Geçen pazartesi idi. Postanedeki posta kutusundan her gün saat 11 de firmanın postasını almaya gitmiştim. Döndüğümde kulağındaki telefona “ aaa şimdi geldi”veriyorum derken, sağ eliylede bana gel gel işareti yapıyordu eşim. Kim olduğunu anlayamadan kulağıma götürdüğümde telefonu, karşıdaki ses hala konuşuyordu. Sözünü kesmeden bi süre dinledim, sonra bayan Suzi olduğunu anladım. Merhaba bayan Suzi dedim. Aaaa, merhaba dedi. Başıma gelenleri eşinize anlattım, dedi. Ne oldu ki? dedim. Düştüm, dedi. Otobüste düşmüş, hemen hastaneye kaldırılmış, kalçasından ameliyat olmuş, bir hafta sonra nekahet dönemi için bakım evine yerleştirilmiş. Peki dedim, bana adresi verin ziyaretinize geleceğim. Çok mutlu olurum, ve sizden bi kaç ricam olacak dedi. Evime çok yakın şu bakımevinde kalıyorum, dedi. Salı sabahtan gittiğimde özel odasında masa başında kağıt kürek işleri ile uğraşıyordu. Girdiğimi duymadı bile. Karartımı gördüğünde sağ eliyle yakın gözlüğünü iyice aşağıya indirdi. Uzaktan seçemedi beni. Yaklaşınca ben, birden gülümsedi merhaba bayan Yalçın dedi. Kusura bakmayın kalkamıyorum, dedi. Lütfen rahatsız olmayın diyerek yanındaki sandalyeye oturdum. Bu kazadan sonra görme ve duyma problemi yaşıyorum, kitap ve gazete okuyamıyorum, ama hergün antrenman yapıyorum sanırım düzelteceğim bu durumu, dedi. Bakın her şeyi organize etmem gerekiyor, herşeyi not alıyorum, dedi. Yapılacaklar listesi yapmış.
Düştüğümde, ve ambulans çağırdıklarında ilk kedilerimi düşündüm ve onlara bakacak birini buldum, dedi. Ben yıllarca onları bırakıp tatile bile gitmedim, dedi. Özellikle onlar için hastalanmamalıyım diye çok dikkat ediyordum, ama otobüs şoförü suçlu bulundu, onlara bunun hesabını soracağım, hakkımı arayacağım, dedi.
O dinamizmine hayran kaldım. Kader, nasip, kısmet, alınyazım böyleymiş, deyip pes etmiyor.
Sizden bi kaç ricam olacak, dedi. Hepsini önceden yazmış.
Biliyorsunuz evim iki katlı. Bu durumda şimdilik merdivenden üst kata çıkamam, alt kattaki beyaz kanepeyi yukarı çıkarmanız, üst kattaki sağ odada bulunan bordo kanepeyi aşağıya indirmeniz. O açılıp yatakta oluyor çünkü dedi. Koridordaki lambanın ampülü patlak, onu onarmanız, çünkü ben çıktıktan sonra eve bi süre bakıcı gelecek, ve lamba yanmadığı için göremez ve düşerse sorumluluğu bana ait, yoksa ben biliyorum orada lamba olmadığını ve 87 yıldır o evde yaşıyorum karanlıkta bile yolumu bulurum, dedi. Bilinçli olmak başka bir tabi. Haklarını savunuyor ama sorumluluklarınında bilincinde. Buna benzer bir kaç yapılması gereken şeyleride söyledi. Ve bunları bana faturalandırın dedi. Bende Türk mantığı ile nolcak canıııım, yarım saatlik iş, insanlık öldümü, hallederiz, hatta size beleşe yaparız demeye getirdim Almanca cümlelerle. Hayııır, asla kabul etmem, dedi. Sizin bir firmanız var, ve fatura yazabilirsiniz dedi. Peki, dedim.
Evinin anahtarını verdi bana. Burada hiç bir şeyim yok, size bir şey ikram edemiyorum üzgünüm, ama evim karşıda, gidin kellerdeki mahzenden bir şişe şarap alın, dedi. Hiç önemli değil deyip, ayrıldım ve işe döndüm.
Aynı gün iş çıkışı bi kaç çeşit meyve, ve çikolata alıp yeniden gittim yanına. Çok mutlu oldu. Oradayken bizim gençlerden birinide çağırdım, o taşıma işleri, ve lamba onarımı için. Geldi ve birlikte bayan Suzinin evine gittik. Lambayı halletti, ama taşıma işi benimle mümkün değildi. Yukarıdaki kanepe leş gibiydi ağırlık olarak. O daracık merdivenden indirmek mümkün olmadı. Diğer işleri halledip çıktık.
Perşembe sabahtan bizim gençlerin ikisi birden geldi. Taşıma işini hallettik. Bize verilen görevler bitmişti. Mutluyduk.
Günlerden perşembeydi. Perşembe kadınları olmazsa olmazdı. Arkadaşıma, bu Perşembe’yi çok farklı bi yerde yapalım mı dedim. Yapalım dedi. Bir şişe şarap, ve atıştırmalıklarla bayan Suzi’yi ziyarete gittik. Bakım evinin kocaman bi terası var. Bizi görünce çok sevindi. Bakın ne getirdik dedim şarabı göstererek. Bardakta getirdiniz mi dedi, gözlerini açarak. Hayır, ama gider kantinden alırız, dedik. Hayır hayır, dedi benim bi fikrim var. İki bardak var zaten bende, birde lavaboda diş fırçalarının girdiği bardak var, onu bi güzel temizleriz ben ondan içerim, dedi heyecanlı heyecanlı. Çıktık terasa. Bizden başka kimse yok. Donattık masayı, açtık soğuk beyaz şarabı..
Anahtarını teslim ettim. Kanepeyi indirdik dedim. Ya lamba? Dedi. Onuda hallettik dedim. Arkadaşıma dönüp, işaret parmağıyla beni gösterip, bayan Yalçın harika bir kadın dedi. Arkadaşım onu onaylarcasına, “evet biliyorum” dedi. Bana sorarsanız ortada bi harikalık yok. Yapılması gereken yapıldı. Severek, isteyerek ve gönülden yaptım. Görev olarak yapmadım. Ama bayan Suzi bunların hepsini fatura yapacaksınız dimi, diyordu. Kültür farkı işte. Fakat iki kültürede yakın olduğum için yadırgamıyorum.
Çok güzel sohbet ettik. Çoğunlukla bayan Suzi konuştu. Biz dinledik. Konuşmaya susamıştı sanki. Çok güzel cümleler kuruyordu. Yaşlılık hiç güzel bir şey değil. Yıldızıma olan güvenimi kaybettim. Kaderime olan güvenimi kaybettim. Bazen diyorum ki, bir motorsiklet kazasında ölüp gitmek, yaşlanmaktan çok daha iyi olduğunu düşünüyorum, dedi. Ve “es ist sehr wichtig „einfach“ zu leben“ dedi. Sade bir yaşamı yeğlerdim, demeye getirdi. Bu ne demek, dedim. Evde bir sürü Hermes çantam var. Şu marka eldivenim, şapkam, bankada mücevherim var. Şu an hiç birinin önemi yok, dedi. Hermes markasını bilmiyordum bile. Arkadaşım biliyormuş ama. O zaman ben gayet basit ve sade yaşıyorum dedim, ve gülüştük. “Peki, iyi yaşadım, güzel yaşadım” diyebiliyor musun” dedim. (Artık dünden beri birbirimize sen diye hitap edebiliyoruz. Yoksa yıllardır hep siz dedik birbirimize.)
