. Zürih Kloten’e indim, Kücük trenle ana apron’a geldim, pasaport vs derken kapıdan cıkarken kalbim heyecandan carpmaya basladı. Ve Server karsımda… Elinde ayfonu benim fotografımı cekmeye calısıyor. Ben hala muhallebi kıvamındayım, onu gördüm, heyecanlıyım, bir cok duyguyu yasıyorum; bu sefer yalnız cıktın, ben seni adamlarla bekliyordum dedi J. Dedim her yolculuk böyle kısmetli gecmiyor J(Bir önceki yolculugumda ucakta tatile giden bir grupla tanısmıstım ve güzel bir yolculuk olmustu). Nasılsın ? Muhallebi gibiyim dedim ve acılmaya basladım. Ohhh keyifli bir yolculukla evimize geldik. Hemen radyo acıldı, sarap acıldı, peynir, ekmek, sosis  ve türküler eşliğinde basladık bır bır konusmaya. Konustukca acıldık anlattıkca hafifledik. Tozlanmıs sırlarımızı döktük yeniden ortaya:))… Ve bir kez daha düsündüm, iyiki yasanmıs bazı seyler, onlar olmasaymıs biz biz olamazmısız…. O yüzden aslolan yasamak. İcinden geldigi gibi…akarak ve teslim olarak.

Sabah 4 müydü 5 miydi yattık. Gece kusu Server ve ben de tam gündüz kuşu bu konuda zıt da olsak ben gece o da gündüzleri birbirimize ayak uydurmaya calıstık. Sabah kalktık, ben bir de gözünü aç açan birisi olarak uyandıktan sonra yemek isterim o ise aradan bir kac saat gecer ve öyle yer ama o da kalkınca ilk isi hemen kahvaltı yapalım olur J. Bende elbette severim bu durumu:) ohhh, keyifle bu isi de hallettik. Ve evden beraber cıkmayı planlarken o gitti ve bende biraz daha dinlendim. İsten Server dönünce birlikte Gurten diye bir tepe var oraya gittik. Tepeye bir minik tren ile cıkıyorsun. Tabiki evden cıkmadan yanımıza pembe sarabımızı almayı ihmal etmedik. Benim cantamın kaderi, meyer neler sıgabiliyormus icine:)) Sonbahar cok güzeldi. Agaclar rengarenk. Ohhh mis gibi. Hava sisli oldugu icin etraftaki dagları göremedik. Ama biliyorum uzaklarda cok güze görünüyor. Yürüdük yürüdük. Sonra geldik restorana biraz acıkmıstık. Oradan bir sey aldık yiyecek, sarabımız zaten yanımızda, oturduk yedik ictik, yine konus konus…. Server bol bol fotograflar cekti, ben de ha babam yaprak topladım. Türkiyede sevdiklerime götürmek istedim. Ne getirdin, yaprak:))


 Evde cocuklarımız var. Sorumlu bir anne ve bende arkadası olarak vakitlice eve döndük. Nefis bir yemek. Sandalyeleri cekerken aman dikkat. Alttaki kızıyor:)) Pirzola, Salata, yemekten sonra cay, ben 1-2 bardaktan sonra limonlu cay ile devam ettim. Sonra sarap ve yatma saati. Yine kulagımızda türküler sarkılar. Ben diyorum, aaa bu türküyü de cok severim, Server diyor, ben senin sevmedigin türkü görmedim ki:)) Erken yatıldı saat 4.

Cuma sabah yine ben uyandım Server uyandı. O ise gidecek. Bende evde bos durmayayım. Ne yapayım, koridorda camasır sepeti en iyisi ütü yapayım. Sanayi Ütü cıktı geldi evin ortasına:) Keyifli bir ütü yaptım. Bir taraftan Tv izliyorum. Zil caldı, Ayca Abla benim, hangisi acaba ? Neyse, kapıda tanırım belki dedim olmadı. İyi o zaman arkasından bakıyorum hangi odaya girecek, hah Taylan bu:) Ondan sonra ismiyle hitap ederek konusmaya basladım J. Server geldi, o gün Bern’de dolasmaya karar verdik. Carsıya indik. Otobüs bileti alacagımız zaman fark ettik ki Server cüzdanını evde unutmus. Taylan nasılsa inecek idi carsıya, kendisinden rica ettik, getirdi. İnşallah kendini bir gün bir yerde unutmaz:) Taylan’ı beklerken Bahnhof’un önündeki bir Cafede kahvemizi ictik. Sohbet ettik. Taylan geldi, emaneti aldık. Cuma aksamı cocuklarında programı var. -Genclerin toplandıgı bir lokale gidiyorlar ve orada kendi yasıtları ile özgür ve bagımsız bir sekilde dünya görüşlerini gelistiriyorlar. Cok hosuma gitti.-
Bizde dısarda yiyecegiz. Alısverisimizi yaptık. Bern’in sokakları cok güzel. Unesco dünya mirası icinde olan sokakları da gezdik. Cesmeleri bol. Yine bol bol fotograflar cekilerek-çekerek rehberim esliginde dolastık. Einstein kahvesne geldik. Müze evini gezemedik tamirde idi. Bizde oturduk cafesinede ve yine yazmaya basladık. Camın önündeki masada oturduk, pencerenin önündeki saksıda lavanta cicekleri gün batarken cok güzeldiler. Son dönemde keyifle izledigim bir filmi hatırlattı bana ‘’ a good year ‘’ .  Bize hizmet eden cocugu begendik.  Sonra kalktık.

