Cocukların sonbahar tatili hep Haandaki kermese denk geldiği için her yıl kermeste Haan'da olmak artık adet, gelenek ve alışkanlıklarımız halini aldı..
Kermes deyip geçmemek lazım.. Haan'ın Kermesi ünlüdür. Çok büyüktür.. Almanya genelinde şehir içine kurulan tek ve en büyük kermestir. Haan tanınmaz hale gelir.. İnsan kalabalığından yürüyemezsin.. Hani bir deyim vardır, iğne atsan yere düşmez diye.. Aynı o hal alır o ıssız ve sakin Haan.. Yıllardır görüşmediklerinle orada karşılaşmak mümkündür.. Bu konuda Musabiyeyi tek geçerim. Onunla her yıl mutlaka karşilaşırız:) hatta iki üç kez bile karşılaşabiliriz..
Neyse geçen hafta cumartesi sabahtan çıkacaktık yola.. Ama yine saat ögle 12 de çıkabildik.. Bu herzamankine göre yine erkendi:) akşam 18.30 gibi vardik Haan'a. Tabi bizimkiler kermeste idi.. Onları nerede bulacağımı biliyordum. Oraya doğru giderken bir köşede Serpil ve Muratı gördüm.. Arkadan gidip Muratın gözlerini kapadım sanki sürpriz olacakmış gibi:)) sanki bizi hiç beklemiyorlar gibi.. Serpil beni görünce çığlık atinca Muratın beni tahmin etmesi hiçte zor olmadı;) sonra bizi bekledikleri masaya gittik. Herkes oradaydı.. Serdo herhalde sonra gelecekti.. Sonra birlikte biraz kermesi gezdik.. Gençler o asla binmeye cesaret edemediğim adranalinin tavan yaptığı şeylere bindiler..
burada Eylem, Murat, Deniz ve Taylan gökyüzüne çikarken.. |
Biz yeme içme derdinde, onlar birşeylere binme derdinde olduğu için gençler ayrıldı, ortayaşlılar yani biz:) yeme içme standlarına yöneldik.. Kermeste balık-ekmek (fischbrötchen) vazgeçilmezdir. Ama bu yıl pek hoşumuza gitmedi..
Sonra yine bira standına gittik.. Sohbet, muhabbet.. Serdo hala yok.. Saat 22 gibi eve gittik.. Hava soğuktu, ve sıcak bir çay ilaç gibi geldi.. Sohbet, muhabbet ve kendi uğraşlarımızla yaptığımız "tabu" oyunu,( kendi yaptığımız diyorum, Türkiyeden geleceklere duyrulur, gelirken Türkçe Tabu oununu getirirseniz mutlu oluruz) derken artık uyku vakti gelmişti.. 10 kişiyiz evde.. Ve o ev her türlü kalabalığı kaldırır. Herkese yatacak yer vardır.. Şişme yataklar şişirilieken hepimizde bir gülme krizi ama neye güldük bilmiyorum:)
Pazar sabahı iki masaya taşan bir kahvaltı hazırlandı.. Güle oynaya kahvaltı yapıldı.. Ögleden sonra yine yayan, eski okul yolumuzdan (Haaner Bachtal) Kermese yürüdük. Ve dün ne yaptıysak aynını yaptık.. Ama balık yerine yarım metre sosis (Bratwurst) yedik.. Deve yarışları olan yere gittik.. 12 kişilik bir yarışta biz 7 kişi diğer 5 yabancı yarışa başladık.. Mutlaka birimiz kazanmasi için oranı yükselttik.. Abimin bu yarışta tek rakibi THY dır:) ama bizde maksat muhabbet olsun amacı ile yarıştık.. İki kez oynadık, iki kezde abimi geçen olmadı.. Ve abimi gören kaçtı standtan:) bu adam oynuyorsa ben yokum gibilerinden.. Zaten abimede yasak geldi oynayamazsın diye:))
abimi gören kaçti:)) |
Sonra yine her zamanki standtaki yerimizi aldık. Ama Serdo hala yoktu:(
Eve gittik, yine çay.. Sonra İphonlarda "tabu" oyunun uygulamasının olduğunu keşfettik, ordan oynadık, ama hoşumuza gitmedi, biz yine kendi yöntemimizle sessiz sinema oynamaya başladık çoluk çocuk.. En çokta abimin sessiz anlatımına güldük.. Dehşet veya vahşet i anlatışı vardıki, vücut diliyle, gülmekten yerlere serildik.. Serdo hala yoktu.
Pazartesi oldu.. Wuppertal'e gidelim dedik.. Serpil, Murat ve ben.. Serdonun oturduğu memlekete.. Wuppertal dünyada tek olan asma treni, (schwebebahn) ve yokuşları ile meşhur tarihi bir şehirdir. Kalktık gittik, Haana 10 dakika otomobille.. Arabayı bir yere park edip o havada giden trene bindik, şehir merkezine gittik.
Schwebwbahn -Asma Tren Wuppertal |
Asma trenin içinden.. |
Havada kara bulutlar zaten var idi, sonra bir fırtına bir yağmur kendimizi bir yere attık.. Orasida cok güzel bir yermiş.. "Hans im Glück" diye bir kafe..
