Neden derseniz? Gitmeden iki gün önce Seybaların Zehraabaya gittim. Aşevde kimse yok, yukarıeve çıktım o dik merdivenleden.. Bu Zehraaba bu merdivenleri inip çıkakan mı bu gada dinç galdı bilmen ben, emme ben yukarı çıkana gada duravadım (Yoruldum). Misefir odasına girdim, baktım, yazmasının iki ucunu kulaklarının arkasına gomuş, akçacık döşünden görünen iç göyneğindeki yorgan iğnesini arayıp duru. Sağ elinin orta parmağındaki gümüş dikiş yüzüğü çarptı ilkipta (önce) gözüme. Yere oturmuş yorgan dikibatı. Golay gesin bakam, dedim. Hoşgediin, dedi.. Neppatsınız, (ne yapıyorsunuz) dedim. Alamanyadaki torunlarına birer yorgan dikiyormuş.. Bunlarınan gözlenizi ne yorubatsınız, bu yorganları ollara götürmezle dedim. Öne deme, pek garnım dakılıyor o çocuklara dedi. Burda onlar için bir şey yapmak göynümü rahatlatıyo, dedi. Bi şey deyemedim.
Baktım pencere kenarındaki sedirde, Eminaların Fakriye gız, elinde filkete, iğne oyası yappatı. Yaninda Huri gız, Safiye gelin, Öteevlerin Kadriye aba, Çayırın Mürvet gız, gelini Aşa (Ayşe) oturubatla.. Birinin elinde, tentene, birinin elinde paspas, birinin elinde iğne, habire hem dürtüyola, hem çene çalıyola. Fakriye gız, el el üstünde, el şey üsünde öne oturup durma, al şu tığı, acık filkete çek dedi.. Çektim galan birez. Emme ben oraya başka bir şey için gitmiştim. Cümee gün gına gecesi va.. Gelinle bindal giye, gızla üçetek. Bende bindal yok.. Herkes gelinlerine verecek bindalı. Dedlm Zehraaba'da Sebiha abanın bindalı duruyordur, unna nasıl osa Alamanyadala, o gece bana ödünç veririmi deye soracan, emme dilim bir türlü vamayo. Çayırın Aşa gelin, sen ne giyecen deyince, birden soruverdim. Zehraaba, dedim senin Alamanyadaki gelinin bindalını giysem nasıl olur? Şööne bir oturdu önce, oluuur, dedi. İğneyi yorgana sapladı, yüklüğün önündeki sandığa doğru gitti.. Çömdü sandığın önüne. El örgüsü, kahverengi yeleğinin içine diktiği pazen cebine el attı. Bir enehter çıkarttı. Elleri titriyordu. Sandığın üçgen duran örtüsünü kaldırdı, bismillah çekerek açtı sandığı. Odayı bir naftalin gokusu sardı.. Sandığın içinde herşey dürülü, akcacık, gar gibi bohçanın içindeydi. Neyin içinde ne var biliyordu.. Bildiği o bohçayı çıkardı, ve özenle açtı.. Açarken, ağzının titreyip büzüldüğünü gödüm. Ağlamamak için kendini zor dutubatı. Bohçanın içinden mor kadife üzerine altın sırma işlemeli çok güzel, ağır bir bindal çıkardı. Başka bir bohçadan altın kemer ve başa giyilen çatkı'yı çıkardı. Ağlamıyordu güya.. Gözünden kendiliğinden akan yaşlar, burnunun kenarından dudağınına birikince, onlarıda diğer acıları gibi içine atarak yutmaya çalışıyordu. İçim titredi. Baktım olacak gibi değil. Her bindal çok özel ve bir sahibi var. Ve sahibinden başkası onu taşıyamaz. Kültürü, geleneği, folkloru olan bir giysi. Ona dokunmam bile abes geldi. Sadece bakabilirdim.