Evet, dedi iyi yaşadım. O zaman sorun yok, önemli olan bu değil mi, dedim. Evet öyle ama yinede daha sade yaşamak isterdim, dedi. Konu konuyu açtı. Arkadaşım Antonella bi ara kayboldu. Yakın bir marketten bi şarap daha alıp gelmişti. Saat akşam 18 olmuştu. Bayan Suzi bakım evinin akşam yemeğine gitti. Biz arkadaşımla terasta oturup sohbete devam ettik. Hatta dedik ki, düşünsene bir bakım evinde, bakıma muhtaç olmadan, ve yemek saatine uymadan oturtabiliyoruz, işte buna içilir diyerek baya oturduk orada. Yemek sonrası bayan Suzi yine geldi. Bardakları almam lazım dedi:) zaten bırakacaktık dedik. Ama buraya giriş çıkışlar akşam 18 den sonra sorun olabilir, dedi. Herşeyi düşünüyor, herşey planlı programlı hayatında. Biz ise gayet rahat. Çıkarız çıkarız dedik. Apar topar topladık herşeyi. İndik odasına. Bardakları yıkadık, boş şişeleri çantamıza aldık, bayan Suzi bize çıkış kapısına kadar eşlik etti. Son zamanlardaki en güzel momentleri yaşadım sizinle, teşekkür ederim dedi. Yarın çıkıyorum, akşama bay Anliker yemek siparişi verdi eve, sende gelirmisin dedi bana. Tabiki gelirim dedim. Ve kucaklaşarak ayrıldık. Fakat oda ne? Kapılar açılmıyor hakkaten. Çıkamıyoruz. Mantığımız almıyor. Dışardan giriş olmaz ama dışarı çıkmak mümkün olmalı. Hiç bir çalışanda yok artık giriş ve danışmada. Ama telefon var acil durumlar için. Arkadaşım telefon açtı. Telefondan, tamam biz açıyoruz kapıyı denmiş, ve açıldı kapı. Bizden çok bayan Suzi endişendi. Vedalaştık.
Ve geldi çattı cuma. Nihayet evine gidebilecekti, ve onu 65 yıllık arkadaşı, dostu ve sevgilisi bay Anliker karşılayacaktı. Bay Anliker ile yıllarca birlikte çalışmıştık. Zaten bayan Suzi’yi onun sayesinde tanımıştık. Cuma orada olmaktan mutluluk duyacaktım.
Cuma akşamıydı. Gittim. Kapı zilini duymuyorum, kapyı açık bırakırım, girersin demişti bayan Suzi. Evet, gittiğimde kapı açıktı, ben yinede zile basmıştım. Duymadılar. Girdim içeri. Ama gördüler. Kucakladım ikisinide. Gelmeyeceksin sandık, dediler. Gelmez miyim, dedim. Gittiğimde şarap içiyorlardı zaten. Bay Anliker ayağa kalktı beni görünce her zamanki centilmenliği ile. Geyik eti siparişi vermişti tanıdıkları bir restorana. Ben daha önce hiç geyik eti yememiştim. Ama o gecenin hatrına çiğ tavuk eti bile yiyebilirdim. Bay Anliker ve bayan Suzi hazırladı herşeyi, bana hiç bir şey bırakmadan. Nasıl utandım bilemezsiniz. Bayan Suzi tekerlekli sandalye değilde, „rolator“ denen tekerlekli bi aletle yürüyor. Yani oturmadan, elleri ile sürüyerek. Türkçesini bilemedim şimdi. Yemekler ısıtıldı, bay Anliker çantasından bir Portekiz şarabı çıkardı. Bayan Suzi en sevdiğim şarap diye mutlu oldu. Ben sadece onların bu ağır çekim mutluluklarını izliyordum. Ve sanki 60’lı yıllarda çekilen siyah beyaz bir İngiliz yapımı film setindeydim. Yemeğimizi yedik. Tatlı olarak karake sipariş etmiş bayan Suzi. Karake ne demek bilmiyordum bile. Harika bi şeymiş meğer. İçi yumuşacık taze çikolata, dışı yeşil bişey. Ama bi tane yetiyor insana. Yani bizim bi keski baklava gibi.
Oturduk o gece. Yedik içtik. Sohbet ettik. Herşey çok güzeldi. Birden bire Bayan Suzi’nin yüzü değişti, kendimi iyi hissetmiyorum dedi inleyerek. Çok korktum. Hemen koluna girdim, yukardan indirdiğimiz o kanepeye yatırdım. Pencereyi açtım. İyiyim şimdi dedi. Biraz dinlen, dedim. Bay Anlikerin yanına gittim. Masadaki şarap bitmişti. Lütfen aşağıdan bir şarap getirir misin, dedi. Tabiki dedim, ama hangi şarabı dedim? İlk gördüğünü, dedi. Peki, dedim. Açtık bi şarap daha. Bay Anliker ile ilk kez baş başa ve çok özel konuştuk. Yıllarca birlikte çalışmış bu kadar yakın olmamıştık. Dedim ki, bayan Suzi daha önce anlatmıştı, 50 yılın üzerinde bir dostluğunuz varmış, ve gençliğinizde sevgiliymişsiniz. Dostluğumuz ve sevgili oluşumuz doğru, ama bu 50 yıllık değil, 65 yıllık, dedi.