Serpilin dediğine göre öyle bir hikaye varmış almanlarda.. Ama ben bilmiyordum. Araştırmalarım sonucu şöyle bir hikayeye rastladım;
Hans uzaklarda 7 yıllık çalışma bedeli olarak kafa büyüklügünde kocaman bir altın almış.. Uzun zaman sonra bu altınla annesinin evine gidiyormuş bir orman yolunda.. Bu altını bir atla değişmiş, atı inekle degişmiş, ineği domuzla, domuzu kazla, kazı bileme taşı ile, bileme taşını basit bir taşla degişmiş. Ama kendisi bu degiş tokuştan gayet memnunmuş. Çünkü gittiği yolda bu ağır yüklerin hafiflediğine inanıyormuş.. Bir çeşmede veya pınarda su içerken o basit taşlarda o suya düşmüş.. O zaman demişki, yeryüzünde ve bu güneşin altında benden mutlusu yok, bütün ağırlıktan kurtuldum, hafif ve sadece kalbimle anneme gidiyorum, demiş..
Bence biraz salakmış ama, Hans işte:))
Hans im Glück kafee |
Girdigimiz kafe de böyle bir konsept vardı.. Kavak sırıkları ile süslü, ve ahşap masalar. Orada aldığımız kartları yazarken pembe şaraplar bize eşlik ediyordu... Serdo mu? Oradada yoktu? Ama görebilme ihtimali büyüktü.. Olmadı:((
Yine eve gittik.. Nuray güzel yemekler yapmıştı yine. Yedik, içtik. Sonra Serpiller gitti.. Biz başbaşa kaldik. O gün sesizdik.. Ama hepimiz aynı şeyi düşünüyorduk.. Sessizce uyuduk o gece.. Ertesi gün Serpil hastalanacaktı:) Ben ona önceden geçmiş olacak dedim:))
Salı olmuştu. Yani 25 eylül salı.. Bugün bu dünyaya bir melek bebek geldi.. Cananın bebeği Mina Su bebek.. Serpile gelmişti ilk resimler.. Oda bizimle paylaştı.. Nasil güzel bir bebekti.. Ve Canana benzerligi beni çok şaşırtmıştı.. Genelde bebekler kimseye benzemez, küçücük minicik bir varlıktır..Mina Su bebeği kucağımiza aldık, kokladık, fotoğraflar çektik.. İkinci adı Su gibi, temiz, berrak ve masum.. Hayatıda su gibi aksın.. Mutlu olsun, neşeli olsun.. Güzel bir insan olsun.. Hoş gelmiş Mina Su bebek aramıza...
Mina Su Bebek.. |
Hastaneden ayrıldık Düsseldorf Altsatadta gittik.. Bir yerde pizza yedik.. Sonrada iki bira içtik.. Aksam eve döndügümüzde Nuray bir sürü yemekler yapmıştı.. Nasıl utandım.. O bize yemekler hazırlıyor, biz kıç gezdiyoruz.. Gerçi haber etmiştik bizi yemege beklemeyin diye ama, o telefondaki mesajı görmemiş.. Özürümüzü kabul edip büyüklügünü gösterdi.. Ben o akşamda orada kaldım.. Konuştuk bol bol.. Serdo hala yoktu..
Perşembe olmuştu.. Abimde işe gitmemisti, Serpil ve Murat geldiler. Birlikte kahvaltı yaptık.. Kahvelerimizi içemeden abime bir telefon geldi.. Taksilerden biri kaza yapmıştı.. Şükürki ölüm yoktu, ve kimseye birşey olmamıştı.. Abim bizle vedalaşıp apar topar gitti.. Bizde ardından ayrıldık Haandan..
Leverkusene geldik. Serpil oradada bir kahve yaptı.. Mutfakta kahvelerimizi içtik.. Duvara bir resim asmıştı.. Yakından baktım.. Meğer bu resmi ben Serpile 79-80 senesinde ilk Almanyaya geldiğimde yapmışım.. O zaman evinde kiraci olarak oturdugumuz evin sahibi bu resmi 1-2 yıl önce Serpile posta ile göndermiş.. Adam kendide resimler ve tablolar yaptığından olsa gerek bu resme sanatsal açıdan bakıp değerli bulmuş olmalı ki 30 yıl sonra resmi sahibine ulaştırmış.. Biz olsak yırtar atardık, buda ne diye?:))
Serpil içinde degerli olmalıki, bu ilkokul tarzı cizgileri çerçeveletip asmış:)) güzel olmuş ama.. Ve aradan 30 yıl geçince baya değerlenmiş:)
1980 den kalma bir resim. |
Veda kahvesi.. |
Bir Almanya gezimizi daha arkada bırakarak uzun yollara koyulduk..
Serpil bak yine uzun oldu.. Ne yazacaksın demiştin? Bende, blogtaki en kısa yazım olacak, "gittim, gezdim, gördüm, geldim! Buruğum" yazcam dediğimde, piiiiis, diyerek nasılda gülmüştün:))
Serdoyu göremeden dönmek burmuştu beni.. Serdo kimmi? Canımın öteki diğer yarısı..
Yine epeymis yasadiklarin bak:)) yataklari yaparken neye gulduk hakikaten?:)))
YanıtlaSil