Sayfalar

24 Şubat 2013 Pazar

Bir hafta sonuda böyle geçti....


Perşembeden başladı benim haftasonum.. Cuma sabahı İstanbul'dan can dostum gelecekti.. Cuma sabah bir koşturmaca başladı.. Yatacağı oda hazırlandı, güllü temiz nevresimler geçirildi, evin görünen kısımları şöyle bir elden geçti, sarı laleler vazolara yerleştirildi, saçlara bi çeki düzen verildi, hafif bir makyaj yapıldı. Baktım daha bir saat var Bern garına ulaşmasına.. Dedim o zaman gideyim 1 saat iş yerinde bir görüneyim, çok acil olan şeyleride yapayım.. Gittim, üstünkörü bir gözden geçirdim. Birde kahve aldım.. 15 dakika kalmış hala ofisteyim.. Ayağımda kar botları, zöptül zöptül ordan oraya, bir yandan paltomu giyiyor bir yandan kahvemi yudumluyor, bir yandan atkımı dolamaya çalışıyorum.. Çünkü gelir gelmez dağlara gidicez, vakit dar o aradan çıksın bari diye planlar yapıyorum.. Cumartesi başka işlerimiz var.. Pazar sabahda dönecek zaten..
Kahveyi ağzıma mı içtim, burnuma mı bilmem.. yarısını döktüm zaten.. Gar'a geldiğimde 12.30 du saat.. Tam onun geleceği saat.. Yürüyen merdivenlerden koşarak, uçarak 5 numaralı Perona ulaşmaya çalışıyorum.. Nefes nefese bir sağa bakıyorum bir sola.. Göremiyorum kimseyi.. Tren uzun uzun upuzun.. Acaba hangi vagonda? Telefona sarılıyordumki baktım karşıdan gülümseyerek geliyor.. Yine ucu ucuna yetiştim:)) sıcak bir kucaklaşma ve koklaşmadan sonra, Bernde bir şeyler atıştırdık. İstikamet Schwarzsee.. Bir şişe rose'mizi de aldık..
Kayak, Snowboard yapan insanları, hatta küçücük cocukları izledik biraz.. Artık rahat rahat bir kahve içme ve muhabbet zamanı gelmişti.. Ha bu arada o saate kadar ilk sigaramı bile içmeye fırsatım olmamıştı.. Kapalı alanlarda içilmediği için kahveyle o ilk sigarayı hala içemedim.. Kışın, oradaki göl buz tutar ve üzerinde yüzlerce insan yürür.. Ama o gün kimse yürümüyor? Herhangi bir uyarıda yok.. Gel diyorum tam gölün ortasında sadece ikimiz şarap içelim.. Ayça ben rüyadamıyım diyor.. Çimdik atıyorum.. Hayır, uyandırma beni bu rüyamdan:))) he he diyorum, sen zaten anca rüyanda görürsün!! gülüşüyoruz:))
Schwarzsee