Harika dedim. Ama şunu çok merak ediyorum, sen evlisin, ve şu an buradasın. Eşin bunu biliyor mu? Evet, biliyor o getirdi beni buraya, dedi. Nasıl oluyor bu, merak ediyorum dedim. İlgi alanlarımız farklı ve saygılıyız birbirimize, dedi. Anlamış gibi yaptım, ahaaaaa diyerek.
Peki hiç burada kaldın mı dedim. Evet, kaldım dedi. Peki bu akşamda kalabilir misin, bayan Suzi’yi yalnız kalmamalı dedim. Kalırım kalmasına, ama bayan Suzi bana kal demedi, kalamam dedi.
Zaman sonra bayan Suzi’nin yanına gittim. Şimdi çok iyiyiyim, geliyorum yanınıza dedi. Biraz daha dinlen, dediysemde kalktı geldi.
Bay Anliker burada kalmak istiyor, iznin olursa dedim. Hayır, hayır dedi. Hep alıştığı yatakta yatsın. Onunda tansiyon problemi var, burada kalırsa hem onun için, hem kendim için düşünüceğim diye argumanlar sundu. Ve ben onuda düşünecek kadar sağlıklı değilim, dedi. Bay Anliker’in orada kalma isteğini görüyordum, ama evine gitmelisin demişti sevgilisi. Peki, sen nasıl istersen dedi bay Anliker. Ve taksiyi aradı hemen bayan Suzi. 22.30 da kapısına bir taksi siparişi yaptı. Bense onların bu saygılı diyaloglarını izlemekle yetindim.
Taksi geldi 22.30 da. Yağmuluğunu giymesine yardım ettim, fermuarını kapattım. Bastonunu getirmeye gittiğimde, birbirleri ile vedalaşırken dudaklarına bir öpücük kondurduklarını gördüm. Yürümekte zorluk çeken bay Anliker’e taksiye kadar eşlik ettim. Emniyet kemerini bağladım, yanağından öptüm, çok güzel bi akşamdı, teşekkür ederim, tekrarlayalım bunu dedim. Ama zaman geçmeden tekrarlayalım, dedi. Taksi şöförüne gideceği evdeki merdivenlerin olduğunu ve lütfen eşlik etmesini rica ettim. Merak etmeyin, dedi genç taksici.
Bayan Suzi ile kaldık başbaşa. Masayı topladım, bulaşıkları yıkadım. Yanında kalmamı ister misin dedim? Hayır, dedi. Ama bana üst kattan pijama ve iç çamaşırı, birde yatağımın yanında duran abajurumu getirirsen sevinirim, dedi. İki kat çamaşır getirdim. Birde abajur ile birlikte yarım kalmış kitabını şimdiki yatağının kenarına yerleştirdim, Sevindi. Çok teşekkür ederim, bana çok yardımcı oldun, hadi sende git evde bekleyenlerin var, dedi. Kucaklaştık. Kapıyı kilitlemeyi unutma, dedim. Çıktım. Bi on dakika kadar bekledim dışarda. Sonra tekrar gittim. Kapı açıktı. Unutmuştu kilidi. Beni görünce tekrar bir şey mi unuttun, dedi. Evet dedim arabanın anahtarını bulamıyorum. Sonra bi yerde bulmuş gibi yaptım artık. Dedim şu kapıyı kilitle arkadan artık. Kilitledi. Eve dönerken bütün bu haftayı, ve bu geceyi düşündüm gülümseyerek...
Bize nasil gulmüstü, icerde kaldigimizda:) Arkadasim telefonla görevli ararken. |
Hiii! Yaşlılar düşünce hemen kalçaları kırılıyor ödüm kopuyor, yine Allah korumuş, kanepeyi kaldır demiş ya sana ya dedim bu kız kanepeyi nasıl kaldırsın koysun! Oha:))))neyse gençler imdadına yetişmiş sakın denemeye bile kalkma derdim ki mazallah fıtık olur insan. Benden de çok geçmiş olsun dersen sevinirim, tanışmıyoruz ama olsun:) umarım çabuk iyi olur...
