Hep söylerim, ben seçimlere en son 24 Haziran 2018 den sonra güvenimi tamamen kaybetmiştim. Allem edip, kullem edip bi şekilde hep kazanıyorlardı. Olmadı yasalar çiğneniyordu..
Genel seçim havası ile girdiler yine yarışa. Seçimden kısa bi süre önce tanıdım Ekrem İmamoğlu'nu tv, ve sosyal medyadan. Sürekli güler yüzlü olması dikkatimi çekmişti.. Sevgiden bahsediyordu hep. Kucaklaşacağız diyordu. Herkes herkese selam verecek, öteki, beriki olmayacağız diyordu. Hiç sinirlenmiyordu. Sağa sola sataşmadan, hiç bir polemiğe girmeden, devam ediyordu yoluna. Kah horon teperken, kah atabarı oynarken, kah zeybek oynarkende görüyordum. Kucaklaşacağız diyordu sürekli. Karşı fikirlere çok saygılıydı. Ben diye konuşmuyordu hiç, biz diyordu. Hoşgörülü olacağız diyordu. Velhasıl ne kadar özlediğimiz terimler varsa hepsini söylüyordu. Aslında çok normal olan şeyleri ne çok özlediğimizi farkettim.
31. Mart geldi çattı. Bu sefer çok farklı esti rüzgar. O akşam tam onbir kez basın açıklaması yaptı, elindeki mendili ile alnının terini sile sile. O geceyi çok güzel yönetti. Hak yemem, hakkımıda yedirtmem diyordu. Biri çıkıp İstanbul’u kazandık diyordu. Ama o, ben kazandığımı biliyorum, ama hem ahlaken hem hukuken bunu benim söylemem doğru olmaz diyordu. “Atı alan Üsküdar’ı geçti” demiyordu. Her yerin seçimleri aynı akşam hemen hemen belli olurken İstanbul sayılamıyordu bi türlü. Günler geçti, haftalar geçti, durup durup yeniden sayılıyordu oylar. Olmadı bi daha.. Sabırla bekledi, bekledik.. Aradan tam 17 gün geçti.
Nihayet geldi o beklenen “mazbata”. Herkeste bi sevinç. Öyle bir hale geldiki olay; zaten alınmış, kazanılmış seçimi yeniden kazanmış gibi olmanın sevinciydi. Yani kısacası burnumuzdan getirdiler ama değdi gibi oldu. Peki neden bu kadar sevindik? Alt tarafı bi belediye seçimiydi değil mi? Değildi işte. Genel seçim havasında girdiler kampanyalara. “İstanbul’u kaybedersek Türkiye’de tökezleriz” diyorlardı. Bu kendini tek sanan, kibirli, hiç gülmeyen, sürekli parmak gösteren, bu şişik egonun havasını indirmek gibi bi şey.
Bundan sonra neler olur bilemeyiz tabi. Hak, hukuk ve adaleti çiğneyip, kendilerine göre yasalar çıkartabilirler. “Topal ördek” benzetmesini yapmıştı zaten. Olsun. Bence halk uyandı artık baharla birlikte. Küçücük bi belediye seçimlerinde bile bu değişimin farkında olupta gülümseyen milyonlar var artık. Bu umudu bu inancı kimse yok edemez.
“Mart’ın Sonu Bahar” dediler. Hakkaten geldi o bahar. Balkonumada geldi. Kırmızı sardunyalar diktim saksılara. Birde mor papatya gördüm bugün, pek hoşuma gitti onuda aldım.
Bugün “Çarşema Sor” diye bi yazıya denkgeldim. İlginç geldi. Araştırdım. Bu Ezidilerin bi bayramıymış. Nisan ayının 13 ünden sonraki ilk Çarşamba kutlanırmış.
Bu yıl 17 Nisan’a yani bugüne denk geliyor.
“"Çarşema Sor, iyiliğin, sevginin ve güzelliğin gücünün mutlak zaferi; karanlığın, kötülüğün ve şerrin mağlubiyeti olan bir gündür. Dolayısıyla toplumsal hayatı, ortak, kardeşçe ve barış içinde yaşamı simgelemesi dolayısıyla ayrıca önem taşır.””
Çok manidar değil mi?
“Çarşema Sor, Kızıl Çarşamba Bayramı, diğer adıyla Çarşema Serê Nîsanê, Ezidi halkının kültürel-toplumsal hafızasında, ilkbaharın başlangıç günü olarak kabul edilir ve yeni yılın ilk günü olarak kutlanır. Ezidi cemaatinin yaradılış mitolojisine göre Çarşema Sor, hem evrenin hem de dünyamızın maya tuttuğu gündür. Evrenin maya tutmasıyla oluşan kutsal toprağın bereketle buluştuğu gün olarak da kabul edilir. Çarşema Sor, her yıl tekrarlanan bu kutsal doğumla beraber yeryüzünde mutlak iyinin egemen olduğu, Tanrı’nın bütün kötülükleri bitirip yerine güzelliği inşa ettiği güne tekabül etmektedir.
Ezidiler yüce kudretin bir lütfu olarak yenilenen tabiatı insanlık ve beşer için de bir yeniden doğum olarak kabul eder ve bugün münasebetiyle şerden uzak durur, mevcut kırılmaların ve kavgaların bitmesi için “bahar barışı” yaparlar. Bu sebepten dolayı Nisan ayı Ezidilerin toplumsal hafızasında bütün ayların gelini olarak kabul edilir ve ilahi takdirin imtihanı olan mevsimlerin en ihtişamlısı olarak betimlenir. Çarşema Sor, iyiliğin, sevginin ve güzelliğin gücünün mutlak zaferi; karanlığın, kötülüğün ve şerrin mağlubiyeti olan bir gündür. Dolayısıyla toplumsal hayatı, ortak, kardeşçe ve barış içinde yaşamı simgeler.
Bu sebepten dolayı Nisan ayı Ezidilerin toplumsal hafızasında bütün ayların gelini olarak kabul edilir ve ilahi takdirin imtihanı olan mevsimlerin en ihtişamlısı olarak betimlenir.”
O gece iki'ye kadar oturdum, Muammer İnce'nin yapmadığını, ondan o seçimde beklediğimiz ama yapmadığı her şeyi Ekrem bey yaptı. Belki Muharrem İnce de öyle yapsaydı kazanacaktı. Hala sebebini bilemiyorum o gece niye öyle yaptı? Niye havlu attı? Bir şey diyeyim mi eğer yurt dışında oy kullanılsaydı Ankara'yı da, İStanbul'u da kaybederdik çünkü konsoloslar hep malum şahsın adamı. :( ve oyları yurt dışında konsoloslukta sayıyorlar:(
YanıtlaSilİnşallah hep iyilik, güzellik kazanır. :)
O gece neler oldu sanırım hiç bilemeyeceğiz..
YanıtlaSilBu yerel bi seçim olduğu için yurt dışından oy kullanılamadı. Ve iyiki kullanılamadı😉