Yok çok sağolun, emme ben giyemeyecem bunu dedim. Neye ki? Dedi. Yok,dedlm bu bindal Sabiha yengemin, ondan başkasına yakışmaz. Yakışsa yakışsa onun gızlarına ve gelinlerine yakışır, dedim. Onları bu bindalın içinde görmeye ömrüm yetemi bilmem, deyerek yine özenle bohçalayıp, yerleştirdi sandığın içine. Kapağını kilitledi. Enehteri yine yeleğinin iç cebine godu. Biz gidem galan. Aşam olubatı, adamla geli birezden, maldız'da yimeğim varıdı, dedim, galktım eve gedim. Gedim emme, içim içimi kemirip duru.. Feysbıktan Serpil gıza yazdım. Dedim, böne böne, Zehraaba sizi gömek isteyo. Yüklüyün ben gelemen, dedi. Selver gıza yazdım, çok yoğunun dedi. Çocukların okulu falan dedi.. Yoğunun ne demek gıı? Pek sinirlendim, sığırınız sıpanız mı va, bahçanız bostanının mı vaa? diyesim gedi, emme ses edemedim. Ben annamayon, bu goca şeherlerde yaşayanla, ne yapıyorda zamanları gamayo. Bir "çok yoğunuz" deyolla başka bir şey demeyolla. Her şeyleni makineyle yapıp durulla, emme çok yoğunla? Ibrem oğlana yazdım.. Nerasın? Cevap bile alamadım. Serdar oğlana ulaşamadım bile..
Bunları söylemedim galan Zehraabaya, gücü gurumasın deye.
Eminaların Yüksel ablaya çiçekli basmadan diktirdiğim elbiseyi giydim. ( köyün Cemil İpekçi'sidir) pek gözel dike, çok gözel oturdu üzerime.. Traktörünen gittik Mudurnuya, gınaya. Köyün gızlarıda, gelinleride pek gözeldi.
Gına yakılırkan Fakriye aba, birde Mudurnudan bi gadın tef çaldıla, türkü çığırdıla.. Gelinnen anası nece ağladılar. Emine gız bu benim ilküdünüm (ilk evlat), çok zorumuş giz vemek dedi. Neyse parı oynadık, parı ağladık gınayı bitirdik..
Düğün Bolu'da olacakmış.. Biz ettiyarla gitmedik galan. Gafam dangıl dungul çalgıları galdırmıyo. Gündüz "gelin amaya" gidemde, gelini uğurlayam bayrı dedim. Sığır sıpadan vakıt bulupta gidene gadaa nerdeyse yetişemeyordum. Baktım davulla çalıbatı kapının ününde, adamla tahta gaşıklarınan pek gözel oynadıla. Sonra Gelin çıktı gapıdan, dedesi İbrem abenin elini öptü, ibrem abe, "ağzın datlı, yuvan mutlu osun, hayırlı uğurlu osun gızım, dedi, elinin tersiyle gözleni sildi.. Gucaklaştıla.. Sona hepimizinen vadalaştıla.
Bu haftada böne geçti.. Ölmezde sağ galısam yazarın gene.. Hading galın sağlıcağınan.
( Mudurnu şivesi ile yazılmıştır.. Tamamen kurgudur)
Baktım pencere kenarındaki sedirde, Eminaların Fakriye gız, elinde filkete, iğne oyası yappatı. Yaninda Huri gız, Safiye gelin, Öteevlerin Kadriye aba, Çayırın Mürvet gız, gelini Aşa (Ayşe) oturubatla.. Birinin elinde, tentene, birinin elinde paspas, birinin elinde iğne, habire hem dürtüyola, hem çene çalıyola. Fakriye gız, el el üstünde, el şey üsünde öne oturup durma, al şu tığı, acık filkete çek dedi.. Çektim galan birez. Emme ben oraya başka bir şey için gitmiştim. Cümee gün gına gecesi va.. Gelinle bindal giye, gızla üçetek. Bende bindal yok.. Herkes gelinlerine verecek bindalı. Dedlm Zehraaba'da Sebiha abanın bindalı duruyordur, unna nasıl osa Alamanyadala, o gece bana ödünç veririmi deye soracan, emme dilim bir türlü vamayo. Çayırın Aşa gelin, sen ne giyecen deyince, birden soruverdim. Zehraaba, dedim senin Alamanyadaki gelinin bindalını giysem nasıl olur? Şööne bir oturdu önce, oluuur, dedi. İğneyi yorgana sapladı, yüklüğün önündeki sandığa doğru gitti.. Çömdü sandığın önüne. El örgüsü, kahverengi yeleğinin içine diktiği pazen cebine el attı. Bir enehter çıkarttı. Elleri titriyordu. Sandığın üçgen duran örtüsünü kaldırdı, bismillah çekerek açtı sandığı. Odayı bir naftalin gokusu sardı.. Sandığın içinde herşey dürülü, akcacık, gar gibi bohçanın içindeydi. Neyin içinde ne var biliyordu.. Bildiği o bohçayı çıkardı, ve özenle açtı.. Açarken, ağzının titreyip büzüldüğünü gödüm. Ağlamamak için kendini zor dutubatı. Bohçanın içinden mor kadife üzerine altın sırma işlemeli çok güzel, ağır bir bindal çıkardı. Başka bir bohçadan altın kemer ve başa giyilen çatkı'yı çıkardı. Ağlamıyordu güya.. Gözünden kendiliğinden akan yaşlar, burnunun kenarından dudağınına birikince, onlarıda diğer acıları gibi içine atarak yutmaya çalışıyordu. İçim titredi. Baktım olacak gibi değil. Her bindal çok özel ve bir sahibi var. Ve sahibinden başkası onu taşıyamaz. Kültürü, geleneği, folkloru olan bir giysi. Ona dokunmam bile abes geldi. Sadece bakabilirdim.
