Sayfalar

24 Ağustos 2012 Cuma

İstanbul günlükleri 2


Yazıma geçmeden evvel, iki sitemde ben edeyim.. Ben vakit buldukça yaziyorum ve içimden geldigi gibi yaziyorum. Dünden beri hiç susmadı telefonlarım, zır zır zır.. Neymiş efendim, yazıların devamını günlerdir bekliyorlarmış, ve kendilerinin adı bile geçmemiş, bu ne rahatlıkmış, ne sorumsuzlukmuş?:))

Tabi hazır yazıları Bodrumlarda, şenzloglarda güneşkenirken, kahveyi yudumlarken, yada bir evde koltuga uzanmış şekilde, yada balkonda güneşlenirken, yada ofiste rahat rahat okumak çok güzel tabi.. Sakın okuduktan sonra iki satırda sen yorum yazarsın sayın okuyucu?? Ben nerden bileyim okunduğumu? Ben zannediyorum kendin pişir kendin ye misali, kendim yazıp, kendim okuyorum:))

Eveeet, istanbul günlükleri 2 ye gelmiştik.. Sütiş te kahvaltı sonrası o gün için plan yapıldı.. O sıcakta İstanbulda kalmayalım dedik.. Ağva ya gitmeye karar verdik.. İyi fikir dedim, hiç gitmemiştim çünkü.. Evden Şimayi aldik, bikinileri giydik, rahat bir şeyler attık üzerimize koyulduk yola.. Nasıl olsa Ayça ve Cansu çalışıyorlar.. En erken akşam 8 de görüşebileceğiz.. 

1 saat sonra falan Şileye geldik.. Baktık Ağva ya mesafe baya uzak.. Şilede kalalım dedik.. Ki şirin, güzel bir yer.. Orayada hiç gitmemiştim.. Yanlış hatırlamıyorsam "ağlayan kayalar" plajında idik.. Denizi Marmarisi tutmasada girilebilir.. Kum plaj, denizide  engin.. Güneşlendik, denize girdik.. Bikininin izi bile çıktı.. Böyle olunca ertesi gün düğünde giyecegim elbisenin biri elendi..
 Akşama doğru ayrıldık plajdan.. Birazda Şilenin o şirin çarşısını gezip çok geç kalmadan İstanbula dönecektik.. 
Oralarda dolaşırken bir baktık bir yerlerden balkan halk müzikleri sesi geliyor..  O sese doğru ilerledik.. Şile meydaninda şile bezi kültür ve sanat festivali varmiş.. Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Polonya, gibi ülkelerin halk oyunlari ekibleri vardi.. Uzun süre onlari izledik.. Güzeldi.. 

Bu aradada kurt gibi acıkmışız.. Ne yapsakki diye düşünürken, ben istanbuldakilerin nabzını tutmak için bir telefon edeyim dedim.. Biz zannediyoruzki; nerde kaldi bunlar diye kuduruyorlar!! Nerdeeeee!!!! Onlarında yurtdışından yabancı bir arkadaşları gelmiş, hep birlikte balık pazarında "vidinli turgut" a yemeğe çıkmışlar.. Neyse bu durumdan rahatlayan biz, akşam güneşinin çok güzel battığı bir yerde ahşap sandalye ve masalara aldanarak oturduk.. Madem onlar balik yiyor biz yiyemezmiyiz? Bizde balık-ekmek yedik.:)) artık buz gibi bir birada içebilirdik.. Ama malesef oturduğumuz yerde alkol yokmuş.. Birde bir nazik söylüyorlar garsonlar, " malesef şu an yok" diyorlar.. Hangi an var acaba??
Neyse,  bizde o zaman demli bir çay istedik.. 

Güneşide batırdık.. Fakat hala çarşısını dolaşmamıştık.. Oralara gelipte şile bezinden bir elbise almamak cok ayıp omazmıydı? Üstelik festivali bile yapılırken!!!
Gezdik, dolaştık, o dükkan senin, bu dükkan benim diyerek.. Bir elbisede aldım.. Hatta dükkandan o elbise ile çıktım.. Artık saat bir hayli olmuştu.. Daha 1 saatlik yolumuzda var.. Saat gece 11 e doğru balik pazarına ulaşmıştık.. Daracık sokaklarda sağlı sollu bir sürü meyhane.. Heryer tıklım tıklım dolu... Güya önden gidip masada birinin, ya Cansunun yada Ayçanın gözlerini kapatıcam, hangisi denk gelirse.. Hiç beklemiyorlar, sürpriz olcak saniyorum herhalde:)) işte ben böyle angut angut sağa sola bakarak ilerlerken birden ne göreyim? O uzun kollarını açmış, koşarak gelen Cansu:)) 
Bir sevgi seli aktı o dar ve tıklım tıklım sokakta.. 5 kişi onlar, 4 te biz 9 kişi kucaklaşmak epey bir zaman aldı.. Orada oturamadık, zaten kalkmak için bizi orada bekliyorlarmış.. Hep birlikte Beşiktaşta Kazan diye bir yere gittik.. Terasta oturduk.. Güzel, havadar bir yer.. Beşiktaş taraftarlarının gittiği bir yermiş.. Serpilin yalancısıyım, o öyle dedi.. Ayrıca mekanların isimlerinide unutmuştum.. Whatsapp diye bir şey var allahtan, ondan aldım mekan isimlerini.. Oda bazısını hatırlayor, bazısını hatırlamıyor. Ama pat diye cevap verince, "sende Murata sordun dimi?" dedim.. Kazan'ı biliyordum, vidinli deyince Muratta turgut u söyledi dedi.. Ne güzel birbirlerini tamamlıyorlar diye düşündüm:))) Blogta yalan yanlış şeyler yazmayayım diye nasıl canla başla çalışıyorum bilin istedim, lafı uzatmamın tek nedeni bu:)))

Velhasıl geldik Beşiktaştaki Kazan'a.. Kocaman bir masa ayarlandı.. En sohbeti bol, en kahakahalı en şen şakrak bizim masa.. Böyle yerlere gittiğimde, böyle şen şakrak masalara hep hayran kalırdım.. Şimdi bende o masalardan birindeydim.. Masa baya enternasyanel.. almanca, ingilizce, ve türkçe konuşuluyor.
İki saat sonra ayrılıyoruz o mekandan, ve artık çok geç olduğu için evlere dağılıyoruz.. Ben zaten yoldan gelmişim, 24 saattir uykusuzum, üstelik ertesi gün dügün var.. Zinde olmalıyım.. Yorgun olmamalıyım.. Ama bende zırnık uyku yok.. Murat herkesi araba ile evlerine bırakti.. Ben Ayça'dayım.. Ee gelde uyu.. Artık saate bakmadık bile.. Çünkü baktıkça sadece sinirlerimiz bozulacak.. O yelkovan denen zımbırtı uçuyor adeta.. Akrep'te onun arkasından bacak kadar boyuyla koşturuyor..:)) karşı gelemedik, durduramadık zamanı.. Güzel bir güne uyanmak için yumduk gözlerimizi.. 

Yarın düğün var... 

2 yorum:

  1. güzel bir gündü..Nar eksimizden bahsetmemissin ama:) ve seni biz alibeyköyden aldik:))))) Ali Agaoglu ile münasebetinizi bilmiyorum tabi:)

    Citlenbik

    YanıtlaSil
  2. :))) aliaga banada ters geldi acikcasi, dogru Alibeyköy.. Ben Izmirdeki Aliaga semti ile karistirdim.. Malum cok gezince yerleri karistirdim.. Ama düzelti icin tesekkür ederim..

    YanıtlaSil