Mevsim kendine yakıştığı gibi devam ediyor. Çok soğuk. Kar yağdı yağacak. Dağlara çoktan yağdı. Şehrede bu gece inebilir. Sokak lambalarının sarı ışıklarına bakıyorum ara ara, düşüyorlar mı diye? Henüz yok. Her mevsimin doğasını çok seviyorum. Fakat sonbahar bambaşkaydı sanki bu sene. Yürüme sebebim oldu, ve alışkanlığa dönüştürdü. Karda yürümekte güzeldir eminim. Şarkı sözü bile yapıldığına göre kesin güzeldir.
Geçen hafta kısa bir İstanbul gezim oldu. Planlı bir şey değildi. Zaten Türkiye'den döneli iki ay bile olmamıştı. Niye gideydimki? Ama gitmem için bir sürü nedenim vardı. Diş bakımı için zaten gitmem gerekiyordu. Unuttuğum Fotoğraf makinamı almam gerekiyordu. E madem gittim, kuafördü, yeni gözlüktü ne varsa aradan çıkmalıydı. Birde dövme istiyordum ama ona vakit kalmadı. İstanbul'u anlatmayacağım. Fakat Balat'ta gezerken iğde görmüştüm. Çok sevdiğimi bilen arkadaşım minik bir kese kağıdına 200 gram kadar almıştı. Yemeyi unuttuğumuz için, dönüşte elime sıkıştırdı. Bavuluma atıverdim. Çocukluğuma götüren şeylerdendir iğde. Kış mevsiminde ne yakışır. Yıllarca yiyememiştim. Çünkü Avrupa'da iğde diye bir şey yok. Kimse tanımıyor. Satılmıyorda. Bizim gençlerde yeni gördü. Meyve mi bu diye sordular? Cevap veremedim. Ne ki iğde? Meyve mi, yemiş mi, yoksa fındık, fıstık gibi bir şey mi? Zeytin mi mesela. Evet, pamuklu tatlı zeytin diyebiliriz. Sonra Almanca adına baktılar Google den. Bulamadılar. Çok enterasan geldi onlara iğde. Sonra Türkçe araştırdılar iğdeyi. Nelere iyi gelmiyormuşki?
Şu alttaki bilgileri okuyunca 200 gram İğde dişimizin kovuğuna yetmedi.
"Vitamin deposudur. halk arasında çıcıcılık, cışkan, pisat olarak bilinir.
İğdenin faydaları;
- ishali durdurur
- öksürüğe iyi gelir
- vucüt direncini artırır
- bağırsağa faydalıdır
- idrar sorunlarını düzenler
- mide bulantısını ve kusmayı önler
- ağzı temizler
- soğuk alğınlığına iyi gelir
- grip önleyicidir
- cinselliği artırır
- egzamayı giderir
- böbrekleri çalıştırır
İğdenin zararları :
İğde meyvesi fazla yenildiğinde kabızlık yapar" (kaynak milliyet haber)
İğde ile ilgili bir hikayemde var. Onuda anlatmadan edemeyeceğim.
Cumartesi kurulurdu Mudurnuda pazar yeri. Köylerden traktörlere biner öyle giderdik. Ninem tereyağı ve peynir satardı pazarda. Bir tek ineği vardı. Bir haftada bir kalıp tereyağı ve bir kaç kalıp peynir çıkarıdı. Çok beklemez hemen satılırdı zaten. Sonra kazandığı para ile evin eksiklerini alırdı. İşte bu sıvı yağ, tuz, yada tüp olurdu. Çünkü meyve, sebze, ekmek, et, süt her şeyi köyde kendi üretimleriydi.
Bir kış günüydü. Pazar'dan çıkarken bir sepetin içinde iğdeleri gördüm. Kırmızı, bordo kabuklu iğdelerin üzerine kar yağıyordu. Ninemin elinden tutmuş, iğde sepeti ile gözlerim birbirine yapışmıştı. Gözlerim arkada ben önde öylece gittim. Şunu istiyorum diyemedim ben hiç. Oysa istesem alırdı belki. Parası yetmezde alamazsa daha çok üzüleceğimi düşünürdüm.
Sonra ayrıldı gözlerim iğde sepetinden. Bir dükkanda diğer pazarcıları beklemeye başladık. Çünkü köyden hep birlikte gelinir, birlikte dönülürdü. Yanan sobanın başında üşümüş ellerimi ısıtırken, ninem sepetinden boş bir şişe çıkardı, "töh, gaz yağı almayı unutduk, gızım gı" dedi. Sen otur ben alıp geleyim diye, çıktı. Ben yine ses etmeden, başımı bi aşağı bi yukarı salladım. Çok uzun gelmişti bana o bekleme. Hatırlıyorum. Ağladım ağlayacağım. Diğer pazarcılarda bitirdi işini, artık döneceğiz. Traktör çalıştı, ninemi bekliyoruz. Uzaktan seyiterek (koşarak) geldiğini gördüm. Ayağında Ankara lastiği, pazen şalvarı belinde ve kahverengi-siyah kareli Göynük örtüsü başında. Bindi traktöre. Ben yanıbaşında. Köye geldik. Akşam gaz lambasını yakıp, elinde bir kase iğde ile gelişini hiç unutmuyorum. Belkide bu yüzden çok seviyorum iğdeyi. Ninemide..
İğdeye bayılırım, burada kuruyemişçilerden alıyorum çünkü pazara gidemiyorum o kalabalık, toz, uzak da, taşıyamıyorum. Kuruyemişçide bazen çok bayat oluyor, bazen tazesini buluyorm çok sevdiğim bir şey Avrupa'da bilinmemesine şaşırdım. Ne güzel şeydir iğde pamuk gibi gerçekten. Ninenin seni bırakıp gidip uzun süre gelmemesi ve ağlayacak hale gelmen gözümün önüne geldi, çocukken insana saatler gibi geliyor:(
YanıtlaSilSevgilerimi bıraktım.:)
Avrupa'ya pazarlasak mı ne yapsak! 😀 baksana nelere nelere iyi geliyormuş. Sevgilerini aldım💜
Silbenim de çocukluğum Çeşmealtı'nda geçti ve sanırım her yerde iğde ağacı olduğundan ben de dayanamıyorum kendisine... yerken hiçbir şeye faydası yokmuş hissi veriyor ama kerataya bak sen neler yapıyormuş! :)
YanıtlaSilAynı fikirdeyim, yerken ne işe yarıyorki bunlar derdim.
SilBiliyor musun, ben hiç iğde ağacı görmedim. Ne şanslısın😀
İğde bahçelerini verseler sana bugün sanırım o bir kase iğde kadar mutlu etmeyecektir seni ♥
YanıtlaSilSenin anılarını okumayı çok seviyorum arkadaşım
Bir kase igde aklimda ne kadar yer ettiyse artik)) Ama bana igde bahceleri verseler hayir demem herhalde:)
SilSevgiler sana..
İğdeyi çok uzun zaman önce yemiştim. Yıllar, yıllar geçti. Tadını bildiğim için merak ettiğim bir meyve değildi ama yazınızı okuyunca canım yine iğde istedi. En kısa zamanda alıp hasret gidereceğim:)
YanıtlaSilBencede alın ve hasret giderin. Baksanıza küçücük boyuyla yaptığı işlere😀
SilBen de çok severdim küçükken ama sanırım uzun zaman oldu yemeyeli. Ben de Amsterdam da yaşıyorum bir süredir. Doğaya ilgim olduğu için ağaçları tanımaya çalışıyorum ve iğde ağacı gördüm burda da. Türkiye’de iken bu ağacı iyi bilirdim çünkü çiçek açtığında nefis bir kokusu vardır. Neyse burada bir web sitesi var ve her sokakta bulunan ağaçların adlarını belirtiyor. Ayrıca mesela kestane ceviz vs arayınca harita üzerinden konumlarını gösteriyor. Böyle bir web sitesi varsa kontrol edebilirsiniz belki. Ben bu şekilde kimsenin elini sürmediği kestane ceviz ve erik ağaçları buldum. İğdeye de bakacağım
YanıtlaSilDemek Amsterdam'da var. Ben burada hiç görmedim. Gerçi ben görsemde tanımam. İnternetten araştırayım bakayım buradada öyle bir site var mı? Çok teşekkür ederim bu bilgiler için💜🌳
Sil