Yok çok sağolun, emme ben giyemeyecem bunu dedim. Neye ki? Dedi. Yok,dedlm bu bindal Sabiha yengemin, ondan başkasına yakışmaz. Yakışsa yakışsa onun gızlarına ve gelinlerine yakışır, dedim. Onları bu bindalın içinde görmeye ömrüm yetemi bilmem, deyerek yine özenle bohçalayıp, yerleştirdi sandığın içine. Kapağını kilitledi. Enehteri yine yeleğinin iç cebine godu. Biz gidem galan. Aşam olubatı, adamla geli birezden, maldız'da yimeğim varıdı, dedim, galktım eve gedim. Gedim emme, içim içimi kemirip duru.. Feysbıktan Serpil gıza yazdım. Dedim, böne böne, Zehraaba sizi gömek isteyo. Yüklüyün ben gelemen, dedi. Selver gıza yazdım, çok yoğunun dedi. Çocukların okulu falan dedi.. Yoğunun ne demek gıı? Pek sinirlendim, sığırınız sıpanız mı va, bahçanız bostanının mı vaa? diyesim gedi, emme ses edemedim. Ben annamayon, bu goca şeherlerde yaşayanla, ne yapıyorda zamanları gamayo. Bir "çok yoğunuz" deyolla başka bir şey demeyolla. Her şeyleni makineyle yapıp durulla, emme çok yoğunla? Ibrem oğlana yazdım.. Nerasın? Cevap bile alamadım. Serdar oğlana ulaşamadım bile..
Bunları söylemedim galan Zehraabaya, gücü gurumasın deye.
Eminaların Yüksel ablaya çiçekli basmadan diktirdiğim elbiseyi giydim. ( köyün Cemil İpekçi'sidir) pek gözel dike, çok gözel oturdu üzerime.. Traktörünen gittik Mudurnuya, gınaya. Köyün gızlarıda, gelinleride pek gözeldi.
Gına yakılırkan Fakriye aba, birde Mudurnudan bi gadın tef çaldıla, türkü çığırdıla.. Gelinnen anası nece ağladılar. Emine gız bu benim ilküdünüm (ilk evlat), çok zorumuş giz vemek dedi. Neyse parı oynadık, parı ağladık gınayı bitirdik..
Düğün Bolu'da olacakmış.. Biz ettiyarla gitmedik galan. Gafam dangıl dungul çalgıları galdırmıyo. Gündüz "gelin amaya" gidemde, gelini uğurlayam bayrı dedim. Sığır sıpadan vakıt bulupta gidene gadaa nerdeyse yetişemeyordum. Baktım davulla çalıbatı kapının ününde, adamla tahta gaşıklarınan pek gözel oynadıla. Sonra Gelin çıktı gapıdan, dedesi İbrem abenin elini öptü, ibrem abe, "ağzın datlı, yuvan mutlu osun, hayırlı uğurlu osun gızım, dedi, elinin tersiyle gözleni sildi.. Gucaklaştıla.. Sona hepimizinen vadalaştıla.
Bu haftada böne geçti.. Ölmezde sağ galısam yazarın gene.. Hading galın sağlıcağınan.
( Mudurnu şivesi ile yazılmıştır.. Tamamen kurgudur)
Hayal gucune hayran kaldim devami gelsin
YanıtlaSilSevgili Adsız, keşke adını yazsaydında, isminle hitap etseydim..
YanıtlaSil"Ne zaman bir köy düğünü görsem, şairliğimden utanırım" demiş ya Şair.. Bende onun gibi, ben köyümün güzel insanlarını ve o kına gecelerini gözlemlediğim kadarını yazıya dökmeye çalıştım, o kadar. Yinede çok teşekkür ederim:)