Sayfalar

15 Eylül 2012 Cumartesi

"Türkan"


Bu akşam yanlızdım DVD keyfi yaptım.. 
Tatil dönüşü birsürü film getirmiştim.. Malum yeni çikan yerli filmler gelmiyor bi şehre.. Eskiden gelirdi. Sonra Türkiyelilerin daha yoğun oldugu yerlere geldi.. Taa oralara giderdik. Daha sonra onuda kaldırdılar.. Artık hiç bir yeni filmi sinemada izleme şansımız kalmayınca bende topluca filmleri Türkiyeden getiriyorum.. 

Bu akşamki film "Türkan"dı.. Homekino denen alete yerleştirdim DVD yi. Işıkları hafif kıstım.. Çayımıda aldım, uzandım koltuğa.. Sessizce kendi başıma filmi sindire sindire izledim.. Çok begendim.. Açık söyliyeyim, dizisini pek sevmemiştim. Zaten tutmadı, saatleri degişti, sonra gece yarısına falan aldılar, sonrada hepten kaldırdılar.. 
Sonra Cansu bana "Türkan" kitabını hediye etmisti.. Yok ya, sanki Ayça hediye etmişti.. Evet evet Ayça'ydı.. Karıştırdım işte.. İkiside sürekli kitap yediye ettikleti için, kim neyi verdi karıştırdım.. Ama son kararım, Ayça:))

Neyse kitabi zevkle okumuştum. Ayşe Kulinle bütün mektuplarını okuyarak başlıyor ve tüm hayatını okumuş gibi oluyorsunuz.. Film kitapla aynı değil. Sadece son günleri işlenmiş. Yani Arnavutköydeki, o yeşil evin basıldığı gün ve sonrası.. Gerçi bir çoğumuz o talihsiz günden sonra tanımadıkmı bu güzel kadını.. En azından ben ondan sonra tanıdım.. 
Koskoca ve dolu dolu geçen bir insanin hayati 1.5 - 2 saate nasıl sığabılırkı zaten, ki son günlerindede o dimdik duruşu ve mücadelesi tüm hayatının özeti gibi zaten..Her karesi bir mesaj niteliğinde..
İki oğlu var, ama binlerce kardelenleri var, çocukları gibi sevdigi... Hastaları var, hayatını onlara adadığı.. Bir sahne var filmde, büyük oğlu son günlerinde bari olsun, sakin ve başbaşa geçirmek istiyor ve ağlayarak isyan ediyor.. Türkan hocanın verdiği cevap cok etkileyici; "affedin beni oğullarım, sadece sizin anneniz olamadığım için beni affedin" 
Kendi kendime dedimki, ne yaparsan yap mutlaka bir şey yarım kalıyor.. 
Ama herşeye rağmen verimli bir hayatı olmuş.. Okumuş, doktor olmuş, profesör olmuş, ülkenin en ücra yerlerinde çalışarak insanlara faydalı olmuş, cüzzam için mücadele vermiş, çağdaş yaşamı destekleme derneğini kurup binlerce çocuğa burslar sağlamış, az şeylermi? 
Bence hayatınıda güzel yaşamış.. Aşklarınıda.. 
Ankaradan gelen sevgilisi Ali ile son görüşmeside çok güzel.. Papatya getirmiş.. Belliki papatyaları çok severmiş.. Orda bir replik var; "papatyaları kopardığında, kokar, bir ölüm bu kadar güzel kokabilirmi" diyor., kendisine çok yakıştı, oda öldükten sonra güzel bir koku bıraktı.. 

Tek isteği son günlerine denk gelen ÇYDD nin kuruluşunun 20 yıl kutlamalarında orada olabilmek.. Ondan sonra ölüme hazır zaten. Ne kadar çok kişi gelirse, o kadar çok bilet satılacak. Ne kadar bilet satılırsa, o kadar çocuk okuyabilecek.. Son evinin basılmasindan sonra biletler tükeniyor.. Bu durumdan çok mutlu oluyor. Evinin basilması güzel bir işe vesile oldu diye.. Hayatında herşeyi positif bir şeye dönüştürebiliyor.. 

Ve son sahnesine çıkıp konuşmaya başlarken "görüyorumki bir hayatı boşa harcamamışım" diyerek konuşmasına devam ediyor.. Bu hayatını anlatan anlamlı bir cümle bence..  Evet hayatını boşa yaşamadı.. 

Hayranım bu güzel insana.. Yaptıklarını, mücadelesini gördükçe kendimi çok tembel görüyorum.. 

Ama zorladımda ortak yönlerimi buldum:)  ikimizde kadınız, ikimizinde iki oğlu var, ikimizde papatyaları seviyoruz, ve dudak ruj rengimiz aynı:)

Hayat sana tekrar tekrar teşekkür ederim, bana güzel işleri yapma gücü verdiğin için diyerek bitiriyor hayatını.. Ne gü güzel bir cümle ve hayata teşekkürdür.. 

Umarım hepimiz bu cümleyi kurabiliriz, giderken... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder