Sayfalar

20 Ocak 2014 Pazartesi

Sanki İstanbul'daydım bi ara..

Sıradan bir Cumartesiydi.. Gelen bir telefonla yön değiştirdi o gün.. "Bugün yemek yapma dişarda yiyelim" dedi.. Tamam, dedim. Evin diğer üyeleride başka yerlere gitmeyi tercih ettiler.. 
Akşam üzeri çıktık yola. Yol uzundu.. Bizim kaldığımız şehirde keyifle bir akşam yemeği yiyebileceğimiz bir restoranın olmamasından kaynaklanıyordu bütün bunlar.. Restoran elbette çok.. Ama şöyle memleket havası estirininden yok.. Zaten vizyona yeni giren sinema filmleride gelmez buraya.. Hep uzaklara gelir.. Güya başkent!!
1 saatlik yolumuzu bitirdiğimizde ıssız bir sokakta restoranı görünce şaşırıyorum.. Üst katı minaresiz cami, paralelinde bir kilise olan, İstanbul lâlesi ve motifleri ile dizayn edilmiş şık bir meyhane burası.. Camiye 500 m kuralı yok burada.. Camiye sıfır kuralı var.. Resarvasyonsuz yer bulmak zor. Yerimizi gösteriyor güler yüzlü garson.. Rakı mı, şarap mı ikileminde kalıyorum herzamanki gibi, ve yine herzamanki gibi şarapta karar kılıyorum.. Diğer herkes rakı içiyor.. Rakı içen kadınlar çok estetik görünüyorlar..  
Yanıbaşımızda 10 kişilik bir kadın grubu var.. Karşısında 20 kişilik bir aile grubu.. Onun çarprazında yine 25 kişilik karma bir grup.. Biz iki masayız iki kişilik masa olarak.. Birde arkamızda piyanist var, TSM şarkıları söylüyor hafif hafif.. Sigara içmek için dışarı çıktığımda yatsı vaktine kadar yanan caminin avizeleri artık sönmüştü.. Hemen bitişindeğindeki evin pencerelerinden kırmızı loş bir ışık sızıyordu dışarıya. Belliki hoca efendi sabah namazına kalkmak için yatmaya hazırlanıyordu.. Ne güzel dedim ya, herkes işini yapıyor.. İbadetse ibadet, eğlence ise eğlence.  Gece yarısına doğru müziğin volumü biraz daha yükseldi.. Ankara'nın bağlarından girildi, İzmir'in kavaklarından çıkıldı..  Insanlar birlikte şarkılara eşlik edip dans ediyorlardı.. En hoşuma giden 70 li yaşlarında bir beyefendinin dansıydı.. Önce eşi ile dans etti. Sonra oradaki genç kadınlarla.. Danstaki o estetik duruşu ve kadını tutuşu gözümden kaçmadı.. Bir eli ile kadının elini nazıkçe tutarken, diğer eli kadının belinin üzerinde baş parmağı ile dokunuyor diğer parmaklar havada duruyordu. Sonra birde iki güzel şarkı söyledi o amca.. En son eşi ile şarkıcı karısı binnnazla final yaptı:)) onu yapmayaydı iyiydi ya, yinde o yaştaki enerjisine hayran kaldım.. 
Tuhafıma giden tek şey, kadın grubundaki ellerin hepsinde bir akıllı telefon fotoğraf faslı hiç bitmedi o akşam.. Çekildikçe birde paylaşımda bulunuyorlar besbelli, Eee yorumlara bakmadan olmaz diyerek herhalde o telefonlar hiç düşmedi ellerden.. Şu an tuhaf gelen şey ilede galiba çok normal gelmeye başlayacak.. Alışma aşaması olduğu için tuhaf geliyor olabilir.. Ha bende yokumuydu telefon? vardı elbet. Dışarıya sigara içmeye gittikçe bakıyordum:)) herkesin bir huyu demek ki?

Bilenler bilir benim bir huyum var.. gittiğim restorandan hoşuma giden bir şey olursa onu mutlaka almam lazım.. Istanbulda bir kahve fincanı ile başladı bu eylemler.. Uzun bir önceydi. Istanbulda son gecemdi, arkadaşım Ayça ile son derece keyifliyiz.. Türk kahvesi içiyoruz.. Daha önce hiç öyle fincan görmedim. Yine böyle İstanbul motifli bir şey.  Fincanda gözüm kaldı.. O gecenin anısına (ç)almak istıyorum ama gönül razı değil.. Hatta 1 değil 2 tane olsun diyorum.. Garsona anlatıyoruz durumu.. Sen bu fincanları kırıldı farzet, biz bunları  (ç)almak istiyoruz, ama seninde haberin olsun istıyoruz dedik, garson çocuk abla ben bir şey görmedim, bilmiyorum, dedi.. O zaman bu zaman restoranda ne zaman çok hoşuma giden birşey olsun bu yöntemi deniyorum, genelde tutuyor.. O fincanın biri bende biri hala arkadaşımda.. Sonra bir yerden yine tuzluk ve biberlik var evde.  Çeşmede bir restorandan kültablası var, hala balkonda durur.. Anıları var bunların.. İşte bu akşamda bir sürahi kestirdim gözüme.. 3 dl minik bir şarap sürahisi.. Karaf yani.. Aynı yöntem buradada işledi:)) şu an karşımda, bu yazıları yazarken içinde şarap benimle olduğuna gayet mutlu.. Bende.. Benim sürahi ve pijama tutkunu olduğumu biliyor muydunuz? 

ama sunun sirinligine bakarmisiniz.. Kadehten kücük, ama islevi büyük..

7 yorum:

  1. bi de biz üniversite öğrencilrine potansiyel hırsız gözüyle bakıyorlar restoranlarda, bizim ne işimiz olur sürahiyle maşrapayla :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. eeee, sizin adiniz cikmis dokuza, inmez sekize... Suçunuz üniversiteli olmak:)

      Sil
  2. Cok guldum yaziyi okurken. Gercekten cok sirinmis surahi...

    YanıtlaSil
  3. Ay sen şimdi buralarda mıydın? Hem de geldin birde şarap içtin ve yoksa gittin mi yani? :)
    Yazının en güzel yeri kesinlikle şu bizden akıllı telefonlar olayı:) Kesinlikle akıllılar çünkü insanları esir alıyor.
    Nefret ediyorum denecek derecede elinde telefon gördüğün he insandan hızla soğuyorum.. Aletlere esir bir toplum ve çağ yaşıyoruz. Üzücü..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır İstanbul da değildim.. Buralarda bir Türk restoranında.. Memleket havası estirince, sanki Istanbuldaydım diye başlık attım.. Akıllı telefonlar hakkaten akıllı senin dediğin gibi. Ama alışacağız sanırım:(( garsonlara hatırı sayılır bahşiş bırakınca göz yumuyorlar:))

      Sil
  4. Enteresan kleptomani de bayıldım gerçekten:) Garsonların suratını çok merak ettim..

    YanıtlaSil