Yemek yiyecegimiz yere geldik. O gece Baslayan bir ısık gösterisi vardı. Yemeklerimizi söyledik, sarabımızı söyledik, gösteri saatini bekiyoruz. Pizzalarımız geldi. Server basladı, bende karabiber degirmenini elime aldım, döktüm ve degirmeni yerine koyarken elimden kaydı ve su bagdagı kırıldı.Cam kırılması beni rahatlatır. Cok sıkıntılı oldugum zamanlarda mutlaka etrafımda bir seyler kırılır yada ben kırarım. Olanların üzerine son sıkıntınında böyle cıktıgına inandım ve rahatladım. Pizzanın üzerine gelmişmidir falan derken sevgili garson, ben İtalyan diye tahmin ederken geldi ve isterseniz ben onu degistireyim dedi. Dedim süpersin süpermen. Neyse, benim pizzam gelip ben yiyene kadar Server pizzasını bitirmişti ve sov saati gelmişti. Biz izin istedik, gittik, kimsede bize bir sey sormadı, oradan da parasını ödemeden gitsek kim ne yapabilirdi. Kendi aramızda bu duruma da güldük eglendik. Parlemento binasını ışıkla süslediler. Sadece ısık gösterisi degil aynı zamanda da hikayeleri vardı o gösterilerin. Yagmurun altında onu izlemek güzeldi, cok begendik, müzik güzeldi. Serverle olmak güzeldi, gösteri güzeldi, yemek güzeldi, garson iyiydi (kara yagız), sarap güzeldi, hersey yine bizden yana.


Aksam evimize döndük. Üşümüştük bayagı, ben en azından. Server camın önünde sigarasını tüttürürken bende güz civcisi battaniyeme sarılarak onu izledim. Cumartesi günü karlı ve yagmulu bir gündü.
Evden sabahtan alısverisimiz icin cıktık. Schwarzsee’ye gidecektik ama  yagmur, kar ve sogukta hic de keyifli olmayacagını anlayınca vaz gectik. Evde kaldık. Kendimize bakım yaptık. Maskeler, tıknaklar, ojeler derken, daha da güzellestik:)) Bu arada deniz ve Taylan benim ayfonumla bayagı mesgul oldular tesekkür etmek istiyorum onlarada. Ayrıca bana verdikleri Heidi hikayelerininde hayatımda bayagı bir yeri olacak. Taylan’a napayım ben de yeni yeni cocuklugumu yasıyorum dedigimde bakısı güzeldi:))

Aksam oldu, nefis makarna ve salatamızı yedik. Sonra cay, sonra sarap. Saat hızla 04 e yaklasıyordu. Saat 04:21 trenine binip Zürih’e gidecegim. O gece saatlerin 1 saat geri alınması da yine bizim için idi, hersey yine bizden yana J.  Yine bol bol sohbetler. Yine tozlanmıs sırlar. Meyer daha bilmemiz gereken ne kadar cok sey varmıs:) Bilinmesi gerektigi için degil, o güven ve o sevgi oldugu icin elbette…
Sonra saat geldi. Ben tabi dayanamadım ve sanırım 1 saat bir uyudum. Calan saate birlikte uyandık. Evimizin erkeklerinden Taylan bizimle gelecek idi fakat uyanamadıgı icin kalkmadı. Server ve ben karlı yollardan tren garına geldik. Buz gibi olur ya garlar, nefret ederim aslında. Neyse, perona yanasmıstı trenim. Bindik icine. 10 dak da öyle gecirdik. Server indi, camıma bir kalp yaptı. Tren düdügü ile birlikte bizde hüzünlendik ve yine sevgi ile ayrıldık. Aglamıcam, acımıyo ki lafları da bosaymıs gördüm. Kendimi bildim bileli ayrılıklar yasıyorum. Hepsi de ayrı acıtır insanı… Ama varsın hayatımızda böyle ayrılıklar olsun.

Finali Zürih havalimanından yapıyorum. Server diyordu yolda uyursun. Huzursuz beden sendromu olan bir insan uyuyabilir mi ? Mimkin degil. Gözlerim fal tası gibi. Geldim Havalimanına aklımda hep, kendimi bir ucaga atsam. Chek-in yapıyorum, cok üzgünüz ucagımız kötü hava sartlarından dolayı 2 saat gecikecek, size kahvaltı ceki verecegiz 18,- CHF, 20 dak sonra lütfen burada olun. Hııı…. Hayır dedim ya. Baktım Boarding 08:45 kaltlanabilirim diyorum. Gittim yemek cekimi de aldım ve iceri girdim. Kurt gibi acım. Kahvaltı yapmam lazım. Midem kazınıyor. Kendime en keyif alacagım yeri sectim ve kahvaltımı söyledim. Tatilimi bir rüya gibi gözümün önünden gecirerek kahvaltımı yaptım, ucakları izledim. Üsüdüm bir ara balktım salımı güvenlik kontrolünden gctigim noktada bırakmısım hemen geri döndüm ve aldım sonra bekleme salonuma gectim. Baktım ucak yok, kimsede bir hazırlık yok….

Samimiyetin ve sevginin bu safhada yasanması, birbirinin ruhuna bu kadar degebilmek, dokunabilmek benim icin cok özel. İcim yaşama sevinci doluyorsa, yani yüregim pır pır olup kanatlanıyorsa, o zaman benim icin güzeldir. Özeldir, ben kendi adıma hafiflemişimdir. Mutluyumdur. Bundan daha önemlisi karsımdaki insanında bu duygularımı yasamasıdır. Ben yasadım, dilerim Canımıniçi de yaşamıstır….

1 yorum:

  1. Bloguma gönderdigin bu yazi icin tesekkür ederim Ayça.. Yazmak istedigin her konuda yazabilirsin.. Blogumun köse yazari ol:)) Ayrica yazmak isteyen kisilerin yazilarinida yayimlarim, denetimimden gecerse:))

    YanıtlaSil