İkimiz yürüyoruz gölün ortasına doğru.. Ayağımın ucuylada kontrol ediyorum, buzun kalınlığını, güya çaktırmadan:) çünkü kimsenin olmaması dikkatimi çekiyor.. Neyse geldik bi yere çömdük..
Dört bir yanımız dağ.. Şarabımızı diktik gölün ortasına.. Bardakları kara gömdük.. Bu güzel dostluğa kaldırdık kara belenmiş bardaklarımızı.. Sanki bizden başka kimse yok dünyada:)) o an var, ve biz varız. Ama havada buz gibi.. Ben İsviçrenin çetin soğuğunu bilerek giyindim, soğuk nedir hissetmiyorum bile.. Ama Ayça İstanbul'dan gelmiş dısdıbıl. Ayaklarının üşüdüğünü anlayabiliyorum, ama ses etmiyor.. Bir ara ayakkabıları değiştik.. Eşit şekilde üşümek için.. Ne kadar kaldık bilmiyorum ama akşam olmaya başlamıştı.. Yakındaki Buzpalast'ını görmeden olmazdı tabi..
Eispalast/Schwarzsee
Eispalast/Schwarzsee
Akşam evimize geldik.. Sıcacık bir Uşak tarhanası yaptım hemen, pratik yemek ve salata.. Birde çay yaptım.. Ohh bi güzel ısındık.. Sonra Ayçanın getirdiği Ālā rakıyla sohbet edildi.. Ben tabiki şarabımı rakıyla bile aldatmadım:) yoğun bir gün geçirdiğimiz için saat iki gibi yattık.. Cumartesi bir güzel kahvaltı yaptık keyiflice.. Sonra Sumiswald'a gittik.. Henüz hamurunu bile yoğurmadığımız ekmek teknemizi yerinde incelemek için.. Çevreyi dolaştık biraz, sonra eve geldik. Eşimin yoğun iş temposu nedeniyle geç gelecekti.. Aktivist cocuklarımında bir programı vardı.. Biz kaldık başbaşa Ayça ile.. Şık bir masa hazırladık, başbaşa yemek yiyip sohbet ettik..

Son gece ya, yine akrep ve yelkovanın arkasından atlılar koşturuyordu.. Sonra gece 11 gibi eşim geldi.. Yine ikiye kadar konuştuk.. Sabah 7.30 da kaktık..  Hazırlandık.. Ayça'nın sırt çantasınki şişe kırılmasın diye deli şeyini sarar gibi sardık sarmaladık:) ikimiz koyulduk Zürich yollarına.. Nerde hareketli şarkılar var onları seçiyorum.. Sesi ve bası olabildiğince yüksek.. Bizde eşlik ediyoruz şarkılara türkülere..  Havaalanı yol ayrımına girince yaklaştık işte diyorum.. Ne kadar Müziği'de yükseltsen, effekt de versen gerçekten kaçamıyorsun.. Kahkaha dolu bir yolculuk sessizliğe gömülüyor.. Güya yine kahkahayla bozmak istiyorum, ama garip bir ses çıkıyor benden.. Ağlıyormuydum, gülüyormuydum, bilmiyorum neydi?

Güle Güle..
Rüya gibiydi dedi, giderken.. Benim gözüm onda, onun gözü arkasında el sallayarak uçtu gitti Ayça.. Eve geldim.. Odasına girdim, yatağın sağına soluna baktım, yastık altına falan bir not arıyordum, çünkü adetidir, bunu hep yapar.. Bu sefer bırakmamıştı not mot! Sabah erken, vaktide yoktu zaten.. Sonra koltuğa bir oturdum öylece kalakaldım.. En iyisi yazarak sağalmak dedim.. Ve yazdım...
Böyleydi işte bizim hafta sonumuz...

Hamiş: ben bu yazıyı yazdım, Ayça İstanbul'a evine varmış.. Bana ayna'nın önüne bak diye haber gönderdi.. Hemen koştum.. Baktım bir not, birde boyundaki o el yapımı siyah kolyeyi bırakmıştı.. :)))

6 yorum:

  1. Ne güzel bir haftasonu, kıskanılası bir dostluk ve buzların üstünde içilen şarap. Galiba pembe. Haklısın rüya gibi...

    YanıtlaSil
  2. Hüznün tadı, evet pembe:) dostluk arkadaşlık çok önemli benim için.. En büyük zenginlik.. Seni eğrinle doğrunla seven kaç kişi bulabilirki insan?

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel ve yogun bir hafta sonu olmuş .Dostlugunuza nazar degmesin.Ayçaya da burdan selamlar:)



    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Nazar teğet geçer bizi:))

      Sil
  4. o gölün ortasındaki sohbet yok mu? o sohbet,işte o beni benden aldı...Hep keyifle sürsün dostluğunuz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte o an doruk noktasıntaydık, evet.. Teşekkür ederim güzel dileğiniz için:)

      Sil