YanıtlaSilSenin de bu iyiliklerin ödenmez...
Sevgiler:)
Not: Karpuz Apt. yeni bölüm yazdım ama söz verdiğim saatte (1 eylül 00.00)da yayına koymak adına sana kaynana Huriye için yardım istemeye fırsatım daha doğrusu zamanım olmadı çünkü aynı gün bir başka diziye de aynı saatte peşpeşe yayınlamaya söz vermiştim...sanırım başka Karpuz hikayesi yazmayacağım yoruldum:( biraz da o yüzden artık bu son öykü sensiz oldu ama senin Karpuz apt. katkını ömrüm oldukça unutmayacağım.....:)
İyilik yapmak aslında insanın kendini mutlu etmesidir. Hem karşı taraf seviniyor, hem sen. Bundan güzel ne olabilir?
SilOkudum karpuz apartmanını. En çok Karaşın kelimesine bayıldım:) kaynana Huriye dioloğu çok az olmuş ve gayet başarılı. Demek bitiriyorsun. Hem çizip, hem yazmak yorucu tabi. Üstelik bi kaç tane birden yazıyorsun.
Sevgiler Müjde ablacım💜
Kesinlikle katılıyorum insan mutlu oluyor gerçekten de, çok teşekkürler:)
SilDile kolay tam 39 bölüm olmuş Karpuz Apartmanı....bir de oradaki esprileri aynen kullanıyorlar Çocuklar Duymasın'da, bir değil, iki değil, dört oldu....:( hatta bu konuda yazı yazdımm...
Benden de sevgiler canım. ♥
ayyyy çok duyguluuuuuu yaaaa. bu teyzeyi tanıyoz diy mi sendeeen :)
YanıtlaSilEvet evet, bu teyze ile ilgili iki yazım var geçmişte. Konu Bayan Suzi ve gerçek yaşanmışlıklar olunca duygulu oluyor tabii💜
YanıtlaSilBayıldım yazıya. Bayan suzi' nin asaletine, disiplinine, Bay Anliker ile ilişkilerine hayran kaldım. Birbirlerine ve diğer insanlara saygılı davranışları örnek olacak türden. Bu ilişki ve yazı, ilişkiler konusunda bir vakıa yazısı olabilir. Tüm gençler okumalı. Bayan Suzi' ye benden çok selam söyler misin?
YanıtlaSilBayan Suzi’nin disiplinine, asaletine, ne istediğini bilmesine en önemliside hiç kimseyi kırmadan, bir şeyi dökmeden anlaşılır argümanlarla hayır demesine bende hayran kaldım. Ama karşısındaki ihtiyar delikanlının centilmen ve anlayışınada.
SilBeyaz Yakalı, çok teşekkür ediyorum bu güzel yorum için.
Elbette selamını iletirim:)
Ah sevgili Berfin... bana orda yaşadığınız, hissettiğiniz tüm duygular geçti. Sanırım ben bayan Suzi' nin komşusu olmalıymışım :) o derece benziyoruz karakter olarak. Ben de sevgilerimi iletmenizi isterim cidden. Harika yazmışsınız, teşekkürler <3
YanıtlaSilSevgili Momentos
SilYaşarken ve yazarken hissettiklerimi okuyucuda aynı duyguyu hisseder mi acaba diye merak ederim. O yüzden bu tür yorumlar iyi geliyor insana.
Çok teşekkürler yorum için. Benim aracılığımla sende komşu oldun bile bayan Suzi’ye:)
Sen diyorum, samimiyetten. Sevgiler.
Sanki sevdiğim bir romanın sayfalarını hızla çeviricesine okudum yazını. Bu çiftle ilgili ne yazsan zaten hatmediyorum biraz hüzün biraz da keyifle...
YanıtlaSilİnşallah bir an evvel sağlığına kavuşur, bunu en içten duygularımla diliyorum inan ♥
Hayatlari bir roman gibi zaten. Güzel ciftler. Icten duygularina inaniyorum canim :